20. Hukuk Dairesi 2015/9196 E. , 2016/5129 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar ...,... vekili, birleşen dosya davacısı vekili ile davalı temsilcisi tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Kadastro sırasında .... beldesi, ... mahallesi, 253 ada 1, 2 ve 3 parsel sayılı sırasıyla 42020,86 m², 393,99 m² ve 2503,07 m² yüzölçümündeki taşınmazlar, ham toprak niteliğiyle adına tesbit edilmiştir.
Davacılar vekili 22/07/2008 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; ... ili, ... ilçesi, ... ... mahallesinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında 253 ada 1, 2 ve 3 parsel sayılı taşınmazların adına tespitinin yapıldığı ve ancak bu taşınmazların müvekkillerinin zilyetliğinde olduğunu iddia ederek tesbitlerinin iptali ile taşınmazların davacılar adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Dava dosyası mahkemenin ... Esas sırasına kaydedilmiş, ..., 253 ada 3 parsel sayılı taşınmazın kendisine ait olduğu iddiası ile davaya katılmıştır.
Davacı ... ..., taşınmazların sayılan yerlerden olduğu iddiasıyla açtığı davalar mahkemenin ... Esas sıralarına kaydedilmiş ve her bir dosya üzerinden eldeki dava dosyası ile birleştirme kararı verilmiş ve yargılamaya ... Esas sayılı dosya üzerinden devam edilerek mahkemece, birleşen dosyalar davaları yönünden davacı ... ... davasının reddine; davacı gerçek kişilerin davasının reddine, asli müdahil ..."in 253 ada 3 sayılı parselle ilgili olarak davasının kabulüne, ... ili, ... ilçesi, ... ... mahallesi 253 ada 1 ve 2 sayılı parsellerin tesbit gibi tescillerine, 253 ada 3 sayılı parselin kadastro tespitinin iptali ile 253 ada 3 parsel sayılı taşınmazın ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş; hüküm, davacılar ...,... vekili, birleşen dosya davacısı vekili ile davalı temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava kadastro tesbitine itiraza ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde kadastrosu 3402 sayılı Kanunun 4. maddesi hükmüne göre yapılmış, çekişmeli taşınmazlar alanı dışında bırakılmıştır.
1) Davacılar ... ve ..."ın temyiz itirazları bakımından;
Davacıların dava konusu taşınmazlar üzerinde zilyetlikleri bulunmadığı belirlenerek yazılı biçimde davalarının reddi yönünde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmadığına göre yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2) Davacı ... ile davalı ...nin temyiz itirazlarına gelince;
Mahkemece Yönetiminin davasının reddi ile 253 ada 1 ve 2 sayılı parsellerin tesbit gibi tescillerine, katılan ..."in 253 ada 3 sayılı parsele yönelik davasının kabulü ile taşınmazın adına ham toprak niteliğindeki kadastro tesbitinin iptali ile katılan ... adına tesciline karar verilmiş ise de yapılan inceleme ve araştırma hükme yeterli değildir.
Şöyle ki; hükme esas uzman bilirkişi raporunda dava konusu taşınmazların 1956 tarihli hava fotoğrafları ile 1967 yılı memleket haritasında sayılmayan yerlerden olduğu belirtilmiş ise de; dosya içinde yer alan ve tarafları, eldeki dosyanın davacıları ve katılanı ile aynı soy ismi taşıyan kişiler ile olan müdahalenin önlenmesi davasında dava konusu edilen yerin "" sayılan yerlerden"" olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği derecattan geçerek kesinleştiği, yine aynı yerle ilgili olduğu belirtilen ve dosya arasında bulunan kaymakamlık men kararında taşınmazın arazisi olduğunun belirtildiği ve taşınmazın ... ... teslimine karar verildiği anlaşıldığı halde, mahkemece ... Asliye Hukuk Mahkemesinin ... sayılı dosyasındaki dava konusu yeri gösteren kroki ve kaymakamlık men kararına konu alana ilişkin kroki ile kadastro paftası çakıştırılmamış, dava konusu taşınmazları kapsayıp kapsamadığı belirlenmemiş, yine o dosyada taraf olan kişiler ile eldeki davanın davacıları olan gerçek kişilerin aynı soy isimlere sahip olduğu halde aralarındaki akrabalık bağı araştırılmamış söz konusu kararın bu dosyanın davacıları ve katılanı yönünden kesin hüküm teşkil edip etmediği hususu değerlendirilmemiştir.
Uyuşmazlık hakkında bir kesin hüküm bulunuyorsa, aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz.
Kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin (ve bu arada Yargıtayın) de davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi, ilk defa Yargıtayda (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) ve dahası bozmadan sonra da ileri sürülebilir. Bu bakımdan usûlî kazanılmış hakkın istisnasıdır ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. O nedenle, kesin hükmün varlığının, yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez (Hukuk Genel Kurulunun 05.06.1991 gün ve 1991/5-215-342 E. - K. sayılı ilâmı; Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usûlü, 6. Baskı, 2001, C. V, s. 4980 vd.).
Kesin hüküm; şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm, olmak üzere ikiye ayrılır.
Şekli anlamda kesin hüküm; sözü edilen karara karşı artık bütün olağan yasa yollarının kapandığı anlamına gelir. Bazı kararlar verildikleri anda kesindirler (Örneğin HUMK. m. 427; HMK. m. 361).
Yasa yolu açık olan bir karar, yasa yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Öte yandan, temyiz yolu açık olan bir karar temyiz edilip sonuçta onanmış ve karar düzeltme süresi geçirilmişse, ya da karar düzeltme yoluna gidilip de bu istem reddedilmişse veyahut yasa yoluna başvurmaktan feragat edilmişse verilen hüküm şekli anlamda kesinleşir.
Hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse, artık bu hükme karşı, olağan yasa yollarına başvurulamaz. Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir.
Maddi anlamda kesin hükmün koşulları: 1086 sayılı HUMK’nın 237. maddesinde açıklanmıştır. Birinci dava ile ikinci davanın müddeabihlerinin (konusunun), dava sebeplerinin (vakıaların) ve taraflarının aynı olması, maddi anlamda kesin hüküm oluşturur.
6100 sayılı HMK’nın 303/1. maddesinde ise “Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” şeklinde benzer bir tanım yapılmıştır.
Kesin hükmün ilk koşulu, her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması; ikinci koşulu, müddeabihin aynı olması; üçüncü koşulu ise, dava sebebinin aynı olmasıdır.
Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabih; dava konusu yapılmış olan hak, yani dava ile elde edilmek istenilen sonuçtur. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hâkimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziki bakımdan aynı olsa bile, bu şeyler üzerinde talep olunan haklar değişikse, müddeabihler aynı değil demektir.
Kesin hükmün üçüncü koşulu ise; dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukukî sebep olmayıp, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise; her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise, diğer iki koşulun da bulunması halinde kesin hükmün bulunduğundan söz edilebilir.
Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 05.02.2003 gün ve 2003/21-30 E. - 2003/57 K.; 23.02.2005 gün ve 2005/21-66 E. - 2005/93 K.; 03.03.2010 gün ve 2010/11-75 E. - 2010/121 K.; 08.12.2010 gün ve 2010/1-602 E. - 2010/643 K. sayılı ilâmlarında da bu yöndedir.
Kesin hüküm, ilk önce (hükmü veren mahkeme de dahil diğer bütün) mahkemeleri bağlar. Yani mahkemeler, aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan bir kesin hüküm ile bağlıdırlar; aynı davayı bir daha (yeniden) inceleyemezler (kesin hüküm itirazı) ve aynı konuya ilişkin yeni bir davada, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdırlar (Baki Kuru, a.ge., C. V, s. 5051- 5053). Diğer taraftan, hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olan gerekçe de kesin hüküm teşkil eder. Hangi gerekçenin hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olduğu, her olayın özelliğine göre belirlenir. Kesin hüküm kural olarak hüküm fıkrasına münhasırdır ve gerekçeye sirayet etmez. Ancak gerekçe, hükme ulaşmak için mahkemece yapılan hukukî ve mantıki tahlil ve istidlallerden (deliller) ibaret kalmayıp, hüküm fıkrası ile ayrılması imkansız bir bağlılık içinde bulunuyor ise, istisnaen bu kısmın da kesin hükme dahil olduğunu kabul etmek gerekir.
Bu nedenle; mahkemece, önceki bilirkişiler dışında bu konuda serbest uzman mühendisleri arasından seçilecek bir yüksek mühendisi ve bir fen elemanı yardımıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, dosya içinde bulunan ... Asliye Hukuk Mahkemesinin ... sayılı dosyasındaki dava konusu yeri gösteren kroki ve kaymakamlık men kararına konu alana ilişkin kroki ile kadastro paftası bir biri üzerine aplike edilerek kapsamı belirlenmeli, müdahalenin önlenmesi dosyasının tarafları ile eldeki dosyanın tarafları arasında akdi ya da irsî ilişki bulunup bulunmadığı usûlünce araştırılarak müdahalenin önlenmesi davasında verilen kararın bu dosya açısından kesin hüküm teşkil edip etmediği değerlendirilmeli, asliye hukuk mahkemesi kararına konu yer ile dava konusu edilen taşınmazların aynı taşınmazlar olduğu anlaşılır ise; o dosyada verilen kararın davanın tarafları yönünden kesin hüküm teşkil etmediği belirlense dahi dosya delil olarak değerlendirilerek dosyadaki somut olgulardan faydalanılarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik incelemeyle hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: 1) Yukarıda birinci bentde açıklanan nedenlerle; davacılar ... ve ... vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE,
2) İkinci bentde açıklanan nedenlerle; davacı ... ile davalı ...nin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 04/05/2016 günü oy birliğiyle karar verildi.