Esas No: 2014/483
Karar No: 2017/331
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/483 Esas 2017/331 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Davacının haksız tutuklanma sonucu uğramış olduğu zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminatın davalıdan tahsiline yönelik talebinin süresinde yapılmadığı gerekçesi ile reddine ilişkin Van 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 29.01.2010 gün ve 503-26 sayılı hükmün, davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 07.06.2012 gün ve 2330-14464 sayı ile;
"...Sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
466 sayılı Kanunun 2/1. maddesinde dava açma süresinin kesinleşmiş beraat kararının bizzat sanığa tebliği ile başlayacağının öngörülmüş olması, kesinleşmiş beraat kararının davacıya tebliğ edildiğinin dosya içeriğinden anlaşılmaması ve Dairemizce de benimsenen Ceza Genel Kurulunun 23.03.2010 gün ve 256-57 sayılı kararı ile davanın süresinde açıldığının kabulü ile yargılamaya devamla esas hakkında bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, söz konusu yasa hükmüne ve yargısal içtihatlara yanlış anlam verilerek yazılı gerekçe ile davanın süre yönünden reddine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 24.01.2013 gün ve 313-10 sayı ile; 1.957,31 Lira maddi, 5.500 Lira manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin taleplerinin reddine karar verilmiş, hükmün davalı vekili ve davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 03.12.2013 gün ve 13643-27719 sayı ile;
"...Davalı vekilinin tazminat miktarına, davanın süresinde açılmadığına ve kendileri lehine dilekçe yazma ücretine karar verilmesi gerektiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Davacının, dava dilekçesinin içeriğini açıkladığı, 09.12.2009 tarihli celsede 30,00 Lira manevi tazminat talebinde bulunması karşısında, HMK"nın 26. maddesinde düzenlenen "taleple bağlılık" kuralı uyarınca talep edilen miktarı geçmeyecek şekilde manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, talepten fazla olacak şekilde 5.500 Lira manevi tazminata hükmedilmesi,
Kabule göre de;
1- Koruma tedbirleri nedeniyle hükmedilecek tazminatların olay tarihinde geçerli olan para birimine göre hesaplaması yapılarak sonucun bulunması gerekirken 01.05.2005 tarihinde yürürlüğe giren ve Türk Lirasından 6 sıfır atılmasını öngören 5083 sayılı Kanuna göre hesaplama yapılarak yanlışlıklara sebebiyet verilmesi,
2- Dairemizce yapılan temyiz incelemeleri sırasında aynı konu ve haksız tutuklama nedenine dayalı olarak birden fazla davanın açıldığının tespit edildiğinin anlaşılması karşısında; hazine zararına yol açan mükerrer davalara ilişkin ödemelerin önlenmesinin temini ve kamu kaynaklarının etkili, verimli ve hukuka uygun kullanılması bakımından, aynı konu ve haksız tutuklama nedenine dayalı açılmış dava olup olmadığının ilgili birimlerden sorularak tespit edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi" isabetsizliklerinden, kabule göre bozma nedenleri bakımından oybirliğiyle, diğer bozma nedeni yönünden oyçokluğuyla karar verilmiştir.
Daire üyesi M. Albayrak; “Davacı, dava dilekçesinde miktar belirtmeden maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Dilekçesini 09.12.2009 tarihinde Erciş Ağır Ceza Mahkemesinde açıklarken verdiği beyanında 60.000 Lira maddi tazminat talebiyle beraber 30 Lira manevi tazminat talep ettiği yazılmıştır. 30 Lira manevi tazminat miktarının, 30.000 Lira olduğu ve katip yazım hatasına dayandığı anlaşılmaktadır. Nitekim mahkemenin kabulü de bu yöndedir. Bundan dolayı sayın çoğunluğun manevi tazminat miktarını 30 Lira olarak kabul eden bozma düşüncesi yerinde değildir.
Dairemiz uygulamalarına göre 2013 yılı itibarıyla bir yıl gibi tutuklu kalanlara 10.000 ile 15.000 Lira arası manevi tazminat verilmektedir. Davacı 16 ay gibi uzun süre tutuklu kalmıştır. Mahkemenin faiz uygulanmayan 5.500 Lira manevi tazminat miktarı az iken bunun 30 Lira olarak düşünülmesi adaletli bir yorum ve uygulama değildir.
Kısaca istenen manevi tazminat miktarı 30 Lira değil, 30.000 Liradır ve faiz de işletilmeyen 1 yıl 4 aylık bir tutukluluk için verilen 5.500 Lira manevi tazminat da az bir orandır.
Bu sebeplerden dolayı sayın çoğunluğun bozma düşüncesine katılmıyorum” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 12.03.2014 gün ve 116320 sayı ile;
"Yüksek Dairenin manevi tazminata ilişkin bozmasının yerinde olmadığı değerlendirilmiştir. Zira dava dilekçesinde herhangi bir tazminat miktarı belirtmeyen davacıya dilekçesinin açıklattırıldığı Erciş Ağır Ceza Mahkemesinde davacı "60,000" Lira maddi ve "30,00" Lira manevi tazminat talebinde bulunduğunu beyan etmiştir. Yerel mahkemede yaptığı yargılama sonunda davacının maddi tazminata ilişkin talebini "60.000" Lira ve manevi tazminata ilişkin talebini de "30.000" Lira kabul ederek bu miktarlar üzerinde kısmen kabule karar vermiştir. Kanımızca bu kabul dosya kapsamına uygundur. Yüksek Daire maddi ve manevi tazminata ilişkin açıklattırmanın yapıldığı Erciş Ağır Ceza Mahkemesinin 09.12.2009 tarihli duruşma tutanağını dikkate alarak karar vermiştir. Bu tutanağa dikkat edildiğinde görülecektir ki maddi tazminat talebine ilişkin miktarın "60,000" Lira olarak virgülden sonra üç sıfır konulmak suretiyle yazıldığı, manevi tazminata ilişkin talebin ise "30,00" Lira olarak virgülden sonra iki sıfır konulmak suretiyle yazıldığı görülmektedir. Bu durumda virgülden sonraki rakamları "60.000" Lira için kabul edip "30.00" Lira için bunu "30" Lira olarak kabul etmek yerinde değildir. Bu durumdan anlaşılması gerekli olan hususun "30,00" Lira yazılırken virgülden sonra bir sıfırın maddi hata sonucu eksik olarak yazıldığının kabul edilmesidir. Gerçekte davacının talebinin "30" Lira olmadığı dosya kapsamından da anlaşılmaktadır. 16 aydan fazla tutuklu kalan bir kişinin "30" Lira gibi bir miktarı manevi tazminat olarak istediğinin kabul edilmesi hayatın olağan akışına da aykırıdır" düşüncesiyle itiraz kanun yoluna müracaat etmiştir.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece,15.04.2014 gün, 7169-9273 sayı ve oyçokluğu ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; koruma tedbirleri nedeniyle açılan tazminat davasında davacı tarafından talep edilen manevi tazminat miktarının “30” Lira mı yoksa “30.000” Lira mı olduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Davacının, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 10.11.2000 tarihinde gözaltına alınıp 14.11.2000 tarihinde tutuklandığı, Van 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 28.03.2002 gün ve 499-68 sayı ile beraatına ve tahliyesine karar verildiği, bu hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiği, kesinleşen kararın davacıya tebliğ edilmediği,
Davacının, 09.07.2009 havale tarihli dilekçe ile 503 gün tutuklu kaldığını belirtip, bu süre içinde uğradığı maddi ve manevi zarar nedeniyle tazminat talebinde bulunduğu,
Davacının tazminat talebinin açıklatıldığı Erciş Ağır Ceza Mahkemesinin 09.12.2009 tarihli oturumuna ilişkin duruşma tutanağında; davacı tarafından talep edilen maddi tazminat miktarının "60,000" Lira; manevi tazminat miktarının ise "30,00" Lira olarak yazıldığı,
Davacının zararının hesaplanmasına ilişkin bilirkişi raporunda, davacının manevi tazminat talebinin "30.000" Lira olduğu kabul edilerek hesaplama yapıldığı, naip hâkim raporunda da davacının "30.000" Lira manevi tazminat talebinde bulunduğunun kabul edildiği, naip hâkim tarafından düzenlenen raporun davacının da katıldığı 29.01.2010 tarihli oturumda okunarak dosyasına konulduğu, davacının talep miktarına ilişkin bir itirazda bulunmadığı, Van 2. Ağır Ceza Mahkemesince 29.01.2010 gün ve 503-26 sayı ile davanın süre yönünden reddine karar verildiği, bu kararın gerekçe bölümünde de davacı tarafından talep edilen manevi tazminat miktarının "30.000" Lira olduğunun belirtildiği, davacının bu karara ilişkin temyiz dilekçesinde "30.000" Lira manevi tazminat talebinde bulunduğunu vurguladığı, bu hükmün bozulmasından sonra yapılan yargılamada da bilirkişi ve naip hâkim raporlarında davacının manevi tazminat talebinin "30.000" Lira olarak gösterildiği,
Davalı vekilinin aşamalarda, davacı tarafından talep edilen manevi tazminat miktarının "30.000" Lira olmayıp "30" Lira olduğu yönünde bir itirazda bulunmadığı gibi temyiz dilekçesinde de talep edilen miktarın fahiş olduğunu belirttiği,
Anlaşılmıştır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı CMK’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 18. maddesi ile 466 sayılı Yasa Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Kanun yürürlükten kaldırılmış ve 5271 sayılı CMK’da, "Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat" ana başlığı altında, 141 ilâ 144. maddelerinde, tazminat isteme şartları ve sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde düzenlenmiştir. Ancak 5320 sayılı Kanunun 6. maddesi gereğince, 466 sayılı Kanun hükümleri 01.06.2005 tarihinden önce gerçekleşen işlemler yönünden geçerli olduğundan, uyuşmazlık konusunun 466 sayılı Kanun hükümleri ve bu hükümler doğrultusundaki yargısal kararlarla sürdürülen uygulamalar kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Haksız ve hukuka aykırı olarak yakalanan veya tutuklanan kimselere tazminat ödenmesi esası, ülkemizde ilk kez 1961 Anayasasının 30. maddesinde düzenlenmiş, yakalama ve tutuklamanın hangi hallerde söz konusu olacağı açıklandıktan sonra maddenin son fıkrasında; "Bu esaslar dışında işleme tâbi tutulan kimselerin uğrayacakları her türlü zararlar kanuna göre Devletçe ödenir" hükmüne yer verilmiştir. Bu düzenleme doğrultusunda 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun 1964 yılında kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.
466 sayılı Kanunun 1. maddesinde; tazminat verilmesini gerektiren kanun dışı yakalama ve tutuklama halleri, bir başka deyişle öngörülen tazminatın hangi durumlarda istenebileceği yedi bent halinde gösterilmiş, 2. maddesinde; dava açmaya ilişkin şartlar ve yöntemi açıklanarak bu davalara bakmakla ağır ceza mahkemeleri görevlendirilmiş, 3. maddesinde de; tazminat davalarının incelenmesi ve mahkemece karara bağlanması süreç ve yöntemi, olağan ceza ve hukuk yargılama yöntemlerinden farklı biçimde düzenlenmiş, ayrıca mahkemenin kararı aleyhine tebliğ tarihinden başlayarak bir hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir.
Haksız yakalanan ve tutuklanan kimselere tazminat ödenmesi 1982 Anayasasında da yer almış ve 19. maddesinde yakalama ve tutuklama şartlarının ayrıntılı olarak düzenlenmesinden sonra maddenin son fıkrasında; "Bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, kanuna göre, Devletçe ödenir" hükmüne yer verilmiş, ancak bu hüküm 17.10.2001 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4709 sayılı Kanunun 4. maddesi ile "Bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir" şeklinde, yeniden düzenlenmiştir.
Diğer taraftan Anayasamızın 90. maddesi uyarınca bir iç hukuk normu gibi değer atfedilen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin "Özgürlük ve güvenlik hakkı" başlıklı 5. maddesinde de kişilerin özgürlüğünün hangi hallerde sınırlandırılabileceği belirlenmiş ve maddenin son fıkrasında bu şartlara aykırı davranılması halinde mağdur olan herkesin tazminat istemeye hakkı olduğu vurgulanmıştır.
466 sayılı Kanun uyarınca ağır ceza mahkemelerinde açılan tazminat davalarının kendine özgü yapısı nedeniyle uygulamada birçok sorunla karşılaşılmış, Ceza Genel Kurulunun 09.02.1981 tarih ve 443-33 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında; bu davaların, ceza ve hukuk davalarındaki usûl kurallarını karma biçimde içeren özel bir dava olduğundan, 466 sayılı Kanundaki boşlukların Ceza ve Hukuk Muhakemesi Kanunlarındaki hükümlere göre doldurulması gerektiği, 23.11.2004 gün ve 177-203 sayılı kararında ise; 466 sayılı Kanuna dayalı tazminatlarda, her türlü problemin, öncelikle bu kanun normlarıyla çözümleneceği, açıklık bulunmayan ahvalde "tazminat hukuku" kıyaslamasına başvurulacağı ve bu kanundan kaynaklanan tazminat talebinin en ziyade "haksız fiil" benzeri olduğu gözetilerek çözüme ulaşılacağı kabul edilmiştir. Ceza ve hukuk davalarındaki usûl kurallarının karma bir şekilde uygulanmasına ilişkin bu ilke, 5271 sayılı CMK"nun 141. maddesi uyarınca açılan koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davalarında da geçerliliğini korumaktadır.
Manevi tazminatın belirlenme yöntemi üzerinde de kısaca durulmasında fayda bulunmaktadır. Manevi tazminat; tutuklanan şahsın sosyal çevresinde itibarının sarsılması, hürriyetinden yoksun kalınması nedeniyle duyulan elem ve ızdırap ve ruhi sıkıntıların bir nebze de olsa giderilmesi amacına yöneliktir. Manevi zararın tümüyle giderilmesi imkânsız ise de, belirlenecek manevi tazminat, kişinin acı ve ızdıraplarının dindirilmesinde, sıkıntılarının azaltılmasında etken olacaktır. Bu nedenle manevi tazminata hükmedilirken kişinin cezaevinde kaldığı süre, sosyal ve ekonomik durumu, toplumsal konumu, atılı suçun niteliği, tutuklamanın şahıs üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler dikkate alınarak, adalet ve hakkaniyet ilkeleriyle bağdaşır bir miktar olmasına özen gösterilmelidir.
Uyuşmazlığın çözümü bakımından “maddi yanılgı” kavramı üzerinde de durulmalıdır.
Maddi yanılgı kavramından kastedilen; hukuksal değerlendirme ve denetim dışında, tamamen maddi olgulara yönelik, olağan bir dikkat ve özenin gösterilmesi halinde gerçekleşmeyecek, ilk bakışta yanılgı olduğu açık ve belirgin olup, her nasılsa inceleme sırasında gözden kaçmış ve bu tür bir yanlışlığın sürdürülmesinin kamu düzeni ve vicdanı yönünden savunulmasının mümkün bulunmadığı, yargılamanın sonucunu büyük ölçüde etkileyip çoğu kez tersine çeviren ve düzeltilmesinin zorunlu olduğu, yargı kararlarında “yazım hatası” diye de adlandırılan beşeri hatalardır.
Yargılama araçlarının belirli biçimde takdir edilmelerinden kaynaklanan değerlendirme hataları ise hukuki yanılgılardır. Hukuki yanılgılar, ancak başka bir mercii tarafından ve yasa yolu başvurusuyla açılan bir tali muhakeme ile giderilebilir. Yargı kararlarındaki maddi yanılgıların düzeltilmesi ise herhangi bir yöntem ve zamanla sınırlı değildir. Bu yanılgılar, bizzat bu hatayı yapan mercii tarafından, kendiliğinden veya bir yasa yolu başvurusu üzerine verilen bir karardaki uyarı üzerine düzeltilebilir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Davacının tazminat istemine ilişkin sunduğu dava dilekçesinde talep ettiği tazminat miktarını belirtmemesi sebebiyle talebinin açıklatılması için yapılan oturuma ait duruşma tutanağında, manevi tazminat miktarının "30,00" Lira olarak yazılmasına karşın; davacının zararının hesaplanmasına ilişkin bilirkişi ve naip hâkim raporları ile Van 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen davanın reddine dair kararın gerekçe bölümünde davacının istediği manevi tazminat miktarının "30.000" Lira olarak kabul edilmesi; davacının, yüzüne okunan naip hâkim raporuna bir itirazda bulunmaması; davacının temyiz dilekçesinde de istediği manevi tazminat miktarını "30.000" Lira olarak göstermesi ve davalı vekilinin yerel mahkemece "30.000" Lira olarak kabul edilen manevi tazminat miktarına aşamalarda bir itirazda bulunmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde, 503 gün tutuklu kalan davacının tutuklu kaldığı günler karşılığında manevi tazminat olarak "30" Lira talep etmesinin makul görülemeyeceği ve bu miktar üzerinden değerlendirme yapılmasının adalet ve hakkaniyet ilkeleri ile bağdaşmayacağı cihetle, davacının tazminat talebinin açıklatıldığı Erciş Ağır Ceza Mahkemesinin 09.12.2009 tarihli oturumuna ilişkin duruşma tutanağında, manevi tazminat miktarının "30,00" Lira yazılmasının, gerekli dikkat ve özenin gösterilmemesi sonucu ortaya çıkan açık ve belirgin maddi bir hata olduğu ve davacının "30.000" Lira manevi tazminat talebinde bulunduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararından "Davacının, dava dilekçesinin içeriğini açıkladığı, 09.12.2009 tarihli celsede 30,00 Lira manevi tazminat talebinde bulunması karşısında, HMK"nın 26. maddesinde düzenlenen "taleple bağlılık" kuralı uyarınca talep edilen miktarı geçmeyecek şekilde manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, talepten fazla olacak şekilde 5.500 Lira manevi tazminata hükmedilmesi" şeklindeki bozma nedeni ile "kabule göre de" ibaresinin çıkarılmasına, dosyanın (1) ve (2) nolu bozma nedenleri uyarınca işlem yapılmak üzere mahalline gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 03.12.2013 tarih ve 13643-27719 sayılı bozma kararından "Davacının, dava dilekçesinin içeriğini açıkladığı, 09.12.2009 tarihli celsede 30,00 Lira manevi tazminat talebinde bulunması karşısında, HMK"nın 26. maddesinde düzenlenen "taleple bağlılık" kuralı uyarınca talep edilen miktarı geçmeyecek şekilde manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, talepten fazla olacak şekilde 5.500 Lira manevi tazminata hükmedilmesi" şeklindeki bozma nedeni ile "kabule göre de" ibaresinin ÇIKARILMASINA,
3- Dosyanın (1) ve (2) nolu bozma nedenleri uyarınca işlem yapılmak için mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.06.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.