Abaküs Yazılım
10. Hukuk Dairesi
Esas No: 2015/10067
Karar No: 2017/3358
Karar Tarihi: 17.04.2017

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2015/10067 Esas 2017/3358 Karar Sayılı İlamı

10. Hukuk Dairesi         2015/10067 E.  ,  2017/3358 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi


    Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
    Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
    Dava, iş kazası sonucu vefat eden sigortalının haksahiplerine bağlanan gelir ve cenaze yardımı nedeniyle meydana gelen Kurum zararının davalılardan rücuan tahsili istemine ilişkindir.
    Davacı Kurum; 14.10.2011 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu vefat eden sigortalının haksahiplerine yapılan ödemelerin tahsilini istemiş, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 74. (818 sayılı Borçlar Kanunu 53.) maddesi hükmü gereğince, hukuk hâkimi kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlıdır. Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle, hukuk hâkiminin, ceza hâkiminin fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağı saptayan maddi vakıa konusundaki kabulü ve ceza mahkemesinin kabul ettiği olayın gerçekleşme şekli diğer bir deyişle maddi vakıanın kabulü konusunda kesinleşmiş olan bir mahkumiyet veya maddi vakıa tespiti yapan beraat hükmüyle bağlı olacağı hem ilmi (Prof Dr. Kemal Gözler, “Res Judicata’nın Türkçesi Üzerine”, ... Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 56, sayı 2, 2007, s.45-61) hem de kökleşmiş kazai içtihatlarla benimsenmiş bulunmaktadır.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.02.2012 gün 2011/19–639 Esas, 2012/30 Kararı; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.02.2009 gün ve 2009/4–13 Esas, 2009/12 Karar; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06.04.2010 gün ve 2010/2–76 Esas, 2010/77 Karar sayılı kararlarında da belirtildiği üzere düşme, takipsizlik, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar kesinleşmiş mahkûmiyet kararları olarak kabul edilemeyecektir.
    Öte yandan; hukuk mahkemelerinin, ceza mahkemelerinden verilen kararlarla ne ölçüde bağlı oldukları konusunun irdelenmesi gerekir. 6098 sayılı Borçlar Kanunu"nun 74. maddesinde "Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.
    Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz." hükmü öngörülmüş olup, benzer düzenleme, 818 sayılı mülga Borçlar Kanununun 53. maddesinde de yer almıştır. Bu hükümden çıkan genel sonuç; hukuk hakiminin genelde ceza mahkemesinden verilen “hükümlülük kararı ile bağlı olmasıdır. Şüphe yoktur ki; bu karar “kesin nitelikte” bir karar olması gerekir. Hal böyle olunca halledilmesi gereken sorun; bağlılığın kapsamının ne olması gerekeceğidir. Başka bir anlatımla ceza mahkemesinin kesinleşen hükümlülük kararında, öncelikle maddi olguların saptanması, bu olgulara bağlı olarak suç teşkil eden bir fiilin yada kusurlu hareketin var olup olmadığı, varsa kusurun derecesi ve bunun sonucunda doğan zararın miktarının ne olduğu söz konusudur. Saptanacak maddi olgulara göre ceza mahkemesince kusurun varlığı kabul edildiğinde “bu kusurun” suç teşkil edip etmeyeceğinin taktirinin, Ceza Hukukunun mesuliyete ilişkin esas ve ilkeleriyle yapılabileceği ortadadır.
    Diğer taraftan saptanacak her kusurlu hareketin hukuki yönden suç teşkil ettiği de söylenemez. Giderek, Ceza Hukuku yönünden suç teşkil etmeyen “kusur” halinin genel anlamda Medeni Hukuk yönünden sorumluluğu gerektirebileceği de açıktır. Bu nedenle; hukuk hakiminin “...kusur mevcut olup olmadığına ...” karar verebilmesi için ceza hükmü ile bağlı olmayacağı ilkesinin sebebi ortadadır. Bu ilkenin tabii sonucu olarak da kusur derecesinin takdiri ve bundan doğacak “... zarar miktarının tayini...” hususlarında da hukuk hakiminin ceza mahkemesi kararı ile bağlı olmayacağı ilkesinin nedeni yasada kabul edildiği şekilde açıktır.
    Ne var ki; ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle ceza mahkemesinde saptanacak maddi olayın yargısal bir kararla saptanmış olması gerçeğinin hukuk hakimini de bağlaması gerekir. Bu hal; Kamunun yargıya olan güvenin korunmasının bir gereği olduğu gibi, anılan maddede öngörülen kuralında doğal bir sonucudur. Nitekim bu husus, Yargıtayın yerleşmiş ve kökleşmiş görüşleri ile de kabul edilmiş bulunmaktadır. Şu halde hukuk hakimi ceza mahkemesince saptanan maddi olaylarla bağlı olup orada belirlenen kusur oranlarıyla bağlı değildir.
    Somut olayda, yargılama esnasında alınan 20.05.2013 tarihli heyet bilirkişi raporuna göre, asfalt çalışması yapılan yol üzerinden geçen enerjı hattını önceden tespit ettirip hattın geçtiği yerde tehlike ile karşı karşıya kalmamak için hattın yükseltilmesini ... Elektrik Dağıtım A.Ş. den istememesi, hattın enerjısinin kesilmesi için gerekeni yapmaması, mıcır dökümü sırasında damperi kalkık vaziyetteki kamyonun damper kısmının alçaktan geçen hat teline temas edeceğini önceden öngörmemesi ve bu hususta işçilerini bilgilendirip uyarmaması, teknik eleman görevlendirmemesi ve işçileri kendi inisiyatiflerine terk etmesi nedeniyle davalı ... % 80 oranında, yolu kesen elektrik tellerine dikkat etmemesi, aracın damperi kalkık vaziyette geri geri giderken elektrik hattına temas tehlikesini gözönüne almaması, kamyon damperinin kaldırıp hat teli altına getirerek hat telinden kamyon kasasına elektrik geçmesine sebep olması nedeniyle kamyon sürücüsü ... % 10 oranında ( bu kusurun işverene verilen % 80 lik kusur içinde sayılması gerektiği belirtilerek), damperin üst ucu yoldan geçen elektrik hattına yaklaştığı halde levye kolunu tutumaya devam ederek tedbirsiz ve dikkatsizce çalışması nedeniyle müteveffa ... % 10 oranında, olay yerinde yolu keserek geçen enerji hattını periyodik kontrol ve denetimini yapmayan, hattın yoldan geçen kısmında tellerin yüksekliği 7 metreden, 6.12 metreye düştüğü halde bu durumu tespit etmeyen, yere doğru alçalan hat tellerini mevzuatın ve tekniğin
    öngördüğü yüksekliğe çıkartmayan hat sahibi ve işleticisi ... Elektrik Dagıtım A.Ş. ... Kurumunun % 10 oranında kusurlu olduklarının belirtildiği, ceza yargılamasında alınan 26.11.2013 tarihli heyet bilirkişi raporuna göre gerekli önlemlerin alınması için ilgili kuruluşlara müracaat etmeyerek yol çalışmalarına başlamasından dolayı ... Karayolları Teşkilatı % 20 oranında, yüksek enerjı nakil hattı gerilim hattı tellerinin 7 metreden daha aşagıya düşmesi sonucu, elektriğin kesilmesi için elektrik dağıtım şirketine haber vermeden ve elektrik akımını kestirtmeden çalışmaya devam ederek, gerekli önlemleri almaması, işçiye eğitim vermemesi ve koruyucu malzemeleri vermemesinden dolayı işveren ... İl Özel İdare Müdürlüğünün % 30 oranında, gerekli kontrolün yapılarak normalden daha alçak döşenen veya yolun yükselmesi sonucu alçakta kalan elektrik tellerinin yükseltilmemesi nedeniyle elektrik dağıtım şirketi ... "ın % 15 oranında, koruyucu malzeme kullanmadan çalışması, tedbirsizliği ve dikkatsizliği nedeniyle kazalı ..." nın % 20 oranında kusurlu olduklarının belirtildiği, yine 15.02.2014 tarihli bilirkişi raporunda ise maktül ..."nın 2. derecede tali, sanık ... "un 1. derecede asli, sanık ... "un 2. derecede tali, sanık ... "ın 2. derecede tali kusurlu oldukları, yapı denetim sorumlusu ..."e ise kusur izafe edilemeyeceğinin belirtildiği anlaşılmış olup, kusur raporları arasındaki çelişki giderilmeksizin hüküm tesisi isabetsizdir. O halde Mahkemece yapılacak iş, ceza dosyası da gözetilerek ve enerji hattına mesafenin neden azaldığı olgusu da irdelenmek suretiyle iş kazasının olduğu meslek kolu ile iş ve işçi güvenliği konusunda uzman bilirkişi kurulundan yeniden kusur raporu alınarak sonucuna göre karar verilmelidir.
    5510 sayılı Kanunun “İş Kazası ve Meslek Hastalığı İle Hastalık Bakımından İşverenin ve Üçüncü Kişilerin Sorumluluğu” başlıklı 21. maddesinin 1. fıkrasına göre; "İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir..." 21. maddesinin 4. fıkrasına göre; "İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edilir..."
    Belirtilen düzenlemeler ile davalıların Kurum"un rücû alacağından sorumluğu ancak kusurlarının varlığı hâlinde mümkün olup; 21. maddenin 1. fıkrasına göre işverenin tazminle sorumlu olduğu miktarın belirlenmesinde tazminat hukukuna ilişkin genel ilkeler doğrultusunda; sigortalı sürekli iş göremezlik durumuna girmişse bedensel zarar hesabı, ölüm hâlinde ise destekten yoksun kalma tazminatı (818 sayılı Borçlar Kanununun 45 ve 46, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 54 ve 55. maddeleri dikkate alınarak) hesabı yapılıp bulunan miktar, gelirin ilk peşin sermaye değeri ile karşılaştırılarak düşük olan rakam esas alınarak tazmin kararı verilmesi gerekir.
    Öte yandan, sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla neden olmaları durumunda, 818 sayılı Borçlar Kanununun 50. ve 51. maddeleri (6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 61. ve 62. Maddeleri) gereğince teselsül hükümleri kapsamında bu kişilerin birlikte sorumlulukları vardır. 146. maddeye (6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 62. maddesine) göre, kendi payından fazlasını ödeyenin diğer müteselsil borçlulara karşı rücu hakkı saklı kalmak kaydıyla, her bir borçlu yönünden kusurlarına karşılık gelen miktar ayrılmaksızın teselsül kurallarına göre sorumluluklarına karar verilmelidir. İş kazası veya meslek hastalığına birlikte sebebiyet veren sorumluların işveren ve üçüncü kişi olması halinde; işverenden istenebilecek 21. maddenin 1. fıkraya göre gerçek zararı aşmayan kısmın müteselsil sorumlulardan tazmini mümkün miktarından işveren; 21. maddenin 4. fıkraya göre gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısının müteselsil sorumluların toplam kusuruna karşılık gelen tutarından da üçüncü kişi sorumlu tutulmalıdır.
    Bu yönde 21. maddenin 1. fıkrasına göre işverenin müteselsilen sorumlu olacağı tutarı formülize etmek gerekirse: (gelirin ilk peşin sermaye değeri X işverenin kusur oranı) + (gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı X üçüncü kişinin kusur oranı) = toplamıdır.
    21. maddenin 4. fıkrasında düzenlenen “gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı” sınırlaması ifadesi çerçevesinde; üçüncü kişinin müteselsilen sorumlu tutulacağı miktarın ise, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile işveren de dahil olmak üzere tazmin sorumlularının kusurları toplamının çarpımı sonucu elde edilecek tutar kadar olması gerekmektedir. Bu yaklaşım ve uygulama, işvereni, iç ilişkide üçüncü kişiye rücû edemeyeceği miktarı Kuruma ödemek zorunda bırakmadığından hakkaniyete uygun olacaktır.
    Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeden yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı biçimde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    O hâlde, tüm taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
    SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 17.04.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.







    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi