Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/274
Karar No: 2017/245

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/274 Esas 2017/245 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2017/274 E.  ,  2017/245 K.

    "İçtihat Metni"

    Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Asliye Ceza

    Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık ..."in beraatine ilişkin, Ankara 20. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13.12.2007 gün ve 227-888 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 14.12.2011 gün ve 4230-8261 sayı ile;
    "...Ancak;
    1- 19.03.2007 tarihli raporu düzenleyen ve bilirkişi listesinden seçilip seçilmediği anlaşılamayan Hüseyin Tercan"ın kimlik tespiti ve yemini yaptırılmayarak CMK"nun 54, 58/1, 62 ve 64/6. maddelerine muhalefet edilmesi,
    2- AŞTİ"den araç çıkış yolu ve minibüs durakları bulunması nedeniyle taşıt ve yaya trafiğinin yoğun olduğu olay yerinde orta refüjden yola inerek karşıya geçmeye çalışan yayayı, orta refüjde gören ve yolu on iki metre geçen yayaya çarpan sanığın, olayda kusurlu bulunduğu, izah edilen oluş şekli itibarıyla 05.09.2007 ve 19.03.2007 tarihli bilirkişi raporlarının oluşa uygun oldukları gözetilmeden ve mevcut raporlar arasındaki çelişki de giderilmeden Adli Tıp Kurumunun raporu esas alınarak yazılı şekilde hüküm tesisi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yerel mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 12.02.2014 gün ve 237-72 sayı ile; sanığın ilk hükümdeki gibi beraatine karar verilmiştir.
    Hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 14.01.2015 gün ve 19811-311 sayı ile;
    "Dairemizin 14.11.2011 tarih ve 4230-8261 sayılı bozma ilamına uyulmasına karar verilmesine rağmen, 19.03.2007 tarihli raporu düzenleyen bilirkişi ..."ın kimliği tespit edilip yeminin yaptırılmaması ve aynı bozma ilamında olayın oluş şekli itibarıyla 05.09.2007 ve 19.03.2007 tarihli bilirkişi raporlarının oluşa uygun bulunduğunun belirtilmesine rağmen, bozma ilamı hükümsüzleştirilerek yeni bilirkişi raporları aldırılmak suretiyle Adli Tıp Kurumunun 26.11.2013 tarihli bilirkişi raporuna dayanılarak sanığın beraatine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yerel mahkeme ise 25.06.2015 gün ve 140-451 sayı ile;
    "Gerek kimlik tespiti yapılıp yemini verdirilemeyen ... tarafından düzenlenen raporun yok hükmünde olması nedeniyle hükme dayanak yapılamayacağı, gerekse 05.09.2007 tarihli bilirkişi raporu ile Ankara Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesinin raporları arasında çelişki bulunduğundan bunlardan hangisinin karara dayanak yapılacağı kararlaştırılamadığından, çelişkinin giderilmesi maksadıyla İstanbul Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden aldırılan raporlar olaya uygun düşmekle ve yok hükmünde de kabul edilemeyeceğinden bu raporlara itibar edilmiş, sanığın taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan kusurunun olmadığı mahkememizce de kabul edilmiştir" şeklindeki gerekçeyle sanığın önceki hükümdeki gibi beraatine karar vermiştir.
    Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 07.10.2015 gün ve 306821 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 gün ve 842-865 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 01.03.2017 gün ve 8-1544 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; bir kişinin ölümü ile sonuçlanan trafik kazasında sanığın kusurunun bulunup bulunmadığının tespitine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, aleyhe olan bozma kararına karşı sanığın beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Yerel mahkemece, bozmadan sonra yapılan yargılamada sanık ve müdafiine bozma kararı ve duruşma günü davetiyesinin tebliğ edildiği, sanığın tebliğe rağmen duruşmaya gelmemesi üzerine müdafiinin dinlenilmesi ile yetinilip sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan önceki hükümde direnilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
    1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/2. maddesine göre, hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup müdafiin dinlenilmesi ile de yetinilemez. Aynı kurala 5271 sayılı CMK"nun 307/2. maddesinde de yer verilmiş olup anılan bu kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.
    Bu zorunluluk beraat hükmünde direnilmesi halinde de geçerlidir. Zira Ceza Genel Kurulunca yapılacak inceleme sonucunda Özel Dairenin aleyhe bozması isabetli bulunup yerel mahkeme hükmünün bozulması mümkündür. 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/3. maddesine göre ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Bu durumda sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyeceği sorulmadan beraat hükmünde direnilebileceğinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilecektir. Savunma hakkı sanığın en önemli hakkı olup bu hakkın sınırlanması 1412 sayılı CMUK"nun 308/8. maddesi uyarınca mutlak bozma nedenidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamaları da ısrar edilen önceki hüküm beraat dahi olsa sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilemeyeceği yönündedir.
    Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...;
    "A) Genel olarak
    Temyiz üzerine verilen bozma kararı sonrasında mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen kurallar yönünden 5271 sayılı CMK"nın 307. maddesi 20.07.2016 tarihinden önce verilen temyizi kabil kararlar yönünden yürürlükte bulunmayıp bu kararlar yönünden 5320 sayılı Kanunun 8. maddesine göre 1412 sayılı CMUK"nun 326. maddesi yürürlükte bulunmaktadır. 1412 sayılı CMUK"nun 326. maddesinin 2. fıkrasında sanık ya da müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi yargılamaya devam edilerek davanın gıyapta bitirilebileceği, ancak "Sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerektiği" belirtilmiştir. Yani kural, davetiyeye rağmen duruşmaya katılma olmasa da yargılamaya devamla karar verilebileceği, istisnası ise, verilecek ceza bozma konusu olan cezadan daha ağır ise sanığın dinlenilmesi gerektiğidir.
    İstisna olarak düzenlenen ve uygulamada aleyhe bozma olarak tanımlanan durum, kanunun lafzi yorumuna göre sadece "bozma konusu olan cezadan" daha ağır bir ceza verilecek olmasıdır, yani sanık hakkında verilen ve ceza içeren bir kararın bozulması halinde bozma üzerine mahkeme bozmaya uyduğu takdirde vereceği ceza daha ağır olacağı için bu kural uygulanacaktır. Bu durumda kural, beraat kararının aleyhe bozulmasını da kapsamaktadır. Ancak yine kanunda belirtildiği gibi verilecek cezanın daha ağır olması yani beraat yerine cezaya hüküm olunması halinde bu kural uygulanacaktır. Bunun içinde mahkemenin aleyhe olan bozma kararına uyarak; Yargıtay bozma kararı doğrultusunda aleyhe bir karar verebileceğini belirtmesi gerekir. Aksine mahkeme bozma ilamını haklı bulmaz ve verdiği beraat kararının doğru olduğu kanaatiyle direnme kararı verirse mahkemeden sanığın mutlaka dinlenmesini beklemek, yasanın gerek lafzına gerekse düzenleme amacına aykırı düşecektir.
    B) Yargıtay Genel Ceza Kurulu Kararları
    Yargıtay Genel Ceza Kurulunun 1412 sayılı Kanunun yürürlük zamanında ve 01.06.2005 tarihinden sonra konuyla ilgili vermiş olduğu istikrar kazanmış kararlarda özetle; "Hükmün aleyhe bozulması halinde davaya bakacak mahkemece CMUK"nun 326. maddesi uyarınca sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunludur. Böylece sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhe sonuç doğuracak olan hususlarda beyanda bulunma; kendini savunma ve bu konudaki kanıtlarını sunma olanağı tanınmaktadır. Bu hüküm, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayanmakta olup uyulmasında zorunluluk bulunan buyurucu kurallardandır..." (03.10.2010 tarih 3/168-178, 11.06.1996 tarih 1/122-129, 26.12.1994 tarih 2/345-363, 17.04.1989 tarih 5/94-148 sayılı...)
