
Esas No: 2021/1039
Karar No: 2021/1973
Karar Tarihi: 02.12.2021
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2021/1039 Esas 2021/1973 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının bozma ilamına uyularak yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik verilen hüküm davacı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili Avukat ... geldi. Tebligata rağmen karşı taraftan gelen olmadığı anlaşılmakla onun yokluğunda duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
-KARAR-
Davacı vekili, müvekkilinin davalı ile 2 adet makineyi 14.09.2009 tarihinde alma konusunda anlaşmaya vardığını, ilk makinenin 8-10 haftada teslimi gerekirken makinenin kurulumu ve çalıştırılmasının 2010 yılı Kasım ayında gerçekleştiğini, ardından davalıdan yeni makine talebinde bulunduklarını, bu konuda imzalanan 30.03.2011 tarihli sözleşme uyarınca makinenin 2011 yılı Nisan ayı sonuna kadar teslimi gerektiğini, kurulum ve işletmeye almanın da bir hafta içinde yapılacağının kararlaştırıldığını, makinenin 18.06.2011 tarihinde teslim edildiğini, ancak makinenin montajının yapılması ve devreye alınmasının da (1) hafta içinde gerçekleştirilmediğini, makinenin çalışmadığına ilişkin davalı şirketle birçok kez yazışma yapıldığını, davalının görevlendirdiği servis elemanı tarafından düzenlenen yazıda makinenin vakum sistemi olmadan çalışmasının mümkün olmadığının belirtildiğini, malın ayıplı olduğunu, geç teslim süresince müvekkilinin iş kaybına uğradığını, 1. makinenin proforma faturasında vakum sistemi gösterilmemesine rağmen vakum sisteminin makine ile sevk edildiğini, öte yandan 1. makine ile ilgili faturada silo ünitesinin belirtilmemesine rağmen davalının silo ünitesini kargo ile gönderdiğini, ancak 2. makine için davalının vakum sistemi ve silo ünitesini göndermediğini, davalının müvekkiline ait fabrikada ne tür makineler olduğu ve nasıl çalışacağı konusunda bilgi sahibi olduğunu belirterek, 58.741,76 TL iş kaybı ve uğranılan zararlar, 50.000,00 TL de manevi tazminat olmak üzere toplam 108.741,76 TL" nin davalıdan tahsiline, dava konusu makinelerin çalışır duruma getirilmesi için gerekli ünitelerin makineye monte edilmesine, dava konusu makinenin çalışır duruma getirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının ayıp iddiasının yerinde olmadığını, sözleşme içeriğinden de anlaşılacağı üzere vakum ve silo ünitesinin sözleşmeye dahil edilmediğini, davacının vakum ünitesi için para vermemek için bu davayı açtığını, süresinde ayıp ihbarı yapılmadığını, davacının satım bedelini ödemediğini, delil tespiti ve tespit dosyasında alınan rapora itiraz ettiklerini bildirerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davanın reddine dair verilen 09.04.2013 tarihli kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 28.10.2014 gün ve 2013/19012 Esas 2014/15644 Karar sayılı ilamı ile “Taraflar arasındaki hukuki ilişkinin eser sözleşmesi niteliğinde olduğu ve uyuşmazlığın bu çerçevede çözümlenmesi gerektiği” gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın reddine dair verilen karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece 19. Hukuk Dairesinin bozma ilamından önce alınan 15.10.2012 tarihli teknik bilirkişi kurulu raporunda, “dava konusu EPS enjeksiyon makinesinin çalışma prensibinden anlaşılacağı üzere vakum ünitesi, vanalar, kumanda panosu ve benzeri tüm eklentilerinin nihai ürünü üretebilmesi için makinenin mütemmim cüzleri olduğunu, şayet makinenin mükemmim cüzlerinden herhangi birisi veya birileri opsiyonel olsalar dahi opsiyonel olduklarının teklif üzerine yazılması gerektiği veya durumun alıcıya açıklanması gerektiği” belirtilmiştir.
Bozma ilamında sonra alınan 16.11.2017 tarihli teknik bilirkişi kurulu raporunda ise, bilirkişiler “Vakum ünitesi ve silonun makinenin üretim yapabilmesi için gerekli kısımlar olmasına rağmen, makinenin bütünleyici bileşini olmadığı için satışa dahil kısımlar arasında değerlendirilemeyeceği, dolayısıyla davacı tarafın bu iki ekipmanın mütemmim cüz olarak makineye birlikte bedelsiz verilmesi gerektiğine dair iddiasının yerinde olmadığını” beyan etmişlerdir. Yine 04.08.2018 tarihli teknik bilirkişi kurulu raporunda, EPS enjeksiyon makinesinin parçası olan silo bezlerinin yapımı ve kurulmasının davacı iş sahibine ait olduğu, vakum pompası ve tesisatının kurulumu ve tedarikinin ise yükleniciye ait olduğu açıklanmış, son olarak alınan 15.01.2019 tarihli teknik bilirkişi kurulu raporunda “Vakum ünitesi, kalıp, vanalar, kumanda panosu ve benzeri tüm eklentilerin nihai ürünü üretebilmesi için makinenin mütemmim cüzleri olduğu, şayet makinenin mütemmim cüzlerinden herhangi birisi veya birileri opsiyonel olsalar dahi opsiyonel olduklarının teklif üzerine yazılması gerektiği veya bu durumun alıcıya açıklanması gerektiği” görüşüne yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi mahkemece alınan bilirkişi raporları arasında davalı yüklenicinin sözleşme ile yüklendiği edimini tam olarak yerine getirip getirmediği konusunda çelişki ve farklılıklar bulunmaktadır. Mahkemece bozma ilamından sonra alınan 16.11.2017 tarihli bilirkişi raporundaki açıklamalara yer verilerek “Vakum ünitesi ve silonun EPS enjeksiyon makinesinin bütünleyici bileşeni olmadığı için satışa dahil kısımlar arasında yer almadığı” gerekçesiyle davacı iş sahibinin açtığı davanın reddine karar verilmiştir. Mahkemece raporlar arasındaki çelişki ve farklılıklar üzerinde durularak çelişkiler giderilmemiş, 16.11.2017 tarihli rapor yeterli görülmeyip yeni heyetten 04.08.2018 ve 15.01.2019 tarihli raporlar alınmasına rağmen, 16.11.2017 tarihli bilirkişi raporuna neden üstünlük tanındığı gerekçeli ve denetime elverişli biçimde açıklanmamıştır.
