10. Hukuk Dairesi 2009/15541 E. , 2010/737 K.
"İçtihat Metni"........
Davacı, 05.10.200 tarihli iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirler için açılan ilk rücu davasından bakiye kusur farkı ile artışlardan kaynaklanan kurum zararının gerçek zararla sınırlı olmak üzere 506 sayılı Yasanın 26. maddesi uyarınca tazminine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1- Dosyadaki yazılara, hükmün uyulan önceki Yargıtay bozma ilamına uygun biçimde verilmiş olmasına göre, davacı kurum vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 26. maddesindeki halefiyet ilkesi uyarınca, Kurumun rücu alacağı; hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (Tavan) miktarı ile sınırlı iken, Anayasa Mahkemesi’nin, 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E:2003/10, K:2006/106 sayılı kararı ile 26. maddedeki “…sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere…” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptali sonrasında, Kurumun rücu hakkının, yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, mahkemenin, dava tarihindeki mevzuat ve içtihatlara uygun olarak açılan davada, anılan iptal hükmü nedeniyle oluşan hukuksal durum gereğince değerlendirme yapmasında bir isabetsizlik yok ise de; Hukuk Genel Kurulu’nun 07.05.2008 tarih 2008/10-363 Esas, 2008/366 Karar sayılı kararında da belirtildiği şekilde, gelirlerde meydana gelen artışın ayrı bir olgu niteliğinde bulunduğu, önceki rücu davasında ilk peşin sermaye değerli gelirle birlikte artışlara da hükmedilmesinin, ilk davada hüküm altına alınmayan kusur farkı nedeniyle kesin hüküm engeli oluşturmayacağı, ilk rücu davasında hükmolunan gelir artışlarının, kusur farkından kaynaklanan eldeki davada hükmolunacak rücu tazminatından mahsup edilmesine olanak bulunmadığı gözetilerek, sigortalının hak sahiplerine yapılan yardımların ilk peşin sermaye değerinin bakiye kusuruna isabet eden kısmı hesaplanarak, ilk davada hüküm altına alınmayan bölümünün kabulünün gerekeceği unutulmamalıdır. Hal böyle olunca davacı Kurum’un rücu alacağı, ilk peşin değerli geliri oluşturan 6.219,94 TL.’nin, anılan Yasa’nın 26. maddesine göre, davalıların %80 kusuruna
.......
isabet eden 4.975,95 TL ile sınırlı olup, ilk rücu davasında talep edilen %37.5 kusur karşılığına hükmedilmesi karşısında, davacı Kurum lehine bakiye %42.5 kusur karşılığı 2.643,47 TL.’ye hüküm kurulması gerekirken, ilk rücu davasında hükmolunan gelir artışlarının, kusur farkından kaynaklanan eldeki davada hükmolunacak rücu tazminatından mahsup edilerek, hatalı değerlendirme sonucu 1.187,05 TL.’ye hükmolunması isabetsizdir.
3-Ayrıca, anılan Anayasa Mahkemesinin iptal kararının, Anayasa’nın 152 ve 153. maddelerinde öngörülen düzenleme uyarınca, Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmesi ile birlikte, elde bulunan ve kesinleşmemiş tüm davalarda uygulanması zorunludur. İptal kararının Resmi Gazetede yayınlandığı tarihten sonra Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 76’ncı maddesi gereğince, yürürlükteki kanunları uygulamakla yükümlü bulunan mahkemelerin ve Yargıtay’ın, iptal kararı ile yürürlükten kalkan bir kanun maddesine dayanarak inceleme yapma ve karar verme yetkisi de bulunmamaktadır. Bu nedenle, dava tarihi itibarıyla yürürlükteki mevzuat ve içtihatlara uygun olarak açılan davanın, söz konusu iptal hükmü nedeniyle oluşan hukuksal durum karşısında kısmen reddine karar verilmesinde, tarafların sorumluluğu bulunmamasına karşın, mahkemece yanılgılı değerlendirme sonucu; yargılama sonunda davacı Kurumun davada haksız çıkan taraf olarak nitelendirilip kabul ret oranına göre yargılama gideriyle sorumlu tutulması ve iş kazasında kusuru bulunan her iki davalının, yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olmalarına rağmen, yargılama giderlerinden sadece davalı şirketin sorumlu tutulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Ne var ki; bu aykırılıkların giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, karar bozulmamalı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 438. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmalıdır.
SONUÇ: Hüküm fıkrasının 2. bendindeki “1.183,05” rakamlarının silinerek yerine “2.643,47” rakamlarının yazılmasına, hüküm fıkrasının 4. bendindeki “63,89” rakamlarının silinerek yerine “142,74” rakamlarının, “372,41” rakamlarının silinerek, yerine, “293,26” rakamlarının yazılmasına, hüküm fıkrasının 5. bendinin silinerek, yerine, “Davacı tarafından yapılan 405,90 TL. yargılama giderinin davalılardan müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine” sözcüklerinin yazılmasına ve hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 25.01.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
......