Esas No: 2014/679
Karar No: 2017/286
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/679 Esas 2017/286 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 05.12.2012
Sayısı : 165-282
Kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan sanıklar ..., ... ve ..."ın 765 sayılı TCK"nun 339, 80 ve 59. maddeleri uyarınca 2 yıl 11 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin Yozgat Ağır Ceza Mahkemesince verilen 31.03.2009 gün ve 118-105 sayılı hükümlerin, sanıklar müdafileri ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 19.06.2012 gün ve 6466-11928 sayı ile;
“Sanıkların kasıtlarının yoğunluğu, düzenledikleri sahte reçete sayısı, suçun işleniş şekli ve zararın ağırlığı dikkate alınarak temel cezaların ve zincirleme suç nedeniyle artırımın alt sınırdan ayrılarak ayrı ayrı belirlenmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde eksik ceza tayini” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan yerel mahkemece 05.12.2012 gün ve 165-282 sayı ile, 765 sayılı TCK"nun 339, 80, 59, 31 ve 33. maddeleri uyarınca; sanıklar ... ve ..."ın 4 yıl 5 ay 10 gün, sanık ..."ın ise 2 yıl 11 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, kamu hizmetlerinden yasaklanmalarına ve hapis hâlinin sona ermesine kadar yasal kısıtlılık hâlinde bulundurulmalarına karar verilmiş, bu hükümlerin de, sanıklar müdafileri ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 11.06.2014 gün ve 10678-11447 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 16.10.2014 gün ve 288923 sayı ile;
"Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesi ile aramızdaki uyuşmazlık; sanıkların fiillerinin, resmî evrakta sahtecilik suçunu mu, yoksa görevi kötüye kullanma suçunu mu oluşturacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Suç tarihlerinde Yerköy 3 Numaralı Sağlık Ocağında görevli doktor olan sanık ..., Yerköy Devlet Hastanesinde görevli doktor olan sanık ... ve Çiçekdağı ilçesi Köseli kasabasında görevli doktor olan sanık ..."ın dava konusu reçeteleri hastaları görmeden düzenledikleri,
Adli Tıp Kurumu ve bilirkişi raporlarına göre; reçetelerin bir bölümünün hastalık tanısı içermediği, bir kısım ilaçların teşhisle uyumlu bulunduğu, bir kısmının ise hastalara konulan teşhisle uyumlu olmadıkları,
Suça konu reçetelerde adı geçen hastaların bir kısmının muhakkik ve kovuşturma aşamasında beyanlarının alındığı, beyanlarında; sanıkların görevli oldukları sağlık kuruluşlarına gitmediklerini ve sanıklara muayene olmadıklarını, reçetelerin bilgileri haricinde düzenlendiğini, sağlık karnelerini eczanelere bıraktıklarını, bir kısmının ise anne ve babalarına ait sağlık karnelerini götürüp sanıklara ilaç yazdırdıklarını beyan ettikleri,
Reçetelerde yazılı ilaçların tümünün, suç tarihi itibarıyla 53.801.111.661 Lira değerinde olduğu,
Sanık ... savunmasında: "3 Numaralı Sağlık Ocağında düzenlenen reçetedeki imza ve yazılar bana aittir. Bundan başka hiçbir reçetede imzam ve yazım yoktur. Bu reçetedeki ilaç isimleri başkası tarafından yazılmıştır. Sadece kaşe ve imza bana aittir. Bu ilaçlar hastalar tarafından kullanılan ve reçeteye yazmadan önce resmî evrakını gördüğüm kişilere yazılmıştır. Söz konusu reçetedeki ilaçların daha önceden hastalar tarafından kullanıldıklarını bildiğimden kalfa getirince ben de imzaladım" şeklinde,
Sanık ... savunmasında: "Ben suçlamaları kabul etmiyorum. Çiçekdağı Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifademi aynen tekrar ederim. 2000 yılı içinde Köseli Sağlık Ocağında tek doktor olarak görev yaptım. Yaklaşık 6.000 civarında hastaya baktım. Günlük 50-60 hastaya baktığımı gösterir. Belli dönemlerde hasta yoğunluğu artmakta idi. Günün belli saatlerinde iş yoğunluğu da artmakta idi. Bu iş yoğunluğunda zaman zaman hasta yakınları ile personelimiz de diğer doktor arkadaşlardan aldıkları reçete ile bize gelen şahısların reçetelerini personele yazdırıp bizim imzaladığımız olmuştur. Yaklaşık 11 reçetenin bu dönemde bana geldiğini ve bu sebeple reçetedeki imza ve teşhis kısmının bana ait olduğunu diğer kısımların ise bana ait olmadığını tespit ettim. Böyle bir suç işleme kastım yoktur, suçsuzum" şeklinde,
Sanık ... savunmasında: "Ben Yerköy Devlet Hastanesinde doktor olarak görevli idim. Ben müfettişe ifade verdim. Tekrar ederim. Kızılırmak Eczanesi kalfası .... isimli şahıs tarafından getirilen reçeteleri, getiren kişiye güvenerek hazır olan, gelen bu reçeteleri imzalayıp kaşeledim. Ancak ilaçların hastalara verilip verilmediğini bilmiyorum, reçetelerdeki teşhis kısmı bana aittir. Keza doktor kaşesi ve imzası bana aittir. Ancak reçetedeki bilgiler dolu olarak geldiğinden onları ben yazmadım. Ben söz konusu reçetelerin hastalara ulaştığını düşünerek iyi niyetle, bir kasıt olmadan imzaladım. Bu da iş yoğunluğundan kaynaklanmaktadır. Zaman zaman hafta sonu hastalar acil olarak ilaç alıp daha sonra bize getirmektedirler. Biz de kendisinin hasta olduğunu bildiğimizden ve inandığımızdan bu reçetelere imza attık" şeklinde beyanda bulundukları,
Anlaşılmaktadır.
...
Uyuşmazlık konusu bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Doktor olarak çalışan sanıkların, aralarında maddi bir ilişki bulunduğu her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillerle ispatlanamayan eczane sahibinin gönderdiği ya da hasta yakınlarının bizzat getirdikleri sağlık karnelerine, hastaları görmeden, büyük bölümü konulan hastalık tanısıyla uyumlu ilaç yazma şeklindeki eylemlerinin, sosyal güvenlik kuruluşlarınca ödenen katkı payının doğması, bu şekilde eczane sahiplerine menfaat sağlanması ve kamu zararına da neden olunması hususları gözetildiğinde, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğunun kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Nitekim aynı konuya ilişkin olarak Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.02.2014 gün ve 1347-30 sayılı ilamında sanık doktorların eyleminin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturacağına hükmetmiştir.
Somut dosyada sanıkların eylemlerinin görevi kötüye kullanma suçu kapsamında kaldığı; 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 7 ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddeleri hükmü karşısında; sanıklara yüklenen "görevi kötüye kullanma" suçunun yasada gerektirdiği cezasının türü ve üst sınırı itibarıyla tabi olduğu, suç tarihinde yürürlükte bulunan ve lehe olan 765 sayılı TCK"nun 102/4 ve 104/2. maddelerinde öngörülen dava zamaşımının, suçun işlendiği 10.11.2000 tarihinden temyiz inceleme tarihine kadar gerçekleştiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 22.10.2014 gün ve 19543-17116 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanıklar .... ve Bülent Kaya hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar itiraz merciince itirazın reddine karar verilmek, sanıklar .....(Kaya) hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan açılan kamu davalarının zamanaşımı nedeniyle düşmesine dair hükümler Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş, sanıklar.....(Kaya) hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan açılan kamu davalarının Özel Dairece gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanıklar ..., ... ve ... hakkında kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
Sanıklar ..., ... ve ..."ın eylemlerinin;
1- Kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçunu mu yoksa görevi kötüye kullanma suçunu mu oluşturduğu,
2- Kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçunu oluşturduğu sonucuna ulaşılması hâlinde, sanık ... hakkında 765 sayılı TCK"nun 31 ve 33. maddelerinin, sanıklar ... ve ... hakkında aynı Kanunun 33. maddesinin uygulanmasının isabetli olup olmadığı,
3- Görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğunun kabulü hâlinde ise, inceleme tarihi itibarıyla dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği,
Hususlarının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Suç tarihinde sanık ..."nin Yozgat ili, Yerköy Devlet Hastanesinde, sanık ..."ın Yozgat ili, Merkez 3 Numaralı Sağlık Ocağında, sanık ..."ın ise Kırşehir ili, Çiçekdağı ilçesi, Köseli Sağlık Ocağında doktor olarak görev yaptıkları,
Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığınca düzenlenen soruşturma raporunda; Kızılırmak Eczanesinin sahibi ve mesul müdürü olan inceleme dışı sanık ....’ın, emekli dul ve yetimlerin haberi olmadan, sağlık karnelerine reçete düzenlediği, daha sonra bu reçeteleri, kalfası olan inceleme dışı sanık Bülent Kaya vasıtasıyla sağlık kurumlarına göndererek doktorlara imzalatmak suretiyle resmiyet kazandırdığı, reçetelerde aynı grup ilaçların yüksek miktarda yazıldığı, Dr. ... kaşeli reçetelerde doktor imzasının taklit edildiği, protokol defterleri kayıtlarından bir kısmının ilgili sağlık kurumu kayıtlarında bulunmadığı, doktorların da hastaları görmeden ve muayene etmeden kendilerine getirilen yazılı reçeteleri imzaladıkları, adı geçen eczane tarafından daha sonra bu reçetelerin Emekli Sandığına fatura edildiği yönünde açıklamalara yer verildiği,
05.02.2001 tarihli tespit tutanağında; Yerköy Devlet Hastanesi protokol defterlerinde yapılan inceleme sonucunda, 143 adet reçetenin protokol defterlerinde kayıtlarının bulunamadığı belirtilerek tutanak ekindeki listede; bu reçetelerden 57 adedinin ...’a, 38 adedinin ...’ye ait olduklarının gösterildiği,
İdari soruşturma sırasında alınan 23.02.2001 tarihli bilirkişi raporunda; 96 adedi sanık ... olmak üzere muhtelif doktorlara ait görünen toplam 121 adet reçeteden 119"undaki ilaç isimlerinin inceleme dışı sanık .... tarafından yazıldığı, sanık ... tarafından düzenlenmiş görünen reçetelerdeki doktor imzalarının adı geçen sanığa ait olmayıp takliden atılmış sahte imzalar oldukları, bu reçetelerden 95"indeki ilaç isimlerinin inceleme dışı sanık ..... tarafından yazıldığı yönünde görüş bildirildiği,
Emekli hâkim ve iki emekli Sayıştay denetçisinden alınan bilirkişi raporunda; hastalar tarafından kullanılmaya devam eden ilaçların sağlık karnelerine doktorlar veya yardımcı personeli tarafından yazılması gerekirken eczacı tarafından yazıldığı, doktorlar tarafından uygun görülen reçetelerin kaşelenip imzalandığı belirtilerek, reçetede yazılı ilaçların hastalar tarafından eczaneden alınarak kullanılması nedeniyle ortada sahte reçete bulunmadığı yönünde kanaat bildirildiği,
Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Başkanlığı tarafından düzenlenen 17.12.2004 tarihli raporda; çeşitli kişiler adına düzenlenmiş, üzerlerinde Dr. ... kaşesi basılı toplam 180 adet reçete üzerinde inceleme yapıldığı belirtilerek, bu reçetelerden 11 adedinin "teşhis" bölümünde, 3 adedinin ise "ilaç" bölümünde yer alan yazıların sanık ... ve inceleme dışı sanık ...."ın eli ürünü olmadıkları, diğer reçetelerdeki "teşhis" bölümlerinde yer alan yazıların sanık ..."ın, "ilaç" bölümlerinde yer alan yazıların ise inceleme dışı sanık ...."ın eli ürünü oldukları, bahse konu 180 adet reçetedeki düzenleyen doktora atfen atılı imzaların sanık ..."in ya da inceleme dışı sanık ...."ın eli ürünü olup olmadığı hususunda bir tespitte bulunulamadığı yönünde kanaat bildirildiği,
Emekli Sayıştay denetçilerinden oluşan bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen raporda; Emekli Sandığı müfettişlerince düzenlenen soruşturma raporunun mevzuata uygun olarak düzenlenmediği, emekli karneleri kullanılarak adına ilaç yazılan emeklilerin soruşturulmadığı, yazılan ilaçların bu kişilerce kullanılıp kullanılmadığının tek tek araştırılmadığı, ilaçlarını almadıkları veya kullanmadıklarını beyan eden hastaların emekli karnelerinin, eczacının eline nasıl geçtiği ve karnelerin sahte olup olmadığı hususlarına soruşturma raporunda yer verilmediği, dolayısıyla ortada gayriresmî ve hayali düzenlenen bir reçetenin olmadığı, reçete düzenleme yetkisi bulunmayan eczacı tarafından bazı reçetelerin düzenlendiği ve ilgili sağlık kurumlarına onaylatılarak hastalara ilaç alındığının anlaşıldığı, ilgili sağlık kurumlarında görevli bazı doktorların da muayene etmediği bu hastaların ilaçlarını onayladıkları, gerek eczacının gerekse doktorların mevzuata ve yasalara aykırı olarak yetki kullanmak suretiyle görevlerini suistimal ettikleri yönünde açıklamaların yer aldığı,
Bilirkişi Dr. ...... tarafından düzenlenen 24.04.2006 tarihli raporda; 877 adet reçete ve hastane protokol defterleri üzerinde inceleme yapıldığı belirtilerek, 877 adet reçeteden 218 adedinin hastane protokol kaydının olmadığının, sanık ... Tunay"a ait toplam 181 adet reçeteden 76 adedinin, sanık ..."ye ait toplam 261 reçeteden 53 adedinin hastane protokol defterlerinde kaydının bulunmadığının, sanık ..."a ait toplam 10 adet reçetenin ise hastane protokol defterlerinde kayıtlı olduğunun belirtildiği,
