Abaküs Yazılım
8. Hukuk Dairesi
Esas No: 2016/21052
Karar No: 2019/959
Karar Tarihi: 04.02.2019

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2016/21052 Esas 2019/959 Karar Sayılı İlamı

8. Hukuk Dairesi         2016/21052 E.  ,  2019/959 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Aile Mahkemesi Sıfatıyla)
    DAVA TÜRÜ : Mal Rejminin Tasfiyesinden Kaynaklı Alacak

    Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

    KARAR

    Davacı ... vekili, tarafların evlendikleri gün TMK"nin 242 ve devamı maddelerinde düzenlenen mal ayrılığı sözleşmesini imzaladıklarını, sözleşmenin 5. maddesi ile evlilik birliğinin ölümle sona ermesi halinde tarafların birbirlerinin mirasından feragat edeceklerinin kararlaştırıldığını, bu feragat nedeniyle davalıya 50.000 TL ivaz ödemesi yapıldığını, ayrıca ... ili ... ilçesi 985 ada 1 parselde kayıtlı 9 numaralı bağımsız bölümün bedelinin tamamının davacı tarafından ödendiğini, bu dairenin mülkiyetinin davalı adına, intifa hakkının davacı adına tesis edildiğini açıklayarak, evlilik ölüm nedeni ile değil, boşanma ile sona erdiği için ivaz karşılığı verilen ve yasal dayanağı kalmayan 50.000 TL"nin Borçlar Kanunu"nun 77. ve devamı maddeleri gereğince, ayrıca davaya konu 9 numaralı bağımsız bölümün bedeli olan 80.000 TL"nin tamamı davacı tarafından ödendiğinden, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 25.000 TL"nin Medeni Kanun"un 249 ve devamı maddeleri gereğince olmak üzere toplam 75.000 TL alacağın davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davacı, dava açtıktan sonra 11.03.2014 tarihinde vefat etmiş, mirasçısı ... davaya devam etmiştir.
    Davalı ... vekili, davayı kabul etmediklerini dava dilekçesinde delil olarak sunulan sözleşmeden sonra, davacı müteveffa eş ile davalı arasında 13.10.2010 tarih 4534 yevmiye numarası ile ... ... Noterliğinde tanzim edilmiş yeni bir sözleşme yapıldığını açıklayarak, davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece, davanın kabulüne 75.000 TL"nin dava tarihinden itibaren faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Hüküm; süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    T.C. Anayasası"nın 141/3. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerekir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297/1-c maddesi, bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır.
    Buna göre hükmün, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri içermesi gerekir.
    Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuki sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
    Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’ye Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, ... 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
    Yasa"nın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
    Az yukarıda vurgulanan hususlar, Hukuk Genel Kurulunun 24.02.2010 tarihli ve E:2010/1-86, ...:108; 28.04.2010 tarihli ve E:2010/11-195, ...:238; 22.06.2011 tarihli ve E:2011/11-344, ...:436 sayılı kararlarında olduğu gibi birçok kararında da, benimsenmiştir.
    Nitekim, 07.06.1976 tarihli ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı"nın gerekçesinde yeralan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
    Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa"nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK"nin 297. (Mülga HUMK"un 388.) maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
    Yine HMK"nin 27. maddesinin (HUMK"un 73.mad.) 2. bendi “c” bölümünde de hukuki dinlenilme hakkının “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.
    Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
    Yukarıda izah edilen kanuni düzenlemeler, ilke ve esaslar karşısında somut uyuşmazlık incelendiğinde;
    Mahkemece, davacı tarafın katılma alacağı talebi hakkında yazılı şekilde kabul kararı verilmiş ise de; hüküm incelendiğinde ortada denetlenebilecek gerekçeli bir karar olmadığı anlaşılmaktadır. Dava dilekçesinde; davaya konu taşınmaz için 25.000 TL mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklı alacak talebinde bulunulmuş, Mahkemece; 15.02.2016 tarihli hesap bilirkişi raporuna dayanarak hüküm tesis edilmiş, dayanılan hesap bilirkişi raporunda davaya konu taşınmaz üzerinde davacının katkı payı alacağı hesap edilmesi için, taşınmazın çıplak mülkiyet değerinin belirlenmesi gerektiği, zira taşınmazın mülkiyeti davalı adına, intifa hakkının davacı adına tescil edildiği, davalının ev hanımı olduğu, bu nedenle taşınmazın dava tarihindeki çıplak mülkiyet değerinin davacının katkı payı alacağı olacağı görüşü bildirilmiştir. Mahkemenin, taşınmaz sebebi ile 25.000 TL alacağa hükmetmiş olduğu anlaşılsa da, bu alacak hesaplanırken taşınmazın hangi değerinin esas alındığı, taleple bağlı kalınarak mı bu kararı verdiği, öyleyse asıl alacağının ne miktarda olduğu, hesaplamayı nasıl yaptığı belli değildir. Taleple ilgili kabul edilen miktarı ve sebebini içeren, tarafları doyurucu, hukuki denetimi mümkün gerekçeli hüküm tesis edilmemesi usul ve yasaya aykırıdır. Hükmedilen 25.000 TL mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklı alacağın, ne şekilde hesaplandığı anlaşılamamaktadır.
    Kaldı ki; davacı vekilinin mirastan feragat sözleşmesi nedeni ile davalıya ödenen ve evlilik ölüm nedeni ile değil, boşanma sebebiyle sona erdiği için karşılıksız kaldığını ileri sürdüğü 50.000 TL ivaza yönelik talebi, TBK Genel Hükümler çerçevesinde karara bağlanması gereken bir taleptir. Mahkemece dava, ""Aile Mahkemesi Sıfatı ile"" görülerek, 50.000 TL ivazın, evlilik boşanma sebebiyle sona erdiği için karşılıksız kaldığı gerekçesiyle, bu taleple ilgili dava kabul edilmiştir. Fakat davacının 50.000 TL ivazın davalıdan alınarak davacıya ödenmesi talebi, mal rejiminin tasfiyesi kapsamında bir talep niteliğinde olmayıp, TMK"nin 2. kitabından kaynaklanmadığından Aile Mahkemesi görevli olmayıp, uyuşmazlığın çözüm yeri 6100 sayılı HMK"nin 2. maddesi uyarınca Asliye Hukuk Mahkemesidir. Görev kamu düzeni ile ilgili dava şartı olduğundan (HMK mad. 114/c) iddia ve savunma olarak ileri sürülmese bile yargılamanın her aşamasında mahkemece resen göz önünde bulundurulur (HMK mad. 115/1). Mahkemece, davacının TBK hükümleri çerçevesinde talep ettiği 50.000 TL yönünden, davanın tefrik edilip, ayrı bir esasa kaydedilerek Asliye Hukuk Mahkemesi sıfatıyla karar verilmesi gerekirken aile mahkemesi sıfatı ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
    Mahkemece yapılacak iş; 50.000 TL ivaz yönünden davanın tefrik edilerek, yeni esas üzerinden Asliye Hukuk Mahkemesi sıfatıyla karar verilmesi, mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklı alacak talebi hakkında ise, özellikle Anayasa"nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK"nin 297. (Mülga HUMK mad. 381, 388 ve 389.) ve 27. maddeleri de gözetilerek gerekçelerini açıkça kaleme aldığı anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte bir hüküm kurmak olmalıdır.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin yazılı temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK"nin Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre esasa yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK"un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 04.02.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi