Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2009/21949 Esas 2010/3950 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
12. Hukuk Dairesi
Esas No: 2009/21949
Karar No: 2010/3950
Karar Tarihi: 23.02.2010

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2009/21949 Esas 2010/3950 Karar Sayılı İlamı

12. Hukuk Dairesi         2009/21949 E.  ,  2010/3950 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : Küçükçekmece 1. İcra Hukuk Mahkemesi
    TARİHİ : 17/03/2009
    NUMARASI : 2008/675-2009/251

    Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü :
    634  sayılı  Kat  Mülkiyeti  Kanunun  69/3.  maddesine  göre; “Toplu yapı kapsamındaki ortak yapı, yer ve tesisler, bu kapsamda yer alan bağımsız bölüm maliklerinden oluşan toplu yapı kat malikleri kurulunca yönetilir ve yönetim tarzı, kanunların emredici hükümleri saklı kalmak şartıyla, bu kurul tarafından kararlaştırılır. Bu yetki, yönetim plânında toplu yapı temsilciler kuruluna verilebilir. Yönetim plânında başka türlü düzenlenmemişse, toplu yapı temsilciler kurulu, blok yapılarda her blokta bulunan bağımsız bölüm maliklerince seçilen blok yöneticileri ve blok niteliğinde olmayan yapıların bağımsız bölüm maliklerince seçilen temsilcilerden oluşur. Toplu yapı temsilciler kurulu üyelerinin sayısı ve nasıl seçileceği toplu yapının özelliği dikkate alınarak yönetim plânında belirtilir.” 
    634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 38.maddesi gereğince yönetici kat maliklerine karşı aynen bir vekil gibi sorumludur. Bir davada veya takipte kimlerin taraf olacağı nasıl temsil edileceği ise H.U.M.K., Avukatlık Kanunu, B.K.’nun vekalet akdine ilişkin hükümlerinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu hükümlere uygun temsil yetkisi olmadıkça yöneticinin 634 Sayılı Yasada sayılanlar dışında kat maliklerini temsil yetkisi olmadığından, site yöneticiliğinin aktif ve pasif taraf ehliyeti bulunmamaktadır. Bu nedenle kural olarak  yöneticilik hakkında icra takibi yapılması usulsüzdür.
    İcra takibinin aktif ve pasif husumet ehliyeti bulunmayan Ada Yönetimi aleyhine yapıldığı görülmektedir.
    634 sayılı Yasanın 35. maddesinde yöneticinin görevleri ayrı  ayrı  gösterilmistir.  Bu  görevler  anagayrimenkulun  yönetimi  ile  ilgili  olup,  yonetimin gerektirdigi ortak giderlerı yapmak yetkisini  de  içermektedir.  Yönetici  yasadan  aldığı temsil  yetkisine  dayanarak  çeşitli  sözleşmeler  kurulabilir.  İşte  bu sözleşmeden doğan uyuşmazlıklarda yönetici dava  açabileceği  gibi,  yöneticiye  karşı  da  dava  açılabilir.  Şu hususta belirtilmelidir  ki  yönetici  vekaletname  ile  tayin  edilen  bir  vekil  gibi  değildir. Yasal  bir  temsilci  olup  yetkisini  yasadan  almaktadır.  Bu  sıfatla  yaptığı  sözleşmeden dolayı kendisine husumet yöneltilebilir.  Öte  yandan  kat  malikinin  veya  kat  malikleri kurulunun  ayrı  bir  tüzel  kişiliğinin  bulunmaması, yöneticinin özel kanundan doğan temsil yetkisini ortadan kaldırmaz. Sonuç olarak  denilebilir  ki,  yöneticinin  temsil  yetkisine giren  işlerden  dolayı  ücüncu  kişilerle  yaptığı sozleşmelerden dogan uyusmazlıklarda, aktıf ve  pasif  dava(icra takibi)  ehliyeti bulunmaktadır. Aksinin benimsenmesi durumunda ise, bu kez üçüncü kişilerin  yönetici  ile  sözleşme  yapmaktan  kaçınacakları  ve  bundan kat maliklerinin zarar görecekleri kuşkusuzdur.        Somut olayda takip dayanağı çekin alacaklı ile yönetim arasında düzenlenen sözleşmeden kaynaklanan edimin yerine getirilmesi(ödeme) amacıyla verildiği tarafların kabulünde olduğuna göre bu çekin tahsili amacıyla yönetim aleyhinde icra takibi yapılmasında yasaya aykırılık yoktur.
    Borçlu vekili icra mahkemesine başvurusunda, takip dayanağı çek bedelinin  takip tarihinden önce ödendiğini, çekin bedelsiz kaldığını ve ayrıca Ada Yönetiminin temsil ve ilzamının çift imza ile olup tek imza ile düzenlenen çekin kambiyo senedi vasfında olamadığını ileri sürerek takibe itiraz etmiştir. Borçlu vekilinin her iki iddiası da borca itiraz niteliğinde olup, İİK. nun 169/a maddesi kapsamında değerlendirilmelidir. Her ne kadar Bakırköy 29.Noterliği"nin 30.07.2007 tarihli imza sirkülerinden borçlu Ada Yönetiminin temsil ve ilzamının en az iki imza ile mümkün olduğu anlaşılmakta ise de borçlu vekilinin çek bedelinin ödendiği iddiası borcun kabulü niteliğinde olduğundan, takip dayanağı çekte borçlu adına atılmış tek imza bulunması sonuca etkili değildir.
    Öte yandan TTK. nun 692/6. maddesi uyarınca keşideci imzası çekin zorunlu unsurudur. Buna göre keşideciye atfen atılmış imzanın bulunması yeterli olup bu imzanın keşideciye ait olup olmaması veya temsil ve ilzama yeterli olup olmaması çek vasfına etkili olmaz. Ayrıca borcun kabul edildiği de nazara alındığında İİK.nun 170/a-son maddesi uyarınca çekin kambiyo senedi vasfında olmadığı nedeni ile takibin iptaline de karar verilmez.
    Bu durumda borçlu tarafından çek bedelinin ödendiği İİK. nun 169/a maddesinde belirtilen nitelikte bir belge ile isbatlanamadığına göre mahkemece itirazın reddi yerine yazılı gerekçe ile takibin iptaline karar verilmesi isabetsizdir.
    Kabule göre de, mahkemece dayanak çekin kambiyo senedi vasfında olmadığı nedeniyle takibin iptaline karar verildiğine göre iptal kararının yasal dayanağı İİK. nun 170/a maddesidir. Bu maddede  öngörülmediği halde  borçlu yararına  tazminata hükmedilmesi doğru değildir. 
    SONUÇ :Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK.366. ve HUMK.428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 23/02/2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
     

    Bu web sitesi, sisteminin bir üyesidir.