Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2014/207
Karar No: 2017/266

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/207 Esas 2017/266 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2014/207 E.  ,  2017/266 K.

    "İçtihat Metni"


    Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi

    Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan sanık ..."ün 5237 sayılı TCK’nun 268. maddesi yollamasıyla aynı Kanunun 267/1, 43 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Burhaniye Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.03.2010 gün ve 246-115 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 12.03.2013 gün ve 11028-3873 sayı ile;
    “...TCK"nun 268. maddesinde düzenlenen başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşabilmesi için failin işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanılması gerekmekte olup,
    Dosya kapsamına göre, olay tarihinde durumundan şüphelenilerek durdurulan ve .. adına düzenlenmiş nüfus cüzdanı fotokopisini polis memurlarına veren ancak yapılan GBT sorgulaması neticesinde 26.07.2004 tarihinde parmak izi alınan .. ile 24.02.1992 tarihinde yankesiciliğe teşebbüs suçundan parmak izleri alınan Mehmet Bulut isimli şahsın parmak izlerinin aynı olduğunun tespit edilmesi üzerine gerçek kimlik bilgilerini söyleyen sanığın eyleminin TCK"nun 206. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturacağı gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına oyçokluğu ile karar verilmiş,
    Daire Üyeleri C. Özer ve H. Sarıömeroğlu;
    "Sayın çoğunluk ile aramızdaki sorun; sanığın üzerine atılı eylemin 5237 sayılı TCK"nun 206. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu mu, yoksa 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40. maddesinde düzenlenmiş olan kimliği bildirmeme kabahatini mi oluşturduğu noktasında toplanmaktadır.
    TCK"nun 206. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçunda; resmi belge düzenleyecek bir kamu görevlisinin huzurunda ve resmi belge düzenlenirken yalan beyanda bulunmanın gerekliliği açıktır. Belge düzenleme, belgenin içeriğine göre bir çok şekilde gerçekleşebilir. Belge düzenleme; ifade alma, herhangi bir fiilin, olayın veya olgunun kamu görevlisince tutanağa bağlanması şeklinde olabilir.
    Suçun failinin, belge düzenlenirken ifade almaya, olaya, olguya, tespite yönelik beyanı tutanağa geçilirken yalan beyanda bulunması gerekmektedir. Burada da esasında kamu görevlisince failin ifade almaya, bir olay, olgu ve hususla ilgili beyanı tutanağa geçilirken kimliği veya adresi hususunda tutanakta yazılan beyanlarının yanlış veya yanıltıcı olmasıyla suç oluşur. Yoksa tutanakta herhangi bir ifade alma, olay veya olgu, hadisenin anlatılmaması halinde, tutanakta sadece failin kimliğine veya adresine ilişkin beyanın yazılıp bırakılması mümkün olmadığından ve bir anlam ifade etmeyeceğinden, olayla ilgili failin kamu görevlisi tarafından ifadesinin alınması, olayın, olgunun tespiti sırasında kimliğine veya adresine ilişkin yalan beyanda bulunması halinde bu suç oluşacaktır.
    Kabahatler Kanununun 40. maddesinde düzenlenen kimliği bildirmeme eyleminde ise, madde metninde belirtildiği üzere, görevle bağlantılı olarak sorulması halinde, kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye yaptırım uygulanıp idari para cezası verilmektedir. Yani burada görevi gereği bir kamu görevlisinin kişiye kimliğini veya adresini sormasıyla ve buna yönelik bilgi vermekten kaçınma veya gerçeğe aykırı beyanda bulunmakla bu kabahat eylemi oluşmaktadır. Burada kamu görevlisi, kişiye herhangi bir olayı, olguyu, hususu sormamakta ve düzenlenen tutanakta bu hususlarla ilgili kişinin beyanına ihtiyaç duymamaktadır. Sadece kimlik ve adres soruluyor, kişi buna ilişkin bilgi vermekten kaçınıyor veya gerçeğe aykırı beyanda bulunuyor. Yani burada kişiye sadece bu bilgiler soruluyor ve bu bilgiler sorularak bir tutanağa geçirilmiyor. Madde metninde de belirtildiği üzere sadece "sorulmadan" bahsedilmekte, bu hususta da, TCK"nun 206. maddesinde belirtildiği gibi bir tutanak düzenlenmesi söz konusu olmamaktadır. Kamu görevlisinin sözlü olarak kimliğe ve adrese ilişkin sorusuna karşılık verilen cevap yaptırıma tabi tutulmaktadır. Tabii ki bu kimliğe ilişkin bilgi vermekten kaçınma ve aykırı beyanda bulunma hali kamu görevlisince tutanağa bağlanacaktır. Buradaki cezalandırılan eylem, sözlü olarak soru sorulup, cevap alındığı anda bu eylem gerçekleşmiş olur. Bunun ayrıca tutanağa geçirilmesinde ise bu tutanağın, TCK"nun 206. maddesindeki tutanak olduğunu iddia etmek doğru ve yerinde değildir.
