21. Hukuk Dairesi 2007/14890 E. , 2008/12377 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Ordu İş Mahkemesi
TARİHİ : 25/02/2005
NUMARASI : 2004/22-2007/390
Davacı, davalılardan işverenlere ait işyerinde 1.8.1979 tarihinden itibaren 60 gün çalıştığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Dava, davacının 01.08.1979 tarihinden itibaren 60 gün süreyle davalı işyerinde geçen ve Kuruma bildirilmeyen çalışmalarının tesbiti istemine ilişkindir.
Mahkemece hak düşürücü sürenin geçtiği ve çalışmanın inandırıcı delillerle ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı yasanın 79. maddesi bu tip hizmet tesbiti davaları için özel bir ispat yöntemi öngörmemiş ise de davanın niteliği kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerektiği Yargıtay"ın ve giderek Dairemizin yerleşmiş içtihadı gereğidir. Bu tür davalarda öncelikle davacının çalışmasına ilişkin belgelerin işveren tarafından verilip verilmediği yöntemince araştırılmalıdır.Yönetmelikle tesbit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurum’ca tesbit edilmeyen sigortalılar, çalışmalarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse bu çalışmaların Kurum’ca dikkate alınacağı belirtilmiştir. Bu koşul oluşmuşsa işyerinin gerçekten var olup olmadığı kanun kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı eksiksiz bir şekilde belirlenmeli daha sonra çalışma olgusunun varlığı özel bir duyarlılıkla araştırılmalıdır. Çalışma olusu her türlü delille ispat kazanabilirse de çalışmanın konusu niteliği başlangıç ve bitiş tarihleri hususlarında tanık sözleri değerlendirilmeli, dinlenen tanıkların davacı ile aynı dönemlerde işyerinde çalışmış ve işverenin resmi kayıtlara geçmiş bordro tanıkları yada komşu işverenlerin aynı nitelikte işi yapan ve bordrolarına resmi kayıtlarına geçmiş çalışanlardan seçilmesine özen gösterilmelidir. Bu tanıkların ifadeleri ile çalışma olgusu hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmelidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.9.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün 1999/21-549-555- 3.11.2004 gün 2004/21- 480-579 sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacı adına işe giriş bildirgesi,aylık bildirge ve dönem bordrosu verilmediği, davacı ile ilgili hiçbir belgenin kayıtlarda bulunmadığı, davacının ilk sigortalı başlangıcının 12.12.1986 olduğu, işveren tarafından ibraz edilen, üzerinde kurum kaşesi bulunmayan 1979/3.dönem bordrolarında davacının adının bulunduğu, davalı işyerinin 25.03.1978 tarihinde kapsama alındığı ve 30.09.1979 tarihinde kapsamdan çıkartıldığı, bordro tanığı Salim Karagöz’ün davacının çalışmasını doğruladığı, ancak mahkemece dosyadaki belgelerin hak düşürücü süreyi kesecek nitelikte olmadığı ve çalışmanın ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.Davalı işverence kuruma 1979 yılı 3. dönemine ilişkin dönem bordrosu verilmemiş ise de işverence bu dönem bordrosu içindeki prim ödeme gün sayısı ve prime esas kazanç tutarı üzerinden 1979 yılı 9.aya ait aylık sigorta primleri bildirgesinin düzenlendiği, bu belgede hesaplanan davacının da içinde bulunduğu 4 sigortalıya ait primlerin 26.10.1979 tarihinde Kurum hesabına yatırıldığı görülmektedir.Hal böyle olunca davacı adına işveren tarafından sigorta primi ödenmiş olduğu anlaşıldığına göre hak düşürücü süreden söz edilemeyeceği ortadadır.
Yapılacak iş; davanın nitelikçe kamu düzenini ilgilendirdiği nazara alınarak, davacı adına sigorta primi ödendiği ve davalı işyerinde iddia edilen dönemde çalıştığı dosyada bulunan işe giriş bildirgesinden anlaşılan bordro tanığı tarafından doğrulanan davacının isteminin kabulüne karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının davacıya iadesine, 14.07.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.