20. Hukuk Dairesi 2015/2515 E. , 2016/4252 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ... 24.02.2010 harç ve havale tarihli dilekçesinde; ...köyünde bulunan 270 parsel sayılı taşınmazı 28.07.1997 tarihinde ..."den satın aldığını, yine aynı köyde 269 parsel sayılı taşınmazı da ihale yolu ile 24.08.2000 tarihinde Hazineden satın aldığını, her iki parseli satın alırken, beyanlar hanesinde ormana ilişkin bir şerh ve kısıtlama bulunmadığını, Orman Yönetimi tarafından parsellerin kısmen orman sayılan yerlerden olduğu nedeniyle tapu kayıtlarının iptali ve orman niteliğiyle Hazine adına tescili istemiyle açılan .... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/789 E. - 2009/228 K. sayılı dava dosyasında 269 sayılı parselin toplam; 6.768,69 m2 ve yine Sinop Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/782 E. - 2009/132 K. sayılı dava dosyasında 270 sayılı parselin toplam; 4.890,25 m2 bölümlerinin tapularının iptaliyle, orman niteliğiyle Hazine adına tesciline karar verildiğini, bu kararların Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiğini, bu şekilde tapu sicilinin tutulması nedeniyle zarara uğradıklarını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla taşınmazların tapusu iptal edilen bölümleri için şimdilik 167.393,82.-TL tazminatın, tapu iptal davaları nedeniyle ödedikleri yargılama gideri için şimdilik 2.247,95.-TL"si olmak üzere toplam 169.641,77.-TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, taşınmazın tapu kaydının mahkeme kararı ile hükmen iptal edildiğini, hukukî olay ve açılan dava ile Hazine arasında illiyet bağı bulunmadığını ve bu nedenle Hazinenin tazmini kusurlu sorumluluğu olmadığını ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne, 33.179,22.-TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş; hükmün, davacı gerçek kişi vekili ile davalı Hazine vekili tarafından temyizi üzerine, Dairenin 22.12.2011 gün ve 2011/13882 E. - 2011/15583 K. sayılı ilâmındaki gerekçelerle yeniden araştırma ve inceleme yapılması için bozulmuş, bozma kararına uyularak yapılan inceleme ve araştırma sonunda,
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile kısmen reddine, 135.124,09.-TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, .... köyü 270 parselin 2/B vasıflı kısmı yönünden talep edilen tazminatın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacının kendisini bir vekille temsil etmiş olması sebebiyle karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince kabul edilen miktar üzerinden 13.209,93.-TL
vekâlet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davalının kendisini bir vekille temsil etmiş olması sebebiyle karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince ret edilen miktar üzerinden 1.500,00.-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu .... köyü 269 parsel sayılı 36.950 m2 yüzölçümünde tarla niteliğindeki ve ....köyü 270 parsel sayılı 33.700 m2 yüzölçümünde tarla niteliğindeki taşınmazlar, yörede 766 sayılı Kanuna göre yapılan tapulamada Hazine adına kadastro tesbiti yapılmış ve itirazlar sonucunda 269 parsel 28.4.1970 tarih ve 285 yevmiye ile ve 270 parsel 3.8.1968 tarih ve 827 yevmiye ile hükmen Hazine adına tescil edilmiştir. Davacı ..., 269 parseli 24.8.200 tarihinde 1019 vevmiye ile Hazineden, 270 parseli ise 28.7.1997 tarihinde 787 yevmiye ile ..."den satın almış ve adına tescil edilmiştir. Davacı taşınmazları güven ilkesine dayalı olarak satın almıştır.
Dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile hükmen iptali nedeniyle 4721 sayılı Tük Medeni Kanununun 1007. maddesine göre açılan tazminat istemine ilişkindir.
Dosyaya getirtilen tapu kayıtları ile belgelerin ve kesinleşmiş ilâm örneklerinin incelenmesinde; dava konusu 269 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/789 E. - 2009/228 K. sayılı dava dosyasında toplam; 6.768,69 m2"sinin 270 sayılı parselin yine Sinop Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/782 E. - 2009/132 K. sayılı dava dosyasında toplam; 4.890,25 m2"sinin tapu kaydının iptal edilerek orman niteliği ile Hazine adına tesciline karar verildiği ve kararların Yargıtay denetiminden geçerek 1/12/2009 ve 19/11/2009 tarihlerinde kesinleştiği ve hükümlerin henüz infaz edilmediği anlaşılmaktadır.
Eldeki dava 24/02/2010 tarihinde açılmıştır. Tapu kaydının iptaline ilişkin mahkeme kararları ise sırasıyla 1/12/2009 ve 19/11/2009 tarihlerinde kesinleştiğine göre, davanın 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 146. maddesinde belirtilen 10 yıllık dava zamanaşımı süresi içerisinde açıldığı anlaşılmaktadır.
