Hukuk Genel Kurulu 2016/829 E. , 2020/746 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 5. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin 2. fıkrası hükmü gereğince direnme kararının temyiz incelemesinde duruşma yapılmayacağından davalı ... vekilinin duruşma talebinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı T.C. Ziraat Bankası (Banka) vekili 09.11.2012 havale tarihli dava dilekçesinde; davalılar tarafından kullandırılan kredilerin zamanında ödenmemesi nedeniyle müvekkili tarafından kredi borçluları ve kefilleri hakkında icra takibi başlatıldığını, bu takiplerden bir dosyanın kapandığını, diğerlerinde ise kısmi tahsilatlar yapıldığını, banka müfettişlerince yapılan incelemeler sonucunda verilen kredilerde, rakamların yüksek olması ve teminatların eksik veya yetersiz olması sebebiyle kusuru, ihmalleri ve basiretsizlikleri tespit edilen davalıların kusurlu hareketleri nedeniyle müvekkili bankanın zarara uğradığını ileri sürerek 1.010,988,00TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... vekili 27.12.2012 havale tarihli cevap dilekçesinde; borçlular hakkında aciz vesikası alınmadan müvekkiline dava açılamayacağını, müvekkilinin davacı bankada toplam 33 yıl, Selçuk şubesinde ise 17.04.2006-15.08.2008 tarihleri arasında 2 yıl 3 ay çalıştığını, kendisinin şube müdürü olarak doğrudan hiçbir işlem yapmadığını, usulsüz işlem yapılmamasına rağmen kredilerde bazen geri dönüşler olmayabileceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı ... vekili 27.12.2012 havale tarihli cevap dilekçesinde; şubede tarımsal ve ticari kredilerden yönetmen ..."nın ve müdür ..."ın sorumlu olduğunu, kredi dosyalarındaki kredi komitesi imzalarının kendileri tarafından sonradan imzalandığını, tahsisten sonra kredilerin amacına ve koşullarına uygun kullandırılıp kullandırmadığının tespitinin teknik konu olduğunu ve bu sürecin de ..."nın sorumluluğunda olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
7. Davalı ... vekili 30.01.2013 tarihli cevap dilekçesinde özetle; her kredinin risk taşıdığını, dolayısıyla her batan kredi için çalışanların sorumluluğuna gidilemeyeceğini, müvekkilinin her iki davalıya göre oldukça kıdemsiz olduğunu, her işleminin şube müdürünün denetimine tabi olduğunu, davalıların kasten bankanın zararına ve kendilerinin ya da üçüncü kişilerin yararına hareket ettiklerinin iddia edilmediği gibi bu hususta dosyaya sunulan herhangi bir kanıtın olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
8. Selçuk Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.06.2013 tarihli ve 2012/312 E., 2013/165 K. sayılı kararı ile; davanın iş sözleşmesine bağlı alacakların tahsiline yönelik olduğu gerekçesiyle mahkemenin görevsizliğine, dosyanın talep hâlinde görevli ve yetkili İzmir Nöbetçi İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
9. Davacı vekili 27.08.2013 havale tarihli dilekçe ile dosyanın İzmir Nöbetçi İş Mahkemesine gönderilmesini talep etmiştir.
10. İzmir 5. İş Mahkemesinin 22.09.2014 tarihli ve 2013/699 E., 2014/575 K. sayılı kararı ile; davacı Bankanın Selçuk şubesi nezdinde tarımsal krediler ile ilgili komitede görevlendirilen ve kredilerin tahsisinde birinci derecede yetki ve sorumluluğu bulunan davalıların yeterli koşulları bulunmadığı için esasen kullandırılmaması ve tahsis edilmemesi gereken kredilerin tahsisine onay verdikleri, devamında da yeterli denetim ve özeni göstermeyerek tarımsal faaliyetlere hasredilmiş olan kredilerin amaç dışı şahsi ve ticari finansmanlarda kullanılmasına sebebiyet verdikleri, finansman gücü belirsiz ve iktisadi geleceği şüpheli üçüncü kişilere kredi tahsis ederek maddi zarara yol açtıkları bu şekilde 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı Kanun) 321. maddesini ihlâl ettikleri, ikame edilen icra takiplerinin semeresiz kalacağı anlaşıldığından 818 sayılı Kanun’un 41. maddesinde belirtilen maddi tazminat koşullarının oluştuğu, davacı Banka tarafından gerçekleştirilen kısmi tahsilatların ve kapatılan kredi borçlarının tenkisiyle birlikte davacıların ağır kusurlu olarak sebebiyet verdiği zararın dava tarihi olan 09.11.2012 itibarı ile toplam 878,901,00TL olduğu, anılan maddi zararın tamamından her üç davalının da müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları, iç ilişkide ise somut olaydaki kusurlarının derecesi ve ağırlığına göre davalılardan ... ile ..."nın olayda asli sorumlu olduklarından 878,901,00TL tutarındaki toplam zararın tamamından, kredi komitesi üyesi olan diğer davalı ..."nün ise olayda fer"i sorumluluğunun bulunduğundan, meydana gelen zararın yarısı oranında sorumlu olması gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
11. İzmir 5. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesinin 12.05.2015 tarihli ve 2015/9290 E., 2015/8612 K. sayılı kararı ile; davalıların sair temyiz itirazları reddedildikten sonra “…Kesin rehin açığı belgesi “borç ödemeden aciz vesikası” ile eşdeğerde bir belge değildir. Kesin rehin açığı belgesi yalnızca rehnedilen taşınırın borcu karşılamadığını ortaya koyarken, borç ödemeden aciz vesikası borçlunun tüm malvarlığının borcu karşılamak açısından yeterli olmadığın anlamını taşımaktadır.
Davacı bankanın öncelikle borç ödemeden aciz vesikası alarak borcun karşılanamadığını ortaya koyması ve ancak bundan sonra tahsil kabiliyeti bulunmayan krediyi tahsis etmeleri nedeniyle kusur durumuna göre bu miktardan davalıların sorumlulukları belirlenmelidir. Aciz vesikası alınmadan zararın tazmini yoluna gidilmesi henüz oluşmayan bir zarardan dolayı bankanın kredi borçlusu dışında çalışanlarından da kredi tahsili yapmasına yol açar. Aciz vesikası düzenlendiği ortaya konulmadan davanın kısmen kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı :
13. İzmir 5. İş Mahkemesinin 09.11.2015 tarihli ve 2015/563 E., 2015/552 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten 2008 yılında müşterilere verilen krediler nedeni ile müşterilerin temerrüte düştüğü tarihten itibaren alacakların tahsili yönünden çalışmaların başlatıldığı, icra takip dosyalarının 2009 ve 2010 Esasına kayıtlı oldukları, dava açılıncaya kadar icra takip dosyaları ile usulsüz kullandırıldığı belirlenen kredilere ilişkin borçlarda alacağın tahsili yoluna gidildiği, kredi kullanan müşterilerce sunulan teminatların paraya çevrilmesi çalışmaları yapılmasına rağmen teminatlandırılan krediler yönünden kesin rehin açığı belgesinin düzenlendiği, bu aşamadan sonra alacakların tahsilinin çok zor olduğu, borçluların haczi kabil malların bulunmadığı yönündeki icra memurluğunca düzenlenen tutanakların borç ödemeden aciz vesikası niteliğinde olduğu, buna rağmen ayrıca icra memurluğundan borç ödemeden aciz vesikası almanın sonuca etkili olmayacağı, iptal davası açılırken aciz belgesi sunulmasının aranmadığı, davalıların kullandıkları yüksek miktarlı kredilerde yeterli teminat alınmadığı ve kredi alan kişilerin birbirleri ile akraba oldukları, aynı taşınmazların teminat olarak gösterildiği tarımsal krediler kullandırılırken kredi konusu hayvan ve bitkilerin görüldüğüne ve ekildiğine ilişkin davalılarca düzenlenmiş tutanakların bulunmadığı, kontrolleri yapılmadığı anlaşıldığı, personel yetersizliği iddiasının ancak kredilerin zamanında verilmemesi sonucunu doğurması gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
14. Direnme kararı süresi içinde davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
15. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı bankanın borç ödemeden aciz vesikası almasının gerekip gerekmediği, kredi borçlularının haczi kabil malının bulunmadığına ilişkin icra müdürlüğünce düzenlenen tutanakların aciz belgesi niteliğinde kabul edilip edilemeyeceği, aciz vesikası alınmadan zararın tazmini yoluna gidilmesi durumunda henüz oluşmayan bir zararın bulunup bulunmadığı ve davacı bankanın kredi borçlusu dışında davalılar hakkında kredi tahsili yapmasına yol açıp açmayacağı ve burada varılacak sonuca göre aciz vesikası düzenlendiği ortaya konulmadan davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin hatalı olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
16. Direnme kararının temyiz incelemesi için Hukuk Genel Kurulunda bulunduğu sırada davacı vekilinin 16.09.2020 havale tarihli dilekçesi ile taraflar arasında sulh sözleşmeleri imzalandığını belirterek dilekçe ekinde sunulan sulh sözleşmeleri doğrultusunda gereğinin yapılmasını talep etmesi ve dosya kapsamında sulh sözleşmelerini imzalayan tarafların kimlik tespitlerinin yapıldığına dair bilgi ve belgeye rastlanılmadığı gibi sulh sözleşmesinde imzası bulunan Yunus Kaya ve Erdal Coşar’ın davacı adına sulh olmaya yetkili olup olmadığına ilişkin belgenin de bulunmadığının anlaşılması karşısında, bu hususta 7251 sayılı Kanunun 30. maddesiyle değişik 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 314. maddenin 3. fıkrası gereğince sulh hususunda ek karar verilmek üzere dosyanın hükmü veren mahkemeye gönderilmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
17. Mahkemece nihai karar verildikten sonra kararın temyizi aşamasında tarafların sulh olması hâlinde ne gibi bir işlem yapılacağı konusuna ilişkin olan 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanunu’nun (7251 sayılı Kanun) 30. maddesiyle değişik 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun/ HMK) 314. maddesinin 3. fıkrası; “…Sulh, dosyanın temyiz incelemesine gönderilmesinden sonra yapılmışsa, Yargıtay temyiz incelemesi yapmaksızın dosyayı sulh hususunda ek karar verilmek üzere hükmü veren mahkemeye gönderir.” şeklinde düzenlenmiştir.
18. Somut olay değerlendirildiğinde; eldeki dosya temyiz incelemesi için Hukuk Genel Kurulunda bulunduğu sırada davacı vekilinin 16.09.2020 havale tarihli dilekçe ile taraflar arasında sulh sözleşmeleri imzalandığını belirterek dilekçe ekinde sunduğu sulh sözleşmeleri doğrultusunda gereğinin yapılmasını talep ettiği ve dosya içeriğinde bahsi geçen sulh sözleşmelerinin bulunduğu anlaşıldığından 6100 sayılı Kanun’un 314. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince mahkeme tarafından sulh sözleşmeleri değerlendirilmek suretiyle ek bir karar verilmesi gerekmektedir.
19. O hâlde dosya, sulh hususunda ek karar verilmek üzere hükmü veren mahkemeye gönderilmelidir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekili tarafından sunulan sulh sözleşmeleri uyarınca 6100 sayılı Kanunu’nun 314. maddesinin 3. fıkrasına göre gerekli değerlendirme yapıldıktan sonra ek bir karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, 13.10.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.