3. Hukuk Dairesi 2016/396 E. , 2017/9017 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki menfi tespit, istirdat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili ile davalı ... tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, davalı...."dan 27/08/2005 tarihinde kamyonet satın aldığını, 5.000.00.- TL nin peşin ödendiğini, satış fiyatının 30.000.00.- TL olduğunu , davacının davalı...."ya bonolar imzalayıp verdiğini,...."nın banka hesabına 08/11/2005 "te 7.000.00.- TL , 23/03/2006 "da 3.500.00.- TL, 28/08/2006 "da 14.000.00.- TL gönderdiğini,.... ile arkadaş olduklarını, bono bedellerini geç ödediğinden bonoları da geri isteyemediğini , daha sonra...."nın sözleşmeyi bakmak bahanesi ile kendisinden isteyip yırttığını, kendisinin yerden alıp bantla yapıştırdığını, davalı...."nın bonoları kendi alacaklısı olan diğer davalıya verdiğini , davacı aleyhine icra takibi başlatan davalı ..."e borcu olmadığını ileri sürerek davalı...."ya ödediği 29.500.00.- TL nin yasal faizi ile istirdadına ve bonolardan dolayı davalılara borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir .
Davalı...., davacıyla başka araç ve para alışverişleri olduğunu, ödemelerin 27/08/2005 tarihli sözleşme ile ilgisinin olmadığını, ödenen bedellerin davaya konu araç alımı için olmadığını, ödenmeyen bonoları da kendisinden alacaklı olan diğer davalıya verdiğini belirterek davanın reddini istemiştir .
Davalı ... ,icra takibine konu edilen bonoların yasal alacaklısı olduğunu, davacının iddia ettiği ödemelerin kendisini bağlamadığını belirterek davanın reddini istemiştir .
Mahkemece, ispat yükünün davalı.... da olduğu gerekçesi ile davacı tarafından davalı........ aleyhine açılan davanın kısmen kabulü ile 27/08/2005 tarihli oto satış sözleşmesinden dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının tespiti ile 29.444 TL nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte bu davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Fazlaya ilişkin talebin ve davalı ... aleyhine açılan menfi tespit davasının reddine karar verilmiş ,hüküm davacı ve davalı.... tarafından temyiz edilmiştir .
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacının temyiz itirazları yerinde değildir.
2 - Davada, davacı tarafından davalı...."ya banka havalesi ile gönderilen paranın sebepsiz zenginleşme kurallarına göre tahsili talep edilmektedir.
Davalının gönderilen paraların tahsil edildiği yönünde bir itirazı bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, davalının iddia ettiği gibi davacının başka alışverişlerden kaynaklanan borcunu ödeyip ödemediği ve buna bağlı olarak ispat yükünün hangi tarafta olduğu konusunda toplanmaktadır.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 236. maddesinde (...nun 188.madde de); taraflardan birinin ikrarının geçerli olduğu ve o taraf aleyhine delil teşkil edeceği belirtilmiş, ancak ikrarın tanımı yapılmamıştır. Öğretideki tanımlamalara göre ise, ikrar (dar anlamda ikrar), görülmekte olan bir davada, taraflardan birinin, diğer tarafça ileri sürülen ve kendisi aleyhine hukuki sonuç doğurabilecek nitelik taşıyan maddi vakıanın doğruluğunu kabul etmesidir. Yargıtay uygulamasında da, ikrara bu anlam yüklenmektedir. (İkrar kavramının tanımı ve aşağıda ikrarın türlerine ilişkin olarak yapılan açıklamalar bakımından ayrıntılı bilgi için, ....ma Hukuku Dersleri, 3. Baskı, Sevinç Matbaası, Ankara 1978, sayfa: 510 ve devamı; Dr. Süha Tanrıver, Türk Medeni Yargılama Hukukunda İkrarın Bölünüp Bölünemeyeceği Sorunu, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 1993/2, sayfa: 212 ve devamı.).
İkrardan söz edilebilmesi için, bir tarafın bir vakıa ileri sürmüş olması, diğer tarafın da bu vakıanın doğru olduğunu bildirmesi gerekir. İkrarın konusu, ancak karşı tarafın ileri sürdüğü vakıalar olabilir. Bir tarafın, kendisinin ileri sürdüğü bir vakıanın doğruluğunu bildirmesi ikrar niteliği taşımayacağı gibi, karşı tarafın ileri sürdüğü hukuki sebepler de ikrara konu olamazlar.
Öğretide ve uygulamada ikrar, yapıldığı yere, kapsamına ve içeriğine göre türlere ayrılmaktadır.
Yapıldığı yere göre mahkeme dışı veya mahkeme içi ikrardan söz edilir. Mahkeme dışı ikrar takdiri, mahkeme içi ikrar ise kesin delil niteliğindedir.
Kapsam yönünden, ikrar, çekişmeli olan maddi vakıanın tamamını veya belli bir kesimini kapsayabilir. İlkinde tam, ikincisinde ise kısmi ikrar söz konusudur.
İçeriği itibariyle ikrar ya basit (adi), ya vasıflı (mevsuf) ya da bileşik (mürekkep) nitelikte olabilir. Vasıflı ikrara, gerekçeli inkâr da denilmektedir.
Basit (adi) ikrar, karşı tarafça ileri sürülen bir vakıanın doğru olduğunun, herhangi bir kayıt veya şart bildirilmeksizin kabul edilmesidir. Basit ikrarda, onun konusunu oluşturan vakıalar artık tartışmalı olmaktan çıkarlar; dolayısıyla bunların ayrıca kanıtlanmasına gerek kalmaz.
