Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/931
Karar No: 2020/700
Karar Tarihi: 30.09.2020

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/931 Esas 2020/700 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/931 E.  ,  2020/700 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi


    1. Taraflar arasındaki “menfi tespit ve istirdat” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Boyabat Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının icra takibine koyduğu 05.02.2008 düzenleme, 15.04.2010 vade tarihli 55.000TL bedelli bonodaki borçlu imzasının müvekkiline ait olmadığını ileri sürerek icra takibinden dolayı davalıya borçlu olunmadığının tespitine ve davalıya yapılan ödemelerin istirdatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı Cevabı:
    5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davaya ve icra takibine konu senetteki borçlu imzasının davacıya ait olduğunu savunarak davanın reddine, davacının alacağın %40’ı oranında kötü niyet tazminatı alınmasına karar verilmesini istemiştir.
    İlk Derece Mahkemesi Kararı:
    6. Boyabat Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.10.2013 tarihli ve 2012/513 E., 2013/1617 K.sayılı kararı ile; davacı tarafın davalı taraftan nakden 55.000TL almasını meşru kılacak herhangi bir neden olmadığı, davalıya böyle bir borcu bulunmadığı ve bu senedin kendisi tarafından imzalanmadığını iddia ederek imzaya ve borca itiraz ile borçlu bulunmadığının tespitini talep ettiği, davanın bonodan dolayı borçlu bulunmadığının tespiti talebine ilişkin olduğu, böyle olunca senede karşı senetle ispat kuralının uygulanması gerektiğinden kanaati ile davacı tarafın tanık dinletme talebinin reddedildiği, mahkemece davaya konu senedin keşide tarihinden öncesine ilişkin borçlunun uygulamaya elverişli imzalarını taşıyan belgelerin temin edilmesine yönelik ilgili kurumlara müzekkere yazıldığı, bundan sonra ise Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde görev yapan üç kişilik grafoloji uzmanından oluşacak bilirkişi heyetinden rapor alınması amacıyla 14.12.2012 tarihli müzekkere ile Kadıköy Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine talimat yazıldığı ve müzekkere ekinde belirtilen belgelere ile birlikte dosya kül hâlinde talimat mahkemesine gönderildiği, bilirkişilerce tanzim edilen raporda, senet üzerindeki imzanın, baskı izleri, tersimi, tekrarları, motor hareketleri açısından "..." orjinal imzaları ile benzerlikler gösterdiği, senedin iki farklı el ürünü olduğu, imza ve ödeyecek kısmının senet boşken oluşturulduğu, miktar ve senedin üst kısmının ise imza atıldıktan sonra, farklı bir el ve mürekkepli kalem ile farklı bir zaman diliminde eklemlendiğinin bildirildiği; davacının sahtecilikten yaptığı suç duyurusu üzerine Boyabat Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmada da Samsun Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünden rapor alındığı ve bu raporda; tetkik konusu senedin ön yüzü ""Ödeyecek"" hanesindeki ""Sabiha Soyaslan Natoyolu ege mah. 218 Sok no:104"" ibareli el yazılarının ve bir adet borçlu imzasının Sabiha (Soyaslan) Altındal eli ürünü olduğu kanaatine varıldığı, tetkik konusu senedin ön yüzündeki diğer el yazıları ile ... ve Sabiha (Soyaslan) Altındal isimli şahısların mevcut mukayeseleri arasında, aynı şahıs eli ürünü olduklarını gösterir nitelikte uygun kalgrafik ve grafolojik bulguların tespit olunamadığının bildirildiği, ayrıca Boyabat İcra Hukuk Mahkemesinin 2010/72 E. sayılı dosyasında yapılan yargılamada Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi tarafından ibraz edilen 30.12.2011 tarihli raporda da inceleme konusu senetteki borçlu imzası ile Sabiha Soyaslan"ın mukayese imzaları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, sehir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlikler saptandığından söz konusu imzanın Sabiha Soyaslan"ın eli ürünü olduğu, inceleme konusu senedin, renkli fotokopi ile oluşturulmadığı, matbu senet olduğu ve söz konusu senette yer alan "" Boyabat "" yazısının senede sonradan yazıldığını gösterir nitelik ve yeterlilikte bulgu saptanmadığı, inceleme konusu senet üzerinde iddialar doğrultusunda tahrifat yapıldığını gösterir nitelik ve yeterlilikte bulgu saptanmadığı sonucuna varıldığının bildirildiği; böylelikle hem mahkemece denetime ve hüküm kurmaya elverişli olduğu değerlendirilen 18.03.2013 tarihli rapordan hem de Boyabat İcra Hukuk Mahkemesi ve Boyabat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından aldırılan bilirkişi raporlarından anlaşılacağı üzere davaya konu senet üzerindeki imzanın davacının eli ürünü olduğu, davaya konu senet üzerinde yer alan imzanın davacının eli ürünü olduğunun anlaşılması karşısında senedi elinde bulundurup takibe girişen ve imzanın davacı borçluya ait olduğunu iddia eden davalı alacaklıya senette yer alan imzanın borçluya ait olduğunu ispat külfeti yüklenemeyeceği, bu hâlin ancak senet üzerindeki imzanın borçluya ait olup olmadığının tespit edilemediği durumda mevzu bahis olacağı, davacının yaptığı suç duyurusu sonucunda ise kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, anılan karara müşteki ... vekili tarafından itiraz edilmiş ise de, Sinop Ağır Ceza Mahkemesince itirazın reddedildiği, bu durumda ortada sahtecilik suçuna ilişkin bir ceza davasının bulunmadığı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.05.2010 tarihli ve 2010/12-74 E., 2010/243 K. sayılı kararında borçlu tarafından senette sahtecilik iddiasına dayalı olarak menfi tespit davası açılmış ise ceza davasının bulunup bulunmadığının araştırılması ve ceza davası açılmamış ise hâkimin bilirkişinin görüşüne başvurması gerektiğinin vurgulandığı, bu nedenle savcılık tarafından yürütülen soruşturmanın eldeki davaya herhangi bir etkisinin olmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Özel Daire Bozma Kararı:
