Davacılar, iş kazası sonucu maluliyetten doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün taraf vekillerince temyiz edilmesi ve davalılardan T. A.Ş. vekilince de duruşmalı talep edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan ve temyiz konusu hükme ilişkin dava, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak gösterilen hallerden hiçbirine uymadığından Yargıtay incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğin reddine karar verildikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı kanuni gerektirici nedenlere göre davalı Z. A.Ş.’nin tüm temyiz taleplerinin reddine,
2-Davalı T. Gübre Fabrikaları A.Ş.’nin temyizine gelince :
Davaya konu iş kazasının meydana geldiği işyeri 2005 yılında davalıya satılarak özelleştirilmiş bir işyeri olup, gübre üretimine başlanabilmesi için tüm fabrikanın makine ve onarım işi dosyaya ekli Temmuz-2005 tarihli “anahtar teslimi” sözleşme ile diğer davalıya verildiği açıktır. Bu durumda, anahtar teslimi sözleşmeye olarak yapılan sözleşmeye konu tamir bakım ve montaj işyeri diğer davalı Z. A.Ş’ye ait işyeri olup davacı Y.K.’nın işvereninin de sadece Z. A.Ş. olduğu gözetilmeden, davalı T. Gübre Fabrikaları A.Ş.’nin üst işveren olarak kabulü 506 sayılı Yasa"nın 87., 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2 ve 506 sayılı Yasa’nın 4. maddesine aykırıdır.
Bu yönden yapılacak iş, davalı T. Gübre Fabrikaları A.Ş. hakkında açılan davanın husumetten reddine karar vermekten ibarettir.
3-Davacıların temyiz istemlerine gelince ;
a) Dava, davacıların eşi ve babası olan Y.C.’nın iş kazası sonucu %43 oranında iş göremez duruma gelmesi nedeniyle davacı Y.C.’nın maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
Mahkemece davacı eş ve çocuğun manevi tazminat istemlerinin reddine karar verilmiş ise de bu sonuç doğru değildir.
Gerçekten, davanın dayanağı olan Borçlar Kanunu’nun 47. maddesine göre, manevi tazminat isteme hakkı doğrudan doğruya cismani zarara maruz kalan kişiye aittir. Ne var ki dairemiz ve Yargıtay’ın oturmuş ve kabul gören görüşlerine göre Borçlar Kanunu’nun 46. maddesinde açıklanan cismani zarar kavramlarına ruhsal bütünlüğün ihlali sinir bozukluğu veya hastalığı gibi hallerin girdiği ve anılan yasanın 46. ve 47. maddelerinde düzenlenen zarar kavramı içerisinde değerlendirildiği açıktır.
Bu durumda bir kişinin cismani zarara uğraması sonunda, onun ‘ana, baba, karı, koca, çocuk gibi) çok yakınlarından birinin de aynı eylem nedeniyle hukuken korunan ruhsal ve sinirsel sağlık bütünlüğü ağır şekilde bozulmuşsa onlarında manevi tazminat isteyebilecekleri kabul edilmelidir. Bu durumda olanların zararları ile haksız eylem arasında uygun illiyet bağı mevcut olduğundan, yansıma yoluyla değil, doğrudan zarara maruz kalma nedeniyle tazminata hak kazanma söz konusudur. Yargıtay HGK’nun 26.4.1995 gün ve 1995/11-122, 1995/430 ve 23.9.1987 gün ve 1987/183 – 655 sayılı kararları da aynı yöne ilişkindir.
Somut olayda ise, 20.9.2005 kaza tarihinde davacı Y.C. 30, diğer davacı eş 30 ve küçük N. sie 4 yaşında olup davacı Y.’un işyerinde 10 metre yüksekten beton zemine düşmesi sonunda vücudunda ağır kırıklar oluşacak şekilde yaralandığı ve halen bu kazaya dayalı olarak %43 oranında işgöremez halde bulunduğu tartışmasızdır. Bu halde, davacı eş İ.C.’nın kocasının bu kazaya bağlık olarak, aile birliği içerisinde kocalık görevlerini yerine getiremediği, gibi sürekli bakım ve yardımı nedeniyle kendisinin de bedensel ve ruhsal bütünlüğünün bozulduğu küçük N.’un ise babasının ağır derecede vücut bütünlüğünün bozulmasının sonuçlarını ömür boyu yasayacak olup yaşı nedeniyle de etkileneceği gerçeği karşısında ruhsal ve sinirsel sağlık bütünlüklerinin ağır biçimde ihlal edildiği kabul edilmelidir.
Açıklanan maddi ve hukuki olgular nedeniyle davacı eş İ. Ile çocuk N.’un BK’nu 47. maddesine dayanan manevi tazminat istekleri yönünden olayda uygun illiyet ve hukuksal aykırılık bağı koşullarının gerçekleştiği ve doğrudan manevi zarara uğradıkları gözetilmeden, manevi tazminat takdiri gerekirken Dairemizin eski uygulamaları gerekçe gösterilerek taleplerinin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
b) Davacı Y.C.’nın maddi tazminat talebinin reddi, katsayı artışları sonucu değişen sigorta tahsisleri peşin sermaye değerinin indirilmesinden kaynaklandığı, bu durumda, red nedeniyle davalı yararına vekalet ücreti verilemeyeceği Dairemizin giderek Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarından olduğu halde reddedilen maddi tazminat üzerinden davalı yararına vekalet ücretine karar verilmesi de doğru değildir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı T. Gübre Fabrikası A.Ş. ile davacıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacılar ile davalı T. A.Ş."ye iadesine, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz edenlerden davalı Z. E. A.Ş."ye yükletilmesine, 22.09.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.