
Esas No: 2014/15795
Karar No: 2015/2944
Karar Tarihi: 17.03.2015
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2014/15795 Esas 2015/2944 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 14.02.2011 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil kabul edilmediği takdirde rayiç bedelin istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın reddine dair verilen 17.04.2013 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 17.03.2015 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Av. ... ile karşı taraftan davalılar vekili Av. ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil, kabul edilmediği takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, taraflar arasında müşterek paylı bulunan, ... Mahallesi 2157 ada 9, 2156 ada 1, 2167 ada 1, 2192 ada 1 parsel sayılı taşınmazlarda paydaşlılığa son vermek istediklerini, 2156 ada 1 parsel sayılı taşınmazın davacıya, diğer 2157 ada 9, 2167 ada 1ve 2192 ada 1 parsel sayılı taşınmazların eşit paylarla davalılara ait olacak şekilde taksim yapıldığını, davacıya verilen 2156 ada 1 sayılı parselin davacının dört ayrı parseldeki paylarını karşılamaya yetmediğini, bu nedenle davacının 715 m2 miktarındaki payının denkleştirilmesi için ayrıca sözleşme yapıldığını, bu sözleşme ile davacıya ait olması gereken 715 m2"lik yerin dava konusu 2167 ada 1 sayılı parsel içerisinde olduğu farz edilerek tapuda işlem yapıldığını, ileride hakkının devredileceği kabul edildiği halde davalıların vermeye yanaşmadıklarını belirterek, 2167 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 715.00 m2 lik kısmının tapu kaydının iptali ile davacı adına tescilini, kabul edilmediği takdirde dava tarihi itibariyle piyasa rayiç değerinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir.
Davalılar, tapuda rızai taksimin bedel farkı gözetilmeksizin yapıldığını, davacının aldığı taşınmazın önü kapanmayacak deniz manzarasına sahip olduğunu, imar durumuna göre de en çok katın davacının arsasında yapılabileceğini öğrendiklerini, bunun üzerine davacının rızasını kırmayarak 2156 ada 1 parsel sayılı taşınmazı davacıya verdiklerini, sözleşmeyi geçersiz kıldıklarını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; taraflar arasında düzenlenen 27.05.2009 tarihli "rızai taksimle ilgili sözleşme" başlıklı belgede "dört adet parselde ..."ün hissesinin 3105 m2 iken 2390 m2 yüzölçümlü parseli aldığı, bu rızai bölüşümde ..."ün ... ve ... üzerindeki parsellerden 2167 ada 1 parselde 715 m2 arsasının kaldığı, toplam dört parsel olan arsalar daire karşılığı verildiğinde veya sattıklarında veya kendileri inşaat yaptırdıklarında ..."ün rızai taksimden önceki 3105 m2 ye tekabül eden hakkını alacağı, ..."ün 715 m2 arsasının ... ve ..."in üzerinde kalmasının tamamının iyiniyet ve güvene dayandığı" kararlaştırılmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 2010/14-394 Esas 2010/395 Karar sayılı ilamında" ...05.02.1947 tarihli, 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararında belgenin yazılı olmasından başkaca bir şart aranmadığı, dolayısı ile inanç sözleşmesinin düzenleme tarihinin işlem tarihinden önce veya sonra olmasının sonuca etkili olmayacağı ve hakkın elde edilmesini kısıtlamayacağı" belirtilmektedir.
Taraflar arasında düzenlenen 27.05.2009 tarihli sözleşme yukarıda açıklanan İnançları Birleştirme Kararına uygun bir ispat vasıtası olup, içeriğinin tarafların gerçek iradesini yansıttığı anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle, taraflar arasındaki inanç ilişkisi 27.05.2009 tarihli sözleşme ile ispatlandığından mahkemece, sözleşme değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken davacının dayandığı sözleşmenin 27.05.2009 tarihli rızai taksime ilişkin resmi akitten önce yapıldığı, davacının rızası ile resmi akit tablosundan daha önce düzenlenen yazılı belgedeki iradesinden vazgeçtiği ve bedel farkı gözetilmeksizin taksime rıza gösterdiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 1.100,00 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17.03.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.