    7. Boyabat Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    8. Yargıtay (kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 26.02.2014 tarihli ve 2014/1037 E., 2014/3833 K. sayılı kararı ile;
    “…Davacı, takip ve dava konusu bonodaki imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürerek imza inkârında bulunmuştur. Bu durumda ispat külfeti davalı tarafa geçmiş olup imzanın davacıya ait olduğunun kanıtlanması gerekir. Mahkemece, alınan 21.03.2013 havale tarihli bilirkişi kurulu raporunda ise senet üzerindeki imzanın, baskı izleri, tersimi, tekrarları, motor hareketleri açısından davacı ... orijinal imzaları ile benzerlikler gösterdiği” şeklinde düzenlenmiş olup ..."a ait olduğu yönünde açık bir görüş bildirilmemiştir. Bu yönü itibarıyla rapor eksik düzenlenmiştir.
    Bu durumda mahkemece, davacının rapora itirazları dikkate alınarak yeni bir bilirkişi kurulu oluşturulup imzanın davacıya ait olup olmadığını kesin olarak belirleyen bir rapor alınıp uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    9. Boyabat Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.04.2015 tarihli ve 2014/1044 E., 2015/317 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeler yanında “…Her ne kadar Yargıtay 19. Hukuk Dairesi"nin 2014/1037 Esas 2014/3833 Karar sayılı bozma ilamı ile mahkememizce Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisinden alınan 21/03/2013 tarihli raporda senet üzerindeki imzanın davacıya ait olduğu yönünde açık bir görüş bildirilmediğinden bahisle yeniden rapor aldırılması yönünde karar verildiği anlaşılmış ise de; dava konusunun; alacaklısı ... borçlusu Sabiha Soyaslan(Altındal) bedeli 55,000TL’lik senetle ilgili olarak davacının senetteki imzanın kendisine ait olmadığından bahisle menfi tespit istemine ilişkin olduğu aynı senede ilişkin Boyabat İcra Hukuk Mahkemesinin 2010/72 esas sayılı dosyası ile imzaya ve borca itiraz edildiği yapılan yargılamada Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesinden rapor alındığı ve 30/12/2011 tarihli rapor uyarınca "inceleme konusu senetteki borçlu imzası ile Sabiha Soyaslan"ın mukayese imzaları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, sehir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlikler saptandığında söz konusu imzanın Sabiha Soyaslan"ın eli ürünü olduğu"nun açıkça belirlendiği ve bu nedenle davanın reddine karar verildiği kararın Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 03/12/2012 tarihli ve 2012/19243 E., 2012/35828 K. sayılı ilamı ile onandığı ve karar düzeltme yolunun kullanıldığı 16/05/2013 tarihinde de karar düzeltme talebinin reddedildiği kararın bu haliyle kesinleştiği yine Boyabat Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/341 soruşturma sayılı dosyasında davacı tarafından davalı hakkında aynı senede ilişkin resmi belgede sahtecilik suçundan suç duyurusunda bulunulduğu müşteki ve şüpheliye ait imza ve yazı örneklerinin incelenmesi için dosyanın Samsun Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğüne gönderildiği ve ilgili kurum tarafından tanzim edilen 20/06/2013 tarihli ve BLG-2013/1229 Uzmanlık Numaralı raporda sonuç olarak tetkik konusu senedin ön yüzü ""Ödeyecek"" hanesindeki ""Sabiha Soyaslan Natoyolu ege mah. 218 Sok no:104"" ibareli el yazılarının ve bir adet borçlu imzasının Sabiha (Soyaslan) Altındal eli ürünü olduğu kanaatine varıldığının rapor edildiği yine dosyamız arasında bulunan Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisinden alınan 21/03/2013 tarihli raporda da senet üzerindeki imzanın davacının orjinal imzaları ile benzerlik gösterdiği yönünde görüş bildirildiği her ne kadar bu raporda imzanın açıkça davacının el ürünü olduğunun rapor edilmediği görülmüş ise de; Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesinin 30/12/2011 tarihli raporu uyarınca senet üzerindeki imzanın davacının el ürünü olduğunun açıkça belirlendiği, Samsun Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü raporu, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi raporları da bir arada değerlendirildiğinde senet üzerindeki imzanın davacının el ürünü olduğu kanaatine varılarak,…” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    11. Mahkemece Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü öğretim görevlilerinden alınan 21.03.2013 havale tarihli bilirkişi kurulu raporu senet üzerindeki imzanın, baskı izleri, tersimi, tekrarları, motor hareketleri açısından davacı ... orijinal imzaları ile benzerlikler gösterdiği” şeklinde düzenlenmiş olup, ..."a ait olduğu yönünde açık bir görüş bildirilmediği uyuşmazlık dışı olan somut olayda, icra mahkemesince alınan Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesinin 30.12.2011 tarihli raporu uyarınca senet üzerindeki imzanın davacının eli ürünü olduğunun belirlendiği, ceza soruşturması sırasında alınan Samsun Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü raporunda da aynı sonuca ulaşıldığı eldeki davada; davacının rapora itirazları dikkate alınarak yeni bir bilirkişi kurulu oluşturulup imzanın davacıya ait olup olmadığını kesin olarak belirleyen rapor alınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

    III. GEREKÇE
    12. Uyuşmazlıkların çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal mevzuatın irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.
    13. "Yargılama doğası gereği zamana yayılan bir süreci ifade eder. Zira hem tarafların iddia ve savunmaları ile delillerini ileri sürebilmeleri hem de hâkimin bunları değerlendirip karar vermesi zaman gerektirir. Esasen, iyi bir yargılama yapılabilmesi için taraflara uygun sürelerin tanınması da bir zorunluluktur. Ne var ki, kanunlarda öngörülen sürelerin ölçüsüz bir şekilde aşılması, hukukî himaye arayışında olan tarafların beklentilerini olumsuz etkilemekte, geciken adalet tatmin edici olmaktan uzaklaşmakta ve "geciken adalet, adalet değildir" özdeyişi haklılık kazanmaktadır.
    Bu bakımdan, yargılamanın makul (uygun) sürede gerçekleştirilmesi önem kazanmaktadır. Nitekim Anayasa m. 141, IV"de "davaların en az giderle ve mümkün olan sürede sonuçlandırılması, yargının görevidir" demektedir. Öte yandan 6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 30’da "usul ekonomisi" başlığı altında yargılamanın "makul süre" içinde yürütülmesi hâkime yüklenmiş bir ödevdir (Arslan, R./Yılmaz, E./Taşpınar Ayvaz, S./Hanağası, E.: Medenî Usul Hukuku, Ankara 2018, s.147 ).
    Türk hukuk öğretisinde dava ekonomisi olarak da anılan usul ekonomisi ilkesi, genel olarak boş yere dava açılmasını, yargılama sırasında gereksiz işlemlerin yapılmasını ve zor yöntemlerin seçilmesini önlemeye hizmet eder. Bunun yanı sıra, anılan ilke, yargılamada emekten, zamandan ve masraftan mümkün olduğu ölçüde tasarruf edilmesine yönelik bir işlevi de yerine getirir. Başka bir anlatımla, usul ekonomisi, ihlâl edilen hukuk düzeninin en az giderle, en kısa sürede ve en az zorlukla gerçekleştirilmesini ve boş yere davalar açılmasının önüne geçilmesini sağlamaya yönelik bir yargılama hukuku ilkesidir (Hanağası, E.: Davada Menfaat, Ankara 2009, s. 32 )." (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu 24.05.2019 tarihli ve 2017/8 E., 2019/3 K. sayılı kararı)
    14. Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukuki ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz) tespit davası denir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı (Kuru-El Kitabı), İstanbul 2006, s. 302).
    15. Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır.
    16. Eş söyleyişle kendisine karşı icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş olmakla birlikte yerinde görülmemiş olması sebebiyle icra takibi kesinleşse dahi maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürebilir. Bunun için, takip devam ederken alacaklıya karşı menfi tespit davası açabileceği gibi, böyle bir menfi tespit davası açmamış ve borcu cebri icra tehdidi altında ödemiş ise, ödemiş olduğu paranın kendisine verilmesi için alacaklıya karşı istirdat davası açabilir ( Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukukunda Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara 2003, s. 233 ).
    17. Ayrıca, adi senette borçlu olarak gözüken kimse, senet altındaki imzanın kendisine ait olmadığının ve dolayısıyla, senet borçlusu konumunda bulunmadığının tespiti amacıyla, cebri icra tehdidi ile karşı karşıya ise, icra takibinin yapılmasından önce; süresi içinde ödeme emrine karşı imzaya itiraz yoluyla itirazda bulunmayı ihmal etmiş ve takip kesinleşmişse, takibe başlanılmasından sonraki evrede sahtelik davası açabilir, böyle bir sahtelik davası hukukî niteliği itibariyle 2004 sayılı İİK 72’de düzenlenmiş olan menfi tespit davasıdır (Tanrıver, S.: Medenî Usul Hukuku, C.1, Ankara 2016, s. 844-845).
