Esas No: 2017/108
Karar No: 2017/311
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/108 Esas 2017/311 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sanık ... hakkında olası kastla öldürme suçuna teşebbüsten açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, eylemin bilinçli taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçunu oluşturduğu kabul edilerek, sanığın 5237 sayılı TCK"nun 89/4, 22/3, 62, 50/1-a, 52 ve 52/4. maddeleri uyarınca 8.100 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin, Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 22.05.2006 gün ve 40-195 sayılı hükmün, katılan ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 28.12.2007 gün ve 559-9867 sayı ile;
"1- Oluşa ve dosya içeriğine göre; olay günü saat 06.30 sıraları sanığın kullandığı LPG tankeri ile seyrederken, kendisine kırmızı ışık yandığı halde durmayarak kavşağa girdiği ve kendilerine yeşil ışık yandığı için kavşağa giren mağdurların da içinde bulunduğu otomobile çarpması sonucu kazaya ve mağdurların yaralanmasına sebep olduğu olayda;
Sanığın kaza olabileceğini ve meydana gelen yaralanma neticesinin gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen bunları kabullendiği, meydana gelen neticeden sorumlu olduğu ve eyleminin olası kastla yaralama suçunu oluşturduğu anlaşıldığı halde, yazılı şekilde bilinçli taksirle yaralamaya neden olma suçundan mahkûmiyetine karar verilmesi,
2- Gerekçeli kararda yargılama gideri miktarı gösterildiği halde, hükmün esasını oluşturan kısa kararda yargılama gideri miktarı ve dökümünün gösterilmemesi suretiyle kısa kararla gerekçeli karar arasında karışıklığa neden olunması" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesi ise 24.03.2008 gün ve 61-78 sayı ile ikinci bozma nedenine uymuş, birinci bozma nedenine ise direnerek, ilk hükümdeki gibi karar vermiştir.
Direnme hükmünün sanık müdafii ve katılan ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 02.03.2010 gün ve 22-42 sayı ile;
"...Somut olayda, sanık ...’in aleyhine olan bozma kararına karşı diyecekleri saptanmadan hüküm verilmesi yasaya aykırıdır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün sair yönleri incelenmeksizin, belirtilen usule aykırılık nedeniyle bozulmasına" şeklinde karar verilmiştir.
Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesi, Ceza Genel Kurulunun usulü eksikliğe ilişkin bozma kararına uymuş, sanığın eylemini bilinçli taksirle gerçekleştirdiğini kabul ederek önceki hüküm gibi karar vermiştir.
Hükmün katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 26.06.2012 gün ve 816-254 sayı ile;
"...Ceza Genel Kurulunun bozma kararı ile direnme hükmü tümüyle ortadan kalkmış olup yerel mahkeme artık yeni ve değişik bir karar vermekte serbesttir. Bozmaya uyularak verilen kararlar da yeni bir karar olup, hukuken direnme niteliğinde olmadığından, öncelikle Özel Dairece incelenmesi gerekmektedir. Özel Dairece incelenmeyen bir hükmün, doğrudan doğruya ve ilk kez Ceza Genel Kurulunca incelenmesi olanaklı değildir.
Özel Daire görüşünün belli olduğundan, tekrar Dairece inceleme yapılmasının davayı gereksiz yere uzatacağı gibi bir görüş de ileri sürülemez. Davaların uzamasını önlemek amacıyla da olsa, emredici usul kurallarının uygulanmasından vazgeçilemeyeceği gibi, Özel Daire görüşünde değişiklik olabilmesi de her zaman olanaklıdır.
