Esas No: 2015/2509
Karar No: 2016/4251
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2015/2509 Esas 2016/4251 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ile davalı ... izafeten vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili mahkemeye sunduğu 06/02/2012 harç ve havale tarihli dava dilekçesinde; ... ilçesi, ... köyü 245 ada 106 parsel sayılı taşınmazı tapu kaydının müvekkili adına tapuda kayıtlı iken, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin ... Karar sayılı dosyası üzerinden tarafından müvekkil aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davası sonucunda tapu kaydının 9.219,71 m²"lik kısmının kayalık, taşlık niteliğinde tarım dışı alan içerisinde kalması nedeniyle, bedeli ödenmeksizin tapu kaydının iptal edilerek adına tapuya tescil edildiğini, bu karar kesinleştikten sonra hakkında Medenî Kanununun 1007. maddesine dayanılarak tazminat davası açtıklarını, yapılan yargılama sonucunda idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verildiğini, ... İdare Mahkemesinde ... Esas sayılı dosya ile dava açtıklarını, bu davada da görevsizlik kararı verildiğini ve dosya Uyuşmazlık Mahkemesine gittiğini ve adli yargının görevli olduğunun bildirildiğini, bu nedenle Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünü davalı göstererek iş bu davayı açtıklarını, davalı yanın yaptığı hatalı işlem sonucu müvekkilin mağdur olduğunu, ...nin devlete ait taşınmazları kadastro aşamasını takip etmemiş ve itirazda bulunmayarak hatalı tescilin oluşmasına neden olduğunu belirterek, yargılama sırasında taşınmazın belirlenecek değeri ile fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla şimdilik 3687,89.-TL"lik zararın ilk dava tarihi olan 20/07/2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı ... ... izafeten vekili cevap dilekçesinde; Anayasanın 138. maddesi uyarınca idarenin kesinleşmiş mahkeme kararını uygulamak zorunda olduğunu, bu nedenle ... herhangi bir sorumluluğu olmadığını, davanın MK"nın 1007. maddesine göre açılmış bir tazminat davası olduğunu, dava konusu edilen yerin zilyetlik söz konusu olmayan taşlık, kayalık, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğunu, zarardan davalının sorumlu tutulabilmesi için zararın tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı olması gerektiğini, olayda tapu sicilinin tutulmasından önce veya sonra bir yanlışlık yapılmadığını, ayrıca ...nin kadastronun çalışmalarını takip etmeyerek hatalı tescilin oluşmasına neden olmasının da söz konusu olmadığını, istenilen tazminat miktarının da çok yüksek olduğunu, davacı yanın taşınmazları dava dışı 3. kişilerden aldığını, bu nedenle davanın öncelikle husumetten ve esastan reddini talep etmiştir.
Mahkemece, Davacının davasının kısmen kabulüne, 534,75.-TL"nin tapuda ifraz tarihi olan 20/07/2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, davacı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 64,17.-TL vekâlet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davalı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 378,37.-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davacı vekili ile davalı ... adına vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davalı ... adına vekili temyizinde; cevap layihasını aynen tekrar ile kararın bozulmasını talep etmiştir.
Davacı vekili temyizinde; ziraat mühendisi yanında, maden ve jeoloji mühendisi dinlenmediğini ve emsal karşılaştırması yapılmadığını ve taşınmaz değerinin çok düşük saptandığını beyanla kararın bozulmasını istemiştir.
Dava konusu ... ili, ... ilçesi, ... köyü 245 ada 106 parsel sayılı 15.204,88 m² yüzölçümündeki tarla ve zeytinlik niteliğindeki taşınmaz, 3402 sayılı Kanuna göre 1999 tarihinde yapılan genel arazi kadastrosunda kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle ... adına 2.4.1999 tarihinde tesbit ve tescil edilmiştir. Davacı taşınmazı güven ilkesine dayalı olarak 19/01/2009 tarihinde satın almış adına tescil edilmiştir.
Dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile kısmen hükmen iptali nedeniyle 4721 sayılı Tük Medenî Kanununun 1007. maddesine göre açılan tazminat istemine ilişkindir.
Dosyaya getirtilen tapu kayıtları ile belgelerin ve kesinleşmiş ilâm örneklerinin incelenmesinde; dava konusu taşınmazın tapu kaydının ... Asliye Hukuk Mahkemesinin ... sayılı kararı ile kısmen iptal edilerek hali arazi niteliği ile adına tesciline karar verildiği ve kararın Yargıtay denetiminden geçerek 05/10/2005 tarihinde kesinleştiği ve hükmün infaz edilerek hüküm altına alınan 9219.71 m²"lik kısmının parselden ifraz edilerek 03.04.2006 tarihinde hali arazi niteliği ile 245 ada 283 sayılı parsel olarak adına tapuya tescil edildiği, parselden geriye kalan 5985.17 m²"lik kısım ise tarla ve zeytinlik niteliği ile 245 ada 282 parsel olarak ... adına tapuya tescil edildiği, tapu kütüğüne işlendiği ve 245 ada 106 sayılı parselin sayfasının bu kapatıldığı anlaşılmaktadır.
Eldeki dava 06.02.2012 tarihinde, ilk tazminat davası ise 20.07.2006 tarihinde açılmıştır. Tapu kaydının iptaline ilişkin mahkeme kararı 5.10.2005 tarihinde kesinleştiğine göre davanın 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 146. maddesinde belirtilen 10 yıllık dava zamanaşımı süresi içerisinde açıldığı anlaşılmaktadır.
4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesinde "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücû eder." hükmü yer almakta olup bu düzenlemeye göre devletin sorumluluğu resmî sicile güvenden doğan kusursuz sorumluluktur. Sicile güvenden doğan kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve aynî hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü, sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Kusurun varlığı ya da yokluğu, Devletin sorumluluğu için önem taşımaz. Sadece, Devletin memuruna rücûu halinde kusurun varlığı önemlidir. Kesinleşen bir mahkeme hükmünün infazı yasal zorunluluk olup tapu memurunun bu nedenle kusurundan söz edilemez.
Açıklanan nedenlerle, TMK"nın 1007. maddesinde düzenlenen resmî sicile güvenden doğan objektif (kusursuz) sorumluluk halinin, 818 sayılı Kanunun 41. maddesinde (6098 sayılı Borçlar Kanununun 49. ve devamı maddesinde) düzenlenen haksız fiil sorumluluğu ile ilgisi bulunmadığından, aynı Kanunun 72. maddesindeki (818 sayılı Kanunun 66. maddesi) zamanaşımı kurallarının uygulanma imkanı olmadığı gibi, TMK"nın 1007. maddesine dayanılarak açılan davalar için de ayrıca zamanaşımı süresi belirlenmemiştir. Bu itibarla, 6098 sayılı Borçlar Kanununun 146. maddesindeki (818 sayılı Kanunun 125. maddesi) 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması İHS 1 nolu ek protokol ile koruma altına alınan mülkiyet hakkının korunmasında esas olup, işbu davada zamanaşımı süresi dolmamıştır.
Kural olarak; 6098 sayılı Borçlar Kanununun 49. ve devamı maddesinde düzenlenen haksız fiilden kaynaklanan tazmini sorumluluk, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte doğar ve zamanaşımı süresi başlar. 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesinde düzenlenen objektif (kusursuz) sorumluluk halinin varlığının kabulünde; tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararların karşılanması amacını güden Devletin tazmini sorumluğu ise; mülkiyetin el değiştirdiği veya mülkiyetin elden çıktığı ve benzeri biçimlerde mülkiyet hakkına müdahalenin gerçekleştiği, diğer bir anlatımla, bir yerin kamu malı niteliğinde veya mera, yaylak, kışlak olması, kıyı kenar çizgisi içerisinde kumluk alanda kalması nedeniyle tapu kaydını iptal eden mahkeme kararının kesinleştiği tarihte başlar. Bu durumda, taşınmazın makul ve gerçek değerinin saptanmasında dava tarihi değil, mülkiyet hakkına müdahalenin gerçekleştiği ve zararın doğduğu tarih esas alınmalıdır.
Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince açılan tazminat davalarında davalı sıfatı ...nin olup, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün davalı sıfatı yoktur. Yargıtay Yüksek Hukuk Genel Kurulunun HGK.2010/7-70-86 sayılı kararında da değinildiği gibi, aleyhine dava açılanların davalı sıfatının bulunmaması halinde dava, sıfat yokluğundan (husumet yönünden) reddedilecektir. HUMK. 179/1. maddesi gereğince dava dilekçesinde tarafların ve varsa kanuni temsilcilerinin ad ve adreslerinin bildirilmesi gereklidir. Bu bildirim esnasında yapılan yanlışlıklardan bazıları, davanın sıfat (husumet) yokluğundan reddi sonucunu doğurmamakta, oluşan hataların giderilmesi, davalının temsilcisinde yanılmış olması halinde olduğu gibi olanak dahilindedir.
Somut olayda, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün davalı gösterilmesinin ve vekili tarafından temsil edilmiş olmanın temsilcide yanılgı olarak değerlendirilmesi, davanın ...ye yönlendirilmesi için davacı tarafa olanak verilmesi ve böylece taraf teşkilinin sağlanması gereklidir.
Dava konusu taşınmaz tapu kaydında tarla ve zeytinlik niteliğindedir. Özel ve tüzel kişiler adına Medenî Kanunda öngörülen haklar kullanılmak suretiyle, mahkemece hükmen verilen ve kesinleşen ilâm yolu ile veya alım, satış, intikal, ferağ, hibe/bağış ve takas gibi yöntemlerle tapuya tescil edilen taşınmazların, tapu kayıtlarının hükmen veya tapuda yapılan geçersiz belgelere dayalı olarak yolsuz işlemler sonucu iptali nedeniyle Medenî Kanunun 1007. maddesinden kaynaklanan ...nin kusursuz sorumluluğuna dayalı olarak açılan tazminat istemli davalarda; Öncelikle; çekişmeli taşınmazın tapudaki niteliği ile hali hazır eylemli ve hukukî niteliğinin saptanması gerekir. Öncelikli olarak yapılacak bu belirleme ile taşınmazın tazminata esas alınacak niteliğinin saptanmasında kullanılacak yöntemi açısından önemlidir.
Bu nedenle, somut olayda; dava konusu taşınmaz tapu kaydında tarla ve zeytinlik niteliğinde olup, mülkiyetin el değiştirdiği tarih itibariyle 11/03/1983 tarih, 83/6122 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 17/04/1998 tarih ve ... sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararındaki ölçütlere göre arsa niteliğinde değilse ya da arsa niteliğini kazanmamışsa ve şehir imar planı kapsamına alınmamış ve halen tarla ise münavebe usûlüyle hasılat elde etme; üzüm bağı, meyve, narenciye ve zeytin bahçesi olarak kullanılıyorsa ürün alma yöntemiyle belirlenecek gelir metoduna göre, mülkiyetin el değiştirdiği tarihteki değeri saptanmalıdır.