    Ceza Genel Kurulunun belirtilen kararlarında bu kuralın savunma hakkının sınırlanmamasının sonucu olduğu, sonuç olarak sanığın lehine olan bir düzenleme olduğu belirtilmektedir. Genel kurulun istikrar kazanmış kararlarına göre aleyhe bozma üzerine, direnme (+ beraat) kararı verilmesi için mutlaka sanığın bozma kararına karşı beyanlarının alınması gerekecektir.
    C) Yasal Düzenlemeler ve Sanığın Lehine Olan Kararın Tespiti
    Yargıtay Genel Ceza Kurulunun kararları karşısında beraat kararının mı yoksa zamanaşımı nedeniyle düşme kararının mı veya gecikmiş olarak verilen beraat kararının mı sanığın lehine olduğunun belirlenmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Kanaatimizce hiç kuşkusuz en süratli şekilde verilen beraat kararı sanığın en lehine olan durumdur.
    Anayasanın 141/4. maddesinde davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğu belirtilmiştir.
    5271 sayılı CMK"nun 290. maddesine göre "Sanığın yararına olan hukuk kurallarına aykırılık, sanığın aleyhine hükmün bozdurulması için Cumhuriyet savcısına bir hak vermez." Benzer hüküm 5320 sayılı kanunun 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan CMUK"nun 309. maddesinde de mevcuttur.
    5271 sayılı CMK"nun 307. maddesinde ve yine 5320 sayılı yasanın 8. maddesine göre yürürlükte bulunan CMUK"nun 326. maddesinde "Sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerektiği" hükme bağlanmıştır.
    5271 sayılı CMK"nun 193/2. maddesine göre "Sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilir".
    Kanun koyucu Anayasanın 141/4. maddesi doğrultusunda; savunma hakkının kısıtlanmaması için yargılanma aşamasında uyulması gereken konulara ilişkin CMK"nun çeşitli maddelerinde düzenlemeler getirilmiş ve son olarak hükümden önce son sözün hazır olan sanığa verileceği (CMK"nun 216/3) belirtilmiştir.
    Görüldüğü gibi yargılamanın en çabuk şekilde bitirilmesi amaçlandığı gibi bu amaca ulaşırken sanığın savunma hakkının kısıtlanmaması esas alınmıştır. Yargılama sonucunda ulaşılan sonucun sanığın lehine olması durumda sanığın savunma hakkını güvence altına alan usul kurallarına uyulmaması önemsenmemiş, amaca aykırı bir şekilcilik öngörülmemiştir.
    Kanunun bu düzenleme biçimi ve amacı ve ceza yargılamasının temel hedefi gözetildiğinde, süratle sonuçlanan bir davada sanığın lehine konulan bir yasa hükmünün ihlal edilmemesi mi yoksa sanığın beraat etmesi yani aklanması mı sanığın lehine değerlendirilecektir. Somut olaya geldiğimizde sanığın lehine (suçu işlediği sabit olmadığından beraatine) karar verilmiş, karar temyiz incelemesi sonucunda sanığın suçu işlediği ve bu nedenle mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği düşüncesiyle bozulmuştur. Burada bozma kararının sanığın aleyhine olduğu kuşkusuzdur.
    Ancak Yargıtay Ceza Dairesinin vermiş olduğu aleyhe bozma kararı kesin bir sonuç değildir, yerel mahkemenin bu karara direnme yetkisi bulunmaktadır. CMUK"nun 326. maddesinde bozma kararı üzerine mahkemenin öncelikle taraflara davetiye göndererek bozma kararına karşı beyanlarını sorması gerektiği, davete uymadıkları takdirde yokluklarında karar verilebileceği ancak bozma konusu cezadan daha ağır bir ceza verilecek olması halinde savunma hakkının korunmasını teminen sanığın bozma kararına karşı beyanının mutlaka sorulması gerektiği, mahkemenin bozma kararına ısrar hakkı bulunduğu, daire kararına uyma zorunluluğu bulunmayıp Ceza Genel Kurulu kararına uymak zorunluluğu düzenlenmiştir.
