1. Hukuk Dairesi 2014/9713 E. , 2015/10561 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : TORBALI 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/04/2014
NUMARASI : 2013/614-2014/154
Taraflar arasında görülen tapu iptal ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekilince tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, davalının borçları nedeniyle kredi almak için davalının yönlendirmesi sonucu maliki olduğu 2 nolu bağımsız bölümü teminat olarak dava dışı A.. G.."e temlik ettiğini, ancak taşınmazın kendisine iade edilmesi gerekirken davalıya devredildiğini, bir bedel de ödenmediğini, hata ve hile ile taşınmazın elinden alındığını, ayrıca davalının şiddet uyguladığını ve bağıştan rücu koşullarının da oluştuğunu ileri sürerek tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalı, iddiaların yerinde olmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, akit tarihinden dava tarihine kadar Türk Borçlar Kanunu"nun 39. Maddesine göre hak düşürücü sürenin geçtiği, bağıştan rücu hukuki nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteği yönünden ise, tapuda taraflar arasında bağış değil satış yapıldığı, aktin tarafı davacının muvazaa iddiasına da dayanmayacağı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir.
Davacının 16.8.2005 tarihli akitle 56 nolu parselin tamamını arsa niteliği ile dava dışı A.. G.."e satış suretiyle temlik ettiği, 17.8.2005 tarihinde Aydın"ın aynı taşınmazın tamamını davacıya satış suretiyle geri devrettiği, taşınmazda 12.10.2005 tarihinde kat irtifakı kurulduktan sonra davacının 17.10.2005 tarihli akitle aynı parseldeki 2 nolu bağımsız bölümü dava dışı A.. G.."e yine satış suretiyle devrettiği 18.10.2005 tarihinde Aydın"ın aynı bağımsız bölümü davalıya satarak adına sicil kaydının oluştuğu kayden sabittir.
Bu durumda; dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, davanın inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı olarak açıldığı anlaşılmaktadır.
./..
Bilindiği gibi; inanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. (818 sayılı Borçlar Kanununun (BK) 18. maddesi; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 97. maddesi) Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK"nin 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.
İnanç sözleşmesine ve buna bağlı işlemle alacaklı olan taraf, ödeme günü gelince alacağını elde etmek için dilerse; teminat için temlik edilen şeyi "ifa uğruna edim" olarak kendisinde alıkoyabileceği gibi; o şeyi, açık artırma yoluyla veya serbestçe satıp satış bedelinden alma yoluna da başvurabilir. Bu sonuçlar kendine özgü bu akdin tabiatında mevcuttur. Sözleşme ile öngörülen ifa süresi içerisinde, sırf sözleşmeyi imkansız kılmak amacıyla muvazaalı olarak yapılan temliklerin yasal koruma altında tutulamayacağı izahtan varestedir. Meri hukuk sistemimizde herhangi bir düzenleme olmamasına karşın, inanç sözleşmelerinin yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde uygulama yeri bulan kendine özgü bir müessese olduğu, öğreti ve uygulamada kabul edilegelen bir olgudur.
Uygulamada mesele, 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir.
İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.
Somut olaya gelince; iptal ve tescil davalarının taşınmazın kayıt maliki aleyhine açılması zorunludur. Nitekim, eldeki dava kayıt maliki davalı Yüksel aleyhine açılmıştır.
Ancak, somut olayın özelliği itibariyle taşınmazın son maliki bakımından iddianın incelenebilmesi için davacı ile ilk el durumundaki dava dışı A.. G.. arasındaki hukuki ilişkinin inançlı işleme dayalı olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerektiğinde kuşku yoktur. Ne var ki, davacının çekişme konusu taşınmazı devrettiği ilk el durumundaki Aydın davada yer almamıştır.
Hal böyle olunca; davacıdan sonra ilk el durumundaki A.. G.."in davada yer almasının sağlanması, ondan sonra yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca davacı ile Aydın arasındaki temlikin inançlı işlem olup olmadığının açıklığa kavuşturulması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve yasal olmayan gerekçe ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.09.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.