Hukuk Genel Kurulu 2018/1021 E. , 2020/743 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 22. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 10.02.2015 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı ...’ye ait işyerinde 01.12.1989 tarihinde çalışmaya başladığını, 25.12.1989 tarihinde Kuruma işe giriş bildirgesi verildiğini, ilk ay sigorta priminin İş Bankası Hasırcılar Şubesinden 31.01.1990 tarihinde ödendiğini, sigorta başlangıç tarihi ve hizmeti ile ilgili sorunların giderilmesine ilişkin talebinin Kurumca kabul edilmediğini ileri sürerek, sigorta başlangıç tarihinin 01.12.1989 olarak tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... (SGK/Kurum) vekili, cevap dilekçesi vermemiş yargılama aşamalarındaki beyanlarında davanın reddini istemiştir.
6. Davalı ... 05.05.2015 tarihli duruşmada; davacının çocuk giyimi üzerine olan mağazasında eleman olarak 01.12.1989 tarihinde çalışmaya başladığını, sigorta girişini yapıp primini de yatırdığını ancak kayıtlarda gözükmediğini belirtmiştir.
Mahkemenin Birinci Kararı:
7. İstanbul 22. İş Mahkemesinin 05.05.2015 tarihli ve 2015/94 E., 2015/363 K. sayılı kararı ile; gerekli araştırmaların yapıldığı, işe giriş bildirgesi aslının getirtilip incelendiği, bütün bilgi ve belgelerin toplandığı, sonuç olarak davacının Gökçe Tuhafiye (...) isimli işyerinde 01.12.1989 tarihinde sigortalı olarak işe başladığı ve çalıştığının anlaşıldığı gerekçesi ile davacının sigorta başlangıç tarihinin 01.12.1989 olarak tespitine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
8. Davalı ... Başkanlığının temyizi üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 05.10.2015 tarihli ve 2015/14271 E., 2015/17682 K. sayılı kararı ile; mahkemece fiili çalışmanın varlığının yöntemince araştırılmadığı, dinlenen tanıkların işyeri çalışanı ya da komşu işverenlerin bordrolu tanıkları da olmadığı, bu nedenle tanık sözlerinin çalışma olgusu yönünden somut olgulara dayanmadığı, mahkemece işe giriş bildirgesinin verildiği işyerine komşu olduğu zabıta, maliye, meslek odası, muhtarlık, SGK marifetiyle tespit edilen diğer işyerlerinde çalışanların kayıtları celbedilerek çalışma olgusu yönünden yöntemince beyanları alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı :
9. İstanbul 22. İş Mahkemesince bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucu 21.04.2016 tarihli ve 2015/667 E., 2016/237 K. sayılı kararı ile ilk karardaki gerekçe tekrar edilerek davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
10. Hükmün davalı ... vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 06.02.2017 tarihli ve 2016/14814 E, 2017/607 K. sayılı kararı ile; “…Dava; davacının sigortalılık başlangıç tarihinin 01.12.1989 olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacının 01.12.1989 tarihinde davalı ... (Gökçe Tuhafiye) unvanlı işyerinde işe başladığına dair giriş bildirgesinin 25.12.1989 tarihinde Kuruma intikal ettiği, işyerinin 01.12.1989-30.10.1991 tarihleri arasında 506 sayılı Yasa kapsamında bulunduğu , Kurumun 05.10.2013 ve 14.04.2015 tarihli yazılarında 412941 sicil numaralı işyerinin 1989/3 ve 1990/1 dönem bordrosunun Kuruma verilmediğinin belirtildiği, davacı tanığı olarak dinlenen ve vergi kaydından komşu işyeri tanığı olduğu anlaşılan tanıklar tarafından, davacının işyeri sahibinin kızı olduğu ve babasına ait tuhafiyede yaklaşık 2 yıl tezgahtar olarak çalıştığının beyan edildiği anlaşılmaktadır.
