Davacı, 07.08.2001 tarihinden itibaren 1479 sayılı Yasaya tabi Bağ-Kur sigortalısı olmayıp, 506 sayılı Yasaya tabii S.S.K sigortalısı olduğunun tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davacı, 07.08.2001 tarihinden itibaren 1479 sayılı Yasa Bağ-Kur sigortalısı olmayıp, 506 sayılı yasaya tabi SSK sigortalısı olduğunun tesbitini istemiştir.
Mahkeme yazılı gerekçelerle istemin kabulüne karar vermiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden, davacının meslek kuruluşu kaydı esas alınarak 07.08.1981 tarihinden itibaren sigortalı olarak kayıt ve tescilinin yapıldığı, meslek kuruluşu ve sicil kayıtları gerektirmeyen davacının vergi kaydının 18.12.1984 - 13.12.1991 tarihleri arasında olduğu ve tekrar 27.12.1996 tarihinden itibaren başlayarak devam ettiği, 2000-2005 yılları arasında yıllık gelir vergisi beyannameleri verdiği, Kurum tarafından 07.08.1981 tarihinden itibaren aralıksız sigortalı olarak kabul edilen davacının prim ödemelirinin 1992, 1993, 1994, 1996, 2000 ve 2002 yıllarında olduğu, en son 03.07.2002 tarihinde prim ödediği ve 31.07.2006 tarihi itibariyle 24.666,09 YTL prim borcunun bulunduğu, Bağ-Kur sigortalılığının devamı sırasında 07.08.2001 - 06.03.2002 tarihleri arasında ve 25.04.2002 tarihinden itibaren devam edegelen 506 sayılı yasaya tabi SSK çalışmalarının mevcut olduğu, Mahkemenin mevcut belgeleri dikkate alınmaksızın davacının prim ödemesinin bulunmadığı ve hakkında 1479 sayılı yasanın ek 19. maddesinin uygulanması gerektiği gerekçesi ile sonuca gittiği görülmüştür.
Sosyal Güvenlik sistemimizde çifte sigortalılığa yer verilmemiş olup, her iki sigortalılığın çakışması halinde önceden başlayarak devam eden sigortalılık asıl sigortalılıktır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 2001/21 - 627- 659, 2005/21-389-430 ve 2005/21-370-402 sayılı kararlarında da bu husus özellikle ifade edilmiştir. 1479 sayılı Yasa"nın 24 ve 25. maddesinde belirtilen koşulları taşıyan davacının 07.08.2001 tarihinde
başlayan SSK çalışmasından önce başlayarak devam etmesi nedeniyle aralıksız Bağ-Kur sigortalısı sayılması gerektiği ortadadır. Ancak 01.03.2006 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı yasanın Ek. 19. maddesi "Bu Kanun ve 2926 sayılı Kanuna göre kayıt ve tescili yapıldığı halde, beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunan sigortalıların, bu sürelere ilişkin prim borçlarının Kurumca yapılacak bildirimde belirtilen süre içerisinde ödenmemesi halinde, daha önce prim ödemesi bulunan sigortalının ödediği primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibariyle, prim ödemesi bulunmayan sigortalının işe tescil tarihi itibariyle sigortalılığı durdurulur. Prim borcuna ait olduğu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilmez ve bu sürelere ilişkin Kurum alacakları takip edilmeyerek, Kurum alacakları arasında yer verilmez. Ancak, sigortalı ve hak sahipleri daha sonra sigortalının en son bulunduğu basamağın başvuru tarihindeki değer üzerinden hesaplanacak borç tutarının tebliğ tarihinden itibaren üç ay içerisinde ödedikleri takdirde bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir. Bu madde kapsamına prim sigortalılar hakkında zaman aşımının kesilmesi ve işlememesi ile ilgili olarak 6183 sayılı Kanunun 103. maddesinin birinci fıkrasının (6), (8) ve (10) numaralı bentleri hariç diğer hükümleri ile aynı Kanunun 104. maddesi uygulanır", hükmünü getirmiştir. Aynı hüküm 30.04.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı yasa"nın geçici 17. maddesinde de yer almaktadır.
Davacının davadaki isteminden prim borcunu ödeme isteğinin bulunmadığı sonucu çıkmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 2006/21 - 363 - 466 ve 2006/21-485-483 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere davacının talebi de gözetilerek 01.03.2006 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı yasa"nın ek 19 maddesi ile 30.04.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı yasanın geçici 17. maddesinin uygulanabileceğinin kabulü gerekir.
Mahkemece yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda uygulama yapılarak sonuca gidilmesi gerekirken, dosyadaki kağıt ve belgeler göz ardı edilerek, prim ödemesinin bulunmadığı gerekçesi ve yanlış değerlendirme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu madde ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın yazılı şekilde kurulan hüküm usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalı Bağ-Kur vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 27.10.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.