Esas No: 2016/1443
Karar No: 2017/203
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/1443 Esas 2017/203 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 26.03.2013
Sayısı : 592-212
Sanık ..."in köy boşluğuna ve köy merasına tecavüz suçlarından beraatine ilişkin Konya 10. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 26.03.2013 gün ve 592-212 sayılı hükümlerin, katılan Maliye Hazinesi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 04.06.2015 gün ve 8218-18319 sayı ile;
"1- Köy boşluğuna ve ... adına kayıtlı meraya tecavüz suçundan doğrudan zarar görmeyen şikâyetçi ..."ın ve köy boşluğuna tecavüz suçundan Hazinenin davaya katılma ve hükmü temyiz hakkı bulunmadığından, ... ve şikâyetçi vekillerinin temyiz istemlerinin CMUK.nun 317. maddesi gereğince oybirliğiyle reddine,
2- Katılan ... vekilinin ... adına kayıtlı köy merasına tecavüz suçundan kurulan hükme yönelik temyizine gelince;
Oluşa ve tüm dosya içeriğine göre; sanığın köylünün ortak kullanımında bulunan hazineye ait merayı çitle çevirip depo, kümes yapmak ve tarım aletleri koymak suretiyle tecavüz ettiğinin anlaşılması karşısında, atılı suçun oluştuğu gözetilmeden, yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,
Yasaya aykırı, katılan ... vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince bozulmasına" karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 02.07.2015 gün ve 18571 sayı ile;
"1- Kamu davasına katılma 5271 sayılı CMK.nun 237 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
Kimlerin kamu davasına katılabileceği 5271 sayılı CMK.nun 237/1. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; "Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek" kamu davasına katılabilirler.
3402 sayılı Kadastro Kanununun "Kamu Malları" başlıklı 16. maddesinde "Kamunun ortak kullanılmasına veya bir kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerlerle Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz yerlerden:
A) Kamu hizmetinde kullanılan, bütçelerinden ayrılan ödenek veya yardımlarla yapılan resmi bina ve tesisler, (Hükümet, belediye, karakol, okul binaları, köy odası, hastane veya diğer sağlık tesisleri, kütüphane, kitaplık, namazgah, cami genel mezarlık, çeşme, kuyular, yunak ile kapanmış olan yollar, meydanlar, pazar yerleri, parklar ve bahçeler ve boşluklar ve benzeri hizmet malları) kayıt, belge veya özel kanunlarına göre ..., kamu kurum ve kuruluşları, il, belediye köy veya mahalli idare birlikleri tüzelkişiliği, adlarına tespit olunur.
B) Mera, yaylak, kışlak, otlak, harman ve panayır yerleri gibi paralı veya parasız kamunun yararlanmasına tahsis edildiği veya kamunun kadimden beri yararlandığı belgelerle veya bilirkişi veya tanık beyanı ile ispat edilen orta malı taşınmaz mallar sınırlandırılır, parsel numarası verilerek yüzölçümü hesaplanır ve bu gibi taşınmaz mallar özel siciline yazılır.
Bu sınırlandırma tescil mahiyetinde olmadığı gibi bu suretle belirlenen taşınmaz mallar, özel kanunlarında yazılı hükümler saklı kalmak kaydıyla özel mülkiyete konu teşkil etmezler.
Yol, meydan, köprü gibi orta malları ise haritasında gösterilmekle yetinilir.
C) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kayalar, tepeler, dağlar (bunlardan çıkan kaynaklar) gibi, tarıma elverişli olmayan sahipsiz yerler ile deniz, göl, nehir gibi genel sular tescil ve sınırlandırmaya tabi değildir, istisnalar saklıdır.
D) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ormanlar, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde, özel kanunları hükümlerine tabidir." hükmünü getirmiş ve yolların kamu orta malı olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur.
Ayrıca 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 715. maddesinde de yararı kamuya ait malların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu, bu malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılmasının özel kanun hükümlerine tâbi olduğu belirtilmiştir.
Türk Medeni Kanununun 713/3. maddesi uyarınca kazandırıcı zamanaşımına dayalı tescil davalarının mecburi yasal hasımlarından birinin Maliye Hazinesi olduğu anlaşılmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.01.2014 gün ve 222-6 ve 18.02.2014 gün ve 130-71 sayılı kararları ile Hukuk Genel Kurulunun 21.03.2001 gün ve 231-271 sayılı, 05.05.2010 gün ve 234-248 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kamu mallarına yönelik tecavüzlerde, bu gibi yerlerin kuru mülkiyetini elinde bulunduran "Devlet" tüzel kişiliğini temsilen Hazinenin zarar gördüğünün ve bu eylemlerle ilgili açılan kamu ve hukuk davalarında Hazinenin temsil yetkisinin ve dolayısı ile davaya katılma hakkının bulunduğunun kabulünde zorunluluk olduğu kanaatine varılmıştır.
Somut olayda Konya ili, Selçuklu ilçesi, Güvenç köyü, köy içinde yol olarak tespit harici bırakılan köy boşluğuna tecavüz ettiği iddiası ile sanık hakkında açılan kamu davasına katılan sıfatı ile kabul edildiği halde sanık hakkında verilen hükme dair temyiz istemi kamu davasına katılma hakkının bulunmadığından bahisle reddedilen Hazinenin kamu davasına katılma ve bu dava ile ilgili verilen hükümleri temyiz hakkı bulunduğundan aksi görüşle verilen Yüksek Daire ret kararına itiraz etmek gerekmiştir.
2- Suça konu Konya ili, Selçuklu ilçesi, Güvenç köyü 2159 parsel sayılı "mera" vasıflı taşınmaza tecavüzünün olduğu gerekçesi ile sanık hakkında kamu davası açılmış, açılan dava sonucunda beraat hükmü kurulmuştur.
Konu ile ilgili yasal düzenlemelere bakıldığında TCK.nun 154. maddesinin "(1) (Değişik fıkra: 25/02/2009-5841 S.K./1.mad) Bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir.
(2) Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır.
(3) Kamuya veya özel kişilere ait suların mecrasını değiştiren kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır." hükmünü içerdiği, 5841 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik öncesinde ise aynı maddenin 1. fıkrasının "Bir hakka dayanmaksızın kamuya veya özel kişilere ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir." şeklinde düzenlemeye yer verdiği görülmektedir.
TCK.nun 2. maddesi; "(1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.
(2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.
3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz." hükmü ile suç ve cezanın yasallığı ilkesini getirmiştir.
TCK.nun 7. maddesi; "(1) İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanunî neticeleri kendiliğinden kalkar.
(2) Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.
(3) (Değişik fıkra: 29/06/2005-5377 S.K./2.mad) Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır.
(4) Geçici veya süreli kanunların, yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş olan suçlar hakkında uygulanmasına devam edilir." hükmünü haizdir.
Suç tarihi itibarıyla somut olayın TCK.nun 154/2. maddesinde yer alan suç tipine uyduğu anlaşılmaktadır. Ancak sanık hakkında kurulan bu hükümden sonra 12.11.2012 tarihinde kabul edilen 6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 1. maddesi "(1) Aydın, Balıkesir, Denizli, Hatay, Malatya, Manisa, Kahramanmaraş, Mardin, Muğla, Tekirdağ, Trabzon, Şanlıurfa ve Van illerinde, sınırları il mülki sınırları olmak üzere aynı adla büyükşehir belediyesi kurulmuş ve bu illerin il belediyeleri büyükşehir belediyesine dönüştürülmüştür.
(2) Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Erzurum, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin, Sakarya ve Samsun büyükşehir belediyelerinin sınırları il mülki sınırlarıdır.
(3) Birinci ve ikinci fıkrada sayılan illere bağlı ilçelerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliği kaldırılmış, köyler mahalle olarak, belediyeler ise belde ismiyle tek mahalle olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyesine katılmıştır.
(4) İstanbul ve Kocaeli il mülki sınırları içerisinde bulunan köylerin tüzel kişiliği kaldırılarak bağlı bulundukları ilçe belediyesine mahalle olarak katılmıştır.
(5) Birinci, ikinci ve dördüncü fıkrada sayılan illerdeki il özel idarelerinin tüzel kişiliği kaldırılmıştır.
(6) Birinci ve ikinci fıkrada sayılan illerin bucakları ve bucak teşkilatları kaldırılmıştır." şeklinde düzenleme getirmiştir. Maddenin 2. fıkrası gereği Konya Büyükşehir Belediyesinin sınırları il mülki sınırlarına genişletilmiş, 3. fıkra ile köy tüzel kişilikleri kaldırılarak köyler mahalleye dönüştürülmüş ve bağlı bulunduğu ilçeye mahalle olarak katılmıştır. Bu nedenle suç konusu meranın tahsis edildiği Güvenç köyünün tüzel kişiliği son bulmuş ve aynı isimle mahalleye dönüşmüştür. Bu haliyle sanığın eylemi TCK 154/2. maddesi kapsamından çıkmıştır. Öte yandan 5841 sayılı Yasanın 1. maddesi ile TCK.nun 154/1. maddesindeki "kamuya veya özel kişilere ait taşınmaz mal" ibaresi "başkasına ait taşınmaz mal" ibaresi ile değiştirilmiş olmakla TCK 154/2. maddesinde yazılı köy tüzel kişiliğine ait veya köylünün ortak kullanımına terk edilmiş kamu malları dışındaki kamu mallarına yönelik eylemler suç olmaktan çıkarılmıştır. 6360 sayılı Yasa ile Güvenç köyünün tüzel kişiliği kaldırılıp mahalleye dönüştürülmüş olması karşısında köyde yaşayanların "köylü" sıfatı da kalkmış, suça konu taşınmazın köylünün kullanımına tahsis edilmiş olma durumu da kalmamıştır.
TCK.nun 2. maddesi idari tasarruflarla ya da daha doğru bir tabirle "yasa" dışında bir düzenleme ile bir eylemin suç olarak düzenlemeyeceğini açıkça belirtmiş, ancak bu yolla bir eylemin suç olmaktan çıkarılamayacağına dair bir yasak getirmemiştir. Nitekim geçmişte 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanunun ek 7. maddesinde olduğu gibi "ithalat ve ihracat rejimi kararlarında veya 1615 sayılı Gümrük Kanununun 19 ve 20. maddelerine göre, Bakanlar Kurulunca alınan kararlarda lehe değişiklik yapılması veya bu kararların yürürlükten kaldırılması halinde, lehe olan kanun ve kanun hükümleri uygulanır" şeklinde düzenlemelerle bu yönde hükümler getirildiği de görülmektedir.
TCK.nun 7/2. maddesi yönünden konu ele alındığında;
Madde "Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur" hükmünü içermektedir. 6360 sayılı Yasanın 1. maddesi gereğince 14 ilde yeni büyükşehir belediyesi kurulması, bu belediyelerle daha önce büyükşehir olan illerde belediye sınırlarının mülki sınırlara genişletileceğinin hüküm altına alındığı, bu şekilde belediye sınırları mülki sınırlara genişletilen yerlerde, bu sınırlar içinde kalan köylerin mahalleye dönüşerek tüzel kişiliklerini kaybedecekleri hüküm altına alınmıştır. Görüldüğü üzere bu işlem yasa ile yapılmış olup, idari tasarruf niteliğinde değildir. Yasa ile yapılan değişiklik doğrudan bir ceza normunu değiştirmese de "köy tüzel kişiliğini" köyleri mahalleye çevirerek ortadan kaldırması ve bu köylerde yaşayarak suça konu taşınmazların yararlanma hakkı kendilerine terk edilen kişilerin "köylü" sıfatını ortadan kaldırması karşısında, büyükşehir belediyesi sınırları içinde bulunan taşınmazlar bakımından atılı eylemler TCK.nun 154/2. maddesi kapsamından çıkarılmıştır. Taşınmazların vasfında bir değişiklik yapılmasa da, artık, bu taşınmazlar köy tüzel kişiliğine ait veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş taşınmaz vasfının kaybedeceğinden bu taşınmazlara vaki tecavüzlerde artık TCK.nun 154/2. maddesi gereğince uygulama yapılması olanağı kalmamıştır. Bu eylemler hakkında koşullarının varlığı halinde TCK.nun 184. maddesi veya 3091 sayılı kanun hükümlerinin uygulanması mümkün olup bu hususların mahallinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu durumdan 6360 sayılı Yasanın yürürlük tarihinden önce atılı suçu işleyenler de yararlandırılmalıdır.