6100 sayılı HMK hükümlerine göre; mahkeme, çözümü hukuk dışında özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir (266/1). Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılması; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler (281/1). Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir (281/2). Mahkeme gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla tekrar incelemede yaptırabilir (281/3). Hakim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir.
Raporu serbestçe değerlendirme yetkisi hakimin, bilirkişinin yerine geçerek hakimlik mesleği dışında özel ve teknik bilgi gerektiren bir durumda şahsi bilgisiyle karar verebileceği anlamına gelmez. HGK’nın 04.02.2009 tarihli 2008/4-823 Esas, 2009/50 Karar sayılı kararında da hakimin kendisini bilirkişi veya bilirkişi kurulu yerine koyamayacağı, özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda şahsi bilgisiyle sonuca gidemeyeceği, o konuda bilirkişi incelemesi yaptırması gerektiği belirtilmiştir.
Bilirkişi raporları arasında çelişki olduğu ve bu çelişkinin giderilmesi teknik bilgiyi gerektirdiği takdirde, hakim bu çelişkiyi giderecek rapor veya ek rapor almalıdır. Bu şekilde çelişkiyi gideren rapor almaksızın raporlardan birindeki teknik değerlendirmeler esas alınarak karar verilmesi halinde hakimin özel ve teknik bilgi gerektiren bir durumda şahsi bilgisiyle karar verdiği gibi bir sonuç ortaya çıkacaktır.
Bu durumda mahkemece, taraflar arasındaki ilişkinin eser sözleşmesi niteliğinde olduğu ve uyuşmazlığın bu çerçevede çözümlenmesi gerektiği gözetilerek 6100 sayılı HMK’nın 281/3 maddesi uyarınca maddi gerçeğin ortaya çıkması için, önceki bilirkişilerden farklı konusunda uzman üç kişilik teknik bilirkişi kurulundan, raporlar arasındaki çelişkileri ortadan kaldıracak biçimde, yeterli ve denetime elverişli rapor alınıp sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
Kabule göre de; mahkemece bozmaya uyulduğuna göre 09.05.1960 gün 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca bozmada belirtilen hususlar lehine olan taraf için usulü kazanılmış hak oluşturduğundan bozma uyarınca inceleme yapılması ve hüküm kurulması zorunlu hale gelmiştir.
Bozma ilamında taraflar arasındaki hukuki ilişkinin eser sözleşmesi niteliğinde olduğu ve uyuşmazlığın bu çerçevede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiştir. Eser sözleşmesi Türk Borçlar Kanunu’nun 470 ve devamı maddelerinde (sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanununun 355 ve devamı maddelerinde) düzenlenmiş olup, mahkemece ve bilirkişilerce anılan hükümler dikkate alınarak değerlendirme yapılmalıdır. Hükme esas alınan 16.11.2017 tarihli bilirkişi kurulu raporunda, sözleşme tarihinde yürürlükte olan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu 357. maddesinde, eser meydana getirilirken iş sahibinin sağladığı malzemenin veya eserin yapılması için gösterdiği yerin ayıplı olduğu anlaşılır veya eserin gereği gibi yapılmasını tehlikeye düşürecek başka bir durumun ortaya çıkması durumunda yüklenicinin bu durumu derhal iş sahibine bildirmek zorunda olduğu, aksi takdirde çıkan zararlı sonuçtan yüklenicinin sorumlu olacağına dair yer alan düzenleme bakımından bilirkişilerce bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır. Genel ihbar mükellefiyeti kapsamında, vakum ünitesi ve silo olmaksızın EPS enjeksiyon makinesinin çalışması ve amaca uygun şekilde ürün imal etmesinin mümkün olmadığının yüklenici tarafından iş sahibine bildirilip bildirilmediği mahkemece ve bilirkişilerce incelenip değerlendirilmemiştir. Yine alacaklı, kendi kusurlu davranışı ile zararın artmasına sebep olmaması gerektiğinden, iş sahibi makineyi teslim aldıktan sonra zararın artmasına engel olacak tedbirleri almak zorunda olduğundan, 818 sayılı Borçlar Kanunun"un 98. maddesi delaletiyle Borçlar Kanunun"un 43 ve 44. maddesi gözetilerek davacının zararın artmasına sebep olup olmadığı hususu da bilirkişi kurulu ve mahkemece incelenip değerlendirilmemiştir. Mahkeme kararının kabule göre de bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, 3.050,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak Yargıtay duruşmasında vekille temsil olunan davacıya verilmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 02.12.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.