13. Hukuk Dairesi 2019/2247 E. , 2019/8545 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının bozma kararına uyularak yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar vekillerince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, davalı şirkette ikinci pilot olarak çalıştığını ancak maaş ve harcırah ödemelerinin zamanında yapılmadığını, yıllık izinlerinin kullandırılmadığını bu nedenle sözleşmeyi haklı olarak feshettiğini ileri sürerek, alacak ve tazminat ile cezai şart olarak toplam 51.000 doların en yüksek faizi ile ödetilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, 7.739,77 USD tazminat alacağı, 8.560,78 USD ikramiye alacağı, 17.534,37 USD cezaî şart alacağı olmak üzere toplam 33.834,92 USD alacağının 04.02.2011 fesih tarihinden itibaren 3095 sayılı yasanın 4(a) maddesi gereğince hesaplanacak döviz faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine dair verilen kararın dairemizce 2015/30141 Esas ve 2017/12977 Karar sayılı ilamı ile 21/12/2017 tarihinde, gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişki olduğu gerekçesiyle bozulması üzerine, bozma kararına uyularak yapılan yargılama neticesinde; davanın ıslah talebi de dikkate alınarak kısmen kabulüne, 8.145,00 USD ücret alacağı, 7.739,77 USD tazminat alacağı, 8.560,78 USD ikramiye alacağı, 17.534,37 USD ceza-i şart alacağı olmak üzere toplam 41.979,92 USD alacağın davalıdan 04/02/2011 fesih tarihinden itibaren 3095 sayılı Yasanın 4 (a) maddesi gereğince hesaplanacak döviz faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Taraflar arasında davalının cevap dilekçesini zamanaşımı def’ini ileri sürmek için ıslah etmesi nedeniyle davalı tarafından yapılan zamanaşımı savunmasının dikkate alınıp alınamayacağı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.
Zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda, zamanaşımı savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır.
Sözleşmeden doğan alacaklarda, zamanaşımı, alacağın muaccel olduğu tarihten başlar. (TBK. m. 149(818.BK.128). Borcun muaccel olması, ifa zamanının gelmiş olmasını ifade eder. Borcun ifası henüz istenemiyorsa muaccel bir borçtan da söz edilemez.
Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.
818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 126/1 maddesi uyarınca ücret alacakları beş yıllık zamanaşımına tabidir. 01.06.2012 tarihinden sonra yürürlüğe giren 6098 Sayılı TBK.’un 147. maddesi ise ücret gibi dönemsel nitelikte ödenen alacakların yine beş yıllık zamanaşımına tabi olacağını belirtmiştir.
Somut uyuşmazlıkta dava konusu ücret alacağına karşı davalı taraf cevap dilekçesini ıslah ederek zamanaşımı def’inde bulunmuşsa da mahkemece bu husus hakkında bir değerlendirme yapılmadan bilirkişinin zamanaşımını dikkate almadan yaptığı hesabı doğrultusunda ücret alacağı yönünden davanın kabulüne karar verilerek eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
2-Davacı sözleşmenin ücret başlıklı 5.6 maddesine göre ikramiye alacağı olduğunu, davalının bu alacağını da ödemediğini iddia etmiş, davalı taraf ise tüm yükümlülüklerini yerine getirdiklerini savunmuştur. Mahkeme; davacının bu talebini “sözleşmenin 5.6 maddesi gereğince, sözleşmenin başlangıç tarihi esas alınarak ilk üç yıl sonunda hak edilmek üzere, her yıl için 1 aylık ikramiyeye hak kazanılacaktır. Maddenin lafzından ilk üç yıl için ikramiye ödenmeyeceği anlaşılmaktadır” gerekçesiyle kısmen kabul etmiştir. Ancak sözleşme metninde “uçucu personele iş bu sözleşmenin başlangıç tarihi esas alınarak ilk üç yıl sonunda hak edilmek üzere her yıl için 1 aylık ücret ödenecektir. 3 yıl bitiminden itibaren her yıl için de 1 aylık ücret olarak ödenecektir.” hükmü yer almaktadır. Bu maddenin ilk cümlesinde davacının ikramiye alacağının ilk olarak hangi tarihten itibaren verilmeye başlanacağı, yani sözleşmenin kurulduğu tarihten üç yıl sonra muaccel bir alacak olacağının belirtildiği anlaşılmaktadır. İkramiye alacağının talep edilebileceği üçüncü yılın sonundan önce davacının ikramiye alacağına hak kazanamayacağına dair madde metninde bir söz yer almamaktadır. Aksine; ikinci cümlede, üçüncü yıldan sonra da her yıl için ödenmeye devam edileceğinin açıkça yazılması, üç yıldan öncesinde de alınacağını göstermektedir. Bu cümle eklenmeseydi davacı sadece ilk üç yıl için ikramiye alacağı isteyebilecekti. Bu durumda mahkemenin, ikramiye alacağını talep etme hakkının doğduğu tarihten önce de davacının her yıl için bir aylık ücret tutarında ikramiye talep etme hakkı olduğunu kabul etmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile sadece sözleşmenin kurulduğu tarihten 3 yıl sonrası için çalıştığı her yıla ilişkin ikramiye alacağı hesaplanarak bu miktar üzerinden kabul kararı verilmesi hatalı olup, bozma nedenidir.
3-Bozma nedenine göre davacı ve davalının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davalı yararına, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davacı yararına BOZULMASINA, (3) nolu bentte açıklanan nedenle davacı ve davalının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19/09/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi