
Esas No: 2017/2725
Karar No: 2020/800
Karar Tarihi: 21.10.2020
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2725 Esas 2020/800 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki "boşanma" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 5. Aile Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 01.11.2013 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 2001 yılında evlendiklerini, ortak çocuklarının bulunmadığını, müvekkilinin önceki evliliğinden 1961 doğumlu fiziksel ve zihinsel engelli bir kızı olduğunu, davalının evlilikten iki yıl sonra müvekkiline ve kızına hakaret etmeye başladığını, ilgilenmediğini, kızını evde istemeyerek engelli bakım merkezine yatırmak istediğini, birliğe ekonomik katkı sağlamadığını, boşanma karşılığında para istediğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına ve müvekkili yararına 10.000,00TL maddi, 10.000,00TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 30.12.2013 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, müvekkilinin eşine ve eşinin engelli kızı da dâhil olmak üzere tüm çocuklarına çok iyi bakıp davrandığını, üzerine düşen tüm görevleri yerine getirdiğini, ekonomik anlamda yardımcı olduğunu ancak davacının çocuklarının kendisini istemediğini, hakaret ettiklerini, babalarına ayrılmaları yönünde baskı yaptıklarını, boşanma karşılığında para teklif eden asıl kişinin davacı olduğunu, müvekkilinin bu teklifi kabul etmediğini, bunun üzerine davacının davalıya hakaret ederek evden kovduğunu savunarak davanın reddine, aksi hâlde müvekkili yararına 1.000,00TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 30.000,00TL maddi ve 30.000,00TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Ankara 5. Aile Mahkemesinin 12.12.2014 tarihli ve 2013/1437 E., 2014/1586 K. sayılı kararı ile; tarafların 2001 yılında evlendikleri, her ikisinin de ikinci evliliği olduğu, erkek eşin ilk evliliğinden engelli bir kızı olduğu ve taraflarla birlikte yaşadığı, evliliğin ilerleyen dönemlerinde davalının engelli kız ile ilgilenmediği, sık sık okuma günlerine gittiği ve geç döndüğü, davacının kızını sürekli bahçeye çıkardığı, çıkan bir tartışma sonucu davalının evden ayrıldığı ve daha sonra eşyalarını taşıdığı, boşanmaya neden olan olaylarda her iki tarafın da eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, eşit kusur nedeniyle karşılıklı tazminat taleplerinin reddine, davalı yararına aylık 400,00TL tedbir nafakası ödenmesine, davalının emekli geliri elde ediyor olması nedeniyle yoksulluk nafaka talebinin reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 29.06.2015 tarihli ve 2015/6024 E., 2015/14068 K. sayılı kararı ile;
"...Hüküm davalı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği düşünüldü:
Davacının eşini "defol git sana bakmak zorunda değilim" diyerek evden kovduğu, evlilik birliğine ilişkin görevlerini yerine getirmediği, ayrılmalarından sonra arayan eşine "boşanacağım, her şeyimi de çocuklarıma vereceğim" dediği yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Davalıya, atfı kabil bir kusur ispatlanamamıştır.
Türk Medeni Kanununun 166. maddesinde "evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerin her birinin boşanma davası açabileceği" hükme bağlanmıştır. Bu hükmü, tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamak ve değerlendirmek doğru değildir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Öyle ise Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır (TMK md.166/2).
Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki, bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken, yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır,.." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
8. Ankara 5. Aile Mahkemesinin 29.04.2016 tarihli ve 2015/1965 E., 2016/708 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında; bozma kararında belirtilen gerekçelerin yerinde olmadığı, davalının hiçbir kusurunun bulunmadığını söylemenin dosya kapsamına uygun düşmediği, tanık beyanlarıyla sabit olduğu üzere davalının "davacının özürlü çocuğu Aliye"ye bakmadığı" gibi "müşterek konutu terk ettiği ve daha sonra bütün eşyalarını taşıyarak evden ayrıldığı" durumlarının kusurlu davranış olduğu, duruşmalarda gözlemlenen hal ve tavırlardan, tanık beyanlarından olayların oluşumu ve anlatımlardan davalının da kusurlu olduğu hatta tarafların eşit kusurlu olduğu kanaatine varıldığı, diğer yandan davalı tarafın karşı çıkmasının apaçık "hakkın kötüye kullanılması" niteliğinde olduğu, evlilik birliğinin devamında hukuki ve sosyal yarar kalmadığı gibi davacıdan evlilik birliğini devam ettirmesinin beklenemeyeceği, davacı yönünden TMK’nın 166. maddesinde yazılı koşulların oluştuğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
9. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda davalıdan kaynaklanan kusurlu bir davranışın ispatlanıp ispatlanmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
12. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin bir ve ikinci fıkraları;
"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.
13. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.
14. Boşanma hukukuna yön veren temel ilkeler; irade ilkesi, kusur ilkesi, evlilik birliğinin sarsılması ilkesi, elverişsizlik ilkesi ve eylemli ayrılık ilkesi olarak beş grupta toplanmaktadır. Maddenin bir ve ikinci fıkraları, esasen evlilik birliğinin sarsılması ilkesine dayalı olup, birliğin sarsılıp sarsılmadığı hususunda karar vermeye yetkili hâkimin ise tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleştirdikleri kusurlu davranışları uyarınca bir karar vermesi gerekliliği nedeniyle; kusur ve evlilik birliğinin sarsılması ilkelerinin her ikisinin de varlığını kapsamaktadır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.
15. Öte yandan, söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m.2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 T., 2014/2-594 E. ve 2015/2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.
16. Yargıtay boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, ferileri ve boşanmanın mali sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusurluluk durumlarını ise “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların kusurluluk durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.
17. Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı iddiasıyla boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz, az kusurlu veya eşit kusurlu (TMK m.166/1) olmaya gerek olmayıp, ağır kusurlu tarafın dâhi (TMK m.166/2) dava hakkı vardır. Maddenin ikinci fıkrası uyarınca boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Tarafların TMK’nın 166/2. maddesine göre boşanmalarına karar verilirken dikkat edilmesi gereken husus; az kusurlu durumda olan davalı eşin açılan davaya itiraz hakkı olduğudur. Böyle bir durumda hâkim “ileri sürülen itirazın, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğuna ve ayrıca evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığı” kanaatine vardığı takdirde boşanmaya karar verilebilecektir. Başka bir ifadeyle davacının ağır kusurlu olduğu durumlarda, az kusurlu davalının boşanmak istememesi tek başına hâkimin davayı reddetmesini gerektirmez, az kusurlu eşin karşı çıkmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, ayrıca eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığının anlaşılması karşısında hâkim boşanma kararı vermelidir.
18. Bu açıklamalar kapsamında elde ki davaya gelince; yerel mahkemece boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşin "davacının özürlü çocuğu Aliye"ye bakmadığı, müşterek konutu terk ettiği ve daha sonra bütün eşyalarını taşıyarak evden ayrıldığı" şeklinde gerçekleşen kusurlu davranışlarının ispatlandığı kabul edilerek davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmiş, davalı vekili kararı bu nedenle temyiz etmiştir. Özel Dairece yapılan incelemede; davacı erkek eşin "defol git sana bakmak zorunda değilim" diyerek kadın eşi evden kovduğu, evlilik birliğine ilişkin görevlerini yerine getirmediği, ayrılmalarından sonra arayan eşine "boşanacağım, her şeyimi de çocuklarıma vereceğim" demesi şeklinde gerçekleşen boşanmaya sebep olan olaylarda tam kusurlu olduğu, davalı kadın eşe ise atfı kabil bir kusurun ispatlanamadığı gerekçesiyle karar bozulmuştur.
19. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; toplanan delillerden; davalı kadın eşin, davacının bakıma muhtaç kızı Aliye’ye çok iyi baktığı, birlikte gezmeye götürdüğü, kuran okuma günlerine dâhi birlikte katıldıkları, kızın kişisel bakım ve temizliğinin yapılmış şekilde görüldüğü, son olarak davacı erkek eşin kovması sonucu ortak evi terk etmek zorunda kaldığı anlaşılmaktadır. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacı tanık beyanlarının TMK’nın 166/1. maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmadığı, yukarıda açıkça vurgulandığı üzere Kanun’un 166/1- 2. maddesi uyarınca boşanmaya karar verilebilmesi için boşanmaya sebep olan olaylarda davalı eşten kaynaklanan az da olsa kusurlu bir davranışın ispat edilmesi gerektiği, ne var ki somut olayda davalı eşten kaynaklı kusurlu bir davranışın ispat edilemediği, bu nedenle tam kusurlu davacının davasının reddi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek isabetli bulunmayan gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
20. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.10.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.