Bilirkişi Dr. ...... tarafından düzenlenen 17.11.2008 tarihli raporda; birtakım ilaçların reçetelere birçok defa yazıldığının, reçetelerin tek bir kalemden çıkmış gibi olduğunun, yoğun iş temposu içerisinde sağlık personelinin de doktorun talimatı ve bilgisi dahilinde reçete düzenleyebildiğinin, hastanın kontrol amacıyla muayene olması hâlinde "teşhis" kısmına "kontrol" ibaresinin yazılabildiğinin, bunun tüm Türkiye çapında yapılan mesleki bir uygulama olduğunun ifade edildiği, raporun ekinde yer alan listede; sanık ...’e ait 109, sanık ...’e ait 126, sanık ...’e ait 11 adet reçetenin incelendiği, her üç sanığa ait reçetelerin bir kısmının teşhis bölümünde "kontrol" ibaresinin yazılı olması nedeniyle bu reçetelerde yazılı ilaçların teşhise uygun olup olmadığının belirlenemediği, reçetelerin bir kısmında yazılı ilaçların konulan teşhise uygun olduğu, bazı reçetelerde yazılı bir kısım ilaçların ise konulan teşhise uygun olmadığı yönünde açıklamalara yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Tanık ... Yerköy Devlet Hastanesinde üroloji uzmanı olarak görev yaptığını, bazen işlerin yoğunluğu nedeniyle reçeteleri hemşireler veya personele yazdırdıklarını, kendilerinin de imzaladıklarını, ancak hastayı görmeden hiçbir zaman reçete yazmadıklarını,
Tanık....; emekli olduğunu, son zamanlarda Kızılırmak Eczanesinden ilaç alışverişi yaptığını, kalp hastası olduğundan raporu bulunduğunu, düşüp bayıldığında yakınlarının kendisini eczaneye götürdüklerini, ondan önce de doktora muayene olup ilaç aldığını,
Tanık ....; Kızılırmak Eczanesinden sürekli ilaç aldığını, doktora gidip yazdırdığı ilacı daha sonra eczaneden aldığını,
Tanık ....; Kızılırmak Eczanesinden ilaç aldığını, bazen rahatsızlandığında ilacı önceden aldığını, daha sonra eczane sahibinin ilacı yazdığını, kalfa ile birlikte doktorun yanına gittiklerini, doktorun yanına bazen kalfanın bazen de kendisinin girerek reçeteleri imzalattığını,
İfade etmişlerdir.
İnceleme dışı sanık .... savcılıkta; Yerköy"de bulunan Kızılırmak Eczanesinin sahibi olduğunu, değişik yerlerdeki sağlık kuruluşlarında muayene olan Emekli Sandığına tabi hastaların özel reçeteler ile kendilerine geldiklerini, özel reçetelerde yazılı ilaçları bu hastalara verdiklerini, özel reçeteleri resmîyete dökmek için sağlık karnelerine aynı ilaçları yazdığını, özel reçeteleri arasına koyduğu sağlık karnelerini hastalara geri verdiğini, daha sonra hastaları kalfası olan inceleme dışı diğer sanık Bülent vasıtası ile ilgili sağlık ocağına ya da devlet hastanesine gönderdiğini,
Mahkemede farklı olarak; doktorlardan gelen özel reçeteleri doktorların talebi üzerine hastaların sağlık karnelerine yazdığını, daha sonra doktorların bu reçeteleri imzaladığını, doktor imzasından sonra ilaçların hastalara verildiğini,
İnceleme dışı sanık Bülent Kaya mahkemede; dört yıldır Kızılırmak Eczanesinde kalfa olarak çalıştığını, eczacı ...."ın özel reçete ile eczaneye gelen hastaların özel reçetelerinde belirtilen ilaçları sağlık karnelerindeki reçetelere yazdığını, daha sonra kendisinin hastalar ile birlikte sağlık ocağına gidip söz konusu reçeteleri doktorlara imzalattıklarını,
Sanık ... savcılıkta; 1998 yılının Eylül ayından 2000 yılının Mayıs ayına kadar Yerköy Devlet Hastanesi acil polikliniğinde doktor olarak görev yaptığını, bu dönemde bazı vatandaşların eczaneden ilaç aldıklarını söyleyerek ilaçları sağlık karnelerine yazdırmak istediklerini, kendisinin de bu kişilerin sağlık karnelerine söz konusu ilaçları yazmak suretiyle reçete düzenlediğini, işlerinin yoğun olduğu zamanlarda gelen vatandaşları yardımcı sağlık personeline gönderdiğini, sağlık personeli tarafından yazılan ilaçların tedaviye uygun olup olmadığına baktıktan sonra reçeteleri imzaladığını, 2000 yılında Emekli Sandığından gelen müfettişlerin kaşesinin basılı olduğu ve kendisi adına imzalı, sayısını hatırlayamadığı reçeteleri gösterdiklerini, bu reçetelerin bir kısmındaki imzaların kendisine ait olmadığını, acil polikliniğinde bulunan kaşelerinin bilgisi dışında alınıp kullanıldığını ve yerine imza atıldığını, bu reçetelerdeki kaşelerden bir kısmındaki yazı karakterinin daha önce kaybettiği kaşesinin yazı karakteri ile aynı olduğunu, 2000 yılının Temmuz ayında askere gidip bedelli askerlik yaptığını, 15.08.2000 tarihinde terhis olduktan sonra kendisini Yozgat ili, Merkez 3 Numaralı Sağlık Ocağında göreve başlattıklarını, daha sonra yanına inceleme dışı sanık ...."