    Uyma Kararı; Yargıtay dairesinin verdiği bozma kararı üzerine işi yeniden ele alan mahkemenin Yargıtayın görüşüne uygun bulurak ve bozma kararı doğrultusunda yargılama yapmayı kabul etmesidir. Alt mahkeme uyma üzerine yaptığı yargılamada "uymadan sonraki serbestlik" ilkesinden yararlanarak serbestçe karar verebilirse de bunun istisnası CMUK"nun 326. maddesinde düzenlenmiş olup; bozmanın belirli bir eksiklik nedeni ile yapılması halinde uyma kararı verildikten sonra mahkeme bozma kararındaki eksikliği gidermek zorundadır. İkinci istisna ise aleyhe temyiz bulunmaması halinde sonuç cezayı ağırlaştırmamaktır (aleyhe bozma).
    Sonuç olarak ve özetle yerel mahkeme bozma kararı üzerine yaptığı yargılamada sonuç kararını vermeden önce bozma kararına uyma ya da direnme yönünde bir karar verecek, verdiği bu karar doğrultusunda işlem yapacak ya da yeni bir karar verecektir.
    Mahkeme bozma kararından önce mahkûmiyet kararı vermiş ve bozma kararı aleyhe olup bozmaya uyulması halinde mahkemenin bu uyma kararının doğal sonucu olarak sanığa daha fazla ceza vermesi gerekiyorsa CMUK"nun 326/2. maddesi uyarınca sanığın dinlenmesi zorunludur. Mahkemenin direnme kararı vermesi halinde ise bu direnme kararının doğal sonucu olarak sanığa önceki cezadan yani bozma kararına konu olan cezadan daha fazla ceza verilmesi mümkün olamayacağından, sanığın aleyhine sonuç doğması ve hukuki durumunda bir değişiklik olmaması nedeniyle dinlenmesi zorunlu değildir. Zira sanık dinlenmeden aleyhine bir karar verilmesi söz konusu olmamaktadır.
    Mahkemece bozma kararından önce beraat kararı verilmesi ve bozma kararının aleyhe olması durumlarında, bozmaya uyulması halinde mahkemenin, bu uyma kararının doğal sonucu olarak sanığa bu kez ceza vermesi gerektiğinden, CMUK"nun 326/2. maddesi uyarınca sanığın dinlenmesi zorunludur. Direnme kararı verilmesi halinde ise bu direnme kararının doğal sonucu olarak önceki beraat kararından daha aleyhe bir karar verilmesi söz konusu olamayacağından, sanığın aleyhine sonuç doğmaması ve hukuki durumunda bir değişiklik olmaması nedeniyle dinlenmesi zorunlu değildir. Dinlenmemesi verilecek kararın niteliğine göre aleyhe bir sonuç doğurmayacaktır.
    D) Sonuç
    Sonuç olarak yukarıda da belirtildiği üzere sanığın beraatine ilişkin kararın aleyhe bozulması halinde, mahkemece direnme kararı verilmesi durumunda bu direnme kararının doğal sonucu mahkemenin önceki kararını tekrarlamasıdır. Yani yine beraat kararı vermesidir. Mahkeme beraat kararı verirken CMK"nun 223. maddesinde belirtilen beraat sebeplerinden birisine ve herhalde önceki gerekçeye göre hüküm kuracaktır. Bu durumda mahkemenin herhangi bir eksik araştırma ve soruşturmaya veya yeni bir kanıt tartışmasına girmemesi nedeniyle sanığın yokluğunda beraat kararı verilmesi sanığın aleyhine bir sonuç doğurmayıp aksine bir an önce aklanması sonucunu doğurması ve adil yargılanma hakkından yararlanmasını temin etmesi nedeni ile lehine sonuç doğuracaktır. Bu gerekçelerle sanığın savunma hakkının kısıtlanamayacağı ilkesinden bahisle beraat kararının aleyhe bozulması üzerine direnme kararının doğal sonucu olarak verilen beraat kararından önce sanığın mutlaka bozma kararına karşı diyeceklerinin sorulması gerektiğine dair sayın çoğunluk görüşüne katılmak mümkün olmamıştır" düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Ankara 20. Asliye Ceza Mahkemesinin 25.06.2015 gün ve 140-451 sayılı direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
    2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.04.2017 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi