20. Hukuk Dairesi 2015/2568 E. , 2016/4981 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı ... vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı gerçek kişi vekili 22.04.2011 havale tarihli dilekçesiyle; müvekkilinin ... Mahallesi, 135 ada 855 parsel sayılı 1280,00 m² yüzölçümlü taşınmazı 13/05/2009 tarihinde satın aldığını ancak müvekkilinin taşınmazı satın aldığı ...’nın kamulaştırmasız el koyma iddiasıyla açtığı dava neticesinde, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 04/12/2007 tarih 2005/532 – 2007/428 sayılı ve 21/10/2008 kesinleşme tarihli ilâmı ile taşınmazın 418,02 m² yüzölçümlü bölümünün yol olarak terkinine karar verildiğini ancak müvekkilinin taşınmazı satın aldığı tarihte tapuda bu konuda hiçbir bilgi ve şerh olmadığı ve anılan mahkeme kararının müvekkilinin taşınmazı satın aldıktan 3 ay sonra 18/08/2009 tarihinde infaz edildiğini, müvekkilinin bu durumu 13/04/2011 tarihinde öğrendiğini, bu şekilde taşınmazı müvekkiline satan davalı ...’nın haksız kazanç sağladığı, tapu müdürlüğün ise müvekkili adına kayıtlı taşınmazın 418,02 m² yüzölçümlü bölümünü müvekkiline bilgi vermeden ve müvekkili mahkeme kararında taraf olmadığı halde yola terk işlemi yaptığını, müvekkilinin tapu sicilinin güvenirliliğine inanarak taşınmazı satın aldığını ve davalıların müvekkilinin zararından sorumlu olduğunu beyan ederek, fazlaya ilişkin hak saklı kalmak kaydıyla 115.000,00-TL maddi tazminatın 18.08.2009 tarihiden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili isteğiyle dava açmıştır. Daha sonra 10.05.2012 tarihli, harçlı ıslah dilekçesiyle tazminat isteğini artırarak toplamda 261.714,00-TL tazminat isteğinde bulunmuştur.
Tazminat isteğine dayanak 135 ada 855 parsel sayılı taşınmaz mera niteliğiyle ve 1280,00 m² yüzölçümüyle ... adına kayıtlı iken, davacı ...’a 370.000,00.-TL bedelle 13/05/2009 tarih ve 2052 yevmiye numarasıyla satışının yapıldığı, daha sonra 18.08.2009 tarih 3686 yevmiye numarasıyla parselin 418,02 m²"lik bölümünün yola terk edildiği anlaşılmıştır.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin temyizi üzerine, hüküm Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 26/03/2013 tarih ve 2012/26322 - 2013/5403 sayılı kararı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; “dava konusu 1280 m² yüzölçümündeki taşınmazın 418,02 m²"lik bölümüne yol olarak el atıldığından bahisle önceki malik davalılardan ... tarafından kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası açıldığı, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/532 Esas, 2007/428 Karar sayılı dava dosyasında yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verildiği, bu bölümün yol olarak terkini ile karşılığında tazminata hükmedildiği ve kararın 21.10.2008 tarihinde kesinleştiği, 15.12.2008 tarihinde de ... Büyükşehir Belediye Başkanlığınca buna ilişkin işlemin yapılması için yazı yazıldığı, Konak Kadastro Müdürlüğünce de 5.2.2009 tarihinde davaya konu hükmen terk işlemine ilişkin dosyanın tapuya gönderildiği, ancak herhangi bir işlem yapılmadığı, davacının dava konusu taşınmazı 13.5.2009 tarihinde 1280 m2 olarak davalı ..."dan satın aldığı anlaşılmıştır.
4721 sayılı TMK.nun 1007. maddesinde "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder." hükmü yer almakta olup burada, devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve aynî hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü; sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Kusurun varlığı ya da yokluğu, Devletin sorumluluğu için önem taşımayıp sadece, Devletin memuruna rücuu sırasındaki iç ilişkide önemlidir.
Açıklanan nedenlerle; Tapu Sicil Müdürlüğünce mahkeme kararına esas terkin işlemleri zamanında yapılmayıp, davacının zararının oluşmasına sebebiyet verildiğinden, TMK.nun 1007 maddesi gereğince davalı ... yönünden işin esasına girilip hüküm kurulması, davalı ... yönünden ise davanın husumetten reddine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi, doğru görülmemiştir.” denilmiştir.
Davalı ...nin karar düzeltme isteği de Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 13/03/2014 tarih ve 2013/27352 - 2014/7069 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
Mahkemece bozma ilâmına uyularak yapılan yargılama sonunda, davalı ... yönünden davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalı ... yönünden davanın kabulüne ve 261.714,00.-TL tazminatın dava tarihi olan 22/04/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ...den alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, TMK.nun 1007. maddesi uyarınca tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan zarar iddiasına dayalı tazminat isteğine ilişkindir.
Dosya kapsamına ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılarak hüküm kurulmuş olduğuna göre, davalı ... vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde değildir.
Mahkemece tazminat isteğine dayanak taşınmazın dava tarihindeki değerinin hükme esas alınması doğru olmamıştır. Şöyle ki; hukuksal dayanağını kusursuz sorumluluktan alan ve kusura değil tehlike prensibine dayanan davada, 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesi gereğince, davacının zararından davalı ... sorumludur. Buna göre davalı ...nin sorumlu bulunduğu tazminat miktarı belirlenirken, zarar görenin gerçek zararının esas alınması zorunludur. Burada ilke şu olmalıdır. Zarar doğurucu eylem, zarar görenin malvarlığında ne miktarda bir azalmaya neden olmuş ise zarar verenin tazminat borcu da o miktarda olmalıdır.
Eş söyleyişle, oluşan gerçek zarar ne kadarsa, tazminat da o kadar olacaktır, ödenecek tazminat o miktarda olmalıdır ki, eğer zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin malvarlığı ne durumda olacak idiyse, ödenecek tazminatla, aynı durum tesis edilebilsin (HGK’nın 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. 125 K., 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. 427 K., 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E /668 K. sayılı ilâmları).
Bu açıklama ışığında somut olaya dönüldüğünde; tapu iptal ve tescil kararının kesinleştiği tarihte davacının taşınmaza malik olmadığı gözetildiğinde, davacının zararı tazminat isteğine dayanak taşınmazın 418,02 m² yüzölçümündeki bölümünün davacı adına kayıtlı 135 ada 855 sayılı parselden yola terk işleminin yapıldığı tarihte oluşmuştur. O halde, somut olaydaki gerçek zarar, taşınmazın yüzölçümünün bir kısmının yola terkin işleminin yapıldığı 18.08.2009 tarihi esas alınarak belirlenmesi gerekmektedir. Hükme dayanak raporu hazırlayan bilirkişi tarafından tazminat isteğine dayanak taşınmazın terkin ve dava tarihine göre değerleri, daha önce kamulaştırmasız elatma davasının görüldüğü ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/532 Esas, 2007/428 sayılı dosyasında belirlenen ve Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşen değer güncellenerek usulüne uygun bir şekilde ayrı ayrı tespit edilmiştir. Ne var ki, mahkemece tazminat isteğine dayanak taşınmazın terkin tarihindeki değeri yerine dava tarihindeki değeri hükme esas alınmıştır. Oysa yukarıda açıklandığı üzere, tapu iptal ve yola terkin kararının kesinleştiği tarihte davacı, tazminat isteğine dayanak taşınmazın maliki olmadığından, davacının zararı tapu iptal kararının kesinleştiği tarihten sonra ancak dava tarihinden önce terkin işleminin yapıldığı tarihte oluşmuştur.
Bu itibarla mahkemece, tazminat isteğine dayanak taşınmazın terkin tarihindeki değeri esas alınarak tazminata hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde taşınmazın dava tarihindeki değerinin hükme esas alınması doğru görülmemiştir.
Bundan başka, davacı vekili 10/05/2012 tarihli ıslah dilekçesiyle, 115.000,00.-TL yönünden dava tarihinden, 146,714,00.-TL yönünden ise ıslah tarihinden itibaren faiz talep ettiği halde, mahkemece HMK’nın 26. maddesine aykırı bir biçimde talep aşılarak hükmedilen tazminat miktarının tamamına dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi de doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle; davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 02/05/2016 günü oy birliği ile karar verildi.