Ceza Genel Kurulu 2014/352 E. , 2017/243 K.
"İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
Hükümlü veya tutuklunun kaçması suçundan sanık ..."un 5237 sayılı TCK’nun 292/1, 62, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Kayseri 6. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 14.05.2013 gün ve 434-508 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 03.12.2013 gün ve 12411-14788 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 17.02.2014 gün ve 193254 sayı ile;
"...5237 sayılı TCK"nun 292. maddesinde tanımlanan "hükümlü veya tutuklunun kaçması" suçunun oluşabilmesi için 5275 sayılı Kanunun 105/A maddesine göre verilmiş bir ek kararın olması ve bu kararın kesinleşmesi gerekmektedir. Ancak Kayseri İnfaz Hakimliğinin 20.03.2013 tarih ve 444-444 sayılı ek kararının dosya üzerinden ve itiraz yasa yolu açık olmak üzere verildiği, kararın henüz kesinleşmediği, kolluk tarafından iki gün içerisinde teslim olması gerektiğini içeren tutanak düzenlendiği görülmüş ise de, anılan ek kararın kesinleşmediğinin kabul edilmesi gerektiği,
Buna göre Kayseri İnfaz Hakimliğine ait ek kararın kesinleşmemiş olması nedeniyle 5237 sayılı TCK"nun 292. maddesinde tanımlanan "hükümlü veya tutuklunun kaçması" suçunun oluştuğunun kabulünün mümkün olmadığı ve sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle itiraz kanun yoluna müracaat etmiştir.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 01.04.2014 gün ve 3159-3852 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı hükümlü veya tutuklunun kaçması suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Kayseri 2. Asliye Ceza Mahkemesince 29.04.2009 gün ve 998-405 sayı ile; sanığın 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, bu hükmün Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 11.07.2012 gün ve 14594-24213 sayılı ilamı ile onandığı, söz konusu mahkûmiyet hükmünün infazına 11.02.2013 tarihinde İncesu Açık Ceza İnfaz Kurumunda başlandığı, infaz aşamasında Kayseri İnfaz Hakimliğinin 15.02.2013 gün ve 444-444 sayılı kararı ile; 11.04.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6291 sayılı Kanun ile 5275 sayılı Kanuna getirilen hükümler uyarınca, sanığın cezasının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına ve tahliyesine karar verildiği,
Sanığın, Kayseri Denetimli Serbestlik Müdürlüğünün belirlediği denetim planını 25.02.2013 ve 13.03.2013 tarihlerinde ihlal edip uymamakta ısrar etmesi nedeniyle, Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Kayseri İnfaz Hakimliğince 20.03.2013 gün ve 444-444 sayılı ek karar ile; sanığın kapalı ceza infaz kurumuna iadesine karar verildiği, söz konusu bu karar Kayseri Denetimli Serbestlik Müdürlüğünce sanığa, iki gün içinde en yakın Cumhuriyet Başsavcılığına teslim olması gerektiği aksi durumda 5237 sayılı TCK"nun 292 ve 293. maddeleri gereğince firar hükümlerinin uygulanacağı ihtarına havi şekilde 29.03.2013 cuma günü tebliğ edildiği, 01.04.2013 pazartesi günü Kayseri Adliyesinde bulunan sanığın, şüpheli hareketleri nedeniyle görevlilerce durdurulduğu, yapılan GBT sorgusunda, Kayseri 2. Asliye Ceza Mahkemesince 29.04.2009 gün ve 998-405 sayı ile hükmolunan 10 ay hapis cezası nedeniyle arandığının tespit edilerek yakalandığı ve Kayseri Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna cezasının infazı için götürüldüğü,
Anlaşılmaktadır.
