(Kapatılan)23. Hukuk Dairesi 2019/2387 E. , 2020/3715 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki sözleşmenin iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın esastan reddine yönelik verilen hükmün davalı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalı vekili Avukat ... ile davacı vekili Avukat ... gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- KARAR -
Davacı vekili, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 11.04.2012 tarihli "Yüklenici Dağıtım Hizmetleri Sözleşmesi" imzalandığını, sözleşme konusunun, ürünlerin davalının depo veya adreslerinden teslim alınarak yine davalı firmanın bildireceği adreslere taşınması, dağıtım hizmetlerinin verilmesi ve iade ürünlerin davalıya iadesi olduğunu, sözleşme süresinin 1 yıl olduğunu, 3 ay önce feshedilmediği takdirde aynı şartlarla 1 yıl daha uzadığını, sözleşme kapsamında müvekkilinin yükümlülüklerini yerine getirdiğini, ancak 24.07.2013 tarihinde ürünlerin teslim alındığı davalı şirketin deposuna ürün nakliyesi amacı ile gidildiğinde deponun boş olduğunu, davalının, müvekkili şirkete ürün teslimatı yapılan deponun boşaltılacağı ve yeni teslimat yerine ilişkin herhangi bir bildirimde bulunmadığını, aksine başka bir nakliye firması ile anlaşma yapıldığının sözlü olarak beyan edildiğini, davalı şirketin sözleşmeye aykırı eylemlerine son vermesi ve yükümlülüklerini yerine getirmesi amacıyla 29.07.2013 tarihinde ihtarname keşide edildiğini, ancak davalı tarafından cevap verilmediğini, sözleşmenin ifasının fiilen imkansız hale geldiği 26.07.2013 tarihinden sözleşmenin sona erdiği 11.04.2014 tarihine kadar 8 ay 15 günlük kar kaybının olduğunu, aylık ortalama kar kaybının 22.002,71 TL olduğunu, ancak kar kaybının hesaplanmasının bilirkişi incelemesini gerektirdiğinden belirsiz alacak davası olarak açıldığını, ileri sürerek, şimdilik 20.000,00 TL"lik kısmının 29.07.2013 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 31.03.2016 tarihli ıslah dilekçesiyle talebini 232.667,10 TL’ye çıkartmıştır.
Davalı vekili, davacı tarafın hangi nakliye firması ile nasıl bir sözleşme yapıldığına dair herhangi bir bilgi vermediğini, dava dilekçesinde zararın tespit edilmesi nedeniyle, davanın belirsiz alacak davası şeklinde açılmasının HMK"ya aykırı olduğunu, bu nedenle davacının harcını tamamlaması gerektiğini, sözleşmede davacıya münhasır bir yetki verildiğine dair hüküm bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalı şirketin sözleşmeyi fesih için haklı bir neden göstermediği, davacının ürün nakliyesi için 24.07.2013 tarihinde davalı adresine gittiğinde davalıyı bulamaması ve edimini gerçekleştirememesi nedeniyle davalı tarafından sözleşmenin eylemli olarak sona erdirilmiş olduğu, davalının sözleşmeyi yürürlükte olduğu süre içerisinde haksız olarak feshetmiş olması nedeniyle davacının kar kaybı talebinde bulunabileceği, belirlenen kar kaybından sektörel mutat uygulamalara göre %20 oranında gider tenzilinin, ardından %20 oranında kurumlar vergisi tenzili yapılması gerektiği, ihtarnamenin davalıya 31.07.2013 tarihinde tebliğ edildiği ve ihtarnamede 7 günlük süre verildiğinden temerrüt tarihinin 08.08.2013 tarihi olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile, 148.907,20 TL’nin 08.08.2013 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesi kararına karşı davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi tarafından, davacının çalıştığı iş kolundaki karlılık oranının, devlete ödeyeceği verginin, çalıştırdığı işçi sayısının ve diğer hususların davacının kar kaybının belirlenmesinde esas olduğu, sadece davacının defterlerinin incelenerek zarar miktarının hesaplanmasının mümkün olmadığı, bu nedenle davacının belirsiz alacak davası açmasının yasaya uygun olduğunu, davacının alacağının zamanaşımına uğramadığı, davacının net kar kaybının 148.907,20 TL olduğu gerekçesiyle, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
1- Dava, haksız fesih nedeni ile kar mahrumiyetinin tahsili istemine ilişkindir.
Haksız fesih nedeniyle uğranılan zararın tesbiti dava konusu sözleşeme ilişkisine de kıyasen uygulanması gereken TBK 438/2 maddesinde belirlenmiştir. TBK 438/1 maddesinde “işveren sözleşmeyi haksız olarak feshederse............. sözleşme süresine uyulmaması durumunda bu sürelere uyulmuş olsaydı karar verebileceği miktarı tazminat olarak isteyebilir 2. fıkrasında ise belirli süreli hizmet sözleşmelerinde işçinin, hizmet sözleşmesinin sona ermesi yönünden tasarruf ettiği miktar ile başka bir işten elde ettiği veya bilerek elde etmekten kaçındığı gelir tazminattan indirilir hükmünü taşımaktadır.
Somut olayda taraflar arasındaki dağıtım hizmetleri sözleşmesinin, davalı yanca haklı neden olmaksızın feshedildiği dosya kapsamıyla sabittir. İlk derece mahkemesininin ve Bölge Adliye Mahkemesi’nin kabulü bu yöndedir. Yukarıda alınan ve dava konusu olayda kıyasen uygulanması gereken sözleşme ve dava tarihinde yürürlükte olan TBK"nın 438/1. maddesi uyarınca davacı, fesih tarihinden sözleşme döneminin sonuna kadar yoksun kaldığı kazancı isteyebilir. Bununla birlikte davacının başka gerçek ve tüzel kişi veya kişilerle taşımacılık işi yaptığından davacının tamamıyla başka bir iş yapmadığının kabulü doğru değildir. Davaya konu sözleşmenin sona ermesi nedeniyle çalışma gücü serbest kalan davacı yeni bir iş bulmak yoluna gidecek ve o işten sağlayacağı kazancı, davalıdan alacağı ücretten indirecektir. Burada davacının bu dönem içerisinde kazanacağı para göz önüne alınarak sözleşme konusu hizmetini yapmaması nedeniyle tasarruf ettiği giderler de ücretten indirilecektir. Ayrıca davacının kazanmaktan kasten kaçındığı paralar da mahsup işlemine tabi tutulacak, böylece davacının zararın artmasına yol açacak davranışları önlenmiş olacaktır. Ayrıca bu zararların hesabında, davacının aynı nitelikte ve aynı şartlarla başka bir sözleşme imzalaması için gereken makul sürenin tespit edilerek makul süre için kar kaybının belirlenmesinde yukarıda değinilen hususların gözetilmesi gerektiği dikkate alınarak, konusunda uzman bilirkişi kurulundan açıklamalı, gerekçeli ve denetime elverişli bir rapor alınıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yetersiz bilirkişi raporu esas alınarak eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
2-Bozma nedenine göre, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı ile bu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun reddine ilişkin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi kararı usul ve yasaya aykırı görüldüğünden BOZULMASINA, HMK"nun 373/1. maddesi gereğince İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi kararının KALDIRILARAK dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine, Yargıtay duruşmasında vekille temsil olunan davalı yararına takdir olunan 2.540,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 18.11.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.