Diğer bir anlatımla; taşınmaz belediye veya mahalle/köy hudutları içerisinde olup da 3194 sayılı İmar Kanununa göre henüz imar planı kapsamına alınmamışsa ve mücavir alanda kalıyorsa ayrıca belediyenin yol, su, elektrik, doğal gaz ve çöp/temizlik gibi alt yapı hizmetlerinden de yaralandırılmıyorsa ve 3083 sayılı Kanun çerçevesinde halen tarla, bağ, meyve bahçesi, kavaklık, çaylık, zeytinlik, fındıklık, narenciye bahçesi vs nitelikleri tarım ve ziraat arazisi olarak tapuda kayıtlı ise ve halen bu nitelikte kullanılıyor ise; taşınmaz bu durumda tarım arazisi kabul edilerek 3402 ve 3083 sayılı kanunlara göre sulu ve kuru ayırımına da gidilerek bilimsel zirai gelir metoduna göre uygulanacak münavebe usûlü ve diğer bilimsel yöntemlerle taşınmazın net geliri 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11. maddesi (f) bendinde belirlenen; “Araziler, taşınmaz mal veya kaynağın kamulaştırma tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirine,” göre yöntemiyle ve yine taşınmaz 3194 sayılı İmar Kanununa göre şehir imar planı kapsamına alınmışsa ve mücavir alanda olup ta mevzi/lokal imara tâbi tutulmuşsa veya belediyenin yol, su, elektrik, doğal gaz ve temizlik/çöp hizmetleri gibi alt yapı ve diğer hizmetlerinden yaralandırılıyorsa ve Bakanlar Kurulu kararına göre de arsa niteliği taşıyorsa 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11. maddesinin (g) bendinde belirlenen “Arsalar, kamulaştırma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerine,” göre yöntemiyle ve yine taşınmaz 3194 sayılı İmar Kanununa göre şehir imar planı kapsamına alınmış ve yapı niteliği taşıyorsa 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 11. maddesi (h) bendinde belirlenen; “Yapılar, kamulaştırma tarihindeki resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payına göre,” yöntemiyle takdir edilecektir.
Gelir metodunun uygulanmasında baz alınan Analitik yönteme göre; bir arazinin kıymeti, gelirlerin kapitalizasyonu yöntemine göre belirlenmeli, öncelikle arazinin rantı ve kapitalizasyon faiz oranının saptanması, bunlar belirlendiği takdirde arazinin kıymetini bulmak için; K = R/f, formülü kullanılmak (K = Arazinin değerini (TL), R = Arazinin rantını (TL), f = Kapitalizasyon faiz oranını (%) ifade etmektedir.) suretiyle bir tarım arazisini net geliri saptanmalıdır.
Taşınmazın tapu kaydındaki niteliğinin tarla, bağ, bahçe, kavaklık, çaylık, zeytinlik, narenciye bahçesi vs olmasına karşın mahkeme kararı ile öncesi itibariyle niteliğinin resmi belgelerde olması nedeniyle iptali veya kıyı kenar çizgisi içesinde kalması ve kumluk niteliğinde olması nedeniyle tapu kaydının iptali halinde; taşınmazın tapu kaydındaki hukukî niteliği esas alınarak bilimsel net gelir metoduna veya arsa ise en yakın emsal karşılaştırması metoduna göre değeri saptandıktan sonra kapitalizasyon faizinde yapılacak indirme ve artırma oranlarına ve taşınmazın değerini etkileyecek diğer bilimsel faktörlere göre taşınmazın gerçek değerinin yukarıda açıklanan yöntemlere göre saptanması ve ayrıca sebepsiz zenginleşmeye yol açmayacak veya taşınmaz malikini fakirleştirmeyecek şekilde makul bir değer üzerinden belirlenmelidir.
Bu nedenle, mahkemece, fen elemanı ile jeoloji, ziraat ve mülk bilirkişiden oluşturulacak bilirkişi kurulu ile taşınmaz başında keşif ve inceleme yapılarak rapor alınması ve değerlendirme tarihi itibariyle dava konusu taşınmaz şehir imar planı kapsamına alınmamış ve halen tarla ise münavebe usulüyle hasılat elde etme; üzüm bağı, meyve, narenciye bahçesi ve zeytinlik olarak kullanılıyorsa ürün alma yöntemiyle belirlenecek gelir metoduna göre, mülkiyetin el değiştirdiği tarihteki değeri saptanmalıdır.
Yukarıda belirlenen kriterler doğrultusunda bilirkişi kurulu raporu düzenletilerek, sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, taşınmaza bilimsel yöntem yerine genel deyimlerden söz ederek tapu iptali tescil kararının kesinleştiği 5.10.2005 tarihi yerine, mülkiyetin el değiştirdiği 03.04.2006 tarihine göre değer biçen bilirkişinin yetersiz raporu esas alınarak karar verilmesi, doğru bulunmamıştır.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik inceleme ve araştırmaya dayanılarak yazılı biçimde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı vekili ile davalı ... izafeten vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASI temyiz harcının istek halinde iadesine 11/04/2016 günü oy birliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.