Öte yandan Ceza Genel Kurulunun bozma kararına uyulduktan sonra verilen kararın yeniden ve doğrudan Ceza Genel Kurulunca incelenmesi, Ceza Genel Kurulu kararlarına karşı direnilemeyeceğine ilişkin 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326. maddesine aykırıdır. Doğrudan doğruya Ceza Genel Kurulunca inceleme yapılması, yerel mahkeme kararına direnme niteliği kazandıracak ve Ceza Genel Kurulu kararlarına karşı yerel mahkemelerin direnme yetkisi olmadığına dair temel ilke zedelenecektir. Bu nedenlerle hukuken yeni olan bu kararın Özel Dairece incelenmesi gerekmektedir." şeklindeki gerekçeyle; dosyanın temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Dosyanın gönderildiği Yargıtay 1. Ceza Dairesince 15.01.2013 gün ve 4798-94 sayı ile;
"...Sanığın kaza olabileceğini ve meydana gelen yaralanma sonucunun gerçekleşebileceğini öngörmesine karşın bunları kabullendiği, bu nedenle meydana gelen sonuçtan sorumlu olduğu ve eyleminin olası kastla yaralama suçunu oluşturduğu anlaşıldığı halde, suçların niteliğinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde bilinçli taksirle yaralamaya neden olma suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesi 29.05.2013 gün ve 68-273 sayı ile;
"...Sanığın eylemi değerlendirildiğinde, meydana gelen trafik kazasında sanığın başlangıçta hiçbir şekilde yaralama kastı bulunmamaktadır. Buna yönelik icrai hareketi de yoktur, tamamen dikkatsizlik ve trafik kuralının ihlali sonucu kaza meydana gelmiştir. Sanık kırmızı ışıkta durması gerekirken durmamış, tam kusurlu yani taksirli davranmıştır. Bu kusuru nedeniyle sanığın kazada olası kastla hareket ettiğini söylemek mümkün değildir. Zira sanığın kırmızı ışıkta geçerken bir araca veya birine çarpabileceği, ama çarptığı takdirde de umursamadığını söyleyemeyiz. Sanık yolun boş olduğunu düşünmüş ve kavşağa giren araçları görmemiş ve yola devam etmesi neticesinde kazaya sebebiyet vermiştir. Hiçbir sürücü kendisinin de yaralanabileceği ya da ölebileceği en azından maddi zarara uğrayacağı trafik kazasını yapmak istemez, neticeyi de öngöremez. Olayımızda sanık, okul servis minibüsüne çarpmış olsa ve minibüste birkaç kişi ölmüş bunlardan birinin de tesadüfen kendi çocuğu olduğu ortaya çıksa idi sanığı kendi çocuğunu kasten öldürmekten cezalandırmak mümkün olmayacaktı; bu nedenle trafik kazasında kast unsurundan bahsetmek ceza hukukunda evrensel olarak kabul edilen kast ve taksir temel kavramlarının birbirinden karıştırılmasına neden olacaktır.
Yukarıda açıklanan tüm açıklamalar nedeniyle sanığın sebebiyet verdiği trafik kazasında olası kast hükümlerinin uygulanma koşullarının gerçekleşmediği ve sanığın atılı suçu bilinçli taksirle işlediği kabul edilerek daha önce verilen kararda direnilmesine karar verilmiş ve sanığın aşağıdaki şekilde cezalandırılmasına dair hüküm tesisi cihetine gidilmiştir." şeklindeki gerekçe ile direnerek, sanığın 5237 sayılı TCK"nun 89/4, 22/3, 62, 50/1-a, 52 ve 52/4. maddeleri uyarınca 8.100 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye hükmedilmiştir.
Bu hükmün de katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 01.04.2014 gün ve 259279 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 gün ve 219-1765 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 14.02.2017 gün ve 226-393 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın bilinçli taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanığın yaralama suçunu olası kastla mı, yoksa bilinçli taksirle mi işlediği,
2- Sanık hakkında; TCK"nun 89/4, 22/3 ve 62. maddeleri uyarınca belirlenen 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezasının, aynı Kanunun 50/4. maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilip çevrilemeyeceği,
Noktalarında toplanmaktadır.