4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesinde "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücû eder." hükmü yer almakta olup bu düzenlemeye göre devletin sorumluluğu resmî sicile güvenden doğan kusursuz sorumluluktur. Sicile güvenden doğan kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve aynî hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü, sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Kusurun varlığı ya da yokluğu, Devletin sorumluluğu için önem taşımaz. Sadece, Devletin memuruna rücûu halinde kusurun varlığı önemlidir. Kesinleşen bir mahkeme hükmünün infazı yasal zorunluluk olup tapu memurunun bu nedenle kusurundan söz edilemez.
Açıklanan nedenlerle, TMK"nın 1007. maddesinde düzenlenen resmî sicile güvenden doğan objektif (kusursuz) sorumluluk halinin, 818 sayılı Kanunun 41. md. (6098 sayılı Borçlar Kanununun 49. ve devamı maddesinde) düzenlenen haksız fiil sorumluluğu ile ilgisi bulunmadığından, aynı Kanunun 72. maddesindeki (818 sayılı Kanunun 66. maddesi) zamanaşımı kurallarının uygulanma imkanı olmadığı gibi, TMK"nın 1007. maddesine dayanılarak açılan davalar için de, ayrıca zamanaşımı süresi belirlenmemiştir. Bu itibarla, 6098 sayılı Borçlar Kanununun 146. maddesindeki (818 sayılı Kanunun 125. maddesi) 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması İHS 1 nolu ek protokol ile koruma altına alınan mülkiyet hakkının korunmasında esas olup, işbu davada zamanaşımı süresi dolmamıştır.
Kural olarak; 6098 sayılı Borçlar Kanununun 49. ve devamı maddesinde düzenlenen haksız fiilden kaynaklanan tazmini sorumluluk, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte doğar ve zamanaşımı süresi başlar. 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesinde düzenlenen objektif (kusursuz) sorumluluk halinin varlığının kabulünde; tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararların karşılanması amacını güden Devletin tazmini sorumluğu ise; mülkiyetin el değiştirdiği veya mülkiyetin elden çıktığı ve benzeri biçimlerde mülkiyet hakkına müdahalenin gerçekleştiği, diğer bir anlatımla, bir yerin kamu malı niteliğinde orman veya mera, yaylak, kışlak olması, kıyı kenar çizgisi içerisinde kumluk alanda kalması nedeniyle tapu kaydını iptal
eden mahkeme kararının kesinleştiği tarihte başlar. Bu durumda, taşınmazın makul ve gerçek değerinin saptanmasında dava tarihi değil, mülkiyet hakkına müdahalenin gerçekleştiği ve zararın doğduğu tarih esas alınmalıdır.
Dava konusu taşınmazlar tapu kaydında tarla niteliğindedir. Özel ve tüzel kişiler adına Medenî Kanunda öngörülen haklar kullanılmak suretiyle, mahkemece hükmen verilen ve kesinleşen ilâm yolu ile veya alım, satış, intikal, ferağ, hibe/bağış ve takas gibi yöntemlerle tapuya tescil edilen taşınmazların, tapu kayıtlarının hükmen veya tapuda yapılan geçersiz belgelere dayalı olarak yolsuz işlemler sonucu iptali nedeniyle Medenî Kanunun 1007. maddesinden kaynaklanan Hazinenin kusursuz sorumluluğuna dayalı olarak açılan tazminat istemli davalarda; Öncelikle; çekişmeli taşınmazın tapudaki niteliği ile hali hazır eylemli ve hukukî niteliğinin saptanması gerekir. Öncelikli olarak yapılacak bu belirleme ile taşınmazın tazminata esas alınacak niteliğinin saptanmasında kullanılacak yöntemi açısından önemlidir.
Bu nedenle, somut olayda; dava konusu taşınmazlar tapu kaydında tarla niteliğinde olup, mülkiyetin el değiştirdiği tarih itibariyle 11/03/1983 tarih, 83/6122 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 17/04/1998 tarih ve 1996/3 E. - 1998/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararındaki ölçütlere göre arsa niteliğinde değilse ya da arsa niteliğini kazanmamışsa ve şehir imar planı kapsamına alınmamış ve halen tarla ise münavebe usulüyle hasılat elde etme; üzüm bağı, meyve ve narenciye bahçesi olarak kullanılıyorsa ürün alma yöntemiyle belirlenecek gelir metoduna göre, mülkiyetin el değiştirdiği tarihteki değeri saptanmalıdır.
