
Esas No: 2015/12408
Karar No: 2017/2520
Karar Tarihi: 27.03.2017
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2015/12408 Esas 2017/2520 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava, 18.09.2011 tarihli iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirlerden oluşan Kurum zararının rücuan tahsili istemine ilişkindir.
Davanın yasal dayanakları; işveren yönünden 5510 sayılı Kanunun 21/1. ve üçüncü kişiler yönünden ise, 5510 sayılı Kanunun 21/4. maddeleridir.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun “İş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık bakımından işverenin ve üçüncü kişilerin sorumluluğu” başlığını taşıyan 21. maddesinin birinci fıkrasında, iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamının, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirileceği açıklanmıştır. Anılan madde ile tazmin sorumlularının Kurum karşısındaki sorumluluğu bir tavanla sınırlandırılmış olup, bu sorumluluk “...sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı…” bulunmaktadır. Maddenin açık hükmü karşısında; ilk peşin sermaye değerli gelirin, Kurum yararına tazmini mümkün kısmının belirlenebilmesi için gerçek zarar tavan hesabı yapılması zorunluluğu bulunmaktadır.
Buna göre, gelirlerin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerleri ile yargılamada yöntemince hesaplanacak gerçek zarar karşılaştırması yapılıp, düşük (az) olan tutarın esas alınması gerekmektedir.
Anılan Kanunun 21’inci maddesinin dördüncü fıkrası ise, üçüncü kişinin sorumluluğunu düzenlemekte olup; buna göre, iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücu edilebilecektir.
Üçüncü kişinin rücu alacağından sorumluluğu kusur sorumluluğu esasına dayanır. Bir başka ifadeyle; üçüncü kişi, ancak kusurlu bir hareketinin varlığı halinde rücu alacağından sorumludur.
İş kazası, meslek hastalığı ve hastalığın üçüncü kişinin kusuru sonucunda meydana gelmesi halinde rücu edilecek miktar ise; sigortalı ya da hak sahiplerine yapılan ödemelerin tümünün, bağlanacak gelirlerin ise başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısının, kusur karşılığından oluşmaktadır.
5510 sayılı Kanunun 12. maddesinin 2. fıkrasında ise; işveren vekili tanımlanmış olup, maddede “İşveren adına ve hesabına, işin veya görülen hizmetin bütününün yönetim görevini yapan kimse, işveren vekilidir. Bu Kanunda geçen işveren deyimi, işveren vekilini de kapsar. İşveren vekili ve 4857 sayılı İş Kanununda tanımlanan geçici iş ilişkisi kurulan işveren, bu Kanunda belirtilen yükümlülüklerinden dolayı işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.” hükmü yer almaktadır.
Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla sebebiyet vermeleri halinde; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 61. ve 62. (818 sayılı Mülga Borçlar Kanununun 50 ve 51.) maddeleri uyarınca teselsül hükümlerine göre birlikte sorumlulukları söz konusu olacaktır. Bu halde, Türk Borçlar Kanunu’nun 62. maddesi uyarınca kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişinin diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkı baki kalmak koşuluyla, her bir sorumlu yönünden kusurlarına düşen miktar ayrılmaksızın teselsül kurallarına göre sorumluluklarına hükmedilmesi gerekmektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, Mahkemece yapılacak iş; öncelikle dava dışı ..."in işveren vekili olduğu belirgin olmasına göre sorumluluğunun 5510 sayılı Kanunun 21. maddesinin 1. fıkrasına göre, dava dışı Kamil Yıldırım "ın 5510 sayılı Kanunun 21. maddesinin 4. fıkrası uyarınca sorumlu olacağı gözetilmelidir.
Buna göre rücu edilecek tazminat miktarı hesabında;
a)İşveren/işveren vekili yönünden; hak sahiplerine bağlanan ilk peşin sermaye değerli gelirler ile yargılamada yöntemince hesaplanacak gerçek zarar karşılaştırması yapılıp, düşük (az) olan tutar belirlenmeli, işverene/işveren vekiline atfedilen kusur karşılığı miktarı hesaplanmalıdır. Bulunan bu miktar ile hak sahiplerine bağlanan ilk peşin sermaye değerli gelirin yarısının üçüncü kişi/kişilere atfedilen kusur karşılığı miktarı hesaplanıp toplanarak, işveren/işveren vekilinin müteselsilen sorumlu olacağı tutar belirlenmelidir.
b) Üçüncü kişi/kişiler yönünden; 5510 sayılı Kanunun 21. maddesinin 4. fıkrası uyarınca, hak sahiplerine bağlanan ilk peşin sermaye değerli gelirin yarısının tüm davalılara atfedilen toplam kusur karşılığı hesaplanmalı, böylece davadışı üçüncü kişi/kişilerin müteselsilen sorumlu olacağı tutar belirlenmelidir.
Mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler dikkate alınmaksızın, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 27.03.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.