ın geldiğini ve Yerköy"de görev yaptığı sırada yazmış olduğu bazı reçeteler olduğunu, bunları yazdıramadığını söyleyip kendisinin yazıp yazamayacağını sorduğunu, reçetelerin kendisine ait olduğunu görmesi üzerine "siz yazın, ben onaylarım" dediğini, .... tarafından yazılan reçeteleri kendisinin de onayladığını, Sağlık Ocağının yoğun olmasından dolayı reçeteleri kendisinin yazmadığını,
Mahkemede; 3 Numaralı Sağlık Ocağında düzenlenen reçetelerdeki yazı ve imzaların kendisine ait olduğunu, başka hiçbir reçetede imzasının ve yazısının bulunmadığını, bu reçetelerdeki ilaç isimlerinin başkası tarafından yazıldığını, sadece kaşe ve imzanın kendisine ait olduğunu, bu ilaçların hastalar tarafından kullanıldığını bildiğinden ve hastaların resmî evrakını da gördüğünden kalfa tarafından getirilen reçeteleri imzaladığını,
Sanık ... savcılıkta; Yerköy Devlet Hastanesinde başhekim olarak görev yapıp genel cerrahi uzmanı olarak haftanın her günü poliklinikte çalıştığını, özel muayenehane de çalıştırdığını, hastanede işlerin yoğun olduğu zamanlarda hasta yakınlarının hastaların sağlık karnelerini getirdiklerini ve ilaç yazmalarını istediklerini, kendisinin de hastaların bir çoğunu tanıdığını, bu nedenle ilaçları yazıp reçeteleri hasta yakınlarına verdiğini, bazen eczanelerden hastalara ait sağlık karnelerinin geldiğini ve hastaların aldığı ilaçları sağlık karnelerine işlemesini istediklerini, bazen de sağlık karnelerinin ilaçlar yazılmış vaziyette getirildiğini, kendisinin de ilaçların hastaya ulaştığını düşündüğünden ve eczacılara güvendiğinden reçeteleri imzaladığını, kendisine sağlık karnesi getirilen birçok hastanın gerek hastanede, gerekse özel muayenehanesinde muayene ettiği hastalar olduğunu, Kızılırmak Eczanesi sahibi olan inceleme dışı sanık ...."ın doktorların güvenini kötüye kullandığını, ...."ın bir kısım ilaçları hastalara ulaştırmadığı hâlde bu ilaçların yazılı olduğu reçeteleri kendisine getirdiğini ve ilaçları hastaların aldığını söyleyip bu reçeteleri kendisine imzalattığını, iş yoğunluğu, hastaları mağdur etmeme düşüncesi ve güvene dayalı olarak reçeteleri imzaladığını, bazı zamanlarda ise eczacı tarafından sağlık karnelerinin hemşirelere verildiğini, kendisinin de reçeteyi hemşirenin doldurduğunu düşünerek sağlık karnesini imzaladığını, reçeteleri gözden geçirip ilaçların uygun olup olmadığını kontrol ettiğini, atılı suçları işlemediğini,
Mahkemede ise; inceleme dışı sanık Bülent Kaya"nın hazır olarak getirdiği reçeteleri adı geçen sanığa güvendiği ve ilaçların hastalara ulaştığını düşündüğü için imzaladığını, ilaçların hastalara verilip verilmediğini bilmediğini, reçetelerin "teşhis" kısmındaki yazıların, doktor imzası ile kaşesinin kendisine ait olduğunu,
Sanık ... savcılıkta; 2000 yılında Köseli Kasabası Sağlık Ocağında görevli tek doktorun kendisi olduğunu, o dönemde 6.500 civarında hastaya tek başına hizmet verdiğini, personelin yetersiz olduğunu, aynı yıl içerisinde Kızılırmak Eczanesi tarafından düzenlenen ve eczanenin kalfası tarafından getirilen 3 adet reçeteyi imzaladığını, söz konusu reçeteleri kendisinin düzenlemediğini ancak hastaları mağdur etmemek için iptal etmeyip imzaladığını ve bundan sonra hastaların bizzat gelmeleri gerektiğini söylediğini, Kızılırmak Eczanesi tarafından kullanılan 11 adet reçetedeki imza ve kaşelerin kendisine ait olduğunu, yazıların ise kendisine ait olmadığını, söz konusu reçetelerin protokol defterine kayıtlı olduğunu hatırladığını, reçetelerden 8"ini ne zaman imzaladığını hatırlamadığını, suçsuz olduğunu,
Mahkemede farklı olarak; 11 adet reçetenin "teşhis" kısımlarındaki yazıların da kendisine ait olduğunu,
Savunmuşlardır.
1- Sanıklar ..., ... ve ..."ın eylemlerinin; kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçunu mu yoksa görevi kötüye kullanma suçunu mu oluşturduğu;
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşılabilmesi bakımından öncelikle görevi kötüye kullanma ve belgede sahtecilik suçları üzerinde durulması gerekmektedir.
Suç tarihi itibarıyla yürürlükte olan 765 sayılı TCK"nun 240. maddesinde düzenlenen "görevde yetkiyi kötüye kullanma" suçu, ceza uygulamasında memur sayılan kimsenin, kanunda yazılı hallerden başka her ne şekilde olursa olsun, görevini kanunun gösterdiği usul ve esaslardan başka bir surette ifa etmesi veya kanunun koyduğu usul ve şekle uymadan yapması ile oluşur.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK"nun 257. maddesinde düzenlenen "görevi kötüye kullanma" suçu ise; 765 sayılı Kanunun 240. maddesinde düzenlenmiş olan "görevde yetkiyi kötüye kullanma", 230. maddesindeki "görevi ihmal" ve 228. maddesinde yer alan "görevde keyfi davranış" suçlarının karşılığını oluşturmaktadır.
5237 sayılı TCK"nun görevi kötüye kullanma başlıklı 257. maddesinin birinci fıkrası; "Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" şeklinde iken, maddede 19.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren 6086 sayılı Kanunla değişiklik yapılarak "kazanç" ibaresi "menfaat", "bir yıldan üç yıla kadar" olan yaptırımı da "altı aydan iki yıla kadar" biçiminde değiştirilmiştir.
257. maddenin birinci fıkrasında düzenlenen "görevi kötüye kullanma" suçu; kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu davranışı nedeniyle kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına sebebiyet verilmesi ya da kişilere haksız bir menfaat sağlanması ile oluşur. Bu suçun oluşabilmesi için norma aykırı davranış yeterli olmamakta, norma aykırı hareketin yanında, bu davranış nedeniyle kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız bir menfaat sağlanması da gerekmektedir.
Maddenin gerekçesinde de görevi kötüye kullanma suçunun oluşabilmesinin şartları; "Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranışın, kişilerin mağduriyetiyle sonuçlanmış olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlamış olması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir" biçiminde vurgulanmıştır.
Öğretide; "Görevi kötüye kullanma suçunun oluşması, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesinden, kişilerin mağdur olması veya kamunun zarar görmesi ya da kişilere haksız kazanç sağlanmasına bağlıdır. Bu sonuçları doğurmayan norma aykırı davranışlar suç olarak değerlendirilemez. Maddenin birinci fıkrasında düzenlenen suç yalnız icrai hareketle işlenebilir. Bu suçun ihmali hareketle gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Suçun ikinci fıkrada belirtilen hâli ise ihmali hareketle de işlenebilir. Her iki fıkra açısından suçun manevi unsuru kasttır. Görevini belirleyen kanuni hüküm ve talimatlara aykırı davrandığını bilen kamu görevlisinin bu tür bir davranışı istemesi kastı teşkil eder" şeklinde görüşlere yer verilmiştir. (M. Emin Artuk - Ahmet Gökcen - A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 12. bası 2012, s.904; Durmuş Tezcan - M. Ruhan Erdem - Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Hukuku, Seçkin Yayınevi, 9. bası, 2013, s. 913)
Görüldüğü gibi 765 sayılı TCK"nun 240. maddesindeki görevde yetkiyi kötüye kullanma suçu, memur sayılan kişinin kasten görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ile oluşurken; 5237 sayılı Kanunun 257. maddesinde düzenlenmiş olan görevi kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için, kamu görevlisinin kasten görevinin gereklerine aykırı davranmasının yanında, bu davranış nedeniyle kişilerin mağduriyetinin, kamunun zararının ya da kişilere sağlanmış haksız bir menfaatin bulunması gerekmektedir.
Memurun resmî belgede sahteciliği suçu, suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 339. maddesinin birinci fıkrasında; "Bir memur, memuriyetini icrada tamamen veya kısmen sahte bir varaka tanzim eder veya hakiki bir varakayı tağyir ve tahrif eyler ve bundan dolayı umumi ve hususi bir mazarrat tevellüt edebilirse üç seneden on seneye kadar ağır hapis cezasına mahkûm olur. Eğer işbu varaka sahteliği ispat edilmedikçe muteber olan evrak kabilinden ise ağır hapis cezası beş seneden on iki seneye kadar verilir" şeklinde düzenlenmiş iken, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK"nun 204/2. maddesinde; "Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmî bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmî belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" biçiminde hüküm altına alınmıştır.
Sanıklar hakkında lehe olduğu kabul edilen 765 sayılı TCK"nun 339. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçunda korunan hukuki yarar kamu güvenidir. Suçun oluşumu için genel kast yeterli olup saik aranmaz. Seçimlik hareketli bir suç olup fıkrada seçimlik hareketler memurun, sahte resmi belge düzenlemesi, gerçek bir belgeyi tağyir ve tahrif etmesi şeklinde düzenlenmiştir. Suçun oluşması için zararın varlığı şart olmayıp zarar olasılığı yeterlidir. Resmi belgede sahtecilik suçunda, belgenin sahte olarak düzenlenmesi yeterli olup, kullanılması suçun oluşması için gerekli değildir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Eczacılık yapan inceleme dışı sanık ...."ın, Emekli Sandığına tabi bazı kişilerin sağlık karnelerindeki reçetelere çeşitli ilaç isimlerini yazdıktan sonra reçeteli sağlık karnelerini Devlete bağlı sağlık kuruluşlarında doktor olarak çalışan sanıklara ya bizzat götürmesi ya da kalfası olan inceleme dışı sanık Bülent Kaya vasıtasıyla göndermesi üzerine sanıkların, karne sahiplerini görüp muayene etmeden kaşelerini basıp imzalamak suretiyle reçetelere resmiyet kazandırmaları şeklinde gerçekleşen olayda; sanıkların, gerçekte sağlık karnesi sahiplerini görüp muayene etmedikleri hâlde, inceleme dışı eczacı sanık .... tarafından sağlık karnesindeki reçetelere çeşitli ilaç isimleri yazılmasından sonra gerçeğe aykırı olarak karne sahiplerini muayene ettiklerini ve muayene sonucunda teşhis koyduklarını tevsik edici, resmî belge niteliğindeki reçeteleri düzenlemeleri nedeniyle, eylemlerinin kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Bu nedenle, sanıkların kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan cezalandırılmalarına ilişkin yerel mahkeme hükümleri usul ve kanuna uygun olup, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı bu uyuşmazlık yönünden yerinde değildir.
2- Sanıklar ..., ... ve ..."ın eylemlerinin, kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçunu oluşturduğu sonucuna ulaşılmakla; sanık ... hakkında 765 sayılı TCK"nun 31 ve 33. maddelerinin, sanıklar ... ve ... hakkında aynı Kanunun 33. maddesinin uygulanmasının isabetli olup olmadığının değerlendirilmesinde,
765 sayılı TCK"nun 20. maddesinde, geçici ve sürekli kamu hizmetlerinden yasaklılık cezasının kapsamı gösterilip, geçici yasaklılığın süresinin 3 aydan 3 yıla kadar olduğu belirtilmiştir.
3679 sayılı Kanun ile 765 sayılı Kanunun 20. maddesinde yapılan değişikliğin aynı Kanunun 31. maddesindeki “üç yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezasına mahkûmiyet” hâlinde ceza süresi kadar kamu hizmetlerinden mahrumiyet cezasının süresini değiştirip değiştirmediği hususu 30.06.1995 gün ve 1/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına konu olmuş, anılan İçtihadı Birleştirme Kararında;
“Özgürlüğe ve mal varlığına yönelik olmayan ancak medeni ehliyeti kaldıran nitelikte yani kişinin vatandaşlık haklarının bir kısmını kullanabilmesini veya bu haklara sahip olmasını etkileyen bir ceza olan kamu hizmetlerinden yasaklılık TCY’nın 11. maddesinde "cürümlere mahsus ceza" olarak öngörülmüştür.
Kamu hizmetlerinden yasaklılık cezası, özgürlüğü bağlayıcı ceza ile birlikte hükmolunan "tamamlayıcı ceza" (md. 20) ya da ceza hükümlülüğünün sonucu olan "ek-fer’i ceza" (md. 31) niteliğindedir. Bu ceza süreli (geçici) veya sürekli (ömür boyu) olsa da aynı tür cezadır. Yani Ceza Yasasının 20. ve 31. maddelerinde yer alan kamu hizmetlerinden yasaklılık cezası tek ve aynı kavramdır.
Ceza Yasasının 20. maddesinde yapılan değişiklik sonucu 31. maddede yer alan yasaklama cezasının üst sınırı da üç seneye indirilmiş olup, bu cezanın da mahkeme kararlarında mutlaka gösterilmesi gerekir” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
Beş yıldan fazla ağır hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 471. maddesi hükmü de dikkate alınmak suretiyle, hapis hâli sona erinceye kadar yasal kısıtlılığı gerektiren 765 sayılı TCK"nun 33/1. maddesinin uygulanma koşullarını gösteren 4.12.1929 gün ve 33-18 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, yasal kısıtlılığın hükümlülüğün doğal sonucu olması nedeniyle, hükümde ayrıca açıklanmasına ve gösterilmesine gerek bulunmadığı belirtilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında 765 sayılı TCK"nun 20, 31 ve 33. maddelerinin uygulanma koşullarını şu şekilde özetlemek mümkündür;
Anılan Kanunun 20. maddesinde, cürümlere mahsus tamamlayıcı bir ceza niteliğindeki kamu hizmetlerinden yasaklılık cezasının kapsamı belirlenmiş, bu cezanın sürekli ya da 3 aydan 3 yıla kadar olmak üzere süreli olduğu hükme bağlanmıştır.
765 sayılı TCK"nun 31. maddesinde düzenlenen, 30.6.1995 gün ve 1/1 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında da fer’i ceza niteliğinde olduğu vurgulanan, kamu hizmetlerinden yasaklanma cezası, 5 yıldan fazla ağır hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, bu mahkûmiyetin doğal sonucu olarak sürekli, 3 yıldan 5 yıla kadar ağır hapse mahkûmiyet hâlinde ise, ceza süresince ancak üç yılı geçmemek üzere kamu hizmetlerinden yoksunluğu gerektirmektedir.
Aynı Kanunun 33. maddesi uyarınca da, 5 seneden fazla ağır hapse mahkûmiyet hâlinde hükümlü, mahkûmiyetin doğal sonucu olarak hapis hâli sona erinceye kadar yasal kısıtlılık altında bulundurulacak olup bu kısıtlılığın hükümde ayrıca açıklanmasına ve gösterilmesine de gerek bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan sanık ..."ın 2 yıl 11 ay, sanıklar ... ve ..."ın ise 4 yıl 5 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmaları karşısında; sanık ... hakkında hükmolunan hapis cezasının 3 yıldan az olması nedeniyle bu sanık hakkında 765 sayılı TCK"nun 31 ve 33. maddelerinin, sanıklar ... ve ... hakkında hükmolunan hapis cezalarının ise 5 yıldan fazla olmaması nedeniyle bu sanıklar hakkında da aynı Kanunun 33. maddesinin uygulanma koşulları bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükümlerinin, uygulanma koşulları bulunmadığı hâlde sanık ... hakkında 765 sayılı TCK"nun 31 ve 33. maddelerinin, sanıklar ... ve ... hakkında ise aynı Kanunun 33. maddesinin uygulanması isabetsizliğinden bozulmasına, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu hususların, 1412 sayılı CMUK"nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün görüldüğünden, hüküm fıkrasından tüm sanıklara ilişkin "Sanık hakkında TCK 31 ve 33. maddelerinin uygulanmasına" ibaresinin bulunduğu bölümlerin çıkarılmasına, sanıklar ... ve ... yönünden çıkarılan bölümlerin yerlerine "Sanığın 765 sayılı TCK"nun 31. maddesi uyarınca 3 yıl süre ile kamu hizmetlerinden yasaklanmasına" ibaresinin yazılması suretiyle hükümlerin düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, sanıkların eylemlerinin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğuna ilişkin itirazı yerinde görülmediğinden reddi gerekmekte ise de; yerel mahkemece sanık ... hakkında 765 sayılı TCK"nun 31 ve 33. maddelerinin, sanıklar ... ve ... hakkında aynı Kanunun 33. maddesinin uygulanma koşulları bulunmadığı gözetilmeksizin, sanıklar hakkında anılan maddelerin uygulanmasına karar verilmesi yasaya aykırı olduğundan, itirazın açıklanan bu değişik gerekçeyle KABULÜNE,
2- Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 11.06.2014 gün ve 10678-11447 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Yozgat Ağır Ceza Mahkemesinin 05.12.2012 gün ve 165-282 sayılı hükümlerinin; uygulanma koşulları bulunmadığı hâlde sanık ... hakkında 765 sayılı TCK"nun 31 ve 33. maddelerinin, sanıklar ... ve ... hakkında ise aynı Kanunun 33. maddesinin uygulanması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
Ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu hususların, 1412 sayılı CMUK"nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün görüldüğünden, hüküm fıkrasından tüm sanıklara ilişkin "Sanık hakkında TCK 31 ve 33. maddelerinin uygulanmasına" ibarelerinin bulunduğu bölümlerin çıkarılması, sanıklar ... ve ... yönünden çıkarılan bölümlerin yerlerine "Sanığın 765 sayılı TCK"nun 31. maddesi uyarınca 3 yıl süre ile kamu hizmetlerinden yasaklanmasına" ibaresinin yazılması suretiyle hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.05.2017 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.