Diğer bir anlatımla; taşınmaz, belediye veya mahalle/köy hudutları içerisinde olupta 3194 sayılı İmar Kanununa göre henüz imar planı kapsamına alınmamışsa ve mücavir alanda kalıyorsa ayrıca belediyenin yol, su, elektrik, doğalgaz ve çöp/temizlik gibi alt yapı hizmetlerinden de yaralandırılmıyorsa ve 3083 sayılı Kanun çerçevesinde halen tarla, bağ, meyve bahçesi, kavaklık, çaylık, zeytinlik, fındıklık, narenciye bahçesi vs nitelikleri tarım ve ziraat arazisi olarak tapuda kayıtlı ise ve halen bu nitelikte kullanılıyor ise taşınmaz bu durumda tarım arazisi kabul edilerek 3402 ve 3083 sayılı kanunlara göre sulu ve kuru ayırımına da gidilerek bilimsel zirai gelir metoduna göre uygulanacak münavebe usûlü ve diğer bilimsel yöntemlerle taşınmazın net geliri 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11. maddesi (f) bendinde belirlenen; “Araziler, taşınmaz mal veya kaynağın kamulaştırma tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirine,” göre yöntemiyle ve yine taşınmaz 3194 sayılı İmar Kanununa göre şehir imar planı kapsamına alınmışsa ve mücavir alanda olupta mevzi/lökal imara tâbi tutulmuşsa veya belediyenin yol, su, elektrik, doğalgaz ve temizlik/çöp hizmetleri gibi alt yapı ve diğer hizmetlerinden yaralandırılıyorsa ve bakanlar kurulu kararına göre de arsa niteliği taşıyorsa 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11. maddesinin (g) bendinde belirlenen “Arsalar, kamulaştırma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerine,” göre yöntemiyle ve yine taşınmaz 3194 sayılı İmar Kanununa göre şehir imar planı kapsamına alınmış ve yapı niteliği taşıyorsa 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11. maddesi (h) bendinde belirlenen; “Yapılar, kamulaştırma tarihindeki resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payına göre,” yöntemiyle takdir edilecektir.
Gelir metodunun uygulanmasında baz alınan analitik yönteme göre; bir arazinin kıymeti, gelirlerin kapitalizasyonu yöntemine göre belirlenmeli, öncelikle arazinin rantı ve kapitalizasyon faiz oranının saptanması, bunlar belirlendiği takdirde arazinin kıymetini bulmak için; K = R/f, formülü kullanılmak (K = Arazinin değerini (TL), R = Arazinin rantını (TL), f = Kapitalizasyon faiz oranını (%) ifade etmektedir.) suretiyle bir tarım arazisini net geliri saptanmalıdır.
Taşınmazın tapu kaydındaki niteliğinin tarla, bağ, bahçe, kavaklık, çaylık, zeytinlik, narenciye bahçesi vs olmasına karşın mahkeme kararı ile öncesi itibariyle niteliğinin resmî belgelerde orman olması nedeniyle iptali veya kıyı kenar çizgisi içesinde kalması ve kumluk niteliğinde olması nedeniyle tapu kaydının iptali halinde; taşınmazın tapu kaydındaki hukuki niteliği esas alınarak bilimsel net gelir metoduna veya arsa ise en yakın emsal karşılaştırması metoduna göre değeri saptandıktan sonra kapitalizasyon faizinde yapılacak indirme ve artırma
oranlarına ve taşınmazın değerini etkileyecek diğer bilimsel faktörlere göre taşınmazın gerçek değerinin yukarıda açıklanan yöntemlere göre saptanması ve ayrıca sebepsiz zenginleşmeye yol açmayacak veya taşınmaz malikini fakirleştirmeyecek şekilde makul bir değer üzerinden belirlenmelidir.
Somut olayda; mahkemenin hükme dayanak yaptığı bilirkişi raporunda ve ek raporlarda taşınmazların mülkiyetlerinin el değiştirdiği tapu iptali ve tescil kararlarının kesinleştiği tarihlere göre değerlerinin saptanması gerekirken dava tarihine göre değer saptandığı ve taşınmazlar üzerinde eylemli olarak bulunan oman emvaline göre de ayrıca değerlendirme ve hesap yapılması doğru değildir.
Bu nedenle, mahkemece, fen elemanı ile orman, ziraat ve mülk bilirkişiden oluşturulacak bilirkişi kurulu ile taşınmaz başında keşif ve inceleme yapılarak rapor alınması ve değerlendirme tarihi itibariyle dava konusu taşınmaz şehir imar planı kapsamına alınmamış ve halen tarla ise münavebe usûlüyle hasılat elde etme; üzüm bağı, meyve ve narenciye bahçesi olarak kullanılıyorsa ürün alma yöntemiyle belirlenecek gelir metoduna göre, mülkiyetin el değiştirdiği tarihteki değeri saptanmalıdır.
Yukarıda belirlenen kriterler doğrultusunda bilirkişi kurulu raporu düzenletilerek, sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, taşınmaza bilimsel yöntem yerine genel deyimlerden söz ederek tapu iptali tescil kararının kesinleştiği ve mülkiyetin el değiştirdiği tarih yerine dava tarihine göre değer biçen ve ayrıca emval hesabı yapan bilirkişinin yetersiz raporu esas alınarak karar verilmesi doğru bulunmamıştır.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik inceleme ve araştırmaya dayanılarak yazılı biçimde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 11/04/2016 günü oy birliği ile karar verildi.