Davacı, iş kazası sonucu malüliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Dava, davacının iş kazası sonucu oluşan maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davalı T.T.Hakkındaki davanın feragat nedeniyle , işveren davalılar A.B.ve M. A.haklarındaki davanın ise kusurları saptanmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
İddia ve savunma ile dosyadaki bilgi ve belgelerden; davacının davalı işverenlere ait bina inşaatı işinde çalışırken ,aynı işte çalışan diğer işçi T.T. tarafından müessir fiili sonucunda yaralandığı anlaşılmaktadır.
Hükme esas alınan kusura ilişkin 10.03.2003 tarihli bilirkişi raporunda kazanın meydana gelmesinde diğer işci T.T.’ın %100 kusurlu olduğu ,işverenlerin ise kusursuz oldukları belirtilmiş olup mahkemece sözü edilen kusur raporuna göre davalı işverenlerin olayda kusurunun saptanmadığı (kusursuz) olduğu ,illiyet bağının 3.kişinin eylemi ile kesilmiş olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği görülmüştür.
İşyerinde meydana gelen iş kazaları nedeniyle işverenin hukuki sorumluluğunun niteliği Yargıtay"ın önceki kararlarında da benimsediği görüşe göre, kusura dayanmaktadır. İsviçre ve Türk Hukuk Sisteminde özel bir düzenleme söz konusu olmadıkça asıl olan kusur sorumluluğudur. İşverenin kusurlu eylemi ile zarar arasında uygun bir illiyet bağı yoksa, işverenin sorumluluğundan söz edilemez.
Kusur sorumluluğunda 3 halde illiyet bağı kesilebilir. Bunlar, mücbir neden, zarar görenin kusuru ve 3. kişinin kusurudur. Öğretide illiyet bağını kesen nedenlerin bütün sorumluluk halleri için geçerli olduğu vurgulanmaktadır. Kusurlu olmadığı halde işvereni, meydana gelen zarardan sorumlu tutmak adalet ve hakkaniyet duygularını incitir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.3.1987 tarih ve 1986/9 – 722 Esas, 203 Karar sayılı kararı da aynı doğrultudadır.
Öte yandan Borçlar Kanununun 55. maddesi gereğince “Başkalarını istihdam eden kimse, maiyetinde istihdam ettiği kimselerin ve amelesinin hizmetlerini ifa ettikleri esnada yaptıkları zarardan sorumludur.” Yine 27.3.1957 tarih ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’na göre; Borçlar Kanunu’nun 55.maddesi gereğince adam kullananın sorumlu tutulabilmesi için, kendisinin kusuru şart olmayıp, kullandığı adamın dahi kusuru kanuni şartlardan değildir.Bu noktada, Borçlar Kanunu’nun 55.maddesinde düzenlenen “adam çalıştıranın sorumluluğu” için somut olayda “adam çalıştırma ilişkisi” ile “çalıştırılanın hizmetini yerine getirirken hukuka aykırı bir eylemle zarar vermesi” unsurlarının gerçekleşmesi zorunludur. Adam çalıştırma ilişkisinden sözedilebilmesi için ;bir kimsenin kendisine bağımlı durumda olan başka bir kişinin hizmetinden , kendi amaçları için yararlanması söz konusu olmalıdır. Başkasının hizmetinden yararlanma , çoğu zaman bir hizmet sözleşmesine dayanır. Adam çalıştırma ilişkisi için çalıştırılanın, çalıştıranın buyruğu altında olması, onun gözetiminde işi yapması ve onun talimatıyla bağlı bulunması gerekir.
Somut olayda T.T."ın Borçlar Kanunu’nun 55. maddesi anlamında “çalıştırılan “ niteliğini taşıdığı her türlü duraksamadan uzaktır. Davacı işçinin yaralanmasına neden olan zararlandırıcı olayın davalıların istihdam ettiği ( çalıştırdığı) diğer davalı T. T.’ın doğrudan hizmetinin ifası esnasında ve kusurlu hareketi sonucu meydana geldiği ortadadır. Hal böyle olunca, davalı işverenlerin B.K."nun 55. maddesi hükmü gereğince istihdam eden olarak diğer davalı T. T.ın kusurundan ile onunla birlikte davacıya karşı sorumlu olduğu açık olup mahkemece bu yön gözetilmeden yazılı gerekçe ile davalı işverenler hakkındaki davanın reddedilmesi yasaya aykırıdır.
Öte yandan İşverenin,tazminattan sorumlu tutulması giderek, tazminat miktarının belirlenmesinde; İş Kanunun 77. ve İşçi Sağlığı ve İşgüvenliği Tüzüğünün öngördüğü önlemlerin işyerinde alınıp alınmadığının saptanması ile mümkündür. Bu yönün ise, işverenin kusurlu olup olmadığı, varsa kusur oranı, uzman bilirkişiler tarafından düzenlenecek kusur raporu ile, tesbit edileceği yönü tartışmasızdır.
Mahkemece hükme esas alınan 10.03.2003tarihli kusur raporunda %100 T.T.’a kusur verilmiş ise de anılan raporda, davalı işverenler yönünden İş Kanununun 77. ve İşçi Sağlığı ve İşgüvenliği Tüzüğüne göre bir değerlendirme de yapılmamıştır. Bu durumda karara esas alınan kusur raporununda hükme dayanak yapılacak nitelikte olmadığı da açıktır.
Yapılacak iş; işci sağlığı ve işgüvenliği konularında uzman bilirkişilerden, İş Kanununun 77. ve Tüzük hükümleri gözönünde tutularak, davalı işverenlerin iş kazasına sebebiyet veren diğer davalı T.T.ın işvereni (istihdam edeni) olması sebebiyle davacıya karşı B.K."nun 55. maddesi uyarınca sorumlu olduğu öncelikle gözetilmeli ayrıca davalıların sigortalıyı zararlandırıcı olayda bir kusurlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi yönünden yöntemince kusur rapor almak, alınan raporu, mevcut delillerle birlikte değerlendirmek ve buna göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 27.05.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.