10. Hukuk Dairesi 2017/431 E. , 2017/2309 K.
"İçtihat Metni"Y A R G I T A Y İ L Â M I
Mahkemesi : İş Mahkemesi
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozmaya uyularak ilamında belirtildiği şekilde davalılar ... Sigorta A.Ş. ve ... yönünden davanın reddine, davalılar ... ve... Sigorta A.Ş. yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Mahkemece verilen ilk kararda da, aynı şekilde; davalılar ... Sigorta A.Ş. ve ... yönünden davanın reddine, davalılar ... ve... Sigorta A.Ş. yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Verilen karar, davacı Kurum ve... Sigorta A.Ş vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece verilen ilk karar, Dairemizin, 21.05.2013 tarih 2012/18536 E, 2013/11134 K sayılı kararıyla 1-Davacı Kurum, trafik kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan aylık ve yapılan ödemeler nedeniyle uğranılan Kurum zararının 1479 sayılı Kanun"nun 63. maddesi uyarınca rücuan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 39. maddesinde; “Üçüncü bir kişinin kastı nedeniyle malül veya vazife malülü olan sigortalıya veya ölümü halinde hak sahiplerine, bu Kanun uyarınca bağlanacak aylığın başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı için Kurumca zarara sebep olan üçüncü kişilere rücu edilir” düzenlemesi getirilmiş ise de, söz konusu düzenlemenin anılan kanunda, yürürlüğü öncesinde gerçekleşen olaylardan kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında davanın yasal dayanağı 1479 sayılı Kanunun 63. maddesi olup, söz konusu maddeye göre,
Bağ-Kur’un rücu hakkının doğabilmesi için, öncelikle, 3. kişinin, yani, sigortalı dışında kalan bir başka kişinin, suç sayılır hareketinin mevcut olması ve bu sebeple sigortalıya Kurumca yardım yapılması gerekir.
Aynı Yasanın aynı maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “...araç sahiplerine...” ibaresinin Anayasa Mahkemesinin 27.03.2002 tarih 2001/343 Esas, 2002/41 sayılı Kararı ile Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermesi karşısında, Yasanın 63. maddesindeki şartların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılması gerekir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı karşısında; kazaya konu aracın kaydi maliki olan davalı ..."nın işleten sıfatı yoksa sorumlu tutulamayacak, araç maliki aynı zamanda işleten ise, sorumlu tutulacaktır. Burada değerlendirilmesi gereken husus davalının işleten sıfatı ile sorumlu olup olamayacağına ilişkindir. Trafik sicilinde adı kayıtlı bulunan kişi, aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere kullanıyor ve araçtan çıkar sağlıyor ise, karşılığında hem şekli, hem de maddi anlamda işletenlik sıfatı birleşmiş olur.
2918 sayılı Yasanın 3. maddesinde; araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatı ile sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişinin işleten olduğu, ancak ilgilisi tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikenin kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu olduğu ispat edilirse, bu kişinin, işleten sayılabileceği hükme bağlanmıştır.
Hal böyle olunca, vefat eden sigortalıya çarpan aracın trafik kaydında malik görünen davalı ..."nın 1479 sayılı Yasanın 63 ve 2918 sayılı Yasanın 3. maddesi kapsamında işleten sıfatının varlığı araştırılarak yöntemince belirlenmesinden sonra karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
2- Zorunlu mali sorumluluk sigortası; “Motorlu bir aracın karayolunda işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına, bir şeyin zarara uğramasına neden olması halinde, o aracı işletenin, zarara uğrayan üçüncü kişilere karşı olan mali ve hukuki sorumluluğunu belli limitler dahilinde güvence altına almak” üzere oluşturulmuştur. Bu durumda, sigorta şirketinin, trafik kazasında ölen sigortalının hak sahiplerine iyi niyetli olarak yaptığı ödemelerin, sigorta şirketi yönünden bakiye limitin hesabında gözetilmesi gerekir. Poliçe limitinin tamamının ödenmiş olması durumunda ise, artık, sigorta şirketinin sorumluluğundan bahsedilmesi mümkün değildir.