Soruşturma evresinde ifadesi alınmayan sanık duruşmada; Kayseri İnfaz Hakimliğinin 20.03.2013 tarihli ek kararının kendisine 29.03.2013 tarihinde tebliğ edilerek 2 gün içinde en yakın Cumhuriyet başsavcılığına teslim olması konusunda ihtarat yapıldığını, bu karara itiraz bile edemediğini, zaten hergün adliyeye gelip gittiğini, 01.04.2013 tarihinde adliyeye gittiğinde yakalandığını, suç işleme kastının olmadığını,
Temyiz dilekçesinde; kapalı ceza infaz kurumuna iadesine dair kararın tarafına 29.03.2013 tarihinde tebliğ edildiğini, aynı gün söz konusu karara itiraz ettiğini, ertesi gün aynı konu nedeniyle adliyeye gittiğinde hafta sonu olması nedeniyle girişteki polis noktasından geri çevrildiğini, pazartesi günü adliyeye gittiğinde infaz hakimliği personelinden dosyasının onaylandığını öğrendiğini ve orada bulunun polis memurlarınca yakalandığını,
Savunmuştur.
Uyuşmazlıklık konusu "Hükümlü veya tutuklunun kaçması" suçuna ilişkin 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 292. maddesinde;
“(1) Tutukevinden, ceza infaz kurumundan veya gözetimi altında bulunduğu görevlilerin elinden kaçan tutuklu veya hükümlü hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Bu suçun, cebir veya tehdit kullanılarak işlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun, silâhlı olarak ya da birden çok tutuklu veya hükümlü tarafından birlikte işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir katına kadar artırılır....” düzenlemesine yer verilmiştir.
Suçun temel şeklinin açıklandığı maddenin birinci fıkrası uyarınca, kesinleşen mahkûmiyet hükmü nedeniyle cezasını infaz etmekte bulunan hükümlünün ya da hakkında tutuklama kararı verilmiş olan tutuklunun tutukevinden, ceza infaz kurumundan ya da gözetimi altında bulunduğu görevlilerin elinden kaçması ile suç oluşacak ve sanık hakkında 6 aydan 1 yıla kadar hapis cezasına hükmedilecektir. Suçun hareket öğesini oluşturan kaçma, bulunduğu kurumun sınırlarını terk etmek ya da gözetimi altında bulunduğu görevlinin fiili egemenlik alanından kurtulmak anlamına gelmekte olup, bu durum görevlilerce tutulan tutanak ve resmi kurum yazıları ile ispat edilebilecektir.
Öte yandan 6291 sayılı Kanunla 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanuna eklenen 105/A maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan "Denetimli serbestlik müdürlüğüne müracaat etmesi gereken sürenin bitiminden itibaren iki gün geçmiş olmasına karşın müracaat etmeyenler ile kapalı ceza infaz kurumuna iade kararı verilmesine rağmen iki gün içinde en yakın Cumhuriyet başsavcılığına teslim olmayan hükümlüler hakkında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 292 nci ve 293 üncü maddelerinde yazılı hükümler uygulanır.” hükmü uyarınca denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle cezasının infazına karar verilen hükümlünün, denetimli serbestlik müdürlüğüne müracaat etmesi gereken sürenin bitiminden itibaren iki gün geçmiş olmasına karşın müracaat etmemesi veya kapalı ceza infaz kurumuna iade kararı verilip bu kararın hükümlüye tebliğine rağmen iki gün içinde en yakın Cumhuriyet başsavcılığına teslim olmaması halinde TCK"nun 292. maddesi kapsamında sorumluluğu cihetine gidilecektir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenebilmesi için 5271 sayılı CMK"daki "itiraz kanun yolu" ile "sürelerin hesaplanması"na ilişkin düzenlemelere de değinmekte zorunluluk bulunmaktadır.
Olağan kanun yollarından olan itiraz, 5271 sayılı CMK’nun 267 ila 271. maddeleri arasında düzenlenmiş olup "İtiraz olunabilecek kararlar" başlıklı 267. maddesinde; "Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir" şeklindeki düzenlemeye göre, kural olarak sadece hakim kararlarına karşı gidilebilecek olan itiraz yoluna, kanunlarda açıkça gösterilmiş olması kaydıyla mahkeme kararlarına karşı da başvurulması mümkündür.