    Yine failin kimliğine ilişkin gerçeğe aykırı beyanda bulunduktan sonra kamu görevlisine karşı bu ısrarını devam ettirmesi, aynı beyanlarda bulunması halinde bu hususla ilgili başka tutanaklar tutulması da "cezalandırılamayan sonraki hareketler" kavramı uyarınca sonraki fiil öncekinin hukuka aykırılığını devam ettirmekte ve fail tek bir kabahatten sorumlu tutulması yoluna gidilmektedir.
    Ayrıca Kabahatler Kanununun 40/2 ve 3. fıkralarında da fail kimliğine ilişkin gerçeğe aykırı beyanda bulunma ısrarını devam ettirmekle, faille ilgili ne gibi işlemlerin yapılacağı düzenlenmektedir. Yani failin ısrarı ile beraber gözaltına alınacağı, gerekirse tutuklanacağı belirtiliyor. Bu işlemler sırasında da, yani failin gözaltına alma tutanağında, tutuklama kararında hep kimliğine ilişkin gerçeğe aykırı beyanda bulunma eylemi devam etmekte ama yukarıda belirtildiği üzere tüm bu aşamalarda "cezalandırılamayan sonraki hareketler" kavramı gereğince fail bir tek Kabahatler Kanununun 40/1. maddesi uyarınca idari yaptırıma tabi tutulabilmektedir. Bu tutanakların da TCK"nun 206. maddesinde düzenlenen tutanak olduğunu kabule imkan yoktur.
    TCK"nun 206. maddesi, Türk Ceza Kanununun üçüncü kısmında düzenlenen topluma karşı suçlarda yer alan kamu güvenine karşı suçlar bölümünde düzenlenmektedir. Bu maddeden önce düzenlenen resmi belgede sahtecilik yine bu maddeden sonra düzenlenen özel belgede sahtecilik suçlarının kanuni düzenleme sistematiği de gözönüne alındığında, bu suçun oluşabilmesi için öncelikle kamu görevlisince düzenlenen bir tutanağın, resmi belgenin bulunması gerekir. Kabahatler Kanununun 40. maddesinde düzenlenen eylemde ise düzenlenen bir resmi belge mevcut olmayıp, sadece kamu görevlisinin şahsa "sormasıyla" kabahat eylemi gerçekleşmektedir. Yani 40. maddede kamu görevlisinin sadece kimlik bilgisine ve adresine ilişkin sorusuna karşılık verilen aykırı beyan veya bilgi vermekten kaçınma düzenlenmektedir. Burada tutanak düzenlenirken gerçekleşen bir eylem söz konusu değildir.
    Tüm bu hukuki değerlendirmelerden sonra dosyaya konu somut olaya gelince; olay tarihinde durumundan şüphelenerek durdurulan ve kimliği sorulan sanığın .. adına düzenlenmiş nüfus cüzdan fotokopisini vererek, kendisini gerçeğe aykırı bir şekilde .. olarak tanıttığı, yapılan GBT sorgulaması neticesinde sanık ..."ün gerçek kimlik bilgilerini söylediği sabittir.
    Sayın çoğunluk ile aramızda eylemin yukarıda belirtildiği üzere oluşu ve kabulü noktasında herhangi bir sorun bulunmamaktadır. Sorun, eylemin 5237 sayılı TCK"nun 206. maddesine mi yoksa Kabahatler Kanununun 40. maddesine mi uyduğu noktasındadır.
    Dosya içerisindeki bilgilere göre; sanık ... hakkında kimliğine ilişkin yalan beyanda bulunduğuna dair müstakil bir tutanak, resmi bir belge mevcut değildir.
    Dosyada mevcut, 10.07.2006 tarihinde saat 16.30"da düzenlenen tutanakta eylem başından sonuna kadar emniyetçe fezleke şeklinde anlatılmış ve yine altında sanık ... yakalanan olarak imza atmıştır. Sanık ..."ün gerçeğe aykırı kimlik olarak bildirdiği .. ismi bu tutanağın altında tutanak imzalayıcısı olarak dahi yer almamıştır.
