Esas No: 2014/4130
Karar No: 2014/4227
Karar Tarihi: 13.03.2014
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2014/4130 Esas 2014/4227 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Malatya 2. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 04/12/2012
NUMARASI : 2010/374-2012/962
S.. Y.. ile L.. Y.. aralarındaki katılma alacağı davasının kabulüne dair Malatya 2. Aile Mahkemesi"nden verilen 04.12.2012 gün ve 374/962 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı Süleyman vekili dava dilekçesinde, tarafların evli iken 2009 yılında boşandıklarını, evlilik birliği içinde .....ada 1 parseldeki 7 numaralı mesken ile ...... plaka sayılı aracın satın alınıp davalı adına tescil edildiğini açıklayarak her iki malın edinilmesinde, korunmasında ve iyileştirilmesindeki katkısı nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 25.000 TL"nin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, 17.10.2012 tarihli dilekçesiyle talebini değer artış payı ve katılma alacağı olarak toplam 34.204,50 TL olarak ıslah etmiştir.
Davalı vekili, taşınmazın edinilmesinde davacının herhangi bir katkısının bulunmadığını, davalının emekli ikramiyesi ile satın almış olduğu dava konusu taşınmazı davalının borçları nedeniyle K... Ç...."e devrettikten sonra borcu ödeyip yeniden adına tescil ettirdiğini,....... plaka sayılı aracın araç için kullanılan kredi taksitlerinin ödenmemesi nedeniyle elden çıkarıldığını bildirmiş ve davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, açılan davanın kısmen kabulü ile 34.204,50 TL"nin tasfiyenin sona ermesinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesi üzerine; Hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar 07.10.1986 tarihinde evlenmiş, 09.10.2006 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 30.01.2012 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Eşler arasındaki mal rejimi boşanma davasının açıldığı 09.10.2006 tarihinde sona ermiştir (TMK. 225/2). Sözleşmeyle başka mal rejimi seçilmediğinden, eşler arasında evlenme tarihinden 4721 sayılı TMK"nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (743 s.TKM"nin 170.m.), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar ise, yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (TMK"nun 202, 4722 s. Y"nın 10.m.).
Dava konusu .. ada 1 parseldeki 7 numaralı mesken 20.10.2003 tarihinde satış sonucu davalı adına tescil edilmişken 28.03.2005 tarihinde K....Ç...e devredilmiş ve bu şahıs tarafından da 19.04.2005 tarihinde yeniden davalıya geri devredilmiştir. ka sayılı araç ise 11.05.2004 tarihinde edinilmiş ve 30.05.2005 tarihinde satarak üçüncü kişiye devredilmiştir. Dava dilekçesi, ıslah dilekçesi, davacı vekilinin yargılama aşamasındaki beyanları ile araç ve taşınmazın edinme tarihine göre davacının isteği, taşınmaz üzerindeki katılma ve değer artış payı ile araç üzerindeki katılma alacağı isteğine ilişkindir. Bu tür davalarda, eklenecek değerlerden (TMK.m.229) ve denkleştirmeden (TMK.m.230) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere edinilmiş malın (TMK.m.219) toplam değerinden mala ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan artık değerin (TMK.m.231) yarısı üzerinden (TMK.m.236/1) tarafların kazanılmış hakları da dikkate alınarak katılma alacağının hesaplanması ve TMK"nun 227.maddesi hükümleri uyarınca; eşlerden birinin, diğerine ait malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuş ise, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında değer artış payı alacağının belirlenmesi gerekir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmişse de, hemen belirtmek gerekir ki; 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 388/1-3. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297/1-c. maddesi, bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 388. maddesinde:
“Karar aşağıdaki hususları kapsar:
1- Kararı veren mahkeme ile hakim veya hakimlerin ve tutanak katibinin ad ve soyadları ve sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa kararın hangi sıfatla verildiği,
2- Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adresleri,
3- İki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, ihtilaflı konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışması ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarda bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep,
4- Hüküm sonucu ile varsa kanun yolu ve süresi,
5- Kararın verildiği tarih ve hakim veya hakimlerin ve tutanak katibinin imzaları,
Hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” hükmü yer almaktadır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesinde de:
“(1) Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a)-Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b)- Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
c)-Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
ç)- Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
d)- Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
e)- Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” düzenlemesi getirilmiştir.
Buna göre bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkemede, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava bakımından, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Az yukarıda vurgulanan hususlar, Hukuk Genel Kurulu"nun 19.06.1991 gün ve E:323, K:391; 10.09.1991 gün ve E:281, K:415; 25.9.1991 gün E:355, K:440; 19.04.2006 gün ve E:2006/4-142, K:229; 05.12.2007 gün ve E:2007/3-981, K:936; 23.01.2008 gün ve E:2008/14-29, K:4; 19.03.2008 gün ve E:2008/15-278, K:254; 18.06.2008 gün ve E:2008/3-462, K:432; 21.10.2009 gün ve E:2009/9-397, K:453; 24.02.2010 gün ve E:2010/1-86, K:108; 28.04.2010 gün ve E:2010/11-195, K:238; 22.06.2011 gün ve E:2011/11-344, K:436 sayılı kararlarında da, benimsenmiştir.
Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı"nın gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye, vurgu yapılmıştır.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK"nun 297. (Mülga HUMK"nun 388.) maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Yine HMK"nun 27. maddesinin (HUMK"nun 73.m) 2. bendi “c” bölümünde de hukuki dinlenilme hakkının “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.
Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür. Temyize konu dava dosyasında mahkemenin somut olayla ilgisi bulunmayan bir Yargıtay içtihadını gerekçeli karara geçtikten başkaca herhangi bir gerekçe göstermeden yapılan yargılama toplanan bilgi ve belgeler, tüm dosya kapsamına göre davanın kabulü ile 34.204,50 TL"nin tasfiyenin sona ermesinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline şeklindeki gerekçesinin usul ve yasaya uygun bir gerekçe olarak kabulü mümkün değildir. Bu bakımdan ortada denetlenebilecek gerekçeli bir karar olmadığına göre mahkemece yapılacak iş; özellikle Anayasanın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK"nun 297. (Mülga HUMK"nun 381, 388 ve 389.) ve 27.maddeleri de gözetilerek gerekçelerini açıkça kaleme aldığı anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte bir hüküm kurmak olmalıdır. Hüküm kurulurken davacının talebi ve ıslah dilekçesinin değerlendirilmesi, taleplerin nitelendirilmesi, uyuşmazlık konusu taşınmaz bilirkişi raporu ile tarafların iddia ve savunmaları ile ilgili kabul ve reddedilen hususlara yönelik mahkeme görüşünün gerekçe bölümünde açıklanması da gerekmektedir.
Bundan ayrı dava konusu 2023 ada 1 parsel 7 nolu bağımsız bölüm ilk defa 20.10.2003 tarihinde satış sonucu davalı adına tescil edilmiş olup taşınmazın alım tarihinden 6 gün önce davalıya ödenen 32.866 TL emekli ikramiyesi ile edinildiği ve 4721 sayılı TMK"nun 228. maddesi gereğince emekli ikramiyesinin bilirkişi vasıtası ile belirlenen 20.543,00 TL sinin kişisel mal olduğunun kabulü doğru olmakla mahkemece öncelikle, 6100 sayılı HMK"nun 31. maddesi gereğince davacının isteğinin ne kadarının taşınmaza ne kadarının araca ilişkin olduğu açıklattırılmalı, davacının taşınmazın korunması ve iyileştirilmesi için yapmış olduğu ve dosyada faturası bulunan harcamaların taraflar arasındaki mal rejimini sonlandıran boşanma dava tarihi 09.10.2006"dan sonra yapıldığı göz önünde bulundurularak mal rejiminin tasfiyesi kapsamında değil ama Borçlar Hukuku"nun genel hükümleri çerçevesinde istenebileceğinden buna ilişkin istek hakkında mahkemenin görevsiz olduğu düşünülmeli, Katılma alacağı hesaplanırken davalının kişisel malı olarak kabul edilen 20.543 TL"nin taşınmazın edinme değeri olan 32.000 TL"ye oranı belirlenmeli ve bu oran ile taşınmazın karar tarihine en yakın tarihteki sürüm (TMK. m. 232, 235/1. fıkra) değeri ile çarpım sonucu belirlenecek miktar davalının kişisel malı kabul edilerek ve belirtilen tarihe göre saptanan sürüm değerinden çıkarıldıktan sonra kalan miktarın yarısına (TMK. m. 236/1) davacının katılma alacağı olarak hüküm altına alınmalıdır.
Bundan başka araca ait alım ve satım belgeleri ile araç için kullanılan krediye ilişkin belgeler getirtilerek 30.05.2005 tarihinde elden çıkarılan araca ilişkin davalının kalan kredi borcuna karşılık olarak aracı devrettiği iddiası üzerinde durulmalı ve aracın devredildiği 30.05.2005 tarihindeki sürüm değeri (TMK. m. 232, 235/2. fıkra) hesaplamaya esas alınmalı, edinilmiş malın borcu (pasifi) olan devir tarihinden sonraya kalan kredi borcu sürüm değerinden düşürülmeli ve ortaya çıkacak miktar üzerinden katılma alacağı belirlenmeli (TMK. m. 236/1.fıkra) ve belirlenecek toplam katılma alacağına karar tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmelidir.
Davalı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenle yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve kanuna aykırı görülen hükmün gerekçe yönünden 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3.maddesi yollaması ile HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK"nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK"nun 440/1. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 24,30 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 13.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.