Davacı, yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitine, ödenmemiş aylıklarının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davacı, 14.10.2002 tarihli tahsis talebine göre, takip eden aybaşından itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti ile, 14.10.2002 tarihinden itibaren ödenmemiş aylıklarının ve haksız olarak fazla tahsil edilen primlerin aylık yasal faizi ile davalıdan tahsilini istemiştir.
Mahkemece, istemin kabulü ile, davacının 1.11.2002 tarihinden itibaren emekli olduğunun tespitine, yersiz olarak 14.10.2002 tarihinden sonra tahsil edilen, 11.117.05-YTL primin dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile, 14.10.2002 tarihinden itibaren ödenmesi gerektiği halde ödenmeyen 8.584.59-YTL maaş alacağının da her bir aylığın ilgili olduğu aydan itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
Somut olayda, davacının 1479 sayılı Yasa gereğince 20.4.1982 tarihinden başlamak üzere kuruma tescil edildiği, 19.7.2005 tarihli tahsis talebi ile de 1.8.2005 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlandığı uyuşmazlık konusu değildir.
Davada ki sorun davacının 14.10.2002 tarihinde Kuruma verdiği, Kurum kayıtlarına 18.10.2005 gün ve 52777 sayı ile giren dilekçesi ile Kurumdan tahsis talebinde bulunup bulunmadığı, bulunmuş sayılırsa da dilekçe tarihi itibariyle yaşlılık aylığına hak kazanıp kazanamayacağına ilişkindir.
Mahkemece, davacının 14.10.2002 günlü dilekçesi tahsis talebi kabul edilip, aylığı da hak kazandığına karar verilmiş ise de bu sonuç doğru değildir.
Gerçekten, davacı 14.10.2002 tarihinde Kuruma dilekçe ile başvurmuştur. Ancak bu dilekçesi ile prim ödemekte zorladığını askerli borçlanması yaparsa SSK ve Bağ-Kur hizmetleri toplamı ile aylığa hak kazanıp kazanamayacağı konusunda Kurumdan bilgi istemiştir. Görüldüğü üzere, bu dilekçede ki istemi 1479 sayılı Yasa’nın 35. maddesinde belirtilen şekilde açıkça bir tahsis istemi değildir. Bu nedenle bu talebin tahsis istemi olarak kabulü mümkün değildir. Kaldı ki bu dilekçesi tahsis istemi sayılsa bile davacının 14.10.2002 tarihi itibariyle yaşlılık aylığına hak kazanmadığı da açıktır.
Davanın, ekli Kurum kayıtları ile sabit olduğu üzere, 14.10.2002 tarihinde, 20.4.1982 tarihinden başlamak üzere, 20 yıl 6 ay 11 gün, 1479 sayılı Yasa’ya tabi sigortalı hizmeti karşılığı 3 yıl 9 ay 21 gün hizmeti ile birlikte toplam 24 yıl 4 ay 2 gün hizmetinin olduğu o tarihte 51 yaşında olan davacının yürürlükte olan 1479 sayılı Yasa’nın, 4447 sayılı Yasa’nın 28. maddesi ile değişik 35. maddesi ile, 23.5.2002 gün ve 4759 sayılı Yasa’nın 7. maddesi ile değiştirilen 1479 sayılı Yasa’nın geçici 10. maddesindeki, tam ya da kısmi aylık şartlarını da taşımadığı, askerlik borçlanmasının ise hiç yapılmadığı ortadadır.
Bu durumda, davacının prim ödemeye devam ederek elde ettiği ve 1.8.2005 tarihinden başlayan yaşlılık aylığı başlangıç itibariyle doğru olup, davacının 14.10.2002 dilekçesini, aylık talebi olarak değerlendiren ve şartları dahi oluşmayan aylık yönünden hüküm kurulması ve istenmiş aylıkların tahsiline karar verilmesi ile davacının 1.8.2005 tarihinden itibaren ödenen aylığı içerisinde değerlendirilen 4.10.2002 ile 19.7.2005 tarihleri arasındaki primlerin dahi Kurumdan tahsiline karar verilmesi doğru değildir.
Mahkemece, açıklanan bu maddi ve hukuki olgular karşısında davanın reddine karar verilmesi gerekirken yerinde olmayan gerekçe ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA 23.06.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.