10. Hukuk Dairesi 2017/1744 E. , 2017/3591 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, iş kazası sonucu gerçekleşen sürekli iş göremezlik oranının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 19 ve devamı maddeleri olup, anılan Yasanın 19. maddesinin 1. fıkrasında “Geçici iş göremezlik hali sonunda Kuruma ait veya Kurumun sevk edeceği sağlık tesisleri sağlık kurulları tarafından verilecek raporlarda belirtilen arızalarına göre, iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az % 10 azalmış bulunduğu Kurumca tesbit edilen sigortalı, sürekli iş göremezlik gelirine hak kazanır.” hükmüne, 26. maddenin 1. fıkrasında da “İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve işgüvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılabilir bir hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca sigortalıya veya haksahibi kimselerine yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarları ile gelir bağlanırsa bu gelirlerinin 22 nci maddede belirtilen tarifeye göre hesaplanacak sermaye değerleri toplamı (…)(2) Kurumca işverene ödettirilir.” hükmüne yer verilmiştir.
İnceleme konusu davada; mahkemenin önceki kararı Dairemizin 2015/205 Esas, 2016/5699 Karar sayılı, 14.04.2016 tarihli ilamı ile dava dışı işveren yanında 12.09.2006 tarihinde gerçekleşen iş kazası sonucu davacının % 23,2 oranında sürekli işgöremez hale geldiği kabul edilerek davacıya gelir bağlandığı, eldeki davada davacının sürekli işgöremezlik oranının daha yüksek olduğunu iddia etmesi nedeni ile, Adli Tıp Genel Kurulu"nun 05.06.2014 tarihli raporu ile davacının sürekli işgöremezlik oranının % 36 olarak belirlendiği ve mahkemece bu rapora dayalı olarak hüküm kurulduğundan bahisle belirlenen sürekli iş göremezlik oranının davacıya bağlanan gelirde belirleyici olması, bağlanan gelirin peşin sermaye tutarından işverenin sorumlu tutulması ve verilecek kararın işverenin hak alanını da ilgilendirmesi ihtimalinden işverenin usulüne uygun şekilde davada taraf olmasının sağlanması gerektiği yönünden bozulmuş olup, bozma gereğinin yerine getirilmediği, işveren..."na davanın ihbar edildiği anlaşılmaktadır.
09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargitay İçtihadı Birleştirme kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bir Mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda; Mahkeme yönünden o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine bozma kararında açıklanan hukuki esaslar çerçevesinde hüküm kurmak yükümlülüğü doğar. Bu hukuki aşama "usuli kazanılmış hak" olarak adlandırılır. Bu hukuki müessese Mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararındaki esaslar ve istenilenler kapsamında işlem yapmak ve hüküm kurma zorunluluğunu getirir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 124. maddesi ile, “ Bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür.
Bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır.
Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hakim tarafından kabul edilir.
Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hakim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hakim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Buna göre, taraf değişikliği karşı tarafın muvafakati ile gerçekleştirilebilirken maddi hata bulunması, dürüstlük kuralına aykırı olmaması veya yanlışlığın kabul edilebilir bir yanılgıya dayanması halinde ise karşı tarafın muvafakati aranmaksızın hakim tarafından kabul edilmek suretiyle yapılabilmektedir.
6100 sayılı Kanunun “İhbar ve şartları” başlığını taşıyan 61"inci maddesinde, taraflardan biri davayı kaybettiği takdirde, üçüncü kişiye veya üçüncü kişinin kendisine rücu edeceğini düşünüyorsa tahkikat sonuçlanıncaya kadar davayı üçüncü kişiye ihbar edebileceği, 63"üncü maddesinde, dava kendisine ihbar edilen kişinin, davayı kazanmasında hukuki yararı olan taraf yanında davaya katılabileceği, 69"uncu maddesinde ise müdahilin de yer aldığı asıl davada hükmün taraflar hakkında verileceği belirtilmiştir
Hukuk Muhakemeleri Kanununda davaya iki türlü müdahale düzenlenmiştir.. Birisi fer’i müdahale olup, bu tür müdahalede katılanın bağımsız hak talebi olmayıp müdahale ettiği tarafla birlikte hareket eder. Yanında davaya katıldığı asıl tarafın yardımcısı durumundadır. Yargılama sonunda verilen hüküm ise ancak davanın asıl taraflarına yöneliktir; feri müdahil hakkında bağımsız bir hüküm kurulamaz. Feri müdahil davanın bağımsız bir tarafı olmadığı için dava sonunda verilen hükmü tek başına temyiz edemez, karar düzeltme isteyemez ve hükmü icraya koyamaz. Dolayısıyla fer"i müdahilin davada taraf sıfatı bulunmamaktadır.
Asli müdahalede ise, davaya müdahale eden kişi görülmekte olan bir davada o, davanın taraflarının hak sahibi olmayıp, onlardan ayrı ve bağımsız olarak kendisinin hak sahibi olduğunu iddia etmektedir. Davaya asli müdahale durumunda, yargılama sonunda asli dava ve müdahale davası konusunda iki ayrı karar verilecek ve bu karar hem asıl davanın tarafları, hem de asli müdahil için bağlayıcı hukuki sonuçlar doğuracaktır.
Görüldüğü üzere; yargılaması devam eden bir dava sonucunda verilecek hükmün, üçüncü kişinin hukuki durumunu dolaylı biçimde etkilemesi söz konusu ise, üçüncü kişinin; taraflardan birinin yanında ve onun yardımcısı sıfatıyla davaya katılabilmesine olanak tanınmıştır. Ancak mahkemece davanın üçüncü kişiye ihbar edilmiş olması ihbar edilen kişinin davaya müdahalesini zorunlu kılmaz .Dolayısıyla üçüncü kişi davaya katılıp katılmama konusunda serbesttir.
Diğer yandan husumet konusu, davanın her aşamasında ileri sürülebilir. Taraflarca ileri sürülmese dahi gerek mahkemece, gerekse Yargıtay’ca tarafların bu yönde bir savunmasının olup olmadığına bakılmaksızın kendiliğinden göz önünde tutulur.bu nedenle husumetin doğru kişilere yöneltilip yöneltilmediği hususunun mahkemece re"sen incelenmesi gerekmekte olup, doğru ve eksiksiz taraf teşkili sağlanarak yargılamaya devam edilmelidir.
Netice olarak HMK 61. ve devamı maddelerinde düzenlenen davanın ihbarı ile HMK 124. madde gereğince davada taraf olmanın hukuki sonuçları farklı olup, davanın ihbarı ile husumet yöneltilmesi mümkün değildir.
Yukarıda belirtilen açıklamalar doğrultusunda eldeki davada verilen kararın işverenin hak alanını ilgilendirmesi ihtimalinden dolayı Dairemiz bozma ilamında da belirtildiği üzere HMK 124"üncü maddesi gereğince işverenin davaya katılımının sağlanması gerekirken davanın ihbar edilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 24.04.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.