Abaküs Yazılım
16. Hukuk Dairesi
Esas No: 2015/19869
Karar No: 2016/3937
Karar Tarihi: 07.04.2016

Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 2015/19869 Esas 2016/3937 Karar Sayılı İlamı

16. Hukuk Dairesi         2015/19869 E.  ,  2016/3937 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :KADASTRO MAHKEMESİ
    Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay"ca duruşmalı olarak incelenmesi istenilmekle; duruşma için belli edilen gün ve saatte temyiz eden ... mirasçıları vs. vekili Avukat ... ile vekili Avukat ... ve ... vekili Avukat ... geldiler. Gelenlerin yüzlerine karşı duruşmaya başlandı. Tarafların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmanın bittiği bildirildi. Süresi içinde inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu. GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:


    Kadastro sırasında çalışma alanında bulunan 163 ada 1 parsel sayılı 439.24 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz kimin zilyetliğinde olduğunun bilinememesi nedeniyle hak kaybına neden olunmaması için ham toprak niteliğinde adına tespit edilmiş; davacılar ... ve ..."in tescil ilamıyla oluşmuş tapu kaydına dayanarak açtıkları tespite itiraz davası sonucunda Kadastro Mahkemesi"nin 06.04.2010 tarihli kararı ile hükmen eşit paylarla ve ... adlarına tescillerine karar verilmiş ve Dairemizce onanan karar kesinleşmiş ve tescil edilmiştir. Aynı çalışma alanında bulunan 163 ada 2 parsel sayılı 412.66 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz tescil ilamıyla oluşmuş tapu kaydı ile Hasan kızı ... adına kayıtlı olmakla birlikte 2. Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 1995/331 Esas sayılı dosyasında dava konusu olması nedeniyle malik hanesi davalı bırakılarak tespit edilmiş; tespit gününden önce 17.05.1995 tarihli dava dilekçesi ile ... ve müşterekleri vekili tarafından davalı ..."e husumet yöneltilerek açılan tapu iptali ve elatmanın önlenmesi davasının görevsizlik kararı ile aktarıldığı Kadastro Mahkemesinde yapılan yargılama sonunda çekişmeli 163 ada 2 parsel sayılı taşınmazın ... adına tesciline karar verilmiş ve Dairemizce onanan karar kesinleşmiş ve tescil edilmiştir. Aynı çalışma alanında bulunan 163 ada 10 parsel sayılı 983.58 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz tescil ilamıyla oluşmuş tapu kaydı nedeniyle ... kızı ... adına tespit ve tescil edilmiştir. Davacılar ... ve müşterekleri tarafından davalı ..."a husumet yöneltilerek Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tapu iptali ve elatmanın önlenmesi davası, davaya konu olan taşınmaz hakkında tutanak düzenlenmiş olması nedeniyle Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır. Mahkemece tutanak asılları ile ilgili dava dosyaları dosya içine alınarak ve husumet yaygınlaştırılarak yapılan yargılama sırasında vekili her üç taşınmazın adına tescili gerektiği iddiasına dayanarak davaya katılmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda: Davacıların ve müdahil davacıların davalarının reddi ile çalışma alanında bulunan çekişmeli 163 ada 1 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespit tutanağındaki tespitin iptali ile oluşan sicilden satın alan ... adına tapuya tesciline, çekişmeli 163 ada 2 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespit tutanağındaki vasıf ile ... adına