    Bilakis dosya içerisinde mevcut; 10.07.2006 tarihinde saat 15.30"da düzenlenen yakalama tutanağında, yine aynı gün saat 15.30"da düzenlenen yakalama gözaltı tutanağında, yine aynı gün saat 16.00"da düzenlenen üst arama tutanağında, aynı gün ve ertesi gün düzenlenen doktor raporlarında sanık ismi hep ... olarak yer almıştır.
    Sonuç olarak; herhangi bir suç işlemeyen ve kendisi hakkında suç soruşturma ve kovuşturması yapılmayan, yine kendisi hakkında kamu görevlisince herhangi bir belge düzenlenmeyen sanığın, polislerce durumundan şüphelenilerek kimliğinin sorulması üzerine gerçek kimliğini gizleyerek gerçeğe aykırı beyanda bulunması ve daha sonra görevlilerce GBT araştırması sonucu gerçek kimliğinin anlaşılması şeklinde gerçekleşen olayda, sanığın eyleminin Kabahatlar Kanununun 40. maddesinde düzenlenen kimliğin bildirilmesi kabahatini oluşturduğu" görüşüyle karşıoy kullanmışlardır.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 05.06.2013 gün ve 303697 sayı ile;
    "TCK"nun 206. maddesinde "Bir resmî belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır." denilmektedir.
    Kabahatler Kanunu 40/1. maddesinde; "Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye, bu görevli tarafından elli Türk Lirası idari para cezası verilir." denilmektedir.
    TCK"nun 206. maddesindeki suçun oluşabilmesi için belge düzenleme yetkisine sahip bir kamu görevlisinin huzurunda ve belgenin düzenlenmesi sırasında, kamu görevlisine yalan beyanda bulunulması gerekmektedir. Kabahatler Kanununun 40/1. maddesindeki suçta ise yine kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişi cezalandırılmaktadır.
    Görüldüğü üzere hem Kabahatler Kanununda, hem de TCK"nun 206. maddesindeki suçta bir kamu görevlisine yalan beyanda bulunulmaktadır. Peki bu durumda kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi hangi yasaya göre cezalandırılacaktır? Bunun ayrımı nasıl yapılacaktır. İşte burada TCK"nun 206. maddesindeki suçta, resmi belgenin düzenlenmesi sırasında yalan beyanda bulunulması gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır. TCK"nun 206. maddesindeki suçta, madde metninde açıkça yazılmamış olsa bile bu suçun belge düzenlenmesi sırasında işlenmesi gerektiği sabittir. TCK"nun 206. maddesini uygularken Kabahatler Kanununun 40/1. maddesindeki düzenlemeyi göz ardı edemeyiz. Aksi takdirde fiilen Kabahatler Kanununun 40/1. maddesi işletilemez hale gelecektir.
    Somut olayda, sanık bir suç kapsamında yakalanmamış, şüphe üzerine kimliği sorulmuştur. Şüphe üzerine kimliği sorulan sanık polis memurlarına başka bir suçun konusunu oluşturan sahte kimlik göstermiştir. Sanığın sahte kimlik göstermesi bir suçun konusu olduğundan burada düzenlenen tutanakların TCK"nun 206. maddesi kapsamında kabul edilmesi mümkün değildir. Sanığın hareketinin hangi yasa kapsamına girdiğinin belirlenmesinde sanığa hangi amaçla kimlik sorulduğu önemli olduğundan sanığın eylemi Kabahatler Kanununun 40/1. maddesi kapsamında kalmaktadır" düşüncesiyle itiraz kanun yoluna müracaat etmiştir.
    CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 04.02.2014 gün ve 10255-1220 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Dairece, sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan mâhkumiyet hükmünün bozulmasına karar verilmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin nitelendirilmesine ilişkindir.
    Olay tarihinden yaklaşık 2 yıl önce sanık ... ile Feyzullah Yıldırım ve tanık Ramazan Durak"ın Burhaniye İlçe Emniyet Müdürlüğünde görevli polis memurlarınca durumlarından şüphelenilerek yakalandıkları, yapılan sorgulamada hırsızlık suçundan bir çok sabıkalarının olduğunun belirlendiği, bu nedenle kolluk görevlilerince tanınan sanık ... ile yanında bulunan Ramazan Durak ve Feyzullah Yıldırım"ın, 10.07.2006 tarihinde saat 15.30 sıralarında sebze pazarı içerisinde durumlarından şüphe edilerek durduruldukları, Ramazan Durak ve Feyzullah Yıldırım"ın kendilerine ait nüfus cüzdanlarını, sanık ..."ün ise; .. adına düzenlenmiş nüfus cüzdanı fotokopisini polis memurlarına ibraz ettikleri, sanık ... ile Ramazan Durak ve Feyzullah Yıldırım"ın aranan şahıslardan olup olmadıklarının ve kimliklerinin tespiti için İlçe Emniyet Müdürlüğüne götürüldükleri, yapılan GBT sorgulamasında 26.07.2004 tarihinde Burhaniye İlçe Emniyet Müdürlüğünce parmak izi alınan .. ve 24.02.1992 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğünce parmak izi alınan Metin Bulut"un parmak izlerinin, sanık ..."ün parmak izi ile aynı olduğunun tespit edildiği, sanık ..."ün kimlik bilgilerini tam olarak vermemesi üzerine, polis memurlarınca Metin Bulut"un ve .."ın nüfus kayıt örneğindeki bilgilerin sanık ..."e sorulduğu, doğru cevaplayamaması nedeniyle sanığın kimliği hakkında yalan beyanda bulunduğunun anlaşılması üzerine sanığın, gerçek kimlik bilgilerini söyleyip adının ... olduğunu beyan ettiği,
    Tutanağın ... adına düzenlendiği, dosya içerisinde sanığın gerçeğe aykırı olarak beyan ettiği isimle düzenlenmiş herhangi bir belgenin bulunmadığı, tüm belgelerin sanığın gerçek adıyla düzenlendiği,
    .."ın gerçekte var olan bir kişi olduğu ve nüfus kayıt örneğinin dosya arasında bulunduğu,
    Anlaşılmaktadır.
    Tanık Ramazan Durak savcılıkta; olay günü sanık ..."ün polis memurlarına kendi adını önce Metin Bulut, daha sonra .., en sonunda ise esas kimliği olan ... olarak söylediğini ifade etmiştir.
    Sanık kolluk ve savcılıkta; olay günü arkadaşları Feyzullah ve Ramazan ile Burhaniye ilçesine geldiklerini, sebze pazarında gezdikleri sırada kendilerini iki yıl önce de yakalayan sivil polislerce durdurulduklarını, sivil polislere iki yıl önce ismini .. olarak bildirdiğini, iki yıl önce aranmadığı tespit edilince parmak izinin alınarak serbest bırakıldığını, ayrıca 24.02.1992 tarihinde yankesicilik suçundan yakalandığında İstanbul Emniyet Müdürlüğünde ismini Metin Bulut olarak verdiğini, olay günü durdurulduğunda ise isminin .. olduğunu söyleyip .."ın nüfus cüzdanı suretini polislere verdiğini, ancak durumundan şüphe eden polisin, .."ın ve Metin Bulut"un nüfus kayıt örneğini temin ederek oradaki bilgileri kendisine sorduklarını, cevap veremeyince de gerçek ismini söylemek zorunda kaldığını, Metin Bulut ve .."ın nüfus cüzdanlarındaki fotoğraflar yerine kendi fotoğrafını koyarak fotokopilerini çektirdiğini ve sabıkası çok olduğundan nüfus cüzdanı olarak bu fotokopileri kullandığını,
    Mahkemede; Burhaniye"de işe girmek için başvuru yaptığında sabıka kaydını istediklerini, sabıkalı olduğundan daha önceden yerde bulduğu .. adına düzenlenmiş nüfus cüzdanı fotokopisinin üzerine kendi fotoğrafını yapıştırdığını ve fotokopisini çekip üzerinde taşıdığını, ancak aynı gün polisler tarafından yapılan kontrolde yakalandığını, söz konusu kimlik bilgilerini hiçbir yerde kullanmadığını,
    Savunmuştur.
    Uyuşmazlığın isabetli bir biçimde çözümlenebilmesi için 5237 sayılı TCK"nun 268. maddesinde düzenlenen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması ve 206. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçları ile 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40. maddesinde düzenlenen kimliği bildirmeme kabahati üzerinde durulması gerekmektedir.
    I- Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu:
    Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun "Adliyeye karşı suçlar" bölümündeki 268. maddede; “İşlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan kimse, iftira suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, madde gerekçesinde bu suçun iftira suçunun özel bir işleniş biçimini oluşturduğu belirtilmiştir.
    Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun iftira suçunun özel bir şekli olduğu madde sıralamasından da anlaşılmaktadır. TCK"nun 267. maddesinde iftira suçu düzenlendikten sonra 268. madde kaleme alınmış, daha sonra iftira suçundaki etkin pişmanlık hükmünü içeren 269. madde düzenlenmiştir.
    Ayrıca TCK"nun 268. maddesinin iptali istemiyle yapılan itirazın Anayasa Mahkemesince 22.05.2012 gün ve 3-95 sayı ile reddine karar verilmesinin yanında, 268. maddede iftira suçuna yapılan atfın sadece cezayla sınırlı olmadığı, 267. maddedeki iftira suçunun nitelikli hallerini düzenleyen fıkralar ile 269. maddedeki etkin pişmanlık hükümlerinin de 268. madde için geçerli olacağı belirtilmiştir.
    Bu bağlamda failin işlediği bir suç nedeniyle hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla kendi kimliğini saklayarak, başkasına ait kimlik bilgilerini kullanması ve o kişi hakkında iftira atmışcasına soruşturma ve kovuşturma yapılmasına neden olması durumunda, bu madde hükmü uygulanacaktır. Suçun oluşması için, failin daha önce bir suç işlemiş olması veya bir suçtan aranması, kendi kimliğini vermesi halinde hakkında bu suçtan işlem yapılacak olması gerekmektedir.
    Başka bir anlatımla bu suçun oluşması için, sanığın resmi belge düzenlemede yetkili memura başkasının kimliğini veya kimlik bilgilerini vermesi yeterli olmayıp, işlediği bir suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla gerçek bir kişinin kimlik bilgilerini kullanması gerekmektedir.
    Örneğin; bir işyerinden hırsızlık yaparken yakalanan sanığın kolluk kuvvetlerine kendi kimliği yerine gerçek bir kişi olan kardeşinin kimlik bilgilerini vermesi durumunda kardeşi hakkında soruşturma yapılacak ve sanık da kendisi hakkında yapılacak olan soruşturmadan kurtulacaktır. Örnekten de açıkça anlaşılacağı üzere fail işlediği bir suçtan kurtulmak için kardeşinin adını vererek kardeşine iftira atmışcasına hakkında soruşturma yapılmasına neden olmaktadır.
    II- Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu:
    Uyuşmazlık konusu ile ilgili bir diğer suç olan resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu da 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun "Kamu güvenine karşı suçlar" bölümündeki 206. maddede; “Bir resmî belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” biçiminde düzenlenmiştir.
    Maddenin gerekçesinde; “Madde, doktrinde "fikrî sahtecilik" olarak adlandırılan bir suç tipini düzenlemektedir. Kişi, kendi beyanıyla, sahte bir resmî belgenin düzenlenmesine neden olmak hakkına sahip değildir. Kişinin açıklamaları üzerine düzenlenen resmî belgenin bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması suçun oluşması için gereklidir. Aksi takdirde düzenlenen belge, yapılan beyanın doğruluğunu ispat edemeyeceğinden, kişi kendi beyanı ile böyle bir belgenin düzenlenmesine etmen olmuş sayılamaz ve kendisinin bu madde uyarınca cezalandırılmasının neden ve hikmeti kalmaz. O hâlde bakılacak husus şudur: Beyanın doğruluğu düzenlenen resmî belgeyle ispat edilecek ise, madde uygulanacaktır; buna karşılık beyanı alan memur, beyanın doğruluğunu tahkik edip, buna kanaat getirdikten sonra resmî belgeyi düzenlemek durumunda ise yani resmî belge sadece kişinin beyanı üzerine değil de, memurca yapılacak inceleme sonucuna göre meydana getirilmekte ise, bu maddedeki suç oluşmaz. Nitekim, kişiyi çok geniş bir surette "doğruyu söylemek"le yükümleyen İtalyan Ceza Kanununun 483 üncü maddesi de aynı esası kabul etmiş ve İtalyan Yargıtayının yerleşmiş içtihadı da bu yönde olmuştur.
    Bu nedenle, gümrük muayene memuruna, belirli bir malı ithal veya ihraç edeceği yolunda yalan beyanda bulunan kişi, bu maddedeki suçu işlemiş olmaz; zira beyanı alan gümrük muayene memuru sırf bu beyanla yetinmeyip, beyanın doğruluğunu incelemekle yükümlüdür.
    Resmî belge ile doğruluğu ispat edilecek olayların ne olduğu, belgenin niteliğine göre belirir.