Beraate ilişkin yerel mahkeme gerekçesine katılmamakla birlikte, yukarıda açıklanan nedenlerle aksi yönlerdeki kabul ve gerekçeye dayanan Yüksek Daire kararına itiraz etmek gerekmiştir." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 19.10.2016 gün ve 11850-9708 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözülmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Maliye Hazinesinin, köy boşluğuna tecavüz suçundan açılan kamu davasına katılma ve hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı,
2- Köy merasına tecavüz suçundan açılan kamu davasında, hükümden sonra yürürlüğe giren 6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun uyarınca suça konu köy merasının büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalmasının, TCK"nun 7. maddesinde yer alan kanunun zaman bakımından uygulanması kuralları gereğince eylemi TCK"nun 154/2. maddesi kapsamından çıkarıp çıkarmayacağı, çıkardığının kabulü halinde; TCK"nun 184. maddesinin veya 3091 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasının mümkün olup olmadığı,
Noktalarında toplanmaktadır.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık hakkında, Selçuklu ilçesi, Güvenç köyünde, iki adet ahır, bahçe ve kâgir ev yapmak suretiyle köy boşluğuna, tel çitle etrafını çevirip bahçe haline getirmek ve içine yapı yapıp tarım makinaları koymak suretiyle de köy merasına tecavüzde bulunduğu iddiasıyla köy boşluğuna ve köy merasına tecavüz suçlarından cezalandırılması talebiyle kamu davaları açıldığı,
Kovuşturma aşamasında, Maliye Hazinesi vekilinin davaya katılma isteğinde bulunması üzerine yerel mahkemece, suçtan zarar görme ihtimali nedeniyle Maliye Hazinesinin katılan olarak davaya kabulüne karar verildiği,
Mahkemece yapılan keşfe istinaden harita-kadastro bilirkişisi tarafından düzenlenen 12.03.2012 tarihli raporda; sanığın 172 m2’lik köy boşluğunu ev, ahır ve bahçe yapmak suretiyle, 2159 numaralı mera parselinin de 159 m2’lik kısmını tel çit, depo ve kümes yapmak ve tarım makinaları koymak suretiyle işgal ettiğinin bildirildiği,
Sanığın; bahçe yaptığı yerin köy boşluğu olmadığını, mera parseline de tecavüz etmediğini, bu yerin mera olup olmadığını da bilmediğini savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
1- Maliye Hazinesinin, köy boşluğuna tecavüz suçundan açılan kamu davasına katılma ve hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı;
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, köy boşluğunun hukuki statüsü ile ... ve köy tüzel kişiliğinin bu taşınmazlar üzerinde sahip oldukları hakların niteliği üzerinde durulması gerekmektedir.
3402 sayılı Kadastro Kanununun “Kamu malları” başlıklı 16. maddesinde
“Kamunun ortak kullanılmasına veya bir kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerlerle Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz yerlerden:
A) Kamu hizmetinde kullanılan, bütçelerinden ayrılan ödenek veya yardımlarla yapılan resmi bina ve tesisler, (Hükümet, belediye, karakol, okul binaları, köy odası, hastane veya diğer sağlık tesisleri, kütüphane, kitaplık, namazgah, cami genel mezarlık, çeşme, kuyular, yunak ile kapanmış olan yollar, meydanlar, pazar yerleri, parklar ve bahçeler ve boşluklar ve benzeri hizmet malları) kayıt, belge veya özel kanunlarına göre ..., kamu kurum ve kuruluşları, il, belediye köy veya mahalli idare birlikleri tüzelkişiliği, adlarına tespit olunur.
B) Mera, yaylak, kışlak, otlak, harman ve panayır yerleri gibi paralı veya parasız kamunun yararlanmasına tahsis edildiği veya kamunun kadimden beri yararlandığı belgelerle veya bilirkişi veya tanık beyanı ile ispat edilen orta malı taşınmaz mallar sınırlandırılır, parsel numarası verilerek yüzölçümü hesaplanır ve bu gibi taşınmaz mallar özel siciline yazılır.
Bu sınırlandırma tescil mahiyetinde olmadığı gibi bu suretle belirlenen taşınmaz mallar, özel kanunlarında yazılı hükümler saklı kalmak kaydıyla özel mülkiyete konu teşkil etmezler.
Yol, meydan, köprü gibi orta malları ise haritasında gösterilmekle yetinilir.
C) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kayalar, tepeler, dağlar (bunlardan çıkan kaynaklar) gibi, tarıma elverişli olmayan sahipsiz yerler ile deniz, göl, nehir gibi genel sular tescil ve sınırlandırmaya tabi değildir, istisnalar saklıdır.
D) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ormanlar, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde, özel kanunları hükümlerine tabidir” hükmü getirilmiş,
Kanunun "... adına tespit" başlıklı 18. maddesinin 1. fıkrasında "Yukarıdaki maddelerin hükümleri dışında kalan ve tescile tabi bulunan taşınmaz mallar ile tarım alanına dönüştürülmesi veya ekonomik yarar sağlanması mümkün olan yerler ... adına tespit olunur." şeklinde düzenleme yapılmıştır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun “Sahipsiz yerler ve yararı kamuya ait mallar” başlıklı 715. maddesindeki;
“Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait mallar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.
Aksi ispatlanmadıkça, yararı kamuya ait sular ile kayalar, tepeler, dağlar, buzullar gibi tarıma elverişli olmayan yerler ve bunlardan çıkan kaynaklar, kimsenin mülkiyetinde değildir ve hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamaz.
Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılması özel kanun hükümlerine tâbidir.” hükmü ile de, sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu, bu malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılmasının özel kanun hükümlerine tâbi olduğu belirlenmiştir.
Anılan kanuni düzenlemeler uyarınca köy boşluğu niteliğindeki taşınmazlar kamu malı olup en genel tanımıyla kamu malları, Devletin özel mülkiyetindeki malları, kamunun yararlanmasına tahsis edilen hizmet malları ile kamunun ortak kullanımına ve yararlanmasına açık olan orta malları ve sahipsiz malları ifade eder (Sadık Kırbaş, Devlet Malları, Birlik Yayınevi, Ankara, s.4).
Öğretide, Devletin kamu malları üzerinde sahip olduğu hakkın hukuki mahiyeti konusunda iki farklı görüş ileri sürülmüştür:
Birinci görüşe göre; Devlet kamu malları üzerinde mülkiyet değil, bir zabıta ve koruma hakkına sahiptir. Buna göre, kamu malları özel mülkiyete ve ferdi tasarrufa elverişli değildir. Çünkü mülkiyet hakkı bir şeyden mutlak şekilde faydalanmak ve tasarruf etmek yetkisini vermektedir. Devletin ise kamu malları üzerinde serbestçe tasarruf ve mutlak kullanma yetkisi olmadığından kamu malları üzerindeki yetkisi bir mülkiyet hakkı olarak tavsif edilemeyecektir. Devlet kamu malları üzerinde sadece kamu hukukundan kaynaklanan bir zabıta ve koruma hakkına sahiptir.
İkinci görüşe göre de; Devlet kamu malları üzerinde bir nevi idare hukuku mülkiyetine sahiptir. Ancak bu mallar umumun istifadesine bırakıldığından veya belli bir kamu hizmetine tahsis edildiğinden bu mülkiyet hakkı çok sınırlı ve idare hukuku kaidelerine bağlı bir haktır. (Halil Cin, Mehmet Handan Surlu, Türk Hukukunda Mera Yaylak ve Kışlaklar ve Mera Kanunu Şerhi, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2000, s.13 vd)
Belirtilen görüşler doğrultusunda Devletin köy boşluğu niteliğindeki taşınmazlar üzerinde sahip olduğu hakkın hukuki niteliğinin takdir ve tayininden önce mevzuatta Devlete ve onu temsilen Hazineye tanınan hak ve yükümlülüklerin neler olduğunun da gözden geçirilmesinde yarar bulunmaktadır.
442 sayılı Köy Kanununun 2. maddesinde; cami, mektep, otlak, yaylak, baltalık gibi orta malları bulunan ve toplu veya dağınık evlerde oturan insanların, bağ ve bahçe ve tarlalarıyla birlikte bir köy teşkil edecekleri, 8. maddesinde; bir kısım köy boşluklarının da dâhil bulunduğu köy orta mallarının Devlet malı gibi korunacağı, bu türlü mallara el uzatanların Devlet malına el uzatanlar gibi cezalandırılacağı,
3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunun 3. maddesinde; köye ait taşınmaz mallara yapılan tecavüz veya müdahalelerde köy halkından herhangi birinin de yetkili makama başvuruda bulunabileceği, anılan Kanunun uygulama şekli ve esaslarına dair yönetmeliğin 46. maddesinde ise köy tüzel kişiliğine ait mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz mallara yapılan ilk tecavüz ve müdahaleler 3091 sayılı Kanuna göre önlenmekle birlikte, tecavüz veya müdahalede bulunanlar hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154. maddesi uyarınca cezai işlem yapılmak üzere durumun valilik ve kaymakamlıkça Cumhuriyet Başsavcılığına bildirileceği,
Düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere köy boşluğu niteliğindeki taşınmazlar üzerinde Devletin ve köy tüzel kişiliğinin müşterek hak ve yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu taşınmazların kullanma hakkının sahibi köyler, Devlet ise bu mülkün sahibidir.