İncelenen dosya kapsamına göre;
Trafik kazası tespit tutanağında; kazanın 27.07.2005 günü saat 06.50 sıralarında Konya ili, Karatay ilçesinde, Karaman çevre yolu ile Büyükkumköprü Caddesinin kesiştiği dört yönlü, ışık kontrollü kavşakta, gündüz vakti meydana geldiği, havanın açık, yol zemininin asfalt kaplama ve kuru olduğu, sanığın sevk ve idaresindeki 01 GR 380 plaka sayılı LPG tankeri ile Karaman çevre yolu üzerinde seyir halinde iken ışık kontrollü kavşağa geldiğinde, kendi seyir yönüne kırmızı ışık yanmasına rağmen seyrine devam ederek, Büyükkumköprü Caddesinden gelip yeşil ışıkta kavşağa giriş yapan katılanların içerisinde bulunduğu 42 ER 635 plaka sayılı otomobilin sağ yan kısmına çarpması sonucu yaralamalı trafik kazasının meydana geldiği, sanığın sevk ettiği LPG tankerinin seyrettiği şerit üzerinde, çarpma noktasından önce ve sonra olmak üzere toplam 19 metre fren izi tespit edildiği, katılanların bulunduğu aracı kullanan Ramazan Yılmaz ile sanığın alkolsüz oldukları, sanığın kırmızı ışıkta geçmesi nedeniyle, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 84. maddesi uyarınca tam kusurlu olduğu, katılanların bulunduğu otomobilin sürücüsü Ramazan Yılmaz"ın ise kusurunun bulunmadığı bilgilerine yer verildiği,
Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen 15.02.2006 tarihli raporda; trafik kazası tespit tutanağındaki tespitler tekrarlandıktan sonra, sanığın yönetimindeki tankerle kırmızı ışık ihlali yaparak olay mahalli kavşağa giriş yapması sonucu sebep olduğu kazada; Karayolları Trafik Kanununun 84/a maddesi gereğince dikkatsizliği, tedbirsizliği ve kurallara aykırı hareketiyle tamamen ve asli kusurlu olduğunun, diğer araç sürücüsünün ise hatalı tutum ve davranışı bulunmadığından kusursuz olduğunun ifade edildiği,
Düzenlenen adli raporlarda; katılan ..."in sol el ve bilek içinde, baş ön kısımda oluşan sıyrıklarla basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandığı; katılan ..."in ise, sağ köprücük kemiğinde yaşamsal fonksiyonlara orta derecede etkili kırık oluşacak şekilde ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilemez nitelikte yaralandığı, her iki katılanın yaşamsal tehlike geçirmedikleri tespitlerine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ... aşamalarda; olay sabahı babasının kullandığı otomobille şehir merkezine gitmek için yola çıktıklarını, kazanın olduğu kavşağa geldiklerinde kendilerine yeşil ışık yandığından karşı yola geçtiklerini, bu sırada kırmızı ışıkta duran araçların arasından çıkan sanığın sevk ettiği LPG tankerinin, bulundukları araca çarptığını, sanıktan şikâyetçi olduğunu,
Katılan ... mahkemede; olayın kardeşinin anlattığı şekilde meydana geldiğini, sanığın geldiği yöndeki şeritte, kırmızı ışık nedeniyle bekleyen başka araçlar bulunduğunu, sanığın her nedense bu araçlar gibi kırmızı ışıkta durmadığını, duran araçları geçerek kavşağa girdiğini,
Katılanların babası Ramazan Yılmaz; katılanların içinde bulunduğu aracı kendisinin kullandığını, kazanın olduğu kavşağa geldiğinde kendisine yeşil ışık yandığını, yoldan aracıyla karşıya geçeceği sırada, sanığın sevk ettiği araçla kendisinin kullandığı araca çarptığını,
Tanık Şaban Kılıç, olay günü kollukta; Kayseri"den Antalya"ya gittiğini, kazanın olduğu kavşağa geldiğinde kendi yönündeki araçlara kırmızı ışık yandığı için durduğunu, katılanların bulunduğu yöndeki araçlara yeşil ışığın yandığını, kendi istikametinden gelen sanığın sevk ve idaresindeki kamyonun ise kırmızı ışıkta durmayarak kazaya sebebiyet verdiğini,
İfade etmişlerdir.
Sanık ... kollukta; kazanın meydana geldiği kavşağa geldiğinde kırmızı ışığın yanmakta olduğunu, kavşağa yaklaştığında ışığın kırmızıdan yeşile döndüğünü, gidiş yönüne göre yolun sağ tarafındaki araçların durmuş olduklarını, etrafı kontrol ederek araç olmadığını görünce kavşağa girdiğini, sol taraftan katılanların bulunduğu aracın aniden önüne çıkması üzerine bu araca çarptığını, kazada kusurunun bulunmadığını, zira kavşağa girdiğinde kendisine yeşil ışık yandığını,
Mahkemede; kavşağa geldiğinde kırmızı ışığın yandığını görünce durduğunu, sarı ışık yanınca ardından da yeşil ışığın yanacağını düşünerek önünde bulunan aracın hareket etmesi üzerine boş olan kavşağa girdiğini, katılanların içerisinde bulunduğu aracın aniden önüne çıktığını, istemeden bu araca çarptığını, suçsuz olduğunu,
Savunmuştur.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla ele alınmasında yarar bulunmaktadır.
1- Sanığın yaralama suçunu olası kastla mı, yoksa bilinçli taksirle mi işlediği:
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi için; kast, olası kast, bilinçli taksir ve taksir kavramları üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 21. maddesi;
"1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.