    Hâkime, değişik olaylar karşısında, yalan beyanın niteliğine göre temel cezayı belirlemek bakımından takdir yetkisi sağlamak maksadıyla maddedeki ceza üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası olarak saptanmıştır.” açıklamalarına yer verilmiştir.
    Bu suçun oluşabilmesi için, yalan beyanın resmi belge düzenleme yetkisine sahip kamu görevlisine yapılmış olması gerekmektedir. Resmi bir belgenin düzenlenmesi sırasında beyanda bulunacak kişinin gerçeği söyleme zorunluluğu vardır. Kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte olması, bir başka ifadeyle beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmaması şarttır. Kişinin beyanı yeterli olmayıp, bu beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılması zorunluysa ve bu araştırma sonunda bildirimin gerçeğe uygun olmadığı belirlenirse, kişinin beyanına itibar edilemeyeceğinden ve kişinin beyanını içeren belge, ispat aracı olarak kullanılamayacağından, anılan maddedeki suç oluşmayacaktır.
    Bununla birlikte suçun oluşması için kişinin beyanda bulunması yeterli olmayıp bu beyan üzerine kamu görevlisi tarafından bir belgenin de düzenlenmesi gerekmektedir.
    Yargısal kararlarda ve öğretide; kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte olduğu, bir başka anlatımla beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmayıp, TCK"nun 206. maddesindeki suçun oluştuğu durumlara;
    1- Kişinin, İl Çevre Müdürlüğünce düzenlenen idari para cezasının tahsilini engellemek için düzenlenen idari para ceza tutanağında adresini gerçeğe aykırı şekilde beyan etmesi,
    2- Borçlu kişinin haciz tutanağında kendisine ait malları üçüncü kişiye ait gibi beyan etmesi,
    3- Hakkında trafik ceza tutanağı düzenlenecek kişinin, kendisine benzeyen başka bir kimsenin fotoğrafı bulunan sürücü belgesini trafik polisine göstermesi, belgedeki fotoğrafın kişiye benzemesi nedeniyle bu beyanın doğruluğunu araştırma zorunluluğu bulunmayan trafik görevlisince sürücü belgesi sahibi adına trafik ceza tutanağı tanzim edilmesi,
    Gibi durumlar örnek olarak sayılmıştır.
    Öğretideki görüşlere ve konuya ilişkin yargısal kararlara göre, bu suçta temel alınan husus; kamu görevlisi tarafından delil aranmaksızın, başkaca herhangi bir araştırma, inceleme ve işlem yapılmaksızın, doğrudan doğruya hukuki sonuç doğuracak ve ispat aracı oluşturacak nitelikte resmi belgenin düzenlenmesine dayanak alınan beyanlardır. Yalan beyanın doğrudan hukuki sonuç doğurmadığı, delil aracı oluşturmadığı hallerde ya da kamu görevlisinin görevi gereği bu beyanın gerçeğe uygunluğunu araştırıp, doğruluğuna kanaat getirdiği takdirde resmi belgeyi düzenlemesi, aksi durumda beyanı reddetmesi gerekiyorsa anılan suç oluşmayacaktır.
    TCK"nun 206. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçunu aynı Kanunun 268. maddesinde düzenlenen başkalarına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan ayıran en önemli özellik, 268. maddede sanık işlediği bir suçtan kurtulmak amacıyla gerçek bir kişinin kimlik bilgilerini vererek gerçek kişi hakkında iftira sonucunu doğuran eylemiyle soruşturma ya da kovuşturma yapılmasına neden olmaktayken, 206. maddede ise sanık kamu görevlisine kimliği hakkında yalan beyanda bulunmasıyla bir başkası hakkında soruşturma ya da kovuşturma yapılmasına neden olmamaktadır. Örneğin; hakkında hırsızlık suçundan kamu davası devam eden ve yakalama kararı çıkarılan sanık A"nın rutin bir kontrolde gerçek kişi B"nin kimlik bilgilerini kullanması durumunda, kendisi hakkında yapılan kovuşturmayı engellemediğinden ve A"nın eylemi nedeniyle de B hakkında bir soruşturma ya da kovuşturma yapılmadığından, A"nın eylemi TCK"nun 268. maddesinde düzenlenen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma suçunu da oluşturmayacaktır.
    III- Kimliği Bildirmeme Kabahati:
    Kimliği bildirmeme kabahati ise 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40/1. maddesinde; "Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye, bu görevli tarafından elli Türk Lirası idarî para cezası verilir" şeklinde düzenlenmiştir.
