Ceza Genel Kurulu 2017/196 E. , 2017/263 K.
"İçtihat Metni"Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Kasten yaralama suçundan sanık ..."un beraatine ilişkin, Aybastı (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince verilen 04.02.2014 gün ve 112-30 sayılı hükmün Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 09.02.2015 gün ve 33867-4504 sayı ile;
“Sanığın eylemini müştekiden gelen haksız hareketin etkisiyle gerçekleştirdiği, ilk olarak müştekinin sanığa vurduğu, sanığın da karşılık verdiği, sanık hakkında bu nedenle TCK"nun 29. maddesi gereğince haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiği gözetilmeden, koşulları oluşmadığı halde yazılı şekilde TCK"nun 25. maddesinde düzenlenen meşru müdafaanın kabulüyle hüküm tesisi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 31.03.2015 gün ve 51-132 sayı ile;
"..mahkememizce kabul edilen olayın oluşuna ilişkin bozma olmadığı, bu nedenle ..., ..."a vururken ..."ın da Kemal"e vurduğunun kesin ve tartışmasız olduğu ve bu hususun kesinleştiği, her ne kadar Yargıtay bozma ilamında bu durumda ..."ın Kemal"e vurması haksız tahrik altında eylem olarak nitelendirilmiş ise de, sanık ..."ın, ..."in eylemi devam ederken ..."e karşılık verdiği ve eylemi defetme amacının olduğu, ..."in eyleminin ..."ın eylemi başladığında halen devam ettiği ve sanığın eyleminin ..."in kendisine karşı saldırısını sonlandırmak için orantılı ve zorunlu olduğu, somut olayda sanığın katılanın eylemini sonlandırabilmesi için başka bir imkanının olmadığı, meşru müdafaayı düzenleyen TCK"nun 25. maddesi dikkate alındığında sanığa kaçma yükümlülüğü yüklenemeyeceği, TCK"nun 25. maddesinde "....defetmek zorunluluğu ile işlenen" şeklindeki ibarede haksız eylemi defetmenin haksız eylemden kurtulma ile aynı anlama gelmediği ve kanun koyucunun haksız eyleme maruz kalan kişilerin eylem sırasında kendilerine karşı olan haksız eylemi defetmek şeklinde icrai haklarının olduğunu kabul ettiği aksi halde kişilere haksız eylem sırasında kaçma yükümlülüğünün yükleneceği kanaatine varılarak sanığın eyleminin meşru müdafaa kapsamında kaldığı..." gerekçesiyle direnerek sanığın önceki hükümdeki gibi beraatine karar vermiştir.
Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12.07.2015 gün ve 222461 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 gün ve 699-547 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 27.02.2017 gün ve 499-1938 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık ... hakkında kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup, direnmenin kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında kasten yaralama suçundan kurulan beraat hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eylemini meşru savunma şartları altında gerçekleştirip gerçekleştirmediğinin tespitine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, aleyhe olan bozma kararına karşı sanığın beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel mahkemece, bozmadan sonra yapılan yargılamada sanığa duruşma gününün tebliğ edildiği ancak sanığın duruşmaya katılmadığı, bu şekilde aleyhine olan bozma kararına karşı sanıktan diyecekleri sorulmadan önceki hükümde direnilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/2. maddesine göre, hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup müdafiin dinlenilmesi ile de yetinilemez. Aynı kurala 5271 sayılı CMK"nun 307/2. maddesinde de yer verilmiş olup anılan bu kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.
Bu zorunluluk beraat hükmünde direnilmesi halinde de geçerlidir. Zira Ceza Genel Kurulunca yapılacak inceleme sonucunda Özel Dairenin aleyhe bozması isabetli bulunup yerel mahkeme hükmünün bozulması mümkündür. 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/3. maddesi uyarınca ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Bu durumda sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyeceği sorulmadan beraat hükmünde direnilebileceğinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilecektir. Savunma hakkı sanığın en önemli hakkı olup bu hakkın sınırlanması 1412 sayılı CMUK"nun 308/8. maddesi uyarınca mutlak bozma nedenidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamaları da ısrar edilen önceki hüküm beraat dahi olsa sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilemeyeceği yönündedir.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Aybastı Asliye Ceza Mahkemesinin 31.03.2015 gün ve 51-132 sayılı direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.05.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.