Davacı davalılardan işverene ait işyerinde 1.4.1989-1.10.2001 tarihleri arasında geçen sigortalı çalışmalarının tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Dava, davacının 1.4.1989-1.10.2001 tarihleri arasında davalı Köy Tüzel Kişiliğine ait Mağaralı Mezrasında bulunan cami işyerinde fahri imam olarak çalıştığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın yöneltildiği davalı köy tüzel kişiliği ile davacı arasında hizmet sözleşmesi bulunmadığı, tanık beyanlarına göre hak düşürücü sürenin dolduğu ve davanın ispatlanmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden davalı köyde köy karar defterinin tutulmadığı, Gercüş Müftülüğü’nde 2.10.2000 tarihinde yapılacak fahri imam hatiplik sınavına girecekler için oluşturulan 26.9.2000 tarihli listede davacının görev yeri olarak davalı köye bağlı Mağaralı Mezrasının yazılı olduğu, davacı adına İlçe Müftülüğünce onaylı 4.10.2000 tarihli fahri imam hatiplik belgesinin verildiği, ve İlçe Müftülüğünün 22.11.2006 tarihli yazısında davalı köye caminin 1984 yılında, Mağaralı Mezrasına ise 1987 yılında yapıldığının belirtildiği, dosyadaki tarihsiz bir belgede davacının R. K.’nün fahri imam hatibi olduğunun bildirildiği ve davacı tanıklarının beyanı 10-11 yıl önce davacının köydeki imam hatiplik görevini bıraktığı yönünde iken davalı köy muhtarının davacının son 7 yıl içerisinde 2 yıl köyde görev yaptığını bildirdiği görülmektedir.
633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Yasa"nın 35. maddesinde cami ve mescitlerin Diyanet İşleri Başkanlığının izni ile ibadete açılacağı ve Başkanlıkça yönetileceği, izinli veya izinsiz olarak ibadete açılmış bulunan cami ve mescitlerin yönetiminin 3 ay içinde Diyanet İşleri Başkanlığına devredileceği, Diyanet İşleri Başkanlığınca buralara imkanlar nisbetinde kadro tahsis edileceği, 16. maddede ise il ve ilçe kuruluşlarının başında birer müftü bulunacağı, bunların bölgelerinde Diyanet İşleri Başkanlığını temsil edeceği, 1. maddesindede Diyanet İşleri Başkanlığının Başbakanlığa bağlı olduğu bildirilmiştir.
Somut olayda her ne kadar caminin mülkiyeti köy tüzel kişiliğine aitse de yönetimi Diyanet İşleri Başkanlığına devredildiğinden husumetin hasmın temsilcisinde hata yapılarak köy tüzel kişiliğine yöneltildiği görülmekle mahkemece davacıya davayı T.C. Başbakanlığı Diyanet İşleri Başkanlığına İzafeten İlçe Müftülüğüne yöneltmesi için önel vermek gerekirken davalı köy tüzel kişiliği ile davacı arasında hizmet ilişkisi bulunmadığı gerekçesiyle istemin reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Öte yandan davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa"nın 2. maddesine göre “ bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanlar, bu kanuna göre sigortalı sayılır.” Aynı Yasa"nın 6. maddesi gereğince de çalıştırılanlar işe alınmalarıyla kendiliğinden “ sigortalı” olurlar. Bir işin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesi için işçinin “ zaman “ ve “ bağımlılık” unsurlarını gerçekleştirecek biçimde işverenin işyerinde çalışması koşuldur. Hizmet akdinin yazılı olarak yapılması koşul değildir. Diğer bir anlatımla,bir kimsenin sigortalı sayılması için hizmet akdine göre çalışması yeterli olup, ücretin ödenme biçimi sonuca etkili değildir.
Ayrıca davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 79/10. maddesinde, bu tür hizmet tespiti davalarının kanıtlanması yönünden özel bir yöntem öngörülmemiştir. Kimi ayrık durumlar dışında; resmi belge veya yazılı delillerin bulunması, sigortalı sayılması gereken sürelerin saptanmasında güçlü delil olmaları itibariyle sonuca etkili olurlar. Ne var ki bu tür kanıtların bulunmaması, salt, bu nedene dayalı istemin reddine neden olmaz. Somut bilgilere dayanması, inandırıcı olmaları koşuluyla, Kuruma bildirilen dönem bordroları, tanıkları veya iş ilişkisini bilen veya bilmesi gereken işverenler tarafından Kuruma bildirilen komşu işyerleri çalışanları gibi kişilerin bilgileri ve bunları destekleyen kimi diğer kanıtlarla dahi sonuca gitmek mümkündür.
Mahkemenin bu tür davaların kişilerin sosyal güvenliğine ilişkin olması ve kamu düzenini ilgilendirdiği göz önünde tutularak gerektiğinde, doğrudan soruşturmayı genişletmek suretiyle ve olabildiğince delilleri toplayıp bunları birlikte değerlendirmek ve hak düşürücü süre açısından tanık beyanları arasındaki çelişkilerin giderilerek, davacının hangi tarihlerde hangi köylerde ne kadar süre ile çalıştığı adı geçen köylerden ve ilçe müftülüğünden araştırılarak sonuca gidilmesi gerekir.
Mahkemece bu yöntemle deliller toplandıktan sonra somut olayda hizmet akdinin unsurlarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin tartışılarak bir sonuca gidilmesi gerekir.
Yapılacak iş; öncelikle Diyanet İşleri Başkanlığını temsilen Gercüş Müftülüğü’nün davacının işvereni olarak yöntemince davaya katılımı sağlanarak, taraf teşkilini sağlamak, Gercüş Müftülüğünün göstereceği delillerde toplanıp tüm deliller birlikte değerlendirilerek çıkacak sonuca göre bir karar vermektir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 3.7.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.