Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2537
Karar No: 2020/698
Karar Tarihi: 30.09.2020

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2537 Esas 2020/698 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/2537 E.  ,  2020/698 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi


    1. Taraflar arasındaki “Kurum işleminin iptali ve yetim aylığı bağlanması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kayseri 1. İş Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı vekili 22.05.2015 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin eşinden 21.12.2005 tarihinde boşandığını, geçimini temin edecek geliri bulunmadığından ölen babasından yetim aylığı almaya başladığını, kız kardeşinin şikâyeti üzerine davalı Kurum tarafından boşandığı eşi ile birlikte yaşadığı gerekçesiyle yetim aylığının kesildiğini, Kurum işleminin iptali için Kayseri 1. İş Mahkemesinin 2010/2 Esas sırasına kayden açılan davanın reddedildiğini, eylemli birlikteliğin sona erdiği tarihten itibaren diğer koşulların varlığı hâlinde yeniden gelir bağlanmasının mümkün olduğunu, müvekkili ile boşandığı eşinin yerleşim yeri adreslerinin farklı olduğunu, esasında müvekkilinin eşinden fiilen ayrı yaşadığını, hiçbir zaman bir araya gelmediklerini ileri sürerek, yetim aylığının iptaline ilişkin Kurum işleminin iptali ile başvuru tarihi olan 02.04.2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte yetim aylığı tahsisine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    5. Davacı vekili ön inceleme ve tahkikat duruşması olarak kararlaştırılan 05.11.2015 tarihli duruşmada; “Gelen belgelerden aleyhe olan hususları kabul etmiyoruz, mahkemenizdeki 2010/2 esas sayılı dava dosyasından sonra müvekkil ile eşi arasında eylemli ayrılık gerçekleşmiş olup, bu nedenle kuruma yeniden müracaatta bulunduk, bu müracaatımızın reddedilmesi üzerine bu davayı açtık. Ayrılık iddiamız bu dosyadaki karardan sonraki tarihi içermektedir. Bu nedenle kesin hüküm söz konusu değildir. Tanıklarımız adına davetiye çıkarılsın, ayrıca müvekkilim ile eşi ayrı ayrı evlerde yaşamaktadır. Bu nedenle mahallinde keşif talebimiz vardır” şeklinde beyanda bulunmuştur.
    Davalı Cevabı:
    6. Davalı ... (SGK/Kurum) vekili 05.06.2015 havale tarihli dilekçesinde; davacının öncelikle Kuruma başvurması gerektiğinden davanın dava şartı yokluğundan aksi hâlde aynı gerekçelerle açtığı davanın Kayseri İş Mahkemesince reddedildiği dikkate alındığında, kesin hükümden reddi gerektiğini, esas açısından ise, 5510 sayılı Kanun’un 56. maddesi hükmü uyarınca Kurum tarafından tesis edilen işlemlerin hukuka uygun olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.
    Mahkeme Kararı:
    7. Kayseri 1. İş Mahkemesinin 17.03.2016 tarihli ve 2015/259 E., 2016/168 K. sayılı kararı ile; kesinleşen dava dosyasından sonra davacı ile eşi arasında eylemli ayrılığın gerçekleştiğinin iddia edilmesine rağmen, davacının eylemli ayrıldıklarını iddia ettiği dönemde birlikte yaşamadıkları hususunda dosyaya yeni delil sunulmadığı, Kurumca düzenlenen tutanak aksinin ispat edilemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
    Özel Daire Bozma Kararı:
    8. Hükmün davacı vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 23.06.2016 tarihli ve 2016/7102 E., 2016/10398 K. sayılı kararı ile; “…Dava, ölüm aylığının kesilmesine yönelik Kurum işleminin iptali ile, talep tarihi olan 02.04.2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ölüm aylığı tahsisi, istemine ilişkindir.
    Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
    Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
    Hakkında 07.03.2016 tarihinde boşanma kararı verilen davalıya, babası üzerinden hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla bağlanan ölüm aylığının, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığının belirlendiği gerekçesiyle, davacı Kurumca, davalıya 21/10/2008-20/01/2010 tarihleri arasında yersiz ödenen aylıkların yasal faizleriyle birlikte tahsili amacıyla borç tahakkuk ettirildiği, anlaşılmaktadır. Davacı vekilince iş bu dava da, ölüm aylıklarının kesilmesine ilişkin kurum işleminin iptali ile, talep tarihi olan 02.04.2015 tarihinden itibaren yeninden ölüm aylığı bağlanmasını talep etmiş, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
    1-)Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddi gerekir.
    2-)01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Taleple bağlılık ilkesi” başlığını taşıyan 26"ncı maddesinde de, hakimin, tarafların istem sonuçlarıyla bağlı olduğu, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremeyeceği açıklanmış olmakla, hukuk yargılamasına “istemle bağlılık” ilkesi egemen kılınmıştır. HMK’nın 297. maddesine göre ise “hükmün kapsamı”nı belirlemiş olup; bu maddenin 2. fıkrasına göre mahkemece, taleplerden her biri hakkında hüküm kurulması zorunludur.
    Eldeki dava da, mahkemenin, davacının 21/10/2008-20/01/2010 tarihleri arasında ödenen ölüm aylıklarının kesilmesine ilişkin Kurum işleminin iptaline yönelik yapılan yargılamasında, belirtilen dönemlerde, davacı ve eski eşinin fiilen birlikte yaşadığı sabit olmakla, mahkemenin davanın reddine yönelik hükmünde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak, davacının 02.04.2015 tarihinden itibaren yeninden ölüm aylığı bağlanmasına yönelik talebi hakkında, mahkemece, herhangi bir araştırma ve irdeleme yapılmaması ve bu talebe ilişkin olumlu olumsuz herhangi bir hüküm kurulmaması, usul ve yasaya aykırı olup bozma sebebidir.
    O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    9. Kayseri 1. İş Mahkemesinin 06.12.2016 tarihli ve 2016/515 E., 2016/636 K. sayılı kararı ile; ön inceleme duruşmasında davacı vekilinin beyanına göre bu dava konusunun Kuruma yapılan 02.04.2015 tarihli başvuruya ilişkin olduğu, kesinleşen 2010/2 Esas sayılı dava konusu ile ilgili bir dava bulunmadığı, bu nedenle verilen red kararının 02.04.2015 tarihli başvuruya ilişkin olduğu, yapılan araştırmanın da bu dönemi kapsadığı, tanıkların dinlendiği, resen araştırma ilkesi gereği ilgili kurumlardan belgeler getirildiği, davacı vekilinin karar duruşmasında başkaca delili bulunmadığını beyan ettiği, davacı tarafından ileri sürülen iddiaların kesinleşen dosyada ileri sürülen iddialardan farklı olmadığı belirtilerek ve önceki gerekçe de tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı vekilinin 05.11.2015 tarihli duruşmadaki beyanı dikkate alındığında, eldeki davada 02.04.2015 tarihinden itibaren ölüm aylığının yeniden bağlanması isteminin yanında ölüm aylığının kesilmesine ilişkin Kurum işleminin iptalinin de talep edilip edilmediği; burada varılacak sonuca göre; mahkemece 02.04.2015 tarihinden itibaren yeniden ölüm aylığı bağlanmasına yönelik talep hakkında araştırma ve irdeleme yapılıp yapılmadığı ile hüküm kurulup kurulmadığı noktalarında toplanmaktadır.

    III. GEREKÇE
    12. Bilindiği üzere 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun/HMK) 297. maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamış olup 297. maddesinde;
    “(1) Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
    a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini
    b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini
    c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri
    ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini
    d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını
    e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi
    (2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” şeklinde düzenleme mevcuttur.
    13. Buna göre bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi ayrıca sonuç kısmında taleplerden her biri hakkında verilen hüküm ile taraflara yüklenen borç ve tanınan haklara sıra numarası altında, açık, duraksamaya neden olmayacak biçimde yer verilmesi gereklidir.
    14. Öte yandan medeni hukuk yargılamasına hâkim olan ilkelerden biri de taleple bağlılık ilkesidir. Bu ilke HMK’nın 26. maddesinde açıkça ifade edilmiştir. Buna göre, hâkim tarafların talepleri ile bağlıdır. Kanunlarda gösterilen sınırlı sayıdaki istisnalar bir kenara bırakılacak olursa talepten fazlasına veya talepten başka bir şeye karar veremez. Fakat hâkimin duruma göre talep sonucundan daha azına karar vermesinin önünde engel yoktur.
    15. Taleple bağlılık ilkesi özü itibariyle hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olduğunu ifade eder. Taleple bağlılık ilkesinin taşıdığı anlamlardan biri, tarafın talep etmediği husus hakkında mahkemenin karar veremeyeceğidir. Buna göre tarafın neyi talep edip etmediği ve hâkimin ne hakkında karar verip veremeyeceği dava dilekçesine bakılarak tespit edilir. Bu tespitin konusunu, istenilen hukuki sonuç oluşturur. Bu itibarla hâkimin karar verme sınırı dava dilekçesi ile belirlenmiş olur.
    16. Taleple bağlılık ilkesinin taşıdığı ikinci anlam ise tarafın talebinden fazlasına mahkemece karar verilememesidir (HMK m.26). Taleple bağlılık ilkesine yüklenen bu anlam aynı zamanda 24. maddede ifade edilen “tasarruf ilkesi” ve 25. maddesinde yer alan “taraflarca getirilme ilkesi” ile de bağlantılıdır.
    17. Nihayet taleple bağlılık ilkesinin bir diğer anlamı ise hâkimin talep edilenin dışında, farklı bir şeye karar verememesidir. Talep edilenden farklı bir şeye karar verememe, dilekçenin talep sonucu kısmı ile verilen hükmün sonuç kısmının karşılaştırılması suretiyle tespit edilir.
    18. Ayrıca 6100 sayılı HMK’nın “Hâkimin davayı aydınlatma görevi” başlıklı 31. maddesine göre;
    “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu olduğu durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.”
    19. Hâkimin davayı aydınlatma ödevi olarak ifade edilen bu düzenleme ile doğru hüküm verebilmesi ve maddi gerçeğin bulunabilmesi amaçlanmıştır. Düzenlemede her ne kadar “açıklama yaptırabilir” denilmişse de, bunun, hâkimin davayı aydınlatması için bir “ödev” olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü davayı aydınlatma ödevi sayesinde hâkim, iddia ve savunmanın doğru ve tam olarak anlaşılmasını sağlayacak ve bu şekilde doğru olmayan bir kararın verilmesini önleyecektir (Pekcanıtez, H. Atalay O. Özekes M.: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 3. Bası, Ankara 2015, s. 248 vd).
    20. Görüldüğü üzere, hâkimin davayı aydınlatma ödevine ilişkin 31. maddede, hâkimin, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz ya da çelişkili gördüğü konular hakkında taraflara açıklama yaptırabileceği, soru sorabileceği, kanıt gösterilmesini isteyebileceği belirtilmiştir.
    21. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “Gelir ve aylık bağlanmayacak haller” başlıklı 56. maddesinde ise;
    “Ölen sigortalının hak sahiplerinden;
    a) Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıyı veya gelir ya da aylık bağlanmış olan sigortalıyı kasten öldürdüğü veya öldürmeye teşebbüs ettiği veya bu Kanun gereğince sürekli iş göremez hâle veya malul duruma getirdiği,
    b) Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıya veya gelir ya da aylık bağlanmamış olan sigortalıya veya hak sahibine karşı ağır bir suç işlediği veya bunlara karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemesi nedeniyle ölüme bağlı bir tasarrufla mirasçılıktan çıkarıldıkları, hususunda kesinleşmiş yargı kararı bulunan kişilere gelir veya aylık ödenmez. Ödenmiş bulunan gelir ve aylıklar, 96. madde hükümlerine göre geri alınır.
    Eşinden boşandığı hâlde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96"ncı madde hükümlerine göre geri alınır…” düzenlemesi yer almaktadır.
    22. 01.10.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan ve sosyal güvenlik mevzuatının temelini teşkil eden, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu"nda yer almayan dava konusu düzenleme ilk kez 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"nda yer almıştır.
    23. 5510 sayılı Kanun’un 56. maddesinin ikinci fıkrasının madde başlığında “bağlanmayacak” sözcüğüne yer verildikten sonra fıkra metninde “bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir” ibareleri kullanılmış, böylelikle, daha önceki sosyal güvenlik kanunlarında yer almayan, boşanılan eşle fiilen (eylemli olarak) birlikte yaşama olgusu, gelir/aylık kesme nedeni olarak düzenlendiği gibi, eylemli olarak birlikte yaşama, aynı zamanda gelir/aylık bağlama engeli olarak da benimsenmiştir.
    24. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; davacı vekilinin müvekkiline babasından dolayı yeniden ölüm aylığı bağlanması yönünde Kuruma başvuruda bulunduğu, Kurumun 20.04.2015 tarihli ve 91581 sayılı yazısı ile talebin reddedildiği, bunun üzerine eldeki davanın açıldığı, dava dilekçesinde 3411091581 tahsis nolu yetim aylığının kesilmesine ilişkin Kurum işleminin iptali ile 02.04.2015 tarihinden itibaren aylık bağlanmasının talep edildiği, 05.11.2015 tarihli duruşmada ise davacı vekilinin talebini açıklayarak kesinleşen davadan sonra gerçekleşen eylemli ayrılık üzerine Kuruma yapılan başvurunun reddi nedeniyle bu davanın açıldığını belirttiği görülmüştür.
    25. Mahkemece kolluk araştırması yapıldığı, davacı ile boşandığı eşinin kayıtlardaki yerleşim yeri adreslerinin tespiti amacıyla müzekkereler yazılarak cevabi yazıların dosya içine alındığı, tanıkların dinlendiği ve gerekçede kesinleşen davadan sonraki dönemde gerçekleştiği iddia edilen eylemli ayrılık iddiası ile ilgili değerlendirme yapılarak davanın reddedildiği anlaşılmıştır.
    26. Bu durumda Mahkemece 02.04.2015 tarihinden itibaren yeniden ölüm aylığı bağlanmasına ilişkin talep hakkında araştırma ve irdeleme yapılarak hüküm kurulduğu, bu nedenle direnme kararının yerinde olduğu sonucuna varılmıştır.
    27. Bununla birlikte bozma kararının “Hakkında 07.03.2016 tarihinde boşanma kararı verilen davalıya, babası üzerinden hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla bağlanan ölüm aylığının, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığının belirlendiği gerekçesiyle, davacı Kurumca, davalıya 21/10/2008-20/01/2010 tarihleri arasında yersiz ödenen aylıkların ..” bölümündeki “07.03.2016” tarihinin “07.03.2006”; “boşanma kararı verilen davalıya” söz dizisindeki “davalıya” sözcüğünün “davacıya”; “davacı Kurumca davalıya” kısmındaki “davacı” kelimesinin “davalı” ve “davalıya” sözcüğünün “davacıya” olarak düzeltilerek maddi hataların bu şekilde giderilmesi gerekmiştir.
    28. O hâlde açıklanan nedenlerle direnme kararı usul ve yasaya uygundur.
    29. Ne var ki, bozma nedenine göre işin esasına ilişkin temyiz incelemesi yapılmadığından dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

    IV. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Özel Daire bozma kararının “Hakkında 07.03.2016 tarihinde boşanma kararı verilen davalıya, babası üzerinden hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla bağlanan ölüm aylığının, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığının belirlendiği gerekçesiyle, davacı Kurumca, davalıya 21/10/2008-20/01/2010 tarihleri arasında yersiz ödenen aylıkların….” bölümündeki “07.03.2016” tarihinin “07.03.2006”; “boşanma kararı verilen davalıya” söz dizisindeki “davalıya” sözcüğünün “davacıya”; “davacı Kurumca davalıya” kısmındaki “davacı” kelimesinin “davalı” ve “davalıya” sözcüğünün “davacıya” olarak düzeltilerek maddi hataların bu şekilde giderilmesine,
    Direnme uygun bulunduğundan davacı vekilinin işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
    Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 30.09.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi