Davacı, iş kazası sonucu malüliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Dava, davacının 21.10.1996 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucunda bedence arızaya uğradığı iddiasına dayalı maddi zararının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece Yüksek Sağlık Kurulu ve Adli Tıp Kurumu raporlarına göre olayla davacıda mevcut arıza arasında illiyet bağı bulunmadığı ve olayın işkazası olmayıp davacının önceki rahatsızlığına dayalı hastalık vakası olduğu gerekçesi ile istemin reddine karar verilmiştir.
Davacı işyerinde 50-60 kg ağırlığındaki oksijen tüplerini değiştirirken belini incittiği ve bel fıtığı ameliyatı olup bedengüç kaybına uğradığını ileri sürerek bu davayı açmıştır.
506 sayılı Yasa’nın 27. ve müteakip maddelerinde işverenin iş kazasını engeç iki gün içinde Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirilmekle yükümlü olduğu, haber verme kağıdındaki bildirilen olayın iş kazası sayılıp sayılmayacağı hakkında gerekirse Kurumca soruşturma yapılabileceği ve varılan sonucun en geç üç ay içinde ilgililere yazı ile bildirileceği, ilgililerce yetkili mahkemeye başvurularak kurum kararına itiraz olunabileceği, itiraz halinde Kurum kararının ancak mahkeme kararının kesinleşmesiyle kesin hale geleceği bildirilmiştir.
Öte yandan Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine ilişkin davalarda (tazminat davaları) öncelikle haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için Kurum tarafından sigortalıya bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin tazminattan düşülmesi gerektiği Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir. Diğer yandan, sigortalıya bağlanacak gelir ve hükmedilecek tazminatın miktarını doğrudan etkilemesi nedeniyle, işçide oluşan meslekte güç kayıp oranının hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeksizin kesin olarak saptanması gerekir. 506 sayılı Yasa"nın 19. maddesinde geçici iş göremezlik hali sonunda Kuruma ait veya Kurumun sevk edeceği sağlık tesisleri sağlık kurulları tarafından verilecek raporlarda belirtilen arızalarına göre iş kazası sonucu meslekte kazanma gücünün en az %10 azalmış bulunduğu Kurumca tesbit edilen sigortalıya sürekli iş göremezlik geliri bağlanacağı, 31. maddesinde Kurumun, sigortalıya bağlanacak gelirleri yapılan inceleme ve soruşturmalar sonunda ve gerekli belgelerin tamamlandığı tarihten itibaren en geç üç ay içinde tesbit ederek ilgililere yazı ile bildireceği, ilgililerin bağlanan geliri bildiren yazıyı aldıktan sonra bir yıl içinde yetkili mahkemeye başvurarak Kurum kararına itirazda bulunabilecekleri, itirazın reddi hakkındaki mahkeme kararının kesinleşmesiyle Kurum kararının kesinleşmiş olacağı, 109. maddesinde de sigortalıların iş görmezlik hallerinin tesbitinde, Kurum Sağlık tesisleri sağlık kurullarınca verilecek raporlar da belirtilen hastalık ve arızaların esas tutulacağı, Kurumca verilen karara ilgililer tarafından itiraz edilmesi halinde durumun Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karar bağlanacağı bildirilmiştir.
Somut olayda iş kazası olduğu iddia olunan olayın Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirildiği, davalı Kurumca yapılan tahkikat sonucunda söz konusu olayın 506 sayılı Yasa"nın 11. maddesi gereğince iş kazası olmayıp hastalık vakası olarak değerlendirilmesine karar verildiği ve bu durumun 25.10.2001 tarihli yazı ile mahkemeye bildirildiği görülmektedir. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle zararlandırıcı olayın işkazası niteliğinde olup olmadığının tesbiti ön sorundur. İş kazasının tesbiti ile ilgili ihtilaf Sosyal Sigortalar Kurumu"nun hak alanını doğrudan ilgilendirmekte olup tazminat davasın da Kurum taraf değildir.
Yapılacak iş; davacıya Sosyal Sigortalar Kurumu ve hak alanını etkileyeceğinden işveren aleyhine iş kazasının ve maluliyet oranının tesbiti davacı açması için önel vermek, tesbit davası bu dava için bekletici mesele yaparak sonucuna göre karar vermektir.
Mahkemece açıklanan doğrultuda işlem yapılmaksızın, Sosyal Sigortalar Kurumunun taraf olmadığı tazminat istemli bu davada olayın iş kazası olmadığının kabulüyle sonuca gidilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
2- Diğer yandan 506 sayılı Yasa’nın 109 sonuncu maddesinde Kurumca verilen karara ilgililerle itiraz edilmesi halinde, durumun Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanacağı bildirilmiştir. Kural olarak Yüksek Sağlık Kurulunca verilen karar Kurumu bağlayıcı niteliktedir. Sosyal Güvenlik Hakkı kamu düzenine ilişkin olduğundan bu hakka ilişkin davalarda kendiliğinden araştırma ilkesi uygulanır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalar, daha çok tarafların dava konusu üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri davalardır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda hakimin kararını(hükmünü) tarafların bildirmiş oldukları vakıalara dayandırılabilmesi için onların varlığına kanaat getirmiş olması gerekir. Taraflar arasında çekişmeli olmayan vakıaları da hakim kendiliğinden inceleme konusu yapar. Bundan başka hakim tarafların ileri sürmedikleri vakıaları da kendiliğinden araştırıp kararını bu vakıalara dayandırabilir ve davanın ispatı için bütün delillere kendiliğinden başvurabilir. Bu ilke gereğince mahkeme Yüksek Sağlık Kurulu kararıyla bağlı olmayıp özgürce uzman kişi ve kuruluşlardan görüş sormak suretiyle maddi gerçeği tesbit edip vicdani kanaatine göre karar vermelidir. Dosyadaki kayıt ve belgelerden davacının işe girerken ve çalışırken alınan 14.6.1984, 7.8.1984, 4.12.1986 tarihli raporlarda sağlam, olduğunun bildirildiği, Zonguldak Bölge Hastahanesi"nin 21.10.1996-30.10.1996 tarihleri arası ve 96/18339 protokol no.lu hastane müşadahe evrakında davacıya 22.10.1996 tarihinde Sol L4-L5 distektomi yapıldığının bildirildiği, İşveren Sağlık Dairesi Başkanlığı"nın 23.1.1997 ve 10.4.1997 tarihli Sağlık Kurulu raporlarında sol L4-L5 hernidiskal (opere) olduğu ve arızasının iş kazasına bağlı olduğunun bildirildiği, 16.6.1998 tarihli doktor raporunda sırtta orta hatta lumbal bölgede geçirilmiş disk vernisine bağlı 2cm insizyon skarı olduğu, deformite olmadığının bildirildiği S.S.K Zonguldak Hastahanesi"nin 11.4.2003 tarihli Sağlık Kurulu raporunda davacıda nörolojik defisit bulunmadığı, sağlam olduğu bildirilmiş, S.S.K Sağlık İşleri Daire Başkanlığınca mahkemeye yazılan 22.3.2004 tarihli yazıda rapora dayanılarak davacının işgöremezlik oranının %0 olduğu önceki yatış ve muayene kaydına rastlanmadığından hastalığının nüx olup olmadığının tesbit edilemediği, Yüksek Sağlık Kurulunca 18.1.2005 tarihinde davacıda tesbit edilen disk hernisi hastalığının işkazası ile ilgili olmayıp hastalık vakası olduğu bu nedenle maluliyet derecesinin tesbitine mahal olmadığına karar verildiği, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesince düzenlenen 14.4.206 tarihli raporda ise davacının kaza tarihinden önce 18.10.1996 tarihinde çekilmiş grafisinde L4-L5 intervertebral diskte sol paramedian disk hernisi, Sol L4 kök basısı, L5-S1 santral protrüsyon saptandığı, bu nedenle mevcut arızasının işkazası ile illiyetinin bulunmadığı, maluliyet tayinine mahal olmadığının bildirildiği görülmektedir. Somut olay da Kurum sağlık tesislerince tanzim edilen raporla Yüksek Sağlık Kurulu Kararı ve Adli Tıp Kurumu raporu arasında çelişki bulunmaktadır. Uygulamada Yüksek Sağlık Kurulu Kararına itiraz edilmesi halinde bilirkişi incelemesi Adli Tıp Kurumu giderek Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu aracılığıyla yaptırılmaktadır.Yargıtay içtihatları Birleştirme Kurulunun 28.6.1976 gün ve 1976-4-6 sayılı Kararı"da bu yöndedir.
506 sayılı Yasa"nın 109. maddesindeki yöntem uyarınca Adli Tıp Genel Kurulun"dan davacının belinde işe girerken ve önceden nörolojik bir rahatsızlık olup olmadığı, mevcut rahatsızlığın olayla illiyet bağı bulunup bulunmadığı, illiyet bağı var ise maluliyet oranı konusunda görüş alınarak çelişki giderildikten sonra sonuca gitmek gerekirken mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu açıklanan doğrultuda araştırma yapılmaksızın sonuca gidilmiş olmasıda usul ve yasaya aykırı olup kabul şekli bakımından bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 5.2.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.