8. Hukuk Dairesi 2013/9394 E. , 2014/4022 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Konya-Ereğli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 04/12/2012
NUMARASI : 2011/81-2012/707
C.. C.. ile M.. C.. ve Ş.. C.. aralarındaki menf"i tespit davasının reddine dair Konya-Ereğli 2.Asliye Hukuk Mahkemesi"nden verilen 04.12.2012 gün ve 81/707 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, vekil edenini babası ve mirasbırakan N..C..’in iki evli olduğunu, ilk evliliğinden Mahir, Şahabettin ve C.. C.. ile N.. S.. C.. ve N.. A.. (C..) isimli beş çocuklarının bulunduğunu, ikinci evliliğinden yani nikahlı olmayan eşinden çocuklarının olmadığını, muris N..C..in vefat etmeden önce mal varlığını sonradan evlendiği eşine bırakmasını engellemek için çocuklarından M.. C.. ile Ş.. C.. yararına 150,000 TL bedelli bir bono düzenleyerek verdiğini, adı geçenlerin babaları ve miras bırakan N.. C..’in hasta olduğu sırada bu senedi muristen aldıklarını, muris Nazım’ın yaşlı, hasta ve yatalak bir durumda bulunduğunu, Mahir’in babasına ev almak istiyorum, ancak param eksik bende sadece 35,000 TL var, bu senedi imzalarsan yüklenici bana evi vereceğini söyleyerek babasına senedi imzalattığını, bu davranışın babayı kandırmaya yönelik bir hareket olduğunu, murisin senedi okumadan imzaladığını, M.. C.."in babasının iradesini fesata uğratarak hileli bir şekilde senedi imzalatıp aldığını, senet imzalandığı tarihte murisin 73 yaşında olduğunu, hasta olup temyiz kudretine sahip olmadığını, senet alacaklılarının daha sonra senedi icra takibine koyduklarını, takibin kesinleşmesi üzerine haczin yapıldığını açıklayarak hile nedeniyle yapılan işlemin iptaline, bu mümkün olmadığı takdirde yapılan borçlandırıcı işlemin muvazaalı olduğu kabul edilerek tasarrufların iptaline, Ereğli 1 İcra Dairesi"nin 2010/2556 sayılı takip dosyasından dolayı şimdilik 10,000 TL borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar ilk yargılama oturumunda davanın reddine karar verilmesini ve avukat tutmak için süre istediklerini bildirmişler tuttukları vekilleri ise 11.07.2011 tarihli dilekçesinde; senet miktarının 150,000 lira olduğunu, harcın bu miktar üzerinden alınması gerektiği halde 10,000 lira üzerinden harç alınmasının usulü aykırı bulunduğunu, yapılan takibin kesinleştiğini, borçlunun mallarına haciz konulduğunu, senedin sahte olmadığını belirterek haksız ve yersiz açılan davanın reddine, ayrıca alacağın %40 dan az olmamak üzere icra inkar tazminatının hüküm altına alınmasına karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davanın hile hukuksal nedenine dayalı icra takibinden sonra açılan tespit davası olduğunu, senedin muris tarafından davalılara alınan para karşılığı verildiğini, mal kaçırmak için verilmediğini, gerçek bir alacak ilişkisi için senedin düzenlendiğini, davacı tarafın iddiasını kanıtlayamadığını gerekçe göstermek suretiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, tarafların murisi ile davalılar arasında düzenlenen 30.06.2006 tanzim ve 01.08.2006 vade tarihli takibe konulan bonodan veya boş verilen bonodan kaynaklanan borçlu olmadığının tespiti isteğine ilişkindir.
Mahkemece, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş ise de, davacı dava dilekçesinde senedin düzenlendiği tarihte muris Nazım’ın 73 yaşında, hasta ve yatalak olduğunu, temyiz kudretinin olmadığını açıkladığı halde mahkemece, bononun düzenlendiği tarih itibariyle murisin hukuki (Medeni hakları kullanma) ehliyetinin olup olmadığı konusu üzerinde durulmadığı belirlenmiştir.
Hukuki ehliyetsizlik kamu düzeni ile ilgili olup, yargılamanın her aşamasında re"sen gözetilmesi gerekir. Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin, kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanunun "fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir" biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış, 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek "ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır." hükmünü getirtmiştir. "Ayırtım gücü" eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek aynı Kanunun 13. maddesinde "yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir" denilmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu kanun ile öteki kanunların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Türk Medeni Kanunun 15. maddesinde ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararı 11.06.1941 tarih 4/21).
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve kanun maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında, bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri tüm delillerin toplanılması, tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz olarak bulundukları yerlerden getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar HMK"nun 282. maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin "rey ve mütalaası" hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerekmektedir.
Ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması, kişiye, eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurum"undan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Türk Medeni Kanun"un 409/2. maddesi, akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Mahkemece, N.. C..’in bononun düzenlendiği tarihte ayırt etme gücüne sahip olup olmadığının belirlenmesi bakımından bu tarihten önceki ya da sonraki zamanlara ilişkin olarak varsa ilaç reçeteleri, hasta müşahade kayıtları, yatarak herhangi bir hastanede tedavi görmüş ise tedavi evrakları bulunabiliyorsa röntgen, ultrason ya da MR belgeleri ile tüm doktor raporları davacıdan temin ettirilerek tedavi gördüğü yerler sorulup oralardan resmi yazılarla istenerek dosya arasına konulduktan ve kişinin sağlığı konusunda bilgi ve görgüsü olan tanıklar ile en son muayene eden doktorların beyanları alındıktan sonra dosya içindeki tüm deliller değerlendirilmek üzere dosya bir bütün halinde Adli Tıp Kurumu Başkanlığı ilgili ihtisas
dairesine gönderilerek adı geçen kişinin bononun düzenlendiği 30.06.2006 veya Mahkemece yapılacak araştırma sonucu dava konusu boş bononun düzenlendiği (davacı dava dilekçesinde açık senetten söz ettiğinden düzenleme tarihinin araştırılması zorunludur.) Tarihi itibariyle hukuki ehliyete (medeni haklarını kullanma ehliyetine) haiz olup olmadığı konusunda rapor alınması az önce de açıklandığı gibi boş senet verildiği iddiası karşısında senedin düzenlenme tarihinin mahkemece araştırılıp belirlenmesi, dosya kapsamına yansıyan bilgi ve belgelere göre bononun şikayet konusu yapıldığı belirsiz senedin kullanıldığına ilişkin ilgililerin şikayette bulunduğu gözetilerek Ereğli Cumhuriyet Başsavcılığı"nın 2012/305 soruşturma ve 2012/631 Karar numaralı 06.03.2012 tarihli evrak ile ceza davalarına konu olmuş ise buna ilişkin tüm dosya (Ereğli Ağır Ceza Mahkemesi"ne ait 25.05.2012 tarih ve 2012/355 Değişik İşler sayılı dosyası) ve varsa diğeri ile karar ve belgelerinde getirtilerek dosya arasına konulması, ondan sonra dosyanın tomarıyla birlikte Adli Tıp Kurumu"nun ilgili İhtisas Dairesine gönderilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken bu hususta bir inceleme araştırma yapılmadan yazılı olduğu üzere ret karar verilmesi doğru olmamıştır.
Bundan ayrı, davacı vekili, 04.12.2012 havale tarihli mazeret dilekçesi ile birlikte aynı zamanda hakimin reddi isteğinde bulunduğunu açıklamış, mahkemece 04.12.2012 tarihli yargılama oturumu ara kararı gereğince hakimin reddi isteğinin reddine karar verilmiş ve davacı vekili tarafından bu husus esasla birlikte temyiz edildiği anlaşılmıştır. Hakimin reddi isteğinin reddine ilişkin ara kararında gösterilen gerekçe ile mazeret dilekçesinde davacı vekili tarafından gösterilen gerekçe ve dosya kapsamındaki tüm bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde HMK’nun 36 ve devamı maddeleri gereğince hakimin reddi isteğinin yerinde olmadığı bu yöndeki iddianın soyut beyandan ibaret kaldığı anlaşıldığından davacı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK" nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre işin esasının şimdilik incelenmesi yer olmadığına, taraflarca HUMK"nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK"nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve aşağıda dökümü yazılı 24,30 TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 0,90 TL"nin temyiz eden davacıdan alınmasına, 11.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.