11. Hukuk Dairesi 2015/8855 E. , 2016/7946 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada ... Sulh Hukuk Mahkemesi’nce verilen 20/02/2013 tarih ve 2007/292-2013/122 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler elektronik ortamda okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı; bankadan kredi çeken ...’na kefil olduğunu, ...’ nun iflas etmesi üzerine kefili olduğu kredinin ödenmesi için banka tarafından kendisine başvurulduğunu, banka tarafından kendisine kredi kullanma imkanı sunulduğunu, ancak kredinin kendisine ödenmediğini, ..."nun borcu için ve ...’nun kefili olduğu ...k’in borcu için ödenmiş olduğunu, banka personelince ..."e ..."un kefil olması nedeniyle doğan borçtan da sorumlu olduğu ve ödenmemesi halinde haciz işlemleri başlatılacağının ifade edildiğini, iradesi yanıltılarak bu borcu da ödemek zorunda bırakıldığını, yapmış olduğu araştırmalar neticesinde kendisinin ...k’in borcunu ödemek zorunda olmadığını bu paranın kendisinin yanıltılarak ve zor durumundan faydalanılarak ödettirilmiş olduğunu anladığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 4.528,47 TL’nin ödeme tarihi olan 17.06.2005 tarihinden başlayacak en yüksek reeskont faizi ile birlikte davalı bankadan alınarak kendisine ödenmesine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının ödeme dekontlarında imzasının olduğunu, davacının yanıltılmasının söz konusu olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davacı kendisinin malvarlığı bakımından büyük bir tehlikeye düşürüleceği tehditi ile dava dışı ...k’ in davalı bankaya olan kredi borcunu ödediğini beyan etmiş ise de, davaya konu ödeminin yapıldığı tarihte davacının esnaf olarak faaliyet gösterdiği, bu nedenle başka birinin borcu nedeniyle takibe uğramayacağını bilmesi gerektiği, ayrıca 818 Sayılı Borçlar Kanunun 31. maddesi gereğince ön görülen 1 yıllık hak düşürücü sürenin 20.06.2006 tarihinde dolduğu işbu davanın ise 15.03.2007 tarihidnde açıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, borçlu olmadığı bir miktar parayı iradesi yanıltılarak ödeyen davacının istirdat istemine ilişkin olup, mahkemece 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 31. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak uyuşmazlık 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 62. maddesi kapsamında bir sebepsiz zenginleşme davasıdır. 818 sayılı BK"nın 62. maddesinde öngörülen bir yıllık süre de hak düşürücü süre değil zamanaşımı süresi olup, davalı tarafından süresinde yapılan bir zamanaşımı defii de bulunmadığına göre mahkemece resen dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Ayrıca, mahkemece irade fesadı hallerinin somut olayda gerçekleşmemiş olması da gerekçe gösterilerek dava esastan da reddedilmiş ise de, yukarıda da açıklandığı üzere uyuşmazlık 818 sayılı BK"nın 62. maddesinden kaynaklanmaktadır. O halde, mahkemece, dosyada mevcut davacının kefil olduğu kredi sözleşmesi ile ..."nun kefil olduğu kredi sözleşmesi incelenerek, davacının kefil sıfatıyla imzaladığı kredi sözleşmesindeki kefalet sorumluluğunun kapsam ve sınırları belirlenip, asıl borçlunun kefil olduğu diğer kredi sözleşmesinden doğan kefalet borcunu da kapsayıp kapsamadığı değerlendirilerek, davacı tarafından yapılan ödemenin usulüne uygun bir ödeme mi yoksa borçlu olduğu zannıyla yapılmış ödeme niteliğinde mi olduğunun tartışılması gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın reddi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 10/10/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.