    18. Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer; fakat, davacıya (borçluya) düştüğü hâller de vardır; davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukuki ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukuki ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukuki ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı HMK m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m.6). Fakat, alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer (Kuru-El Kitabı, s.322-323 ).
    19. Kambiyo senetlerine dayalı olarak başlatılan takiplerde imzaya itiraz konusuna değinmek gerekirse, bu husus 2004 sayılı İİK’nın170. maddesinde düzenlenmiş, bu maddenin üçüncü fıkrasında aynen; “İcra mahkemesi, 68/a maddesinin dördüncü fıkrasına göre yapacağı inceleme sonunda, inkâr edilen imzanın borçluya ait olmadığına kanaat getirirse itirazın kabulüne karar verir. İtirazın kabulü kararı ile takip durur. Alacaklının genel hükümlere göre dava açma hakkı saklıdır. İnkar edilen imzanın borçluya ait olduğu anlaşılırsa ve itiraz ile birlikte takip ikinci fıkraya göre durdurulmuşsa, borçlu sözü edilen senede dayanan takip konusu alacağın yüzde kırkından aşağı olmamak üzere inkar tazminatına ve takip konusu alacağın yüzde onu oranında para cezasına mahkûm edilir ve itiraz reddedilir. Borçlu menfi tespit veya istirdat davası açarsa, hükmolunan tazminatın ve para cezasının tahsili dava sonuna kadar tehir olunur ve davanın borçlu lehine sonuçlanması halinde daha önce hükmedilmiş olan tazminat ve para cezası kalkar.” düzenlemesine yer verilmiş olup, bu hükümle icra mahkemesince incelemenin aynı Kanun’un 68/a maddesinin dördüncü fıkrasına göre yapılacağı açıklanmıştır.
    İİK"nın 68/a maddesinin 4. fıkrasında ise, "...imza tatbikinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun bilirkişiye ait hükümleri ile 309. maddesinin 2, 3 ve 4. fıkraları ve 310, 311 ve 312. maddeleri hükümleri uygulanır." hükmü yer almaktadır.
    20. 6100 sayılı HMK"nın 447. maddesinin 2. fıkrası gereğince Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"na yapılan yollamalar 6100 sayılı HMK"ya yapılmış sayılır. Bu hüküm uyarınca HMK"nın yürürlük tarihinden sonra icra mahkemesinde 6100 sayılı HMK"nın 208., 211. ve 217. maddelerine göre imza incelemesi yapılması gerekmektedir.
    21. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun;
    “Yazı veya imza inkârı” başlıklı 208. maddesi;
    “(1) Taraflardan biri, kendisi tarafından düzenlendiği iddia edilen bir belgedeki yazı veya imzayı inkâr etmek isterse, sahtelik iddiasında bulunmalıdır; aksi hâlde belge, aleyhine delil olarak kullanılır.
    (2) Bir belgenin sahteliği iddia edildiğinde, belgenin mahkemeye verildiği tarih yazılıp mühürlenerek, saklanması için mahkemece gerekli tedbirler alınır.
    (3) Bir belgenin sahteliğini iddia eden kimse, bunu aynı mahkemede ön sorun şeklinde ileri sürebileceği gibi, bu konuda ayrı bir dava da açabilir.
    (4) Resmî bir senetteki yazı veya imzayı inkâr eden tarafın bu iddiası, ancak ilgili evraka resmiyet kazandıran kişiyi de taraf göstererek açacağı ayrı bir davada incelenip karara bağlanabilir. Asıl davaya bakan hâkim, gerekirse bu konuda imza veya yazıyı inkâr eden tarafa, dava açması için iki haftalık kesin bir süre verir”
    “Yazı veya imza inkârının sonucu” başlıklı 209. maddesi;
    “(1) Adi bir senetteki yazı veya imza inkâr edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz.
    (2) Resmî senetlerdeki yazı veya imza inkâr edildiğinde, senetteki yazı veya imzanın sahteliği, ancak mahkeme kararıyla sabit olursa, bu senet herhangi bir işleme esas alınamaz.
    (3) Senede dayanılarak verilmiş olan ihtiyati tedbir, o senet hakkındaki sahtelik iddiasından etkilenmez ve gerektiğinde senet sahibi haklarının korunması için yeni tedbirler talep edebilir”
    “Sahtelik incelemesi” başlıklı 211. maddesi ise;
    “(1) Bir belgenin sahteliğinin iddia edilmesi durumunda, bu hususta karşı tarafın açıklamaları da dikkate alınarak, aşağıdaki sıra ile inceleme yapılarak öncelikle karar verilir:
    a) Hâkim, yazı veya imzayı inkâr eden tarafı isticvap ettikten sonra bir kanaat edinememişse, huzurda bu kişiye yazı yazdırıp imza attırmak suretiyle elde ettiği belge ve diğer delilleri değerlendirir. Hâkim, sahtelik konusunda başka bir incelemeye gerek duymadan karar verebilecek durumda ise gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle, senedin sahteliği hakkında bir karar verir. İsticvap için mahkemeye davet edilen taraf, belirtilen günde hazır bulunmadığı takdirde, inkâr etmiş olduğu belgedeki yazı veya imzayı ikrar etmiş sayılır; bu husus kendisine çıkartılacak davetiyede ayrıca ihtar edilir.
    b) (a) bendi hükmüne göre yaptığı incelemeye rağmen, hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamışsa, bilirkişi incelemesine karar verir. Bilirkişi incelemesinden önce, mevcutsa, o tarafa ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar, ilgili yerlerden getirtilir. Bilirkişi, bu yazı ve imzalarla, o mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak inceleme yapar. Bilirkişi, inceleme için gerekli görürse, kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir”.
    Şeklinde düzenlemeler içermektedir.
    22. Buna göre, 6100 sayılı HMK’nın 211/a maddesine göre yapılan incelemeye rağmen hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamış ise 6100 sayılı HMK’nın 266. ve devamı maddelerine göre çözümü özel veya teknik bilgi gerektirdiğinden bilirkişi incelemesine karar verilir. Aynı Kanun’un 211/b maddesine göre bilirkişi incelemesinden önce mevcutsa o tarafa ait karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar ilgili yerlerden getirilir. Bilirkişi o mahkemede elde edilen yazı ve imzalarla inceleme yapar. Bu husus maddenin gerekçesinde "...Bilirkişi incelemesinde, bu yazı ve imzalarla mahkemece elde edilen yazı ve imzalar esas alınır. Bilirkişi inceleme için gerekli görürse kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir..." şeklinde açıklanmıştır. Bu hükümden anlaşılacağı üzere takibe dayanak senedin sahteliğinin bilirkişi raporu ile ispatlanması gerekir. Bilirkişi incelemesinde kullanılacak belgeler mahkeme veya bilirkişi huzurunda alınan imza örnekleri ve mukayeseye esas belgelerdir.
    23. İmza incelemesinde öncelikle senedin düzenleme tarihinden öncesine ilişkin borçluya ait olduğu muhakkak olan karşılaştırmaya elverişli imzalarını taşıyan belgeler, keşide tarihine en yakın tarihli olanından başlayarak bilirkişi tarafından mukayeseye esas alınmalıdır. Yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması, gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi nedenle farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesi şarttır. Nitekim bu ilkeler, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.10.2019 tarihli ve 2017/12-2692 E., 2019/1003 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
    24. 6100 sayılı HMK"nın 211.maddesinde yer alan ve imza incelemesi konusunda getirilen bu sıraya uyulması zorunludur. Buna göre hâkim imzayı inkâr eden tarafın isticvap edilmesine karar verdiği hâlde, bu davete icabet edilmemesi imzanın ikrar edilmiş sayılması sonucunu doğuracak ve bilirkişi incelemesi yapılmasına ihtiyaç kalmayacaktır. Aynı şekilde inkâr edilen imza ile karşılaştırılan imzanın birbirine benzemediğinin ilk bakışta tespit edilebildiği hâllerde bilirkişi incelemesi yapılmasına gerek yoktur ( Pekcanıtez, H./ Özekes, M./ Akkan, M./ Korkmaz, H.T.:Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, Cilt II, İstanbul 2017, s. 1795).
    25. Diğer taraftan adli bilimler disiplininin bir dalı olan kriminalistiğin özel bir sahası olan adli grafoloji ve belge sahteciliği dalı, el yazısı ve imzaların grafolojik açıdan kişinin samimi yazı ve imzalarının karakteristik yazım özelliklerinin tespitini ve belirlenen karakteristiklerin, araştırılan (incelemeye konu olan) yazı ve imzalarda da var olup olmadığının incelenmesini içerir. Bilirkişi inceleme sonucunda senette borçluya atfen atılı bulunan imzanın borçluya ait olup olmadığına ilişkin bir kanaate ulaşır. Mahkemece bilirkişi raporu yeterli görülür ise bu rapora göre, yeterli görülmez ise ek rapor alarak veya yeniden bilirkişi incelemesi yaptırarak sonucuna göre karar verilir.
    26. Tüm açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    27. Eldeki menfi tespit ve istirdat davasına esas Boyabat İcra Müdürlüğünün 2010/750 E. sayılı dosyasının incelenmesinde; alacaklının davalı, borçlunun davacı bulunduğu, icra takibinin 55.000TL asıl alacak, 3.206,58TL işlemiş faiz olmak üzere toplamda 58.206,58TL alacağa ilişkin ve dayanağının davaya konu bono olduğu, ödeme emrinin borçluya 17.03.2011 tarihinde tebliğ edildiği, icra takibinin geçici veya tamamen durdurulmasının veya iptalinin söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır.
    28. Boyabat İcra Hukuk Mahkemesinin 2010/72 E. sayılı dosyasında, davacısının ..., davalısının ...; dava konusunun yetkiye, imzaya ve borca itiraz olduğu, mahkemece dosyanın İstanbul Adli Tıp Kurumu Fizik ve Grafoloji bölümüne senet aslı ile birlikte tevdii suretiyle senet üzerinde herhangi bir tahribat bulunup bulunmadığı, senetteki imzanın davacıya(borçluya) ait olup olmadığı, senedin renkli fotokopiden çoğaltmak suretiyle oluşturulup oluşturulmadığı, senette göze çarpan bir sahte tanzim unsurunun yer alıp almadığı hususunda inceleme yapılarak rapor tanzim edilmesinin istenildiği, bunun üzerine Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesinin 30.12.2011 tarihli raporunda inceleme konusu senetteki borçlu imzası ile Sabiha Soyaslan"ın mukayese imzaları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, sehir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlikler saptandığından söz konusu imzanın Sabiha Soyaslan"ın eli ürünü olduğu, inceleme konusu senedin, renkli fotokopi ile oluşturulmadığı, matbu senet olduğu ve söz konusu senette yer alan ""Boyabat"" yazısının senede sonradan yazıldığını gösterir nitelik ve yeterlilikte bulgu saptanmadığı, inceleme konusu senet üzerinde iddialar doğrultusunda tahrifat yapıldığını gösterir nitelik ve yeterlilikte bulgu saptanmadığı sonucuna varıldığı bildirilmiştir. Belirtilen mahkemece davanın reddine karar verilmiş, kararın davacı tarafça temyiz edilmesi üzerine karar Yargıtay 12. Hukuk Dairesince onanmış, davacı tarafın karar düzeltme isteminin reddi üzerine de kesinleşmiştir.
    29. Boyabat Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/341 Soruşturma sayılı dosyasında ise, müşteki ... tarafından şüpheli ... hakkında icra takibine konu bono nedeniyle resmi belgede sahtecilik suçundan suç duyurusunda bulunulması üzerine Boyabat Cumhuriyet Başsavcılığınca müşteki ile şüpheliye ait imza ve yazı örnekleri üzerinde Samsun Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğüne inceleme yaptırılmış, ilgili kurum tarafından tanzim edilen 20.06.2013 tarihli ve BLG-2013/1229 Uzmanlık Numaralı raporda; tetkik konusu senedin ön yüzü ""Ödeyecek"" hanesindeki ""Sabiha Soyaslan Natoyolu ege mah. 218 Sok no:104"" ibareli el yazılarının ve bir adet borçlu imzasının Sabiha (Soyaslan) Altındal eli ürünü olduğu kanaatine varıldığı, tetkik konusu senedin ön yüzündeki diğer el yazıları ile ... ve Sabiha (Soyaslan) Altındal isimli şahısların mevcut mukayeseleri arasında, aynı şahıs eli ürünü olduklarını gösterir nitelikte uygun kalgrafik ve grafolojik bulguların tespit olunamadığı bildirilmiştir. Bunun üzerine Boyabat Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olup; anılan karara müşteki ... vekili itiraz etmiş ise de itirazının Sinop Ağır Ceza Mahkemesinin 10.10.2013 tarihli ve 2013/326 D.İş sayılı kararı ile reddine karar verilmiştir.
    30. Yerel Mahkemece düzenlettirilen Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü öğretim görevlilerince hazırlanan 21.03.2013 tarihli bilirkişi heyeti raporunda ise, dava konusu bono üzerindeki imzanın, baskı izleri, tersimi, tekrarları, motor hareketleri açısından "..." orjinal imzaları ile benzerlikler gösterdiği, senedin iki farklı el ürünü olduğu, imza ve ödeyecek kısmının senet boşken oluşturulduğu, miktar ve senedin üst kısmının ise imza atıldıktan sonra, farklı bir el ve mürekkepli kalem ile farklı bir zaman diliminde eklemlendiğinin bildirildiği görülmüştür.
    31. Özel Dairece mahkemece alınan 21.03.2013 havale tarihli bilirkişi kurulu raporunda senet üzerindeki imzanın, baskı izleri, tersimi, tekrarları, motor hareketleri açısından davacı ... orijinal imzaları ile benzerlikler gösterdiği şeklinde düzenlenmiş olduğu ve ..."a ait olduğu yönünde açık bir görüş bildirilmediğinden yeni bir bilirkişi kurulundan imzanın davacıya ait olup olmadığını kesin olarak belirleyen bir rapor alınıp uygun sonuç dairesinde karar verilmesi gerektiğinden bahisle yerel mahkeme kararı bozulmuş ise de, yukarıda belirtilen açıklamalar ışığında hem Boyabat İcra Hukuk Mahkemesince Adli Tıp Kurumu Başkanlığına yaptırılan imza incelemesinin 6100 sayılı HMK’nın 211. maddesine göre yapılarak bonodaki imzanın davacı borçlu eli ürünü olduğunun tespit edildiği gibi aynı yönde davalı alacaklı hakkındaki “Resmi belgede sahtecilik” iddiası ile yapılan soruşturma sırasında Samsun Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen raporda da dava konusu bono altındaki imzanın davacı borçlunun eli ürünü olduğu belirlenmiştir. Eldeki davada alınan bilirkişi heyeti raporu da bu raporlarla çelişmeyip aksine bonodaki imzanın davacı borçlunun orijinal imzaları ile benzerlikler taşıdığını açık bir şekilde göstermektedir.
    32. Bu durumda mahkemeden yeniden bilirkişi raporu alınmasını gerektiğini istemek, 6100 sayılı HMK’nın 30. maddesinde belirtilen usul ekonomisi ilkesine aykırılık oluşturacağı gibi, kanun hükümlerine uygun olarak alınan ve birbirini tamamlayan raporlarla bono altındaki imzanın davacının eli ürünü olduğu ortaya çıkmıştır.
    33. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılan görüşmeler sırasında, mahkemece bilirkişi incelemesine karar verilip rapor alınmış ve bu raporda senetteki imzanın davacının orijinal imzaları ile benzerlikler gösterdiği belirtilmiş ise de imzanın davacıya ait olduğunu belirten kesin bir sonucun bulunmadığı, ayrıca raporun açıklama bölümünde imzayı bitirişten sonra yapılan noktalama işaretinin şahsın birçok imzasında görülmediği, motor hareketler açısından bu farklılığın önem arz ettiğinin de açıklandığı, bu hâliyle bilirkişi raporunun imzanın davacıya ait olduğunu belirleyen kesin bir teknik bilgiyi içermediği ve hükme esas alınabilecek yeterlilikte olmadığı, böyle olunca yeni bir rapor alınarak karar verilmesi gerektiği; ayrıca yerel mahkemece bilirkişi raporu alınmasına karar verdiği sırada icra mahkemesi ve savcılıkta alınan bilirkişi raporlarının dosyada mevcut olduğu, bu raporları yeterli görmesi hâlinde yeniden rapor almaması gerektiği, ancak buna rağmen rapor alınmasına karar verdiğine göre bu raporların hükme esas alınamayacağını da kabul etmiş anlamına geleceği, bu kabulden sonra geri dönülüp bu raporların hükme esas alınmasının usule aykırı olduğu belirtilerek direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüşse de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
    34. Diğer taraftan gerekçeli karar başlığında, dava tarihi 14.05.2012 olduğu hâlde 29.12.2014 olarak gösterilmesine ilişkin yanlışlık, mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde bulunduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
    35. Hâl böyle olunca, Yerel Mahkemenin yeniden bilirkişi raporu alınmasına gerek olmadığını kabul eden direnme kararı yerindedir.
    36. Tüm bu nedenlerle yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir.

    IV. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
    Gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına,
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 440. maddesine uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 30.09.2020 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.




    KARŞI OY

    Mahkemece yapılacak sahtelik incelemesi HMK 211/1. maddede düzenlenmiş olup maddede yer alan (a) ve (b) bentlerinde düzenlenmiş iki aşamalı bir incelemeyi gerektirmektedir. (a) bendine göre yapılan incelemeden bir sonuç alınamamış ise (b) bendine göre incelemeye geçilecek ve bilirkişi raporu alınacaktır.
    İcra hukuk mahkemesinde, sahtelik iddiası niteliğini taşıyan imza itirazının incelenmesi kısmen farklı kurala bağlanmıştır. Bunun nedeni İcra İflas Kanununda bu konuda inceleme usulüne ilişkin özel kural getirilmiş olmasıdır. İcra ve İflas Kanunu 170. maddede imza itirazı düzenlenmiş ve 3. fıkrasında incelemenin 68/a maddesinin 4. fıkrasına göre yapılacağı belirtilmiştir. Bu maddede, "İmza tatbikında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun bilirkişiye ait hükümleri ile 309 uncu maddesinin 2 nci, 3 üncü ve 4 üncü fıkraları ve 310, 311 ve 312 nci maddeleri hükümleri uygulanır." hükmü yer almaktadır.
    Bu maddede yollama yapılan HUMK yürürlükten kalkmış ise de 6100 sayılı HMK 447/2. madde gereğince HUMK"na yapılan yollamalar HMK"ya yapılmış sayılacağından HMK"da yer alan karşılığı maddeler uygulanacaktır. Karşılığı maddelere bakıldığında uygulanması gereken maddeler HMK 211/1-b, 208/2 ve 217. maddelerdir.
    Bu durumda genel mahkeme HMK 211. maddedeki iki aşamayı da gözeterek inceleme yapıp sonuca varacak iken icra hukuk mahkemesi sadece (b) bendindeki düzenleme gereği bilirkişi raporu alarak bir sonuca varacaktır. Ayrıca genel mahkeme bilirkişi raporu almadan da huzurda yazı ve imzaları alıp belge ve diğer delilleri değerlendirerek karar verebileceğinden bu konuda daha detaylı bir yetkiye sahip olduğu da açıkça görülmektedir.
    Bu farklılık dahi tek başına icra mahkemesinin yapacağı incelemede genel mahkemeye göre dar yetkili olduğunu göstermektedir.
    İcra hukuk mahkemesinin takip hukuku anlamında verdiği kararlar kesin hüküm oluşturmaz. İcra hukuk mahkemesinin imza itirazı hakkında verdiği kararlarla takibe devam edilebilir ise de bu kararları hükümden düşürecek şekilde genel mahkemeye başvurulması mümkündür. Takibin kesinleşmesi üzerine açılabilecek menfi tespit ve istirdat davaları da bir yönüyle icra hukuk mahkemesi kararlarının kesin hüküm oluşturmadığını gösterir. İİK"da takibe devam edilmesine rağmen genel mahkemeye gidilebilecek yollar açık tutulmuş ve gösterilmiş ise icra hukuk mahkemesinin bu kararı kesin hüküm oluşturmayacaktır.
    İcra mahkemesi kararı kesin hüküm oluşturmaz iken bu mahkemenin aldığı rapor genel mahkemede bağlayıcı bir delil olabilecek midir? İcra mahkemesi de rapor alırken HMK hükümlerini uygulayacak ise de bu durum genel mahkemenin bu raporu doğrudan hükmüne esas alabilmesini mümkün kılmaz. HMK 282/1. maddede hâkimin bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle serbestçe değerlendireceği belirtilmiş ise de bu değerlendirme raporun alındığı dosyadaki davaya bakan hâkim tarafından yapılacaktır. Bu nedenle bir dosyada alınan rapor hiçbir şekilde o dosyada verilen karardan bağımsız değildir. Bu ise başka dosyadaki raporun varlığının değil bu rapora dayanılarak verilen kararın ne olduğunun önemli olduğunu ve raporun değil, delil olma koşulları var ise o dosyadaki hükmün dikkate alınması gerektiğini gösterir.
    Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece bilirkişi incelemesine karar verilip rapor alınmış ve bu raporda senetteki imzanın davacının orijinal imzaları ile benzerlikler gösterdiği belirtilmiş ancak imzanın davacıya ait olduğunu belirten kesin bir sonuç belirtilmemiştir. Ayrıca raporun açıklama bölümünde imzayı bitirişten sonra yapılan noktalama işaretinin şahsın bir çok imzasında görülmediği, motor hareketler açısından bu farklılığın önem arzettiği de açıklanmıştır. Bu hâliyle rapor, imzanın davacıya ait olduğunu belirleyen kesin bir teknik bilgiyi içermediğinden hükme esas alınabilecek yeterlilikte değildir. Bu nedenle yeni bir rapor alınarak karar verilmesi gerekmektedir.
    Mahkemece icra hukuk mahkemesinde alınan rapor ve mahkemece verilen kararın onanmış olmasından da söz edilerek imzanın davacıya ait olduğu sonucuna varılmış ise de icra hukuk mahkemesi yapacağı incelemede dar yetkili olduğu gibi verdiği karar da kesin hüküm oluşturmaz. Verdiği karar kesin hüküm ve kesin delil oluşturmayan mahkemenin hükme esas aldığı bilirkişi raporunun da genel mahkemede doğrudan delil oluşturması ve yeni rapor alınmasına gerek olmaksızın hükme esas alınması mümkün değildir.
    Mahkemece Boyabat Cumhuriyet Savcılığının 2013/341 soruşturma sayılı dosyasında alınan rapor da hükme esas alınmıştır. Oysa ki bu raporun alındığı dosyada kovuşturmaya yer olmadığına karar verilirken salt bu rapora göre karar verilmiş olmayıp icra hukuk mahkemesinde alınan rapor verilen karar da gerekçe yapılmıştır. Bu ise raporun tek başına esas alınmadığını göstermektedir. Ayrıca HMK 214/2. maddede ceza mahkemesince belgeyi düzenleyen hakkında ceza verilmesine yer olmadığı ya da beraat kararı verilmiş olması, hukuk mahkemesinin belgenin sahteliğini incelemesini engellemeyeceği düzenlenmiştir. Bu hüküm TBK 74. maddeyle birlikte değerlendirilmelidir. Bu nedenle ceza mahkemesinin sabit kabul ettiği olgularla hukuk mahkemesi bağlı olacaktır. Somut olayda ceza davası olmayıp kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiş olduğundan raporun kovuşturmaya yer olmadığı kararına esas alınması hukuk mahkemesinin de bu raporla bağlı olmasını gerektirmez.
    Kaldı ki mahkeme bilirkişi raporu alınmasına karar verdiğinde bu raporlar mevcut olup bu raporları yeterli görecek ise rapor almaması gerekirdi. Ancak mahkeme buna rağmen rapor alınmasına karar verdiğine göre bu raporların hükme esas alınamayacağını da kabul etmiş demektir. Bu şekilde bir kabulden sonra geri dönülüp bu raporların hükme esas alınması usule aykırıdır.
    Tüm bu nedenlerle mahkemece yeniden bilirkişi raporu alınması gereğine değinen bozma kararı yerinde olup hükmün bozulması gerektiği görüşünde olduğumuzdan hükmün onanması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.






    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi