Davacı, 13 yıl 5 ay hizmeti olduğu halde 12 yıl 4 ay 25 gün hizmetinin olduğunu, davalı kurumun bir yıllık hizmetini iptal ettiğini ileri sürerek hizmetinin tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davacı, 05.06.2002 tarihli hesap özetinde 13 yıl 5 ay hizmeti olduğu halde 13.04.2006 tarihli hesap özetinde 12 yıl 4 ay 25 gün hizmetinin olduğunu, davalı Kurumun 1 yıllık hizmetini iptal ettiğini ileri sürerek hizmetinin tesbitini istemiştir.
Mahkeme davanın kabulü ile davacının 20.04.1982-11.02.1991 tarihleri arasında ve 03.06.2004 tarihinden itibaren 1479 sayılı Yasaya tabi zorunlu Bağ-Kur sigortalısı, 23.03.2000-31.08.2001 ve 01.04.2002-30.06.2002 tarihleri arasında da isteğe bağlı Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tesbitine karar vermiştir.
Davacının dava konusu yaptığı 13.04.2006 tarihli ekstre içeriğinden, davacının 20.04.1982-11.02.1991, 23.03.2000-31.08.2001 ve 01.04.2002-30.06.2002 tarihleri arasında sigortalı sayıldığı, 03.06.2004 tarihinden itibaren de sigortalılığının devam ettirildiği görülmektedir. Başka bir anlatımla, mahkemece kabul edilen sürelerin davalı Kurum tarafından da kabul edilen uyuşmazlık konusu olmayan süreler olduğu anlaşılmaktadır. Esasen uyuşmazlık, ikinci ekstrede yer almayan 26.04.1991-30.12.1993 tarihleri arasındaki süreden kaynaklanmaktadır. Mahkemece bu konuda olumlu veya olumsuz bir hüküm kurulmamışsa da davacının bu yöne ilişkin temyizi bulunmamıştır.
Mahkemenin, davalı Kurum tarafından da kabul edilen sürelerin yeniden tesbitinde davacının hukuki yararının bulunmadığı gibi ayrıca kabule göre, HUMK"nun 74. maddesinde yazılı istekle bağlılık kuralı gözardı edilerek dava sonraki tarihi de kapsar şekilde hüküm kurması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 27.11.2008 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Davacı, dava dilekçesinde açıkça, davalı Bağ-Kur Müdürlüğünce düzenlenen 5.6.2002 tarihli ekstrede 1982 yılı giriş itibariyle 13 yıl 5 ay hizmetinin bulunduğunu bildirdikten sonra, 13.4.2006 tarihli ekstrede ise 12 yıl 4 ay 25 gün hizmetinin bulunduğunu belirttiğini bu çelişki nedeni ile yok sayılan bir yıllık hizmetinin geçerli sayılmasını talep etmiştir.
Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu davacının 20.4.1982 girişi ile dava tarihide aşılarak 31.12.2006 tarihi arasında, davacının askerlik borçlanması da (sonradan yapılan) dahil 15 yıl 26 gün hizmeti olduğu saptanmış, bu süre karar altına alınmıştır.
Bu tür davalar Sosyal Güvenlik Hukukuna ilişkin olup kamu düzenini ilgilendirdiğinden mahkemece resen araştırma yapılarak gerçek ihtilaf ortaya konulup çözüme gidilmesi gerekir.
Dosya incelendiğinde, davacının 5.6.2002 tarihli ekstrede 26.4.1991- 30.12.1993 tarihleri arası sürenin, 13.4.2006 tarihli ekstrede nazara alınmadığı gibi davalı Bağ-Kur vekilinin temyiz dilekçesinde belirttiği üzere 2000-2002 yılları arasındaki isteğe bağlı sigortalılığında primlerinin aksatması nedeni ile sürede azalma olduğunu açıkça belirtmiştir.
Bu durumda davacının gerek 1991 - 1993 tarihleri arasındaki sürenin tartışılmasını istemesi ve gerekse 2000-2002 yılları arası aralıklı olarak pirimlerini ödememesi nedeni ile isteğe bağlı sigortalılığının geçerli sayılmasını istemesinde hukuki yarar yoktur denemez.
Kaldıki davalı Bağ-Kur vekili"de savunmasında isteğe bağlılığın bir kısmını saymadığını açıkça belirtmiştir.
Bu nedenle, mahkemece bu ihtilaflı dönem üzerinde durulmadan Bağ-Kur’ca tesbit edilen sürelere ilaveten askerlik borçlanması ve dava tarihini aşan miktarı da ekleyerek 15 yıl 26 gün hizmete karar verdiğinin kısa kararda açıklayarak, karar vermesi davacının Sosyal Güvenliğe ilişkin bu talebinin hukuki yarar yokluğundan davanın reddini gerektirmez.
Mahkemece, bu ihtilaflı süreler tartışılıp talebin kabul veya reddine karar verilmeliydi. Zira hukuki yarar yokluğundan reddine karar verildiği takdirde davacı bu ihtilaflı süreler için bir daha dava açamayacaktır. Bu davada bu ihtilaf müsbet veya menfi halledilmeliydi.
Nitekim bilirkişi, askerlik süresi hariç ihtilaflı dönemde 13 yıl 26 gün hizmetinin olduğunu tesbit etmiştir.
Ne varki davacı karardan tesbit edilen sonradan yapılan askerlik borçlanmasıda dahil 15 yıl 5 ay hizmet, görünce yanılgı ile kararı temyiz etmemiştir.
Bu nedenle davacıyı yanıltan bu karar davacı tarafından temyiz edilmese de Bağ-Kur’ca nazara alınmayan ihtilaflı süreler tartışılıp müspet veya menfi karar bağlanması ve HUMK 74. md. de nazara alınmadan hüküm kurulmasının hatalı olması yönünden bozulması gerekecektir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle, temyiz edilen kararın, çoğunluk bozma gerekçesine katılmıyoruz.