Taraflar arasında görülen elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; -KARAR- Dava, bağımsız bölüme elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. Davacı, kayden maliki olduğu dükkan nitelikli bağımsız bölümleri kiracı M.. A.."den sözleşmede bir hüküm olmadığı halde alt kiracı sıfatı ile kiralamak suretiyle davalının haksız olarak kullandığını ileri sürerek elatmanın önlenmesi ve ecrimisile karar verilmesini istemiştir. Davalı, davacının yurt dışında olması nedeniyle taşınmazın kendisine davacının eşi S.. E.. tarafından kiralandığını, davacının izne geldiğinde eşi ile birlikte işyerine geldiğini ve kira süresinin uzatılmasına ve kira ödemelerinin eşine yapılmasın onay verdiğini, haksız işgalci olmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, kayden davacıya ait bağımsız bölümleri davalının haklı ve geçerli bir neden olmaksazın kullandığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; kat irtifakı kurulu 3853 parsel sayılı taşınmazda çekişme konusu olan dükkan nitelikli 4 ve 5 nolu bağımsız bölümlerin davacı adına kayıtlı olduğu, davacı ile davalının abisi M.. A.. arasında imzalanmış 1.1.2002 başlangıç tarihli adi yazılı kira sözleşmesinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; özel yasa hükümleri saklı kalmak koşuluyla, gerek taşınır gerekse taşınmaz mallara ilişkin kira sözleşmelerinin geçerli olması hiçbir biçim koşuluna bağlı değildir. Kira sözleşmeleri yazılı veya sözlü yapılabileceği gibi zımni (üstü kapalı) olarakta vücuda getirilebilir. Yeterki taraflar kira sözleşmesinin esaslı unsurlarında anlaşmış olsunlar. Nitekim bu kural l8.3.l942 tarih 37/6 sayılı inançları birleştirme kararında açıkça vurgulanmıştır. Gerçekten de; davacının çekişmeli bağımsız bölümler için 15.12.2010 tarihinde davalı aleyhine başlattığı icra takibinde "adi kiraya ve hasılat kirasına ait takip taleplerinde ödeme emri" düzenlendiği, ödeme emrinde 1.1.2009 – 10.11.2010 tarihleri arasında sözlü kira sözleşmesi tutarının yıllık 1.500,00 TL olduğunun belirtildiği görülmektedir. Öte yandan; davalı tanığı ve aynı zamanda davacının önceki eşi olan S.. E.. beyanlarında, sözlü kira sözleşmesinin varlığını ve kira bedelinin de davacının onayı ile kedisine ödendiğini doğrulamıştır. Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler somut olgularla birlikte değerlendirildiğinde davalının çekişmeli yerde haksız işgalci olmadığı, kiracı sıfatı ile taşınmazı kullandığı, davacının kira hükümleri uyarınca dava açabileceği gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.09.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.