5271 sayılı CMK"nun “İtiraz usulü ve inceleme mercileri” başlıklı 268. maddesi;
“(1) Hâkim veya mahkeme kararına karşı itiraz, kanunun ayrıca hüküm koymadığı hâllerde 35 inci maddeye göre ilgililerin kararı öğrendiği günden itibaren yedi gün içinde kararı veren mercie verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine beyanda bulunmak suretiyle yapılır. Tutanakla tespit edilen beyanı ve imzayı mahkeme başkanı veya hâkim onaylar. 263 üncü madde hükmü saklıdır.
(2) Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir...”,
Aynı Kanunun “İtirazın kararın yerine getirilmesinde etkisi” başlıklı 269. maddesi ise;
“(1) İtiraz, kararın yerine getirilmesinin geri bırakılması sonucunu doğurmaz.
(2) Ancak, kararına itiraz edilen makam veya kararı inceleyecek merci, geri bırakılmasına karar verebilir.”,
Şeklindedir.
CMK"nun 268. maddesinin birinci fıkrasında itirazın süresi ve şekli gösterilmiş; 269. maddesinin birinci fıkrasında ise itirazın, verilen kararın infazının durdurmayacağı belirtilmiştir.
Aynı Kanunun “Sürelerin hesaplanması” başlıklı 39. maddesi;
“(1) Gün ile belirlenen süreler, tebligatın yapıldığının ertesi günü işlemeye başlar.
(2) Süre, hafta olarak belirlenmiş ise, tebligatın yapıldığı günün, son haftada isim itibarıyla karşılığı olan günün mesai saati bitiminde sona erer.
(3) Süre, ay olarak belirlenmiş ise tebligatın yapıldığı günün, son ayda sayı itibarıyla karşılığı olan günün mesai saati bitiminde sona erer. Son bulduğu ayda sayı itibarıyla karşılığı olan gün yoksa; süre, ayın son günü mesai saati bitiminde sona erer.
(4) Son gün bir tatile rastlarsa süre, tatilin ertesi günü biter.” şeklinde düzenlenmiş olup sürenin son gününün tatil günlerinden birine rastlaması halinde, sürenin tatilin ertesi günü sona ereceği hüküm altına alınmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Her ne kadar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, infaz hakimliğince verilen kapalı ceza infaz kurumuna iade kararının kesinleşmemesi nedeniyle sanığa atılı suçun unsurlarının oluşmadığını belirtmiş ise de; 5271 sayılı CMUK"nun 269. maddesi gereğince, yapılan itirazın, kararın yerine getirilmesinin geri bırakılması sonucunu doğurmayacağı cihetle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının bu yönden isabetli olmadığı anlaşılmıştır.
Ancak;
01.04.2013 tarihinde yakalanan sanığa, İnfaz Hakimliğinin “kapalı ceza infaz kurumuna iade” kararının 29.03.2013 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, sanığın 5275 sayılı Kanunun 105/A maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca Cumhuriyet başsavcılığına teslim olması gereken ve 31.03.2013 pazar günü dolacak olan iki günlük sürenin 5271 sayılı CMK"nun 39. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca tatilin bitimi olan 01.04.2013 pazartesi gününe uzadığı ve sanığın bu süre dolmadan yakalandığı anlaşıldığından, atılı suçun yasal unsurlarının oluşmaması sebebiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının bu değişik gerekçeyle kabulüne karar verilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün sanığa atılı hükümlü veya tutuklunun kaçması suçunun unsurlarının oluşmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Kayseri İnfaz Hakimliğine ait ek kararın kesinleşmemiş olması nedeniyle hükümlü veya tutuklunun kaçması suçunun oluşmadığı" düşüncesiyle itirazın kabulü yönünde oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,
2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 03.12.2013 gün ve 12411-14788 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Kayseri 6. Sulh Ceza Mahkemesinin 14.05.2013 gün ve 434-508 sayılı hükmünün, sanığa atılı hükümlü veya tutuklunun kaçması suçunun unsurlarının oluşmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.04.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.