2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır" şeklinde düzenlenerek, birinci fıkranın ikinci cümlesinde doğrudan kast tanımlanmış, ikinci fıkrasında; öğreti ve uygulamada "dolaylı kast, belirli olmayan kast, gayrimuayyen kast, olursa olsun kastı" olarak da adlandırılan "olası kast" tanımına yer verilmiştir.
Buna göre, doğrudan kast; öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup, kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesi halinde doğrudan kastla hareket etmiş olacak, buna karşın işlemiş olduğu fiilin muhtemel bazı neticeleri meydana getirebileceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesini mümkün ve muhtemel olarak tasavvur etmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi halinde olası kast söz konusu olacaktır.
Olası kast ile doğrudan kast arasındaki farkı ortaya koyan en belirgin unsur, doğrudan kasttaki bilme unsurudur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa doğrudan kasıtla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bir kısım neticeleri de doğurması muhakkak ise, failin bu sonuçlar açısından da doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilmelidir.
Olası kastı doğrudan kasttan ayıran diğer ölçüt; suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp, muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda muhakkak değil ama, büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte ve "olursa olsun" düşüncesi ile göze almakta; neticenin gerçekleşmemesi için herhangi bir çaba göstermemektedir. Olası kastta fiilin kanunda tanımlanan bir sonucun gerçekleşmesine neden olacağı muhtemel görülmesine karşın, bu neticenin meydana gelmesi fail tarafından kabul edilmektedir.
Kural olarak suç; ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle işlenir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. TCK"nun 22/2. maddesinde taksir; "dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir" şeklinde tanımlanmıştır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide benimsendiği üzere, taksirli suçlarda bulunması zorunlu olan hususlar;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda, gerek icrai, gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde mağdurun taksirli davranışının da etkisinin olması halinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum, failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. Türk Ceza Kanununda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hal ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
Türk Ceza Kanununda taksir; "basit" ve "bilinçli" taksir olarak ikili bir ayrıma tâbi tutulmuş, 22. maddesinin üçüncü fıkrasında bilinçli taksir; "kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi" şeklinde tanımlanmış, bu halde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.
Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırdedici ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlikelilik hali, bunu öngörememiş olan kimsenin tehlikelilik hali ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Türk Ceza Kanununun 21. maddesinin ikinci fıkrasında; "öngörmesine rağmen, fiili işlemesi" şeklinde tanımlanıp başkaca ayırıcı unsura yer verilmeyen olası kast ile aynı kanunun 22. maddesinin üçüncü fıkrasında; "öngördüğü neticeyi istememesine karşın neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır" biçiminde tanımlanan bilinçli taksirin karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiş, kanun koyucu da madde metninde yer vermediği "kabullenme" ölçüsünü aynı maddenin gerekçesinde; "olası kast halinde suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir, diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir" şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak kıstası ortaya koymuştur.
Kast, olası kast, bilinçli taksir ve taksir arasındaki ilişkiyi kısaca özetlemek gerekirse; gerçekleşmesi muhakkak görünen neticenin failce bilinmesi ve istenmesi halinde doğrudan kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmek suretiyle sonucun meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir, öngörülebilir neticenin özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmiş olması nedeniyle öngörülmediği hallerde ise basit taksir söz konusu olacaktır.
Olası kast ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüleri ise yargısal kararlar ve öğretideki görüşlerden yararlanmak suretiyle şu şekilde belirlemek mümkündür: Gerek olası kast, gerekse bilinçli taksirde netice fail tarafından öngörülmektedir. Bilinçli taksirde, öngörülen neticenin gerçekleşmeyeceği ümit edilmekte, olası kastta ise bu netice fail tarafından göze alınmakta ve kabullenilmektedir. Olası kastta fail öngördüğü neticenin meydana gelmesini kabullenerek, sonucun meydana gelmemesi için herhangi bir önlem almazken, bilinçli taksirde fail neticeyi öngörmesine rağmen, şansa veya başka etkenlere, hatta kendi bilgi veya becerisine güvenerek öngörülen sonucun gerçekleşmeyeceği inancıyla hareket etmektedir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun süreklilik arzeden kararlarında bu hususlar vurgulanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında birinci uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, sevk ve idaresindeki LPG tankeri ile çevre yolunda seyir halinde iken ışık kontrollü kavşağa geldiğinde, kendi seyir yönüne kırmızı ışık yanmasına rağmen kavşağın henüz boş olmasından faydalanarak karşıya geçmeye çalıştığı, ancak kendi yönlerindeki araçlara yeşil ışık yanması nedeniyle, aynı kavşağa giren katılanların bulunduğu aracı görmesi üzerine frene bastığı, kaza tespit tutanağında belirtildiği şekilde çarpma noktasından önce başlayan toplam 19 metre uzunluğundaki fren izine rağmen katılanların içerisinde bulunduğu aracın sağ kısmına çarparak her iki katılanın yaralanmasına neden olduğu, bu şekilde sanığın en temel trafik kurallarından olan kırmızı ışıkta durma kuralını ihlal etmesi sonucu yaralamaların meydana geldiği sabittir.
Sanık kavşağa yaklaşmadan önce kırmızı ışık yanmış, sanığın istikametindeki araçlar durmuş, sanık kırmızı ışık yanmasına rağmen kavşaktan geçebileceğini düşünmüş ancak katılanların bulunduğu aracın kavşağa girdiğini görmesi ile frene basmasına rağmen katılanların yaralanması ile sonuçlanan trafik kazasına neden olmuştur. Sanığın son anda frene basmış olması, bilinçli taksirin özünü oluşturan ve bilinçli taksiri, olası kasttan ayıran en önemli ilke olan, öngörülen ve gerçekleşen neticenin istenmemesi ve engelleme çabasını göstermektedir. Sanık neticeyi öngörmüş, ancak öngördüğü bu neticeyi istememiş, hatta neticenin meydana gelmemesi için çaba sarf etmiştir
Somut olayda, ışıklı işaret cihazlarıyla donatılan kavşağa gelirken kendi yönündeki araçlara kırmızı ışık yandığını görmesine karşın boş olan kavşaktan geçmeye çalışan sanığın, neticeyi öngörmesinin gerekmesi nedeniyle, tam kusurlu olduğu ve bilinçli taksirle hareket ettiğinde kuşku bulunmamaktadır. Bu itibarla, sanığın eylemi "bilinçli taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma" suçunu oluşturacağından, bu uyuşmazlık yönünden direnme gerekçesi isabetlidir.
2- Sanık hakkında bilinçli taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçundan TCK"nun 89/4, 22/3 ve 62 maddeleri uyarınca belirlenen 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezasının, aynı Kanunun 50/4. maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilip çevrilemeyeceği:
5237 sayılı TCK"nun 49. maddesinin 2. fıkrasında “bir yıl veya daha az süreli hapis cezası” olarak tanımlanan kısa süreli hapis cezaları için, aynı Kanunun 50. maddesinde seçenek yaptırımlar öngörülmüştür. Maddenin 1. fıkrasında;
"Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;
a) Adlî para cezasına,
b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,
c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,
d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,
e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,
f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya,
Çevrilebilir" hükmü ile kısa süreli hapis cezalarının, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre çevrilebileceği seçenek yaptırımlar düzenlenmiştir.
Aynı maddenin 4. fıkrasında ise;
"Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz" şeklindeki düzenlemeyle, bilinçli taksirle işlenen suçlarda hükmedilen uzun süreli hapis cezalarının adli para cezasına çevrilmesinin mümkün olamayacağı hüküm altına alınmıştır.
Bu bilgiler ışığında ikinci uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık hakkında bilinçli taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına sebebiyet verme suçundan 5237 sayılı TCK"nun 89/4, 22/3 ve 62 maddeleri uyarınca belirlenen 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezasının, kısa süreli hapis cezası olmaması ve suçun bilinçli taksirle işlenmesi nedeniyle hükmolunan uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesinin mümkün bulunmaması karşısında, yerel mahkeme direnme hükmünün, sanık hakkında bilinçli taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçundan hükmolunan uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-Konya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 29.05.2013 gün ve 68-273 sayılı direnme hükmünün,
a) Sanığın eyleminin bilinçli taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçunu oluşturduğuna ilişkin suç nitelendirmesinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
b) Sanık hakkında bilinçli taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına sebebiyet verme suçundan 5237 sayılı TCK"nun 89/4, 22/3 ve 62 maddeleri uyarınca belirlenen 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezasının; kısa süreli hapis cezası olmadığı ve sabit görülen suç bilinçli taksirle işlenmiş olduğundan hükmolunan uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesinin mümkün bulunmadığı gözetilmeden, adli para cezasına çevrilmesi isabetsizliğinden ise BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.06.2017 tarihinde yapılan müzakerede her iki uyuşmazlık yönünden oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.