Vasıflı ikrarda, (gerekçeli inkârda) karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığı kabul edilmekle birlikte, onun hukuki niteliğinin (vasfının) ileri sürülenden başka olduğu bildirilir.
Bileşik (mürekkep) ikrarda ise, bir tarafın ileri sürdüğü vakıa karşı tarafça bütünüyle kabul edilmekle; eş söyleyişle, vakıanın doğru olduğu ve bildirilen vasıfta bulunduğu kabul edilmekle birlikte, ikrara öyle bir vakıa eklenir ki, eklenen bu vakıa, ya ikrar edilen vakıanın hukuksal sonuçlarının doğmasını engeller ya da onu hükümsüz kılar. Bileşik ikrar, ikrara konu olan vakıa ile, ona eklenen vakıa arasında bir bağlantı bulunup bulunmamasına göre, bağlantılı bileşik ikrar ve bağlantısız bileşik ikrar olarak ikiye ayrılır.
../...
Yukarıda da değinildiği üzere, öğreti ve uygulamada, ağırlıklı olarak, bağlantısız bileşik ikrar dışındaki ikrar türlerinin bölünemeyeceği, dolayısıyla, böyle durumlarda, ikrar edenin ispat yükü altında olmadığı kabul edilmekte, iddiasını ispatlama yükümlülüğünün, karşı tarafa ait olduğu benimsenmektedir.
Somut olay bu ilke ve kavramlar ışığında değerlendirildiğinde:
Davacının, havalelerin " senet için " açıklaması ile davalıya davaya konu araç bedeli olarak gönderildiği yönündeki iddiası davalıca kabul edilmemiş, tersine, bu paraların, davacının başka alışverişlerden kaynaklanan borcunun ifası amacı ile gönderildiği savunulmuştur.
Böylece davalı, davaya konu paraların kendisine gönderildiğini (maddi vakıayı) ikrar etmiş, ancak, bunların davacı tarafından ileri sürülen nedenle değil, başka bir nedenle (mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla) gönderildiklerini savunmak suretiyle, vakıanın hukuksal niteliğinin ileri sürülenden farklı olduğunu bildirmiştir.
Davalının, ikrar ettiği maddi vakıanın hukuki vasfının ileri sürülenden farklı bulunduğunu bildirmesi karşısında, somut olayda, basit (adi) veya bileşik ikrarın söz konusu olamayacağı çok açıktır. Zira, her ikisinin de temel koşulu, ileri sürülen maddi vakıanın ve onun hukuki vasfının birlikte kabul edilmiş olmasıdır.
Vakıa kabul edilmekle birlikte, onun farklı bir hukuki vasıfta olduğunun ileri sürülmesi durumunda, vasıflı ikrardan söz edilmesi gerektiği ve vasıflı ikrarın bölünemeyeceği yukarıda açıklanmıştır.
O halde, somut olayda davalının savunması, vasıflı ikrar (gerekçeli inkâr) niteliğindedir ve bu ikrar bölünemez. Çünkü, vasıflı ikrarda kanıtlama yükümlülüğü, ikrar eden tarafa (davalıya) değil, vakıayı ileri süren tarafa (davacıya) aittir.
Bu durumda, davacı taraf, davaya konu paraların davaya konu araç bedeli olarak gönderildiği yolundaki iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür; buna bağlı olarak, davalı savunmasını ispat ile yükümlü olmayacaktır.
Öte yandan, Borçlar Kanunu’nun 457 vd. (TBK.nun 555 vd) maddelerinde düzenlenmiş olan havale, hukuksal nitelikçe (tıpkı onun özel biçimlerinden biri niteliğindeki çek gibi), bir ödeme vasıtasıdır. Eş söyleyişle, havalenin, mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı yolunda yasal karine mevcuttur. Bu yasal karinenin tersini (havalenin borcun ödenmesinden başka bir amaçla yapıldığını) ileri süren havaleci (muhil), bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. (Havale kavramı hakkında geniş bilgi için bkz: Prof. Dr. Arif B.Kocaman. Türk Borçlar Hukukunda Havale, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayını, Ankara 2001; Yargıtay’ın bu konudaki uygulamasına örnek olarak: 11.Hukuk Dairesi’nin 28.9.1992 gün ve 1991/1956- 1992/9316 sayılı kararı).
Somut olayda, davacı bu yasal karine karşısında, davalı tarafa yapılan dava konusu havalelerin araç alımı için yapıldığını, kanıtlama yükümlülüğü altındadır. Peşin ödendiği konusunda uyuşmazlık bulunmayan 5.000.00.- TL dışında kalan ve davacı tarafından davalı...."nın banka hesabına gönderilen toplam 24.500.00.- TL nin neden kaynaklandığını kanıtlamak davacıya aittir . İspat yükünün davalıda olduğuna dair mahkeme kararı gerekçesi yerinde değildir.
Başka bir ifadeyle, havale kavramından hareketle yapılacak değerlendirmeye göre de, somut olayda kanıtlama yükümlülüğü yine davacı tarafa aittir.
Bu durumda, mahkemece; ispat yükünün davacıda olduğu gözetilerek , olayın niteliği itibariyle tanık ile ispat mümkün bulunmayıp, davacının "yemin" deliline de dayandığının anlaşılması karşısında, davacının iddiasını ispat için davalı...."ya yemin teklif etme hakkı hatırlatıldıktan sonra varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken,yanılgılı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince davalı.... yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.