1. Hukuk Dairesi 2015/9246 E. , 2015/11380 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : AFŞİN 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/09/2014
NUMARASI : 2013/599-2014/823
Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece elatmanın önlenmesi isteminin kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ............."ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil istemine ilişkindir.
Davacı, kayden paydaş olduğu ..... ada 1 ve 2 parsel ile 110 ada 2 ve 5 parsel sayılı taşınmazların, diğer paydaşlardan davalı tarafından kullanıldığını, uyarılarına rağmen davalının işgaline son vermediğini ileri sürerek elatmanın önlenmesi ve 5 yıllık ecrimisilin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, dava konusu taşınmazları paydaşlar arasında yapılan yazılı taksim sözleşmesine göre kullandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davanın reddine ilişkin olarak verilen kararın davacı tarafından temyizi üzerine Dairece; “…Somut olayda her ne kadar davalı, anılan belgeyi sunarak paydaş oldukları taşınmazlara ilişkin aralarında bir taksim sözleşmesi yaptıklarını iddia etmişse de sırf bu sözleşmeye istinaden taraflar arasında özel parselasyon ya da fiili kullanım biçiminin oluştuğu söylenemez. Zira, her bir parselin başka bir paydaşa özgülenmesi biçimindeki bir harici anlaşma fiilen mülkiyetin devri anlamı taşıyacağından Türk Medeni Kanunu"nun mülkiyetle ilgili hükümlerine ve özellikle 706. maddesi hükmüne, ayrıca Borçlar Kanunu"nun 213. maddesine (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 237. maddesine) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddesine aykırı düşmesi nedeniyle hukuksal değer taşımaz. Kaldı ki anılan belgede dava konusu 109 ada 1 parselde paydaş olan dava dışı İsmet de yer almadığından 109 ada 1 parsel bakımından yapılan sözleşmenin tüm paydaşları kapsamadığı da açıktır. Bu durumda eldeki uyuşmazlığın paylı mülkiyet hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi zorunludur….Hal böyle olunca mahkemece mahallinde yeniden keşif icra edilerek her bir taşınmaz yönünden ayrı ayrı özel parselasyon ya da fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığının, her paydaşın payına özgülenen bir kısım bulunup bulunmadığının belirlenmesi özel parselasyon ya da fiili kullanma biçiminin oluşmamış olması halinde davacının taşınmazlarda kullandığı ya da kullanabileceği bir yer olup olmadığının açıkça saptanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken özetlenen ilkelere uygun düşmeyecek biçimde yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir” gerekçesiyle bozulmuş olup, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda davacının payına vaki elatmanın önlenmesine karar verilmiştir.
Ne var ki; mahkemece bozma ilamının gereğinin eksiksiz olarak yerine getirildiğini söyleyebilme olanağı yoktur.
Bilindiği üzere, bozmaya uyulmuş olmakla bozma gereklerinin aynen yerine getirilmesi zorunlu olup, bu durum usuli kazanılmış hakkın bir gereğidir.
Somut olayda, tüm paydaşları bağlayan geçerli bir özel parselasyon planı olmadığı kabul edilmiş ise de, davacıların çekişmeli taşınmazlarda paylarına karşılık çekişmesiz olarak kullanabilecekleri yer bulunup bulunmadığı, taşınmazların tümünün kimler tarafından kullanıldığı yeterince araştırılmamış ve keşfen saptanmamıştır.
Ayrıca, 28/04/2014 tarihli keşifte, davacının ilk tanık listesinde ve mahalli bilirkişi isim listesinde yer almayan H. G. davacı tanığı olarak dinlenmiştir. Bilindiği gibi, 1086 sayılı Yasanın 274., 6100 sayılı Yasanın 240. maddelerinde düzenlendiği üzere, istisnalar dışında, ikinci tanık listesi verilemeyeceği gibi, ikinci tanık listesi ile bildirilen tanığın dinlenmesine olanak bulunmadığından bu tanık beyanları hükme esas alınarak karar verilmesi usule aykırıdır.
Öte yandan, bozma öncesi 11/06/2012 tarihinde yapılan keşifte dinlenen mahalli bilirkişi B.Ç. ’in, davacının son iki senedir dava konusu taşınmazların kullanımına engel olduğunu; davacı tanığı K. K. ’ün, davacının davalının kullanımına engel olduğu taşınmazların son iki yıldır kullanılmadığı, iki sene öncesinde taşınmazları davalının ekip biçtiğini; davacı tanığı A. C. ’in, taşınmazlardan biri hariç son iki yıldır kullanılmadığını beyan ettikleri anlaşılmaktadır.
Bu durumda, dava tarihi itibariyle davalının dava konusu taşınmazlarda kullanımının olmadığı belirlenerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde davanın kabulüne karar verilmesi hatalı olduğu gibi; dava, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil istemlerine ilişkin olarak açılmış olup 6100 sayılı HMK"nun 297/2.maddesi uyarınca taleplerin herbiri hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerekirken mahkemece ecrimisil istemine ilişkin olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiş ise de temyiz edenin sıfatına göre bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.
Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.