tapuya tesciline, çekişmeli 163 ada 10 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespit tutanağındaki tespit gibi tapuya tesciline, taşınmazların 2. derece doğal sit alanında kaldıklarının tapunun beyanlar hanesinde gösterilmesine karar verilmiş; hüküm, davacılar ... ve diğerleri vekili ile davalı ve müdahil vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Çekişmeli 163 ada 1 ve 2 parsel sayılı taşınmazlar, yukarıda açıklandığı gibi Dairemizce onanan kararlarla hükmen tapuya tescil edilmişlerdir. Çekişmeli 163 ada10 parsel sayılı taşınmaz, tespit günü itibariyle derdest davaya konu olmadığı anlaşılmakla, tutanağında yapılan düzeltme gereğince kesinleşerek tapuya tescil edilmiştir. Davacılar ... ve müşterekleri tarafından davalı ... aleyhine Asliye Hukuk Mahkemesinde Mart 1290 tarih 9/18 defter varak sayılı Hisarönü mevkiindeki 4000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan tarafları; “” ve “” ve “” ve “” sınırlı; Mart 1290 tarih 9/19 defter varak sayılı, ... 3000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan, tarafları; “” ve “İnbükü” ve “” ve “Gülenya beli” ve “” sınırlı; Mart 1290 tarih 9/20 defter varak sayılı, mevkili 7000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan, tarafları “ ve ”, “” ve ...”, “”, “” ve “” ve “” sınırlı tapu kayıtları ile bu kayıtlardan gelme Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 nolu ve Şubat 1962 tarih 1, 2 ve 3 nolu tapu kayıtlarına dayanılarak açılan tapu iptali ve elatmanın önlenmesi davası dava konusu taşınmaz hakkında tutanak düzenlenmiş olması nedeniyle Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır. Kadastro Mahkemesinde yapılan araştırma sonucunda davaya konu olan taşınmazın 163 ada 1 parsel sayılı taşınmaz ile 163 ada 2 ve 10 parsel sayılı taşınmazların bazı bölümlerinin olduğu anlaşılmakla; 163 ada 1, 2 ve 10 parsel sayılı taşınmazlara ait tutanak asılları ile kesinleşmelerine esas olan dava dosyaları dosya ekine getirtilerek ve önceki dava dosyalarında taraf olan kişilere husumet yaygınlaştırılarak yargılamaya devam edilmiştir. Bu aşamada davaya katılmıştır. Yapılan yargılama sonunda; adlarına tescile karar verilen kişilerin ve öncüllerinin çekişmeli taşınmazlar üzerinde Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 1926 yılından önce 10 yılı aşkın süre ile aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla zilyetliklerinin sürdüğü, malik sıfatıyla süren zilyetliklerinin Medeni Kanun’un yürürlüğünden sonra ve kadastro tespitine kadar kesintisiz olarak devam ettiği, bu suretle Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddeleri gereğince davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan ve uygulama yeteneği bulunmayan çiftlik tapu kayıtlarının hukuki kıymetini kaybettiği, adlarına tescile karar verilen kişiler yararına edinme koşullarının oluştuğu, adlarına tescile karar verilen kişilerin dayanaklarını oluşturan tescil ilamları ile oluşmuş tapu kayıtlarının ilgili taşınmazlara uyduğu ve bu şekilde adlarına edinme koşullarının oluştuğu; tescil ilamlarının bu ilamlarda taraf olan aleyhine kesin hüküm oluşturduğu, oluşturulan bilirkişi kurulu tarafından kıyı kenar çizgisinin belirlendiği ve kıyı kenar çizgisi içinde kalan bölümlerin tescil harici bırakılmalarının gerektiği kabul edilerek yazılı şekilde karar verilmiştir.
    Yukarıda belirtildiği ve dosya kapsamından da anlaşılacağı üzere; mahkemece karar gerekçesinde 163 ada 1 ve 2 parsel sayılı taşınmazların kısmen kıyı kenar çizgisi içinde kalan bölümlerinin tescil harici bırakılmalarının gerektiği belirtildiği halde, hüküm bölümünde bu taşınmazların tamamının tescili yönünde hüküm kurulması ile gerekçe ile hüküm çelişkili hale gelmiş bulunmaktadır. Yine; davacı ... ve müşterekleri vekili tarih ve numarası yazılı tapu kayıtlarına dayanmış, davalı taraf ve öncüllerinin arazi üzerindeki zilyetliklerinin malik sıfatı ile değil, kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu ileri sürmüşler, Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesi ile Arazi Kanunnamesi yürürlükten kalktığı için, Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddeleri hükümlerinin davalı taraf yararına uygulanma imkanının bulunmadığını iddia etmişlerdir. Davacı ... ve müştereklerinin bu iddialarına karşılık olarak karşı taraf; dayanılan tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmazı kapsamadığını, Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan kapsam belirlemesinin kendileri yönünden bağlayıcı olamayacağını, kayıt maliki ile davacılar arasında akdi veya irsi bir ilişkinin kurulamaması sebebiyle davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, taşınmaz üzerindeki çok uzun süreli zilyetliğin kiracılık değil malik sıfatıyla sürdüğünü, davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtları taşınmaza uysa dahi uzun süreli nizasız kullanma nedeniyle kaydın hukuki kıymetini kaybettiğini, kendileri adına edinme koşullarının oluştuğunu ileri sürmüştür. Bu iddia ve savunma çerçevesinde yerel mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve uygulamanın yeterli olup olmadığı, delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülüp düşülmediği, varılan sonucun usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığı konularında yargıya varmadan önce, tarafların iddia ve savunmaları ile ilgili olarak ileri sürdükleri yukarıda özetlenen tüm vakıa ve delillerin ayrı ayrı tahlillerinin yapılıp buna göre bir sonuca ulaşılması uygun olacaktır. Şöyle ki;
    1- Davacı ... ve müştereklerinin kök kayıt malikinin mirasçısı olup olmadığı: Karşı taraf, kayıt maliki ile davacı ... ve müşterekleri ile murisi arasında irs ilişkisi olmadığını ileri sürmüşlerse de; davacı ... ve müştereklerinin "ın mirasçısı oldukları hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Tereddüt, karşı tarafın iddia ettiği gibi "ın tapu maliki ’nin kızı olup olmadığı konusundadır. Dosyada "ın nüfus kaydı mevcut olup, bu kayıtta baba adı ’dir. Tapu kayıtlarında ise “ Kızı” olarak geçmektedir. Ancak ibraz edilen ve arşivleri ile şer’i sicil kayıtları üzerinde yapılan araştırmanın yer aldığı klasör içindeki belgeler arasında yer alan 1303 tarihli vekaletnamede; vekil eden olarak “... sakinlerinden ... adı geçmektedir. "ın kardeşi olduğu sabittir. Yine Şer’i sicil defterinde kayıtlı ait bir dilekçede “ ... ” ve “kız kardeşim ” yazılıdır. Yine aynı belgeler içerisinde yer alan ... ve sunduğu 4 Nisan 1311 tarihli tezkerede “ Kerimesi "ın uhdei tasarrufunda bulunan “” ifadeleri yer almaktadır. Bu ve benzeri kayıtlardan ile ’nin aynı kişi ve "ın ...’nin kızı olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla karşı tarafın kayıt maliki ile davacı ... ve müştereklerinin murisi arasında irs ilişkisi olmadığına ilişkin iddiasında isabet bulunmamaktadır.
    2- Çiftlik tapu kayıtlarının nitelikleri ile Arazi Kanunnamesinin uygulanıp uygulanamayacağı: Dosya kapsamına, tapu kayıtlarının cinsine, niteliğine ve bilirkişi raporlarına göre çiftlik tapu kayıtlarının oluşumunda geçen ; bir hanedan vakfı olup, bu gibi vakıflar çerçevesinde yapılan tahsisler, bugünkü anlamı ile mülkiyetin (eski tabirle rakabenin) tahsisi değil, miri arazinin gelirinin tahsisi niteliğindedir. ilke olarak Padişah tarafından; arazinin özel mülkiyete geçirilerek vakıf kurulmasına (sahih vakıf) izin verilmemiş, arazinin gelirinin vakıf amacına tahsis edilmesine (gayrisahih vakıf) izin verilmiştir. Yani; dava konusu taşınmazlar miri arazi niteliğindeki arazilerden olup, kurulan vakıf da gayrisahih nitelikli vakıflardandır ve olayda 1858 tarihli Arazi Kanunnamesinin uygulanmasına, tapu kayıtlarının oluşum şekli itibariyle bir engel bulunmamaktadır.