Bir kimsenin sigortalı sayılabilmesi için sigortalı işe giriş bildirgesinin varlığı yeterli değildir. Aynı zamanda o kimsenin Yasa"nın belirlediği biçimde (506 sayılı Yasa"nın 2. maddesi ve 5510 sayılı Yasa"nın 4/a maddesi) eylemli olarak çalışması da koşuldur. Bu yön 506 sayılı Yasa"nın 6. maddesi ile 5510 sayılı Yasa"nın 7/a maddesinde ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 1999/21-549-555, 2005/21-437-448 ve 2007/21-306-320 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Bu tür davalar yalnızca bir günlük çalışmanın tespitinden ibaret olarak görülmemeli, bir günlük çalışmanın kabulü ile saptanacak sigortalılık başlangıcının sigortalıya sağlayacağı sigortalılık süresi ile birlikte kazandıracağı haklar dikkate alınmalı ve giriş bildirgesi ile birlikte eylemli çalışmanın bulunup bulunmadığı özellikle belirlenmelidir.
Somut olayda; her ne kadar davacı adına işe giriş bildirgesi verilmişse de, işe giriş bildirgesindeki işyeri tarafından daha sonra davacı adına davalı Kurum"a hizmet bildirilmediği, davacı ... adına prim ödemesi yapıldığına dair bilgi bulunmadığı görülmektedir. Bir kimsenin kızının sigortalı çalışmasını bildirmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu dikkate alındığında, davacı adına işe giriş bildirgesi düzenlenmesinin davacıya sigorta başlangıcı kazandırmaya yönelik olduğu anlaşıldığından, davanın reddine karar vermek gerekirken kabulü isabetsiz olmuştur.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle oy çokluğuyla karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. İstanbul 22. İş Mahkemesinin 28.09.2017 tarihli ve 2017/136 E., 2017/265 K. sayılı kararı ile; kanun hükümleri ve bozma ilamı doğrultusunda gerekli araştırmaların yapıldığı, bütün bilgi ve belgelerin toplandığı, işe giriş bildirgesi aslının olması, Kurum kayıtlarına alınması, işe giriş bildirgesindeki yıl ve seri numaralarının uygunluğu, eylemli çalışmaya ilişkin tanık beyanları, çalışma olarak esnaf niteliğindeki bu tür çalışmalarda ailece çalışıldığının toplumsal gerçeğinin göz önüne alınması gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; sigortalılık başlangıç tarihinin 01.12.1989 olduğuna ilişkin davacı iddiasının toplanan delillerle kanıtlanıp kanıtlanmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) geçici 7. maddesinin birinci fıkrasında; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20"inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” düzenlemesinin yer alması ve genel olarak kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında, davanın yasal dayanağının mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu (506 sayılı Kanun) olduğu kabul edilmelidir.
15. 5510 sayılı Kanun’un geçici 7. maddesi uyarınca, uygulama yeri bulan 506 sayılı Kanun"un 108. maddesine göre, "Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında nazara alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı, sigortalının, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihtir.
Tahsis işlerinde nazara alınan sigortalılık süreleri, bu sürenin başlangıç tarihi ile, sigortalının tahsis yapılması için yazılı istekte bulunduğu tarih, tahsis için istekte bulunmuş olmayan sigortalılar için de ölüm tarihi arasında geçen süredir".
16. 506 Sayılı Kanunun 108. maddesi gereğince sigortalılık başlangıç tarihinin belirlenmesine ilişkin açılan her dava, sigortalılığın saptanması istemini de içerdiğinden, Kanunun 79. maddesinin onuncu fıkrasına dayalı olan ve “hizmet tespiti davası” olarak nitelendirilen bir görünüm arz etmekte olup, bunun doğal sonucu olarak da söz konusu (1) bir günlük çalışmanın belirlenmesi talepli davada, hizmet tespiti davalarındaki kanıtlama yöntem ve ilkeleri benimsenip uygulanmalı, başka bir anlatımla, sigortalılıktan söz edilebilmesi için, çalışmanın varlığı, hizmet tespiti davaları yönünden kabul edilen yöntem ve ilkelere uygun biçimde saptanmalıdır. Aksine düşünce, özellikle yaşlılık aylığının kabulü için öngörülen sigortalılık süresi yönünden çalışanlar ile çalışmayanlar arasında haksız ve adaletsiz bir durumun oluşmasına yol açabilecektir.
17. Aynı Kanun"un 79. maddesinde ise; "Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır.” düzenlemesi bulunmaktadır.
18. Öte yandan 506 sayılı Kanun"un 2 ve 6. maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin ayrıca aynı Kanun"un 3. maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun’un 6. maddesinin birinci fıkrasında yer alan açık hüküm gereğidir.
19. Ne var ki, 506 sayılı Kanun"un 2 ve 6. maddelerindeki hükümler birlikte değerlendirildiğinde, sigortalılığın oluşumu için fiili çalışma olgusunun varlığı zorunludur. Fiili ve gerçek bir çalışmanın varlığı tespit edilmediği sürece hizmet akdine dayanılarak dahi sigortalılıktan söz edilemez.
20. Öncelikle fiili çalışmanın varlığının hangi kanıt ve olgularla belirleneceği üzerinde durulmalıdır.
21. Hemen belirtilmelidir ki, fiili veya gerçek çalışmayı ortaya koyacak belgeler, işe giriş bildirgesiyle birlikte, 506 sayılı Kanunun 79. maddesinde belirtilen ve sigortalının çalışma gün sayısını, kazanç durumunu, çalışma tarihleriyle birlikte ortaya koyan aylık sigorta gün bildirgeleri ile Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 17. maddesinde belirtilen dört aylık dönem bordroları gibi Kuruma verilmesi zorunlu belgelerdir. Yöntemince düzenlenip süresi içerisinde Kuruma verilen işe giriş bildirgesi, kişinin işe girdiğini göstermekte ise de, fiili çalışmanın varlığının ortaya konulması açısından tek başına yeterli kabul edilemez. Bu nedenle; işe giriş bildirgesinin verildiği ancak yasal diğer belgelerin bulunmadığı durumlarda çalışmayı ortaya koyabilecek inandırıcı ve yeterli kanıtlar aranmalı ve kamu düzenine dayalı bu tür davalarda, hâkim görevi gereği, doğrudan soruşturmayı genişleterek, sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını belirlemelidir. Bu davalarda da iş yerinde tutulması gerekli dosyalar ile kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, aynı dönemde iş yerinde çalışanlar saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı açıklanmalı, gerektiğinde komşu iş yeri çalışanlarının da bilgilerine başvurularak gerçek çalışma olgusu somut ve inandırıcı bilgilere dayalı biçimde kanıtlanmalıdır.
22. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30.06.1999 tarihli ve 1999/21-549 E., 1999/555 K., 30.05.2007 tarihli ve 2007/21-306 E., 2007/320 K., 25.02.2009 tarihli ve 2009/10-41 E., 2009/93 K., 04.07.2012 tarihli ve 2012/21-137 E., 2012/433 K., 27.06.2018 tarihli ve 2016/21-2358 E., 2018/1289 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
23. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olaya gelince; davacı adına davalı ... (Gökçe Tuhafiye) unvanlı işyeri tarafından 25.12.1989 tarihinde düzenlenen işe giriş bildirgesinin 1082066 varide numarası ile süresinde verilerek Kurum kayıtlarına girdiği, sigorta sicil numarasının işe giriş bildirgesinin verildiği yıla ait serilerden olduğu, davacıya fotoğraflı sigorta sicil kartı verildiği, 30.10.1991 tarihinde kanun kapsamından çıkarılan işyerine ait dosyanın imha edilmesi nedeniyle işyeri çalışanı olan tanık tespit edilemediği gibi, mahkemece yapılan araştırmalarda davalı işyerinin bulunduğu yerde banka şubesi mevcut olduğu ve komşu işyerlerinin tespit edilemediği, ancak davacı vekili tarafından ismi bildirilen tanıkların komşu işyeri sahipleri oldukları ve davacının davalı işyerinde eylemli olarak çalıştığını doğruladıkları görülmüş olup, bu durumda davacının iddiası toplanan delillerle kanıtlandığından, direnme kararının yerinde olduğu sonucuna varılmıştır.
24. O hâlde direnme kararı onanmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 07.10.2020 tarihinde oy birliği ile ve kesin olarak karar verildi.