    5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40/1. madde gerekçesinde ise; “Kamu görevinin gereği gibi ifa edilebilmesi için, herhangi bir kamu göreviyle ilişkili olarak, kişiler gerektiğinde kimlik ve adresleriyle ilgili bilgileri kamu görevlilerine vermekle yükümlüdür. Bu bilgileri vermekten kaçınan ya da bu konularda gerçeğe aykırı bilgi verenler hakkında, bilgiyi soran kamu görevlisi tarafından idari para cezasına karar verilecektir” açıklamalarına yer verilmiştir.
    Kimliği bildirmeme kabahati seçimlik hareketli bir kabahat olup kabahati oluşturan seçimlik hareketler; kimliğiyle ve/veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınma, kimliği ve/veya adresiyle ilgili gerçeğe aykırı beyanda bulunmaktır. Bilgi vermekten kaçınma veya gerçeğe aykırı beyanın kamu göreviyle bağlantılı olarak sorulması sırasında olması yeterli olup "resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan" suçundan farklı olarak resmi bir belgenin düzenlenmesi esnasında olması şart değildir.
    Kişinin kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınması veya gerçeğe aykırı bilgi vermesinin kabahat oluşturabilmesi için bilgiyi soranın kamu görevlisi olması ve onun da kanunen bunu sormaya yetkili olup göreviyle bağlantılı olarak bu bilgiyi sormuş olması gerekir. Bu nedenle kamu görevlisi olmayan kişilerin kanunen kimlik sorma yetkileri olsa bile bu kişilere bilgi verilmemesi veya gerçeğe aykırı bilgi verilmesi kabahat oluşturmayacaktır. Aynı şekilde kamu görevlisi olsa bile kanunen kimlik sorma yetkisi yoksa veya böyle bir yetkisi olsa dahi bilgiyi göreviyle bağlantılı olarak sormamışsa bilgi verilmemesi veya gerçeğe aykırı bilgi verilmesi kabahat oluşturmaz.
    Mevzuatımızda kamu görevlilerin kimlik sorma yetkisine ilişkin hükümler bulunmaktadır. Örneğin; 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyetleri Kanununun 4/A ve Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Yönetmeliğinin 46. maddeleri uyarınca polis ve jandarmanın suç işlenmesini önlemek ve işlenmiş suçların faillerini ele geçirmek için veya diğer kanuni yetkilerini kullanırken kendisinin polis veya jandarma olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten sonra, kişilere kimliğini sorabileceği belirtilmiştir.
    Kimliği bildirmeme kabahati bilgi vermekten kaçınma veya gerçeğe aykırı beyanda bulunma ile işlenmiş sayılır. Diğer bir anlatımla kimliği bildirmeme kabahatinin oluşabilmesi için fiilin yapılması yeterli olup kişinin kimliğinin belirlenememesi, kamu görevinin aksaması gibi bir neticenin gerçekleşmesi gerekli veya zorunlu değildir.
    Kişinin kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten çekinmesi ve özellikle de gerçeğe aykırı beyanda bulunması resmi belgede sahtecilik, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanması, gerçek kimliğini saklamak suretiyle bir başkasıyla evlenme işlemi yaptırma gibi 5237 sayılı TCK"da yer verilen suçları oluşturabilir. Benzer şekilde söz konusu fiillerin 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununa (m.67/1) muhalefet, 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununa (m.25) muhalefet ve 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanununa (m.16) muhalefet gibi özel kanunlarda ihdas edilmiş suçları da oluşturması mümkündür. Ayrıca şahsın kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten çekinmesi veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40/1. maddesinde düzenlenen kimliği bildirmeme kabahatini de oluşturabilir. Bir fiil, hem kabahat hem de suç olarak tanımlanmış ise Kabahatler Kanununun 15/3. maddesi uyarınca sadece suçtan dolayı yaptırım tatbik edilecek, ancak suçtan dolayı yaptırım uygulanamayan hallerde kabahat dolayısıyla müeyyide uygulanabilecektir.
    Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Görevli polis memurlarınca tanınan sanığın, olay tarihinde durumundan şüphelenilerek durdurulduğu, kimliğini ibraz etmesi istendiğinde, üzerinde kimliğinin bulunmadığını söyleyip .. isimli kişinin nüfus cüzdanı fotokopisini polis memurlarına vererek kendisini bu isimle tanıttığı, görevlilerce sanığın bu beyanına itibar edilmeyerek ibraz ettiği nüfus cüzdanı fotokopisine el konulduğu ve karakola götürüldüğü, sanığın gerçek kimliğinin tespiti amacıyla parmak izinin alındığı ve yapılan karşılaştırma neticesinde gerçek kimliğine ulaşıldığı, yakalama tutanağının sanığın gerçek kimlik bilgilerine göre düzenlendiği, sanığın gerçeğe aykırı olarak beyan ettiği kimlik bilgileri esas alınarak düzenlenmiş herhangi bir belgenin de bulunmadığı olayda; sanığın, başkasına ait kimlik bilgilerini, hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla kullanmaması ve kimliği kullanılan kişi hakkında bir soruşturma ve kovuşturma yapılmamış olması hususları gözönüne alındığında, iftiranın özel bir şekli olan başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun, yine kollukça yapılan araştırmada, sanığın gerçek kimliğinin tespit edilerek tutanağın bu kimlik bilgileri ile düzenlenmiş olması ve sanığın gerçeğe aykırı olarak beyan ettiği isme göre düzenlenmiş herhangi bir belgenin bulunmadığı gözetildiğinde ise resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun oluşmayacağı, sanığın eyleminin Kabahatler Kanununun 40. maddesinde “Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınılması veya gerçeğe aykırı beyanda bulunulması” şeklinde tanımlanan “kimliği bildirmeme” kabahatini oluşturduğu kabul edilmelidir.
    Bu nedenle, sanığın eyleminin başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunu oluşturduğunu kabul eden yerel mahkeme hükmü ile resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturduğunu kabul eden Özel Daire kararında isabet bulunmamaktadır.
    Ulaşılan bu sonuç karşısında zamanaşımı yönünden de değerlendirme yapılması gerekmektedir.
    5326 sayılı Kabahatler Kanununun "Soruşturma zamanaşımı" başlıklı 20. maddesi;
    "(1) Soruşturma zamanaşımının dolması halinde kabahatten dolayı kişi hakkında idarî para cezasına karar verilemez.
    (2) (Değişik: 6/12/2006-5560/33 md.) Soruşturma zamanaşımı süresi;
    a) Yüzbin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde beş,
    b) Ellibin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde dört,
    c) Ellibin Türk Lirasından az idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde üç,
    yıldır.
    ...
    (4) Zamanaşımı süresi, kabahate ilişkin tanımdaki fiilin işlenmesiyle veya neticenin gerçekleşmesiyle işlemeye başlar..." biçiminde düzenlenmiştir.
    Bu hükme göre, 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40. maddesinde düzenlenen "kimliği bildirmeme" kabahati için öngörülen idari para cezasının miktarı itibarıyla soruşturma zamanaşımı süresinin, aynı Kanunun 20/2-c. maddesi uyarınca üç yıl olduğu ve kabahatin işlendiği 10.07.2006 tarihinden itibaren işlemeye başlayan zamanaşımının, yerel mahkemenin hüküm tarihinden önce 10.07.2009 tarihinde dolduğu anlaşılmaktadır.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün, sanığın eyleminin hatalı nitelendirilmesi ve “kimliği bildirmeme” kabahatini oluşturan eylemine ilişkin olarak hüküm tarihinden önce Kabahatler Kanununun 20/2-c. maddesi uyarınca zamanaşımının gerçekleştiğinin gözetilmemesi isabetsizliklerinden bozulmasına, ancak yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK’nun 322 ve Kabahatler Kanununun 24. maddelerinin verdiği yetkiye dayanılarak karar verilmesi mümkün bulunduğundan, Kabahatler Kanununun 20/1. maddesi uyarınca sanık hakkında idari para cezası verilmesine yer olmadığına karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12.03.2013 gün ve 11028-3873 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
    3- Burhaniye Asliye Ceza Mahkemesince 16.03.2010 gün ve 246-115 sayı ile, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunda kurulan hükmün, sanığın eyleminin hatalı nitelendirilmesi ve “kimliği bildirmeme” kabahatini oluşturan eylemine ilişkin olarak hüküm tarihinden önce Kabahatler Kanununun 20/2-c. maddesi uyarınca zamanaşımının gerçekleştiğinin gözetilmemesi isabetsizliklerinden BOZULMASINA,
    Ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CMUK’nun 322 ve Kabahatler Kanununun 24. maddelerinin verdiği yetkiye dayanılarak karar verilmesi mümkün bulunduğundan, Kabahatler Kanununun 20/1. maddesi uyarınca sanık hakkında idari para cezası verilmesine yer olmadığına,
    4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.05.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi