Davacı, çakışan sürenin iptaliyle, isteğe bağlı sigortalığınınn geçerli sayılması gerektiğinin tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre, davalı Kurumun aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davacı, 01.05.1989-31.08.2002 tarihleri arasında Sosyal Sigortalar Kurumu"na tabi zorunlu sigortalılığı ile çakışan süreler haricinde isteğe bağlı sigortalılığının geçerli olduğunun ve ile 01.03.2005 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı tahsisine hak kazandığının tesbitini istemiştir.
Mahkemece davanın kısmen kabulü ile, davacının sigortalılık başlanğıç tarihi olarak 1.9.1967 tarihi esas alınıp 01.04.2006 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı tahsisine hak kazandığının tespitine karar verilmiş ise de bu sonuç usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.
Gerçekten, davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa"nın 85. maddesine göre isteğe bağlı sigortalı olmak için herhangi bir Sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olarak çalışmamak da gerekir. Somut olayda ise davacı 01.05.1989 tarihinden geçerli olmak üzere isteğe bağlı sigortalı olarak tescil edilmiş, 18.08.1992-25.08.1992 tarihleri arasında 8 gün, 17.12.1992-20.01.1993 tarihleri arasında 14 gün ve 1993 yılında 19 gün Sosyal Sigortalar Kurumu"na tabi zorunlu sigortalı olarak çalışmış ve hizmetleri Kuruma bildirmiştir. Zorunlu sigortalılık ile isteğe bağlı sigortalılık çakıştığında zorunlu sigortalılığa üstünlük tanınması gerektiği Dairemizin , giderek Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarındandır. Davalı Kurumun 01.05.1989-17.08.1992 tarihleri arasındaki dönem için uyuşmazlık çıkarmadığı, davacının bu dönemde isteğe bağlı sigortalılığını geçerli saydığı dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Öte yandan davacı 18.08.1992-30.06.1997 tarihleri arasındaki isteğe bağlı sigorta primlerini düzenli olarak ödemek suretiyle isteğe bağlı sigortalılığa devam etmek iradesini ortaya koymadığından bu dönemde isteğe bağlı sigortalılığının geçersiz sayılması ve 01.07.1997-31.08.2002 tarihleri arasındaki isteğe bağlı sigorta primlerini düzenli olarak ödemek suretiyle isteğe bağlı sigortalılığa devam etmek iradesini ortaya koyduğundan bu dönemde isteğe bağlı sigortalılığının geçerli sayılmasına karar verilmesi doğrudur.
Ancak, Mahkemece davacının yaşlılık aylığıyla ilgili koşulları taşıyıp taşımadığı belirlenirken, sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti için gereken araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Tahsis koşulları değerlendirilirken, sigortalılık başlangıcının tespiti konusunda davacının bir talebi yok ise de, kamu düzenine ilişkin bir sosyal güvenlik hakkı olan tahsis talebi, sigortalılık başlangıç tarihinin, Mahkemece re’sen tespitini de içerir. Sigortalılık başlangıç tarihi tespit edilirken, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasa’sının 2 ve 6. maddelerinde açıkça belirlendiği üzere, sigortalılığın oluşumu yönünden çalışma olgusunun varlığı zorunludur. Eylemli veya gerçek biçimde çalışmanın varlığı saptanmadıkça, hizmet akdine dayanılarak dahi sigortalılıktan söz edilemez. Fiili veya gerçek çalışmayı ortaya koyacak belgeler, işe giriş bildirgesiyle birlikte 506 sayılı Yasa’nın 79. maddesinde belirtilen sigortalının gün sayısını, kazanç durumunu, çalışma tarihleriyle birlikte ortaya koyan aylık sigorta gün bilgileri ile Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin 17. maddesinde belirtilen 4 aylık prim bordroları gibi Kuruma verilmesi zorunlu belgelerdir. Yöntemince düzenlenip süresi içerisinde Kuruma verilen işe giriş bildirgesi, kişinin işe alınmış olduğunu gösterirse de fiili çalışmanın varlığının ortaya konulması açısından tek başına yeterli kabul edilemez. Sigortalılıktan söz edebilmek için, çalışmanın varlığı, Yargıtay uygulamasında 506 sayılı Yasanın 79/8. maddesine dayalı sigortalılığın tespiti davaları yönünden kabul edilen ilkelere uygun biçimde belirlenmelidir. Zira, sigortalılığın başlangıcına yönelik her dava sigortalılığın tespiti istemini de içerir. Aksine düşünce, özellikle yaşlılık aylığının kabulü için öngörülen sigortalılık süresi yönünden çalışanlar ile çalışmayanlar arasında adaletsiz ve haksız bir durum yaratır. Bu nedenle, işe giriş bildirgesinin verildiği ancak yasal diğer belgelerin bulunmadığı durumlarda çalışma olgusunu ortaya koyabilecek inandırıcı ve yeterli kanıtlar aranmalı, kamu düzenine dayalı bu tür davalarda hakim, görevi gereği doğrudan soruşturmayı genişleterek sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını belirlemelidir. Bu yön, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.9.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün 1999/21-549-555, 5.2.2003 gün 2003/21-35-64, 15.10.2003 gün 2003/21-634-572, 3.11.2004 gün 2004/21-480-579 ve 2004/21-479-578, 10.11.2004 gün 2004/21-538 ve 1.12.2004 gün 2004/21-629 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Somut olaya gelince; mahkemece açıklanan şekilde fiili çalışmanın varlığının yöntemince araştırılmadan sonuca gidildiği ortadadır. Gerçekten ifadesi hükme dayanak alınan tanık Üçler Ateş, davacıyla birlikte bu işyerinde çalıştığını beyan etmiş ise de, beyanını doğrulayacak kayıtlar getirtilmemiştir. Bu bakımdan tanık sözleri çalışma olgusu yönünden somut olgulara dayanmamakta soyut düzeyde kalmaktadır.
Yapılacak iş; 01.09.1967 tarihli bildirgenin verildiği bu işyerinden Kuruma verilen dönem bordroları getirtilerek, bu bordrolarda kayıtlı, davacı ile birlikte çalıştığı tespit edilen işyeri çalışanlarının, gerektiğinde zabıta marifetiyle tespit edilecek işyerine o tarihte komşu olan diğer işyerlerinde, bildirge tarihinde çalıştığı tespit edilen kayıtlı komşu işyeri sahipleri veya çalışanlarının bu kayıtları celbedilerek; çalışmanın niteliği ile gerçek bir çalışma olup olmadığı yönünde yöntemince beyanlarını almak gerçek çalışma olgusunu somut ve inandırıcı bilgilere dayalı şekilde 506 sayılı Yasanın 2, 6, 9 ve 79/10. maddeleri gereğince kanıtladıktan sonra sonucuna göre tahsis koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği tartışılarak bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik araştırma ve incelem ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 29.05.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.