10. Hukuk Dairesi 2015/21196 E. , 2017/3718 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Davacı, prim borçlarının 6111 sayılı Kanun çerçevesinde hesaplanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde, davanın kabulüne, davacının davalı kuruma olan borçlarının 6111 sayılı Kanun kapsamında yeniden yapılandırılması gerektiğinin tespitine karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
6100 sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanununun 114/1-i maddesinde tanımlanan şekilde "aynı davanın daha önceden kesin hükme bağlanmamış "olması da dava şartıdır. Kesin hüküm, hem bireyler için hem de devlet için hukuki durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla, hukuki güvenlik ve yargı erkine güven sağlandığından kamu yararı ile doğrudan ilgilidir. Hemen belirtilmelidir ki, kesin hükmün amacı; kişiler arasındaki uyuşmazlıkların kesin bir biçimde çözümlenmesidir. Bu amacın gerçekleşmesinde, hem kişilerin hem de Devletin yararı vardır. Çünkü kişiler, uyuşmazlığın kesin bir biçimde sonuçlanması için dava sırasında bütün olanaklarını kullanırlar ve dava sonucunda verilecek kararla artık, bu uyuşmazlığın sona ermesini isterler. Bu açıdan, Devletin de menfaati söz konusudur. Çünkü Devlet, mahkemelerin sınırsız bir biçimde aynı uyuşmazlık (dava) ile sürekli ve yinelenerek meşgul edilmesini istemez.
Dava konusu uyuşmazlık hakkında kesin hüküm bulunuyorsa, aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz.
Kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de; (Yargıtay’ın da) davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi, ilk defa Yargıtay"da (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) ve dahası bozmadan sonra da ileri sürülebilir. Bu bakımdan usulü kazanılmış hakkın istisnasıdır ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. O nedenle kesin hükmün varlığının,
yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez.
Maddi anlamda kesin hükmün koşulları 1086 sayılı HUMK’nun 237. maddesinde açıklanmıştır. Birinci dava ile ikinci davanın müddeabihlerinin (konusunun), dava sebeplerinin (vakıaların) ve taraflarının aynı olması maddi anlamda kesin hüküm oluşturur.
6100 sayılı HMK’nun 303/1. maddesi de “Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” şeklinde benzer bir düzenleme içermektedir.
Kesin hükmün ilk koşulu, her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması; ikinci koşulu, müddeabihin aynılığı; üçüncü koşulu ise, dava sebebinin aynı olmasıdır.
Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabih, dava konusu yapılmış olan hak, yani dava ile elde edilmek istenilen sonuçtur. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hakimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziki bakımdan aynı olsa bile, bu şeyler üzerinde talep olunan haklar değişikse, müddeabihler aynı değil demektir.
Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebep olmayıp, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise; her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise, diğer iki koşulun da bulunması halinde kesin hükmün bulunduğundan söz edilebilir.
Kesin hüküm ancak konusunu teşkil eden iddia hakkında geçerli olabilir; bu nitelikteki bir hüküm nedeniyle yeniden söz konusu edilemeyecek olan, hüküm fıkrasında karara bağlanan husustur. Zira hüküm olmayan yerde kesinlik de olamaz. Bu nedenle olumlu veya olumsuz olarak karara bağlanmamış olan bir iddia her zaman yeni bir davaya konu yapılabilir.
Dava dosyası incelendiğinde, Aksaray İş Mahkemesinin 2011/127-2011/233 Esas-Karar sayılı dosyasında, davacının, 01/01/1994 tarihinden itibaren Tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine, prim borçlarının 6111 sayılı Kanun çerçevesinde hesaplanmasına karar verilmesini istediğini, Mahkemece davanın kısmen kabulüne, davacının 01/05/1995-31/12/2005 tarihleri arasında Tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine, fazlaya ilişkin talebin reddine dair verilen kararın Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nce onanmak suretiyle kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, kesinleşen Aksaray İş Mahkemesinin 2011/127-2011/233 Esas-Karar sayılı dosyasında davacının 6111 sayılı Kanundan yararlandırılmasına karar verilmesine ilişkin talebinin reddine karar verilmesi nedeniyle, eldeki dosyada 01/05/1995-31/12/2005 tarihleri arasındaki zorunlu Tarım Bağ-Kur sigortalılık süresine ilişkin 6111 sayılı Kanun çerçevesinde hesaplanması ve yapılandırılmasına ilişkin talebinin kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
31.12.2005-01.05.2008 tarihleri arasındaki döneme ilişkin olarak ise, Kurumca kesinleşen Mahkeme ilamına istinaden davacının sigorta tescilinin 01.05.1995 tarihinden başlatılarak 31.12.1997 tarihi itibariyle prim borcu nedeni ile 1479 sayılı Kanunun Ek 19. maddesi gereği durdurulduğu, 01.05.2008 tarihi itibariyle yeniden başlatılarak SSK sigortalılığı nedeniyle 27.05.2011 tarihi itibariyle durdurulduğu, 31.12.1997-01.05.2008 tarihleri arasındaki dönemin ihya kapsamına alındığı, davacının 01.05.2008-27.08.2011 tarihleri arasındaki prim borcunun 6111 sayılı Kanun kapsamında yapılandırılmasına rağmen düzenli ödeme yapılmadığından yapılandırmanın iptal edildiğini, ihya borcunun da süresinde ödemediğinin savunulduğu anlaşılmakla, davacının şahsi sigorta dosyası getirtilerek, 31.12.2005-01.05.2008 tarihleri arasında geçen zorunlu Tarım Bağ-Kur sigortalılık süresine ilişkin prim borcunun 6111 sayılı Kanun kapsamında yapılandırılma şartlarının oluşup oluşmadığı araştırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 25.04.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.