Somut olayda, davalı... Sigorta A.Ş., sigortalının ölümüne neden olan araca ait zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesine istinaden sigortalının hak sahiplerine ödeme yaptıkları iddiasında bulunmuştur. Mahkemece; ödeme yapılıp yapılmadığı, yapılmışsa kime yapıldığı ve poliçedeki hangi teminat yönünden ödeme yapıldığı, tarih ve miktarı dayanağı belgeler de getirtilerek, gerektiğinde sigorta şirketi kayıtları üzerinde inceleme yapılarak yöntemince araştırıldıktan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, ödeme iddiası araştırılmaksızın eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.” şeklinde gerekçe ile bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş ancak bozma ilamı gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir. Davalı ... yönünden işleten sıfatı yöntemince araştırılmamıştır.
Uyuşmazlık; kaza tarihinde trafik sicil kaydına göre araç maliki olan davalının işleten sıfatının ve dolayısıyla kaza nedeniyle hukuki sorumluluğunun bulunup bulunmadığı noktasındadır.
“Konunun sağlıklı çözümü için öncelikle “işleten” teriminin hukuki niteliğinin irdelenmesinde yarar vardır. 2918 sayılı Yasanın 3. maddesinde araç sahibi; “Araç için adına yetkili idarece tescil belgesi verilmiş veya sahiplik veya satış belgesi düzenlenmiş kişidir.”, İşleten ise: “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” şeklinde tanımlanmıştır.
Yasada ve öğretide; İşleten sıfatının belirlenmesinde şekli ve maddi ölçütler söz konusudur. Bunlardan şekli ölçüt; satışa esas olan tescil belgesinde, trafik belgesinde, sigorta poliçesi ve vergi kaydında yazılı olmayı , maddi ölçüt ise; araçtan yararlanmayı ve araç üzerindeki eylemli egemenliği ifade etmektedir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Yasasında işleten kavramı ve kimlerin işleten olabileceği belirtilmiştir. Kural olarak aracın trafik tescilinde adına kayıtlı olduğu kişi yani araç sahibi aracı kendi hesabına ve kendisine ait olmak üzere kullanıyor üzerinde çıkar sağlıyorsa aynı zamanda işleten olup, hem şekli hem de maddi anlamda işleten sıfatını alacaktır.
Noterlerin düzenleme yoluyla yaptığı satış ve devir işleminin arkasından yapılacak tescil mülkiyete karine oluşturması bakımından önem taşır. Kuşku olan durumlarda aracın malikine işleten gözüyle bakılmalı ve buna ağırlık verilmelidir.
Varsayımlı işletenlik olarak öğretide adlandırılan ve 2918 sayılı Yasanın 3. maddesinde düzenlenen kavramı da açıklamakta yarar vardır. Bunun temelinde yasanın muvazaalı (danışıklı) işlemlere karşı zarar görenleri koruma amacı yatmaktadır. Yasa koyucu aracın kayden maliki başkası görülse bile üçüncü bir kişi tarafından aracın kendi nam ve hesabına işletildiğinin, araç üzerinde fiili tasarrufta bulunulduğunun ilgilisince ispatı halinde bu kimsenin de işleten sayılacağını ifade etmektedir. Burada kazanılan işleten sıfatı değil işleten gibi sorumluluktur...” belirtilmiştir.
“…araç sahibinin işleten olması, “aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde eylemli olarak egemenliği kullandığı” karinesine dayanır. Bu nedenle, tersi kanıtlanmadıkça araç maliki işletendir… Araç sahibinin işleten olduğu eylemli belirtiye (karine ip ucu) dayanmasına göre, tersi her türlü kanıtla kanıtlanabilir; asıl olan işletenin sorumluluğudur. Kamusal kayıtlara göre araç maliki olan (davalı), aracı mülkiyeti koruma (muhafaza) kaydıyla sattığını ya da kiraya ya da ariyet ya da rehin olarak verdiğini ya da araç üzerinde ekonomik çıkarın ve eylemli egemenliğin bir sözleşmeyle veya haksız eylemle varsayımsal işletene geçtiğini ileri sürerek işleten olmadığını kanıtlayabilir.”(Çetin Aşçıoğlu, Trafik Kazalarından Doğan Hukuk ve Ceza Sorumlulukları, Ankara 2008, s.10 ve 14).
Yöntemince işleten sıfatı araştırılarak, sonucuna göre karar verilmelidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek, eksik araştırma ve inceleme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum vekilinin temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 20.03.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.