Davacı murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı kurum ve davalı H. A. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1- HUMK’ nun 427. maddesindeki parasal sınırları değiştiren 5219 sayılı yasanın 2/c maddesi ile 21.7.2004 tarihinden itibaren verilecek kararlarda 40.000.000 TL olan kesinlik sınırı 1.000.000.000 TL’ye (1.000,00-YTL) çıkarılmıştır. Diğer bir deyişle 21.7.2004 tarihinden itibaren verilen kararların temyiz edilebilmesi için hüküm altına alınan miktarın 1.000.000.000.TL (1.000,00-YTL)’yi geçmesi gerekir.
HUMK’na 5236 sayılı yasanın 19.maddesi ile eklenen Ek–4.maddeye göre ise “Görev, kesin hüküm, istinaf, temyiz, Yargıtay’da duruşma, senetle ispata ve sulh mahkemelerindeki taksim davalarında muhakeme usulünün belirlenmesine ilişkin maddelerdeki parasal sınırlar; her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilân edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların on milyon lirayı (10,00-YTL) aşmayan kısımları dikkate alınmaz.” 18.11.2005 Gün ve 25997 sayılı Resmi Gazetede ilan edilen Maliye Bakanlığı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde, 2006 yılı için belirlenen yeniden değerlendirme oranı % 9,8 olarak öngörülmüştür. Buna göre, 2006 yılında mahkemelerce verilecek kararların temyiz edilebilmesi için, temyize konu dava değerinin 1.090.00. YTL.’sini geçmesi gerekir.
İnceleme konusu karar, bu tarihten sonra verilmiş ve davacılar M. H. ve H.H. yararına ayrı ayrı talep gibi 100,00 YTL manevi tazminat verilmesine ilişkin hüküm davalı H.A. bakımından kesin nitelik taşıdığından 1.6.1990 gün ve 1989/3 Esas, 1990/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihadi Birleştirme Kararı "da gözönünde tutularak bu davalının temyiz dilekçesinin kesinlik nedeniyle reddine
2-Dava, davacıların ölümü ile sonuçlanan trafik olayının iş kazası olduğunun tesbiti ile davacıların maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece zararlandırıcı olayın iş kazası olduğunun tesbiti ile istemin kabulüne karar verilmiştir.
Dava, nitelikçe Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından karşılanmayan zararın giderilmesi istemine ilişkindir. Bu nedenle bu tür uyuşmazlıklarda, öncelikle sigorta olayının iş kazası niteliğinde olup olmadığı tesbit edilmeli, olayın iş kazası olduğu hususu kesinleşir ise davalı Kurum tarafından hak sahiplerine bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin saptanması gerekmektedir. Somut olayda davalı SSK"ca yapılan tahkikat sonucunda olayın iş kazası olarak kabul edilmediği görülmektedir.
506 sayılı Yasa’nın 27. ve müteakip maddelerinde işverenin iş kazasını engeç iki gün içinde Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirilmekle yükümlü olduğu, haber verme kağıdındaki bildirilen olayın iş kazası sayılıp sayılmayacağı hakkında gerekirse Kurumca soruşturma yapılabileceği ve varılan sonucun en geç üç ay içinde ilgililere yazı ile bildirileceği, ilgililerce yetkili mahkemeye başvurularak kurum kararına itiraz olunabileceği, itiraz halinde Kurum kararının ancak mahkeme kararının kesinleşmesiyle kesin hale geleceği bildirilmiştir.
Bu açıklamalardanda anlaşılacağı üzere olayın iş kazası olduğunun tesbitine ilişkin bir mahkeme kararı olmadıkça davalı Kurumca olay iş kazası olarak kabul edilemeyeceğinden giderek hak sahiplerine gelir bağlamayacağından iş kazasının tesbiti istemli dava ile tazminat davasının bir arada görülüp sonuçlandırılması fiilen mümkün değildir. Hukuk Genel Kurulu"nun 7.2.2007 tarihli 20007/21-69 Esas, 2007/55 Kararı da bu yöndedir.
Mahkemece yapılacak iş; iş kazasının tesbiti davasını tazminat davasından tefrik edip ayrı esasa kaydetmek, iş kazasının tesbiti davasını sonuçlandırıp tesbit davasını tazminat davası için bekletici mesele saymak, iş kazasının tesbitine ilişkin verilen hüküm kesinleştikten sonra davacı H. H."e kesinleşmiş tesbit kararını kuruma ibraz edip kendisine gelir bağlanması istemiyle kuruma müracaatta bulunmak üzere önel vermek ve çıkacak sonuca göre hüküm tarihine en yakın tarihe göre hesap raporu alıp hükme en yakın tarihteki peşin sermaye değerini davalı kurumdan getirdikten sonra ve kararı davacıların temyiz etmemesi nedeniyle davalı işveren yararına oluşan usulü müktesep hak ilkesi de gözetilerek çıkacak sonuca göre hüküm kurmaktır.
Mahkemece bu maddi ve hukuku olgular gözetilmeksizin davacı H. H."e davalı Kurumca henüz gelir bağlanmadığından bu gelirin peşin sermaye değerini saptayıp hesaplanan maddi zarardan düşülerek karşılanmayan maddi zarar miktarını belirleme imkanı bulunmadığı düşünülmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olanan kararın yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalıların olayın iş kazası olduğuna ilişkin hükme, davalı H. A."ın maddi zarar hesabına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 12.02.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.