    Yine, Arazi Kanunnamesinin uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığını saptamak amacıyla, davacı ... ve müştereklerinin dayanaklarını oluşturan çiftlik tapu kayıtlarının hukuki değerlerini kaybedip kaybetmedikleri yönünden yapılacak değerlendirmenin her bir taşınmaz yönünden ayrı ayrı yapılması zorunludur. Bir parsel ve zilyet yönünden hukuki değerini koruyan tapu kaydının diğer bir parsel yönünden hukuki değerini kaybetmesi mümkün olup, tapu kayıtlarının tüm parseller yönünden genel geçerli bir değerlendirmeye ve kabule tabi tutulmasında isabet bulunmamaktadır.
    3- 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesinin tespit ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunup bulunmadığı ve şartları mevcut olduğu takdirde uygulanıp uygulanamayacağı: Medeni Kanun’un 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra Arazi Kanunnamesinin Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunup bulunmadığı uzun süre tartışılmıştır. Bazı hukukçular Medeni Kanun"un taşınmaz mal mülkiyetini yeni baştan düzenlediğini, 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesi ile Arazi Kanunnamesinin yürürlükten kaldırıldığının kabul edilmesi gerektiğini savunmuşlarsa da; tatbikatta Arazi Kanunnamesinin Medeni Kanun"a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunduğu kabul edilmiş, uygulamada istikrarlı olarak bu yönde sürdürülmüştür. Arazi Kanunnamesi"nin Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte olduğunu kabul eden hukukçular; 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesinde “Mecelle” açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, Arazi Kanunnamesinin kaldırılan Kanunlar arasında sayılmamasını, Medeni Kanun’un kabulünden sonra, ancak yürürlüğünden önce kabul edilen 2.5.1926 tarih 87 sayılı Kanunla Arazi Kanunnamesinin 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85. maddeleri yürürlükten kaldırıldığı halde diğer maddelerin yürürlükte olduğunun kabul edilmiş bulunduğunu, Yargıtay’ın 27.1.1943 tarih 5/7 ve 9.2.1944 tarih 4 numaralı İçtihadı Birleştirme Kararları ile 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mera Kanunu’nun 36. maddesi ile Arazi Kanunnamesinin 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. maddelerinin yürürlükten kaldırılmasını görüşlerine dayanak yapmışlardır. Dairemiz de Arazi Kanunnamesinin Medeni Kanun’a aykırı düşmeyen hükümlerinin, bu arada Arazi Kanunnamesi"nin 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte olduğunu kabul etmiş ve uygulamasını bu yönde sürdürmüştür. Daha önceki dönemlerde gayrimenkul davalarına bakmakla görevli bulunan Yargıtay Dairelerinin de benzer uygulamalarda bulunmuş oldukları bilinmektedir. Bu durumda davaya konu parselin tespiti ve dava tarihi itibariyle, Medeni Kanun"a aykırı düşmeyen Arazi Kanunnamesinin hükümlerinin bu arada Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte bulunduğunun kabulü ile olayda anılan yasa hükümlerinin uygulanması gerekip gerekmediğinin araştırılıp tartışılması zorunludur.
    4- Marmaris Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan tapu kaydı kapsamının belirlenmesi işleminin tarafları bağlayıp bağlamayacağı: Söz konusu dosyada davacı ... ve müşterekleri taraf olsa da, karşı tarafın taraf olmaması ve kapsam belirleme işleminin 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B ve C maddesinde yazılı ilkelere uyularak yapılmamış bulunması nedeniyle karşı tarafı bağlamayacağı açıktır.
    5- Dayanılan kayıtların kapsamının nasıl belirleneceği: Belirtildiği üzere davacı ... ve müşterekleri çiftlik tapu kayıtlarına dayanmıştır. Dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması nedeniyle dayanılan kayıtlar hudutları ile değil miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesinde yazılı “harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tesbit yapılır.” hükmü karşısında; arazinin ve sınırlarının yukarıda belirtilen özelliği nazara alındığında kayıtların sınırlarını sabit kabul edip buna göre hüküm kurmak mümkün bulunmamaktadır. Anılan dosyada yapılan kapsam belirlemesinin doğru ve tarafları bağlayıcı olduğu yolundaki iddia bu nedenlerle usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
    6- Taşınmaz üzerindeki karşı tarafın zilyetliğinin niteliği: Davacı ... ve müşterekleri vekili, çekişmeli taşınmaz üzerindeki karşı taraf zilyetliğinin kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu, malik sıfatıyla kullanmanın söz konusu olmadığını iddia etmişlerse de bu yönde inandırıcı delil ibraz edemedikleri gibi, karşı tarafın arazi üzerindeki zilyetliklerinin kendilerine teb’an ve kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu ispat da edememişlerdir.
    7- Taşınmaz üzerindeki karşı taraf zilyetliğinin kaydın hukuki kıymetinin kaybı için yeterli olup olmadığı: Arazi başında yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve zilyet tanıkları çekişmeli taşınmazın öncesinin "hali arazi" niteliğindeki yerlerden iken, her aileye bir parça taşınmaz düşecek şekilde olmak üzere köylülerce parsellenerek kullanılmaya başlandığını bildirmişlerdir. Şu hale göre; karşı tarafın, olayda uygulanması mümkün olan Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddeleri uyarınca davacıların dayanaklarını oluşturan çiftlik tapu kayıtlarının lehlerine hukuki değerini kaybettiğini ispat ettikleri kabul edilemez.
    8- Tapu kayıtlarının kapsamının belirlenmesine gerek olup olmadığı: Yukarıda da belirtildiği üzere davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının uygulanması ve kapsamlarının belirlenmesi yeterli ve yasaya uygun bulunmamaktadır. Ayrıca, çekişmeli taşınmazın öncesinin hali arazi niteliğindeki yerlerden iken açılarak kullanılmaya başlandığının bildirilmesi karşısında, davalı ve müdahil tarafın zilyetliğinin, davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının Arazi Kanunnamesinin 20. ve 78. maddeleri uyarınca hukuki kıymetini kaybettirecek nitelikte bulunduğu kanıtlanamamış bulunmaktadır. Bu durumda; davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının kapsamlarının 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesinde belirtilen ilkeler doğrultusunda tespit edilip, bundan sonraki değerlendirmenin buna göre yapılması zorunludur.
    Dosyanın arz ettiği özelliğe göre, bu işlemler yapılmadan karar verilmesi doğru değildir. Eksik ve yetersiz soruşturmaya dayanılarak karar verilemez. Mahkeme kararında belirtildiği ve Dairemize gelen dosyalardan da anlaşıldığı üzere davacılar ... ve müşterekleri tarafından aynı tapu kayıtlarına dayanılarak İçmeler, , ve tespit gören çok sayıda parsele itiraz edilip dava açılmıştır. Dayanılan bu tapu kayıtlarının kapsamlarının sağlıklı olarak saptanması, yargılamanın kısa zamanda, en az masrafla ve en doğru şekilde sonuçlandırılması ve bir parsel için verilecek kararın diğerlerini etkiler durumda bulunması nedeniyle bu davaların en azından köy (veya tapu kayıtlarında yazılı çiftlik) bazında birleştirilerek yürütülmesi zorunludur. Mahkemece bu zorunluluğa riayet edilmeden yargılamanın ayrı ayrı yürütülüp sonuçlandırılmaya çalışılması doğru değildir. Yukarıda da belirtildiği üzere dayanılan bu kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını çevrelememesi, hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbirine düz hatlarla birleştirilmesiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan arazi bölümlerinin bulunması nedeniyle tapu kayıtları gayri sabit hudutludur. Bir diğer ifadeyle, bu kayıtlar 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 20/C maddesi uyarınca hudutlarıyla değil miktarıyla geçerli tapu kayıtlarıdır. Bu itibarla tapu kayıtlarının kapsamı belirlenirken yukarıda belirtilen ilkenin gözden uzak tutulmaması gerekir.
    Hal böyle olunca; doğru ve sağlıklı sonuca varılabilmesi için mahkemece öncelikle yapılması gereken iş, aynı çalışma alanında (veya çiftlik hudutları içerisinde) yer alan taşınmazlarla ilgili dava dosyaları birleştirilmeli, aynı tapu kayıtlarına dayanılarak tapu malikleri veya onların halefleri adına tescil edilen, bedeli davacılara ödenmek suretiyle kamulaştırılan veya herhangi bir nedenle bu kayıtların kapsamında kaldığı kabul edilip tescil edilen tüm taşınmazların onaylı tutanak suretleri getirtilip dosyaya konulduktan sonra mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen ve davada menfaati bulunmayan şahıslar arasında seçilecek yerel bilirkişilerle, taraf tanıkları ve teknik bilirkişiler huzuruyla keşif icra edilmelidir. Keşif sırasında bu tapu kayıtlarının miktarıyla geçerli olduğu ve karşı tarafın yokluğunda 1996/11 Esas sayılı dosya üzerinden yapılan kapsam tayininin bağlayıcı olmayacağı nazara alınarak tapu kayıtları ihdasından itibaren tüm tedavülleriyle okunup kayıtta yazılı hudutlar mahalli bilirkişilere zeminde tek tek göstertilmeli, bilirkişilerce gösterilemeyen hudutların tespiti için taraflara tanık dinletme imkanı sağlanmalı, bilirkişi ve tanıklarca gösterilen hudutlar teknik bilirkişilere haritasında işaret ettirilmeli, kayıtların hudutlarının taşıdığı özellikler ve intikallerdeki değişiklikler konusunda yerel bilirkişi ve tanıklardan bilgi alınmalı, dinlenecek yerel bilirkişi ve taraf tanıklarından taşınmazın niteliği, intikali ve tasarrufu sorulup saptanmalı, tespite aykırı sonuca varıldığı takdirde tespit bilirkişileri tanık sıfatıyla dinlenilip aykırılığın giderilmesine çalışılmalı, teknik bilirkişilere tapu kayıtlarının miktarlarıyla geçerli olduğu nazara alınarak sabit hudutlardan başlamak üzere her tapu kaydının miktarı kadar araziyi gösterir keşfi takibe imkan verir kroki düzenlettirilmeli, tapu kayıtlarına sabit hudutlardan başlamak üzere miktarı kadar yer ayırırken davacılar adına tespit edilip kesinleşen taşınmazlarla kamulaştırılan arazi bölümleri dikkate alınmalı ve özellikle dayanılan tapu kayıtlarının miktar itibariyle davaya konu parseli kapsayıp kapsamadığı kesin olarak belirlenmeye çalışılmalıdır. Aynı şekilde karşı tarfın dayanağını oluşturan tescil ilamları ile oluşmuş her bir tapu kaydı da 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 20. maddesinde öngörülen usul uyarınca mahalline uygulanarak yöntemince kapsamları belirlenmelidir. Yine; 3621 sayılı Kıyı Kanunu ile 28.11.1997 tarihli ve 1996/5-1997/3 karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yöntemince kıyı kenar çizgisi belirlenmelidir. Bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek; çekişmeli taşınmazın davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kaydının 3402 sayılı Kanun"un 20/C maddesi çerçevesinde miktar itibariyle kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılması halinde, 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 20/B maddesi uyarınca niza gününe kadar kayıt sahibinin kullanımı var ise tapu kaydına değer verilmeli, çekişmeli taşınmazın davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kaydının 3402 sayılı Yasa"nın 20/B ve C maddelerindeki ilkelere göre belirlenecek kapsamında kalmadığı sonucuna ulaşılması halinde davalı tarafça sürdürülen zilyetliğin şekli ve süresi ile tescil ilamları ile oluşmuş tapu kayıtlarına göre karşı taraf adına edinme koşulları değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir. Bu değerlendirme yapılırken, çekişmeli taşınmazların malik hanelerinin ..."a karşı genel mahkemede açılmış dava gözetilmeden doldurulmasının usulsüz olduğu ve davada 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 30/2. maddesi uyarınca re"sen araştırma ilkesinin geçerli olacağı gözetilmelidir. Aynı şekilde; gerek tespit gününden önce, gerekse tespit gününden sonra bu taşınmazlar hakkında görülüp kesinleşen önceki kararların, o davalara taraf olan kişiler yönünden kesin hükmün koşularının bulunması halinde kesin hüküm oluşturacağı tartışmasız olup, bu hususun resen gözetilmesi gerekeceği de dikkate alınmalıdır. Eksik incelemeyle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsiz, temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine, 07.04.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.













    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi