Esas No: 2017/430
Karar No: 2020/744
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/430 Esas 2020/744 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “alacak” davasının yapılan yargılaması sonucunda Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 25.12.2014 tarihli ve 2012/302 E., 2014/672 K. sayılı kararın taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçelerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki tüm belgeler okundu ve gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
2. Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasında 22.09.1998 tarihinde imzalanan sözleşme gereğince 83.400 adet yazlık kamuflajlı er eğitim elbisesi yapılmasının taahhüt edildiğini ve malzemelerin tesliminin yapıldığını, davalı adına düzenlenen faturaların KDV bedelleri ödenmediğinden bahisle davalı hakkında başlatılan icra takibine itiraz üzerine Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2000/806 E. sayılı dosyası ile açılan itirazın iptali davasının reddine karar verildiğini, kararın temyizi üzerine Özel Dairece hükmün onandığını, Özel Dairenin onama kararına karşı yapılan karar düzeltme istemi sonucunda, Özel Dairenin 03.04.2002 tarihli kararında, dava konusu edilen iş KDV’den muaf değilse de vergi mahkemesi kararı ile bu alacağın müvekkilinin vergi borçlarına mahsubunun yapılmış olduğu gerekçesiyle karar düzeltme istemi reddedilerek müvekkili şirketin dava konusu KDV’yi almaya hak kazandığının kanıtlandığını ve davalı idarenin 05.11.2004 tarihinde KDV alacağını ödemek mecburiyetinde kaldığını, anılan sözleşme gereği müvekkili şirket tarafından kesilip davalı idareye gönderilen toplam 643.222,50TL tutarındaki faturaların KDV"sinin ödenmediğini, müvekkili şirket aleyhine yasal takiplerin başlatılmasına sebebiyet verildiğini, şirketin maddi ve manevi zarara uğradığını ileri sürerek şimdilik 5.100,00TL"nin davalıdan tahsilini talep etmiş, 10.04.2008 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 49.884,86TL’ye yükseltmiştir.
Davalı Cevabı:
3. Davalı vekili cevap dilekçesinde; aynı konuda Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan 2000/806 E. sayılı davada davanın reddine karar verilerek bu kararın kesinleştiğini, bu davada aynı talepler ileri sürüldüğünden kesin hüküm itirazında bulunduklarını, davalı idarece KDV"den muaf olarak ihaleye çıkıldığını ve işin yerine getirilmesi üzerine iş bedelinin KDV"siz olarak davacıya ödendiğini, davacının KDV tahsil etmediği hâlde 1998/12 döneminde tahsil ettiği tutar için KDV beyan ederek tahakkuk ettirdiğini, ancak ödememesi üzerine 6183 sayılı Kanun hükümleri uyarınca kendisine ödeme emri düzenlenerek tebliğ edildiğini, davacının alacaklı olduğu KDV"den tüm vergi borçlarının mahsup edilmesi talebi ile idareye başvurduğunu ve mahsup talebinin de reddedilmesi üzerine ödeme emrinin ve mahsup talebinin reddine ilişkin işlemin iptali için vergi mahkemesinde davalar açtığını, vergi mahkemesi kararı uyarınca taraflar arasında mahsup işlemi yapılarak davacının mahsup bakiyesinin kendisine mahsup tarihi itibariyle ödendiğini, mahsuplaşmanın 05.11.2004 tarihinde yapıldığını, davacının bakiye alacağının bu tarihte ödendiğini, buna göre mahsuplaşma öncesi döneme ilişkin faiz talebinin hukukî dayanağının bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Birinci Karar:
4. Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.06.2008 tarihli ve 2005/221 E., 2008/222 K. sayılı kararı ile; davacı şirketin taraflar arasında imzalanan sözleşme uyarınca teslim ettiği mal karşılığında davalı idare adına 1998 yılının 10, 11 ve 12. aylarında düzenlediği faturalara ilişkin KDV tutarının, fatura bedellerinin ödendiği tarihlerde ödenmesi gerekirken ödenmediği ve davacı şirketin 96.483,37TL KDV alacağının vergi borçlarına mahsup edilmesi talebinin de davalı idare tarafından önce kabul edilmediği ancak vergi mahkemesi kararından sonra 12.1998-11.1999 dönemine ait KDV borcu da dâhil olmak üzere çeşitli vergi borçlarının gecikme zamları ile birlikte mahsuben ödendiği, davacı şirketin KDV alacaklarını zamanında tahsil edememiş veya vergi borçlarını zamanında mahsup ettirememiş olmasından dolayı gecikme zamlarına maruz kaldığı gibi KDV tutarındaki nakit para tahsilatından da mahrum kaldığı gerekçesiyle 49.884,86TL"nin davalı idareden tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Birinci Bozma Kararı:
5. Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
6. Yargıtay 15. Hukuk Dairesince 12.10.2009 tarihli ve 2008/6551 E., 2009/5253 K. sayılı karar ile; " 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının temyiz itirazları tümüyle reddedilmelidir.
2-Davalının temyizine gelince; taraflar arasındaki Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2000/806 Esas, 2001/46 Karar sayılı dava dosyasında, davacının Katma Değer Vergisi alacağı ile bunun 15.04.1999 tarihinden takip tarihine kadar işlemiş faiz alacağına yönelik takibe vâki itirazın iptâline dair davası mahkemece reddedilmiş, red kararı Dairemizce onanmış, karar düzeltme istemi de, sözleşme konusu işin KDV’den muaf olmadığı, ancak vergi mahkemesi kararı ile davacının vergi borçlarına mahsubunun yapıldığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Görülüyor ki, davacı işlemiş faiz isteminin reddine dair karar açıklanan gerekçeyle onanmak suretiyle kesinleşmiştir. Eldeki davada aynı nedenlere dayanarak fatura tarihinden 05.11.2004 mahsup tarihine kadar faiz istenmiş ise de derecaattan geçerek kesinleşen karar uyarınca işlemiş faiz istenilemeyeceği sabit olmuştur. O halde tüm bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken kesinleşmiş ilâmın varlığı gözetmeksizin kabul kararı verilmesi doğru olmamış, bozulması uygun bulunmuştur,...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
İlk Derece Mahkemesi İkinci Karar:
7. Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.06.2010 tarihli ve 2010/218 E.., 2010/249 K. sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararına uyularak davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire İkinci Bozma Kararı:
8. Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay 15. Hukuk Dairesince 07.03.2011 tarihli ve 2010/5454 E., 2011/1330 K. sayılı karar ile hükmün onanmasına karar verilmiş; davacı vekilinin karar düzeltme talebi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 04.04.2012 tarihli ve 2011/3425 E., 2012/2211 K. sayılı kararı ile; "... 1-Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer karar düzeltme istemleri reddedilmelidir.
2-Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 22.09.1998 tarihli yazlık er eğitim elbisesi imâline ilişkin sözleşmeden kaynaklanmıştır. Sözleşmede 285 Sayılı Kanun hükmünde kararname kapsamında bulunduğundan KDV"den muaf olduğu belirtilerek fiyatlara KDV dahil edilmemiş, davacı yüklenici de 07.07.2008 tarihli teklifinde KDV"yi dahil etmeden birim fiyat bildirdiğini açıklamıştır. Bu arada KDV konusunda Maliye Bakanlığı ile yazışmalar başlamış, muaf olmadığı anlaşılınca davacı 09.02.1999 tarihli yazısıyla davalıdan ödenmesini istemiş, 15.04.1999 tarihli 96.483,37 TL tutarlı (yeni TL) tamamı KDV"den ibaret faturayı düzenleyerek vergi dairesine vermiş, vergi dairesince takip başlatılmış, davacının takas mahsup istemi reddedilmiştir. Davacının açtığı davada istem kabul edilerek mahkemece ödeme emrinin iptâline karar verilmiş ve böylece vergi borcundan mahsuplar yapılmaya başlanılmıştır. Gerek Maliye Bakanlığı"nın dosyaya giren cevabi yazılarında, gerekse eldeki bu davaya verilen cevap dilekçesinde, mahsup işlemi 15.04.1999 tarihinden başlatılmış, 05.11.2004 tarihinde mahsup alındısı düzenlenerek tamamlanmış, davacı, 24.11.2004 tarihinde bakiyenin ihtirazi kayıtla tahsil edildiğini, cevaba cevap dilekçesinde kabul etmiş, böylece ödemenin 24.11.2004 tarihinde tamamlanabildiği anlaşılmıştır. Mahkemece hükme dayanak alınan bilirkişi raporlarında, KDV"nin faturalara göre ödenmesi gereken tarihlerden itibaren mahsuplaşma tarihlerine göre 49.884,86 TL faiz hesabı yapılmıştır. Davacının, Ankara 29. İcra Müdürlüğü"nün 2000/3243 sayılı dosyasıyla 24.05.2000 tarihinde başlattığı takipte KDV alacağıyla, işlemiş faizin ödenmesi istenmiş, davalının itirazı üzerine açılan itirazın iptâli davası reddedilmiş, Dairemiz incelemesinden geçerek kesinleşmiştir. Kesinleşen bu dosyada, sözleşmeye konu işin KDV"den muaf değilse de yüklenicinin vergi borçlarına mahsubunun yapıldığı gerekçesiyle karar düzeltme istemi reddedilmiştir. Yüklenicinin bir kısım vergi borçlarına mahsup yapılmış ise de tüm alacağının mahsup işleminin yukarıda açıklandığı ve dosyada mevcut mahsup alındısına göre 05.11.2004 tarihinde yapılıp 24.11.2004 tarihinde ödemeyle sonuçlandırılmasına göre ve 24.05.2000 takip tarihinden önceki dönem için de faiz isteminin kesinleşen hüküm nedeniyle reddi yerindedir. Ancak takip tarihinden sonraki mahsup dönemine kadar geçen sürede faiz istemi konusunda kesin hükmün varlığından sözedilemez. O halde bilirkişilerden ek rapor alınarak, yüklenici davacının KDV alacağından 24.05.2000 tarihine kadar yapılan mahsup tutarı saptanıp, bunun dışında kalan miktara mahsubun tamamlandığı 24.11.2004 tarihine kadar ve mahsuplarla düşülen kısımlar gözetilerek tahakkuk eden reeskont oranına göre faiz alacağı hesaplattırılıp hüküm altına alınmalıdır. Mahkeme kararının bu nedenlerle bozulması gerekirken mahsubun takipten önce tamamlanmış olduğu yanılgısına düşülerek davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı anlaşıldığından Dairemizin onama kararının kaldırılarak, mahkemenin davanın reddine ilişkin kararının bozulması gerekmiştir,..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Üçüncü Karar:
10. Ankara 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.12.2014 tarihli ve 2012/302 E., 2014/672 K. sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma (karar düzeltme aşamasında) kararına uyulduktan sonra bozma kararı doğrultusunda değişik bilirkişilerden raporlar alındığı, raporlar arasında çelişkiler bulunması üzerine hesap bilirkişisinden alınan raporda yapılan değerlendirmede, davalı kurumun davacının alacağını geç ödemesi nedeniyle alacağının doğduğu tarihten sonraki vergi borçlarına hesaplanan gecikme zammı tutarının ödenmesinin haksız olacağı, Özel Dairenin bozma kararındaki temerrüt tarihi olan 24.05.2000’den itibaren 24.11.2004 tarihine kadar yapılan hesaplamada davacının isteyebileceği faiz tutarının 23.145,72TL olduğu yönünde görüş bildirildiği, bilirkişi tarafından yapılan hesaplamanın avans faizi oranına göre hesaplandığı, davacı vekilinin dava dilekçesinde TCMB değişken reeskont faizine göre isteyebileceği faizin hesaplanmasını istediği anlaşıldığından bu konuda bilirkişiden alınan 10.11.2014 tarihli ek raporda ise bozma kararında temerrüt tarihi olan 24.05.2000’den 24.11.2004 tarihine kadar davacının isteyebileceği reeskont faizi miktarının 20.013,97TL olarak belirlendiği, Özel Dairenin 04.04.2012 tarihli ve 2011/3425 E., 2012/2211 K. sayılı kararına uyulmakla davalı yararına müktesep hak oluştuğundan bozma kararında bildirilen 24.05.2000 tarihinin temerrüt tarihi olarak kabul edildiği, bu tarihin temerrüt tarihi olarak kabul edilmesi ve davacı vekilinin talebi gözetilerek mahsubun tamamlandığı 24.11.2004 tarihine kadar davacının isteyebileceği reeskont faiz miktarının 20.013,97TL olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
11. Karar süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
12. Özel Dairece; 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 429. maddesine 17.04.2013 tarihli ve 6460 sayılı Kanun"la eklenen fıkrada “Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi herhalde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nca yapılır” denilmekle dosyanın temyiz incelemesini yapmak görevi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"na ait olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere Özel Dairece anılan dosya Hukuk Genel Kuruluna gönderilmiştir.
II. ÖZÜ:
13. Davanın özü, davalı idarece ödenmeyen KDV alacağının sonrasında vergi dairesince mahsup edilmesi karşısında zamanında ödenmeyen KDV alacaklarına ilişkin olarak davacının faiz talebinin ve hükmedilen bedelin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN:
14. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce iki husus ön sorun olarak ele alınmıştır.
15. Bu ön sorunlardan ilki; yerel mahkeme kararına yönelik temyiz itirazlarını inceleme görevinin, Hukuk Genel Kuruluna mı yoksa Özel Daireye mi ait olduğu hususudur.
IV. GEREKÇE:
16. Öncelikle belirtilmelidir ki; 17.04.2013 tarihli ve 6460 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesiyle 18.06.1927 tarihli ve 1086 sayılı HUMK’nın 439. maddesinin beşinci fıkrasından ve 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun"un 16. maddesi ile değiştirilmeden önceki 429. maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkrada:
“Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır” şeklinde düzenlenmiş olup, anılan maddenin gerekçesinde ise; “Madde ile, davanın esastan reddi veya kabulünü içeren kesin bozmaya uyularak tesis olunan kararların mevzuatta bir değişiklik olmadığı halde, önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine ilk derece mahkemesince verilen hükmün temyiz incelemesinin Yargıtayın ilgili dairesi yerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılması öngörülmektedir…” denilmektedir.
17. Yapılan bu değişiklikle kanun koyucu tarafından Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna yeni bir görev verilmiş, davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine yerel mahkemece verilen kararın temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda yapılması öngörülmüştür.
18. Öte yandan, Hukuk Genel Kurulunun görevi davanın esastan reddini veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararlarla sınırlı bulunmaktadır. Bu nedenle, nihai karar kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır.
19. 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 294/1. maddesinde mahkemelerin usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdireceği belirtilmektedir. Bilindiği gibi, hâkimin davadan el çekmesini gerektiren, davayı sonuçlandıran kararlarına nihai kararlar denilmektedir. Nihai kararlar, usule ilişkin nihai kararlar veya esasa ilişkin nihai kararlar (hükümler) olmak üzere ikiye ayrılır. Usule ilişkin nihai kararlar, davanın esasıyla ilgili olmayan kararlar olup, başka bir ifade ile mahkemenin maddi hukuk bakımından değil de usul hukuku bakımından verdiği kararlardır. Bu nedenle, mahkemece verilen görevsizlik, yetkisizlik, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararlar usule ilişkin nihai kararlar olduğu gibi, dava şartı yokluğu nedeni ile verilen usulden ret kararları (HMK m. 115/2) da, usule ilişkin nihai kararlardır.
20. Esasa ilişkin kararlar ise hâkimin uyuşmazlığın esasını inceleyerek verdiği kararlardır (HMK m. 294/1). Yani davada ileri sürülen taleplerin maddi hukuk açısından incelenerek esas bakımından kabul veya reddine ya da kısmen kabul ve kısmen reddine ilişkin kararlardır. Esasa ilişkin nihai karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık (esastan) sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o uyuşmazlık (dava konusu) hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir (HMK m. 303) (Kuru, B., Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:3, s. 3005). Nitekim, yukarıda vurgulanan ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 25.02.2015 tarihli ve 2014/8-2485 E., 2015/850 K. ve 08.10.2019 tarihli ve 2015/10-3878 E., 2019/1007 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
21. Davacının, davalı idarece ödenmeyen KDV alacağının geç ödenmesinden dolayı uğranılan zararın davalı idareden tahsiline dair talebinin kabulüne dair verilen karar, Özel Dairece, Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2000/806 E., 2001/46 K. sayılı dosyasında, davacının Katma Değer Vergisi alacağı ile bunun 15.04.1999 tarihinden takip tarihine kadar işlemiş faiz alacağına yönelik takibe vâki itirazın iptâline dair davasının mahkemece reddedildiği, red kararının Özel Dairece onandığı, karar düzeltme isteminin de sözleşme konusu işin KDV’den muaf olmadığı, ancak vergi mahkemesi kararı ile davacının vergi borçlarına mahsubunun yapıldığı gerekçesiyle reddedildiği, davacının işlemiş faiz isteminin reddine dair kararın kesinleştiği, eldeki davada aynı nedenlere dayanarak faiz istenmiş ise de temyiz incelemesinden geçerek kesinleşen karar uyarınca işlemiş faiz istenilemeyeceği, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerektiği belirtilmek suretiyle bozulmuştur.
22. Yerel mahkemece, birinci bozma kararına uyularak davanın reddine karar verilmiştir. Taraf vekillerince temyiz edilen ikinci karar Özel Dairece önce onanmış, davacı vekilinin karar düzeltme talebi üzerine, bu kez de önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde, takip tarihinden sonraki mahsup dönemine kadar geçen sürede faiz istemi konusunda kesin hükmün varlığından söz edilemeyeceği, bilirkişilerden ek rapor alınarak, yüklenici davacının KDV alacağından 24.05.2000 tarihine kadar yapılan mahsup tutarı saptanıp, bunun dışında kalan miktara mahsubun tamamlandığı 24.11.2004 tarihine kadar ve mahsuplarla düşülen kısımlar gözetilerek tahakkuk eden reeskont oranına göre faiz alacağı hesaplattırılıp hüküm altına alınması gerektiği belirtilmek suretiyle yeniden bozulmuştur.
23. Yerel mahkemece, ikinci bozma kararına da uyularak alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
24. Yukarıda belirtildiği üzere 6460 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesiyle ve 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun"un 16. maddesi ile usul yasalarına eklenen fıkralar uyarınca davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine yerel mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılacaktır.
25. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmede, yukarıda içeriğine yer verilen hukuki olgular karşısında, yerel mahkemece verilen son kararın temyiz inceleme görevinin Özel Daireye değil, Hukuk Genel Kuruluna ait olduğuna oybirliği ile karar verilerek birinci ön sorun aşılmıştır.
26. İkinci ön sorun ise; yerel mahkemece birinci bozma ilamına uyulmakla davalı yararına usulü kazanılmış hakkın oluşup oluşmadığı hususudur.
27. Öncelikle, usulü kazanılmış hak ile ilgili şu açıklamaların yapılmasında yarar vardır.
28. Mülga 1086 sayılı Kanun’da ve 6100 sayılı Kanun’da “usulü kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.
29. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
30. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 E., 1960/5 K. ve 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı ilamlarında açıklandığı üzere, bir mahkemenin Yargıtay tarafından verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması, usule uygun sayılamaz ve bozma sebebidir; meğer ki, bu aykırılık sadece bozma kararında gösterilen bir usul kaidesine ilişkin bulunsun ve son kararın neticesini değiştirecek bir mahiyet arz etmesin. Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen durum uyarınca muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usulü kazanılmış hak yahut usule ait kazanılmış hak denilmektedir.
31. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulü kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır:
32. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usulü kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
33. Benzer şekilde; uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulü kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.
34. Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usulü kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru, s. 4738 vd.).
35. Usulü kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar, ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir (HGK"nın 20.12.2013 tarihli ve 2013/23-131 E., 2013/1681 K. sayılı kararı).
36. Öte yandan, kamu düzeni ile ilgili konularda, taraflar yararına usulü kazanılmış hak oluşmamaktadır (HGK"nın 13.03.2013 tarihli ve 2013/5-10 E., 2013/348 K.; 08.10.2019 tarihli ve 2015/10-3878 E., 2019/1007 K. sayılı kararları, Kuru, s. 4771 vd.).
37. Somut olayda, Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2000/806 E., 2001/46 K. sayılı dosyasında, davacının KDV alacağı ile bunun 15.04.1999 tarihinden takip tarihine kadar işlemiş faiz alacağına yönelik icra takibine itirazın iptaline dair davanın mahkemece reddedildiği ve kararın temyizi üzerine Özel Dairece onandığı, karar düzeltme isteminin de sözleşme konusu işin KDV’den muaf olmadığı ancak vergi mahkemesi kararı ile davacının vergi borçlarına mahsubunun yapıldığı gerekçesiyle reddedildiği, anılan kararın temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği, Özel Dairece, Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen kesin karar dikkate alınarak iki farklı bozma kararı verildiğinden kamu düzeni nedeniyle davalı yararına usulü kazanılmış hak doğduğundan söz etmenin mümkün olmadığına oy birliği ile karar verilerek ikinci ön sorun da böylece aşılmış ve işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
38. İşin esasının incelenmesinde; taraflar arasında 22.09.1998 tarihinde 83400 adet yazlık kamuflajlı er eğitim elbisesi imalatına dair sözleşme imzalanmıştır. İş bedelinin KDV’den muaf olarak kararlaştırılması nedeniyle davacı tarafından sözleşme kapsamında KDV hariç olmak üzere toplam 643.222.500TL bedelli 10 adet fatura davalı idareye gönderilmiştir. Ancak sözleşme konusu işin KDV’den muaf olmadığının anlaşılması üzerine ödenmeyen KDV alacağına ilişkin olarak davalı idare adına 15.04.1999 tarihli 96.483,75TL bedelli fatura düzenlenmiştir. Davalı tarafından da, davacının KDV alacağına ilişkin olarak 05.11.2004 tarihinde Maltepe Vergi Dairesi Müdürlüğüne hitaben mahsup alındısı düzenlenmiştir.
39. Davacının, davalı ile yapılan sözleşme kapsamında idarece ödenmeyen 96.483,37TL KDV alacağının diğer vergi borçlarına mahsubunun yapılmasını 22.11.1999 tarihli yazı ile vergi dairesinden istediği, ancak talebinin vergi dairesince 23.11.1999 tarihli yazı ile reddedilmesi üzerine Ankara 6. Vergi Mahkemesinde açılan davada verilen 20.01.2000 tarihli ve 1999/680 E., 2000/46 K. sayılı karar ile, Ankara İç Tedarik Bölge Başkanlığı Saymanlık Müdürlüğünün Maliye Bakanlığına bağlı bir saymanlık olduğuna göre genel bütçeli dairelerin kendi aralarında takas ve mahsup işlemini yapması gerekeceği, bu durumda davacı şirketin anılan saymanlık tarafından tahakkuk müzekkeresi ve verile emrine bağlanıp da ödenmeyen KDV alacağı olduğuna göre bu alacağının diğer borçlarına mahsubunun yapılması yolundaki başvurunun reddine dair işlemde isabet görülmediğinden davanın kabulüne karar verilmiştir.
40. Ankara 6. Vergi Mahkemesinin 20.01.2000 tarihli ve 1999/530 E., 2000/45 K. sayılı dosyasında ise; davacının süresinde verilen 1998/12 dönemine ait KDV beyannamesi üzerinden tahakkuk ettirilen KDV’nin ödenmemesi nedeniyle bu verginin tahsili için 14.04.1999 tarihinde düzenlenerek 20.08.1999 tarihinde tebliğ edilen ödeme emrinin iptalini istediği, mahkemece, Ankara 6. Vergi Mahkemesinin 1999/680 E. sayılı dosyasında görülen davada Ankara İç Tedarik Bölge Başkanlığı Saymanlık Müdürlüğünün Maliye Bakanlığına bağlı bir saymanlık olduğuna göre genel bütçeli dairelerin kendi aralarında takas ve mahsup işlemini yapması gerekeceğinden davacı şirketin anılan saymanlık tarafından tahakkuk müzekkeresi ve verile emrine bağlanıp da ödenmeyen KDV alacağının diğer vergi borçlarına mahsubunun yapılması yolundaki başvurunun reddi şeklinde tesis edilen işlemde isabet görülmediği gerekçesiyle mahsup talebi kabul edildiğinden bu mahsup sonucu ödeme emriyle tahsil edilmesi gereken KDV borcu kalmadığından davanın kabulü ile davaya konu ödeme emrinin iptaline karar verilmiştir.
41. Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2000/806 E., 2001/46 K. sayılı dosyasında, davacının KDV alacağı ile bunun 15.04.1999 tarihinden takip tarihine kadar işlemiş faiz alacağına yönelik takibe yönelik itirazın iptali davasının reddine karar verilmiş, kararın temyizi üzerine 15. Hukuk Dairesinin 30.10.2001 tarihli ve 2001/2748 E., 2001/4845 K. sayılı kararı ile hükmün onanmasına karar verilmiş, Özel Dairenin onama kararına karşı davacı vekilinin karar düzeltme talebi, 15. Hukuk Dairesinin 03.04.2002 tarihli ve 2002/1478 E., 2002/1563 K. sayılı kararı ile “Mahkemece toplanan delillere, dava konusu edilen iş KDV’den muaf değilse de Vergi Mahkemesi kararıyla bu alacağın davacının vergi borçlarına mahsubunun yapılmış olmasına göre…” gerekçesiyle reddedilmiştir.
42. Davacının taraflar arasında imzalanan sözleşme kapsamında ödenmeyen KDV ve 15.04.1999 tarihinden takip tarihine kadar işlemiş faiz alacağına ilişkin olarak başlattığı icra takibine vaki itirazın iptali davasında Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2000/806 E., 2001/46 K. sayılı dosyasında davanın reddine, kararın temyizi üzerine 15. Hukuk Dairesince hükmün onanmasına karar verilmiş, davacının karar düzeltme talebi ise vergi mahkemesi kararı ile alacağın davacının vergi borçlarına mahsubunun yapılmış olması nedeniyle reddedilmiştir ve karar bu şekilde kanun yollarından geçerek kesinleşmiştir.
43. Davacı eldeki dava ile aynı KDV alacağına ilişkin olarak idare adına düzenlenen faturalara ait KDV bedellerinin geç ödenmesinden dolayı fatura tarihlerinden ödeme tarihlerine işlemiş faizin tahsilini talep etmiş ise de, az yukarıda açıklanan Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2000/806 E., 2001/46 K. sayılı dosyasında aynı KDV alacağına yönelik olarak verilen red kararının kesinleştiği ve davacının KDV alacağının bulunmadığı kesinleşen mahkeme kararı ile sabit olmakla, asıl alacağa dayalı olarak işlemiş faizin de talep edilebilmesi mümkün değildir.
44. Hâl böyle olunca davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir.
45. Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, usul ve yasaya aykırı bulunan yerel mahkeme kararı bozulmalıdır.
V. SONUÇ:
1. Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine,
Aşağıda dökümü yazılı (26,70TL) harcın davacıdan alınmasına,
2. Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile yerel mahkeme kararının BOZULMASINA,
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 440. maddesi uyarınca tebliğ tarihinden itibaren on beş günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 13.10.2020 tarihinde yapılan görüşmede oy birliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.