Bu şekilde köy boşluğu niteliğindeki taşınmazların hukuki durumu, ... ve köy tüzel kişiliğinin bu yerler üzerinde sahip olduğu hakkın hukuki niteliği ortaya konulduktan sonra, köylünün ortak kullanımındaki köy boşluğuna tecavüz suçu üzerinde de durulması gerekmektedir.
Köy boşluğuna tecavüz suçu, hakkı olmayan yere tecavüz suçunun bir türü olarak 765 sayılı Kanunun 513. maddesi ile buna benzer biçimde 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154. maddesinde düzenlenmiş olup maddenin 2. fıkrası; “Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır” hükmünü taşımaktadır.
TCK"nun 154/2. maddesinde düzenlenen suçun maddi konusunu, köy tüzel kişiliğine ait olan veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunan mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz mallar oluşturmaktadır. Maddede sayılan mera, harman yeri, yol ve sulak gibi yerler sınırlayıcı olarak belirlenmeyip örnekleyici olarak gösterildiğinden köy boşluğu, hayvan otlatma-dinlenme yeri, hayvan toplanma yeri, mezar yeri, köylünün odun getirmek üzere toplandığı yer, köylünün birlikte oturduğu yer gibi taşınmazlar da suçun konusunu oluşturabilir. Ancak köylünün ortak kullanımında olmayan köy adına tarla veya arsa vasfında kaydedilmiş yerler bu suçun konusunu oluşturmazlar. (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan–Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, 4. cilt, s.4972)
Köy boşluğuna tecavüz suçunun maddi unsurunu oluşturan seçimlik hareketler; köy boşluğunu kısmen veya tamamen zapt etme veya üzerinde tasarrufta bulunma ya da sürüp ekmektir. Zapt etme; taşınmazdan başkalarının kısmen veya tamamen yararlanmasını engellemek, taşınmazı fiilen el altında tutmaktır. Tasarruf etmek ise, taşınmazın devamlı bir biçimde kullanılması olup kısa süreli tasarruflar, kanunun aradığı anlamda tasarruf değildir. Öte yandan sürüp ekmek de, taşınmaz üzerinde tasarruf etme şekillerinden biridir.
Suçla korunan hukuki yarar köy boşluğunun mülkiyet ve ortak kullanım hakkının korunmasıdır. Bu suçla köy boşluğuna vâki tecavüz eylemlerinin herhangi bir şikâyet ve başvuru şartına bağlı olmaksızın etkin bir biçimde yaptırım altına alınması ve bu suretle korunması amaçlanmıştır.
Suçun mağduru köy boşluğunu kullanma hakkı olan herkestir. Köy boşluğunun kullanma hakkı sahibi köy tüzel kişiliği ve köy boşluğunun sahibi ... de suçtan zarar görendir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için "mağdur, suçtan zarar gören ve malen sorumlu" kavramları ile "kamu davasına katılma" kurumu üzerinde de durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nun 237 maddesinin 1. fıkrasında; "Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar.....şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup halinde belirtilmiştir. Anılan düzenleme, 1412 sayılı CMUK’nun 365. maddesindeki, “suçtan zarar görenler, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilirler” hükmü ile benzerlik arz etmekte olup, yeni hükme, önceki kanunda yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur eklenmiş, bu şekilde madde, öğreti ve uygulamadaki görüşlere uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Gerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda, gerekse 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanununda kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı halinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “suçtan zarar görmesi” şartı aranmış, ancak kanunda “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tâbi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır.
Malen sorumlu; işlenmiş olan suçun hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilecektir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s.289; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s. 214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s.106 - 107; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan–Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, Ankara, 2010, 6. cilt, s.7702-7703)
Kamu davasına katılmak için aranan “suçtan zarar görme” kavramı kanunda açıkça tanımlanmamış, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında bu kavram “suçtan doğrudan zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Köy boşluğuna tecavüz suçunda korunan hukuki yarar, köy boşluğunun mülkiyet ve ortak kullanım hakkı olup, köy boşluğunu kullanma hakkına sahip köy tüzel kişiliği ile köy boşluğunun sahibi konumundaki Hazinenin suçtan zarar gören konumunda oldukları göz önüne alındığında, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve tüm köylünün yararlanmasına bırakılmış köy boşluğuna tecavüz suçlarında, Hazinenin doğrudan zarar gördüğü, buna bağlı olarak davaya katılma ve hükmü temyiz etme hak ve yetkisinin bulunduğu kabul edilmelidir. Bu nedenle yerel mahkemece Hazinenin davaya katılmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu uyuşmazlık yönünden kabulüne, Özel Dairenin katılan Maliye Hazinesi vekilinin temyizine ilişkin ret kararının kaldırılmasına, dosyanın temyiz incelemesinin yapılması amacıyla Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
2- Köy merasına tecavüz suçundan açılan kamu davasında, hükümden sonra yürürlüğe giren 6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun uyarınca suça konu köy merasının büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalmasının, TCK"nun 7. maddesinde yer alan kanunun zaman bakımından uygulanması kuralları gereğince eylemi TCK"nun 154/2. maddesi kapsamından çıkarıp çıkarmayacağı, çıkardığının kabulü halinde; TCK"nun 184. maddesinin veya 3091 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasının mümkün olup olmadığı;
Köy merasına tecavüz suçu, hakkı olmayan yere tecavüz suçunun bir türü olarak 765 sayılı Kanunun 513. maddesi ile buna benzer biçimde 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154. maddesinde düzenlenmiş olup maddenin 2. fıkrası; “Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır” hükmünü taşımaktadır. Hükümden de anlaşılacağı üzere suçun maddi konusu, köy tüzel kişiliğine ait olan veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilen taşınmazlar olduğu için belediye sınırları içerisindeki taşınmazlar bu suçun konusunu oluşturmamaktadır.
Ceza Kanunlarının zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kurallar, yürürlükten kalkmış bulunan 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 2 ve 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 7. maddesinde benzer biçimde düzenlenmiştir. Her iki maddede de ceza hukukunun en önemli ilkelerinden biri olan, ceza hukuku kurallarının yürürlüğe girdikleri andan itibaren işlenen suçlara uygulanacağına ilişkin ileriye etkili olma prensibinin istisnasını oluşturan, "failin lehine olan kanunun geçmişe etkili olması, geçmişe etkili uygulama veya geçmişe yürürlük" ilkesine yer verilmiştir.
Bu ilkeye göre işlendiği zamanın kanununa göre suç teşkil eden bir fiil, daha sonra yürürlüğe giren bir kanunla suç olmaktan çıkartılırsa, failin lehine olan sonraki kanun geçmişe etkili uygulanacak ve bu fiilden dolayı fail hakkında ceza ve güvenlik tedbirlerine hükmedilemeyecek; benzer şekilde yürürlüğe giren kanun, suçun unsurlarında, cezasında veya kanuni neticelerinde lehe bir değişiklik yapmışsa yürürlüğe girdiği tarihten önce işlenmiş fiillere de uygulanacaktır.
Fiili suç olmaktan çıkarmayan, suçun unsurlarında, cezasında veya kanuni neticelerinde lehe bir değişiklik yapmayan ancak suç konusunun ya da suç failinin statüsünü değiştiren kanun hükümleri bu kapsamda değerlendirilemez. Örneğin, failin ithali suç teşkil eden bir eşyayı yurda sokmasından sonra yürürlüğe giren bir kanunla suça konu eşyanın ithalinin serbest bırakılması veya memuriyet görevini ifa ederken zimmet suçunu işleyen failin daha sonra kanun hükmü ile memuriyetten çıkarılması gibi durumlarda fiil suç olmaktan çıkmadığından failin cezai sorumluluğu devam edecektir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 23.03.1987 gün ve 612-145 sayılı kararında da benzer şekilde; "Suç tarihinde orman sayılan alana ilişkin suç işleyen sanığın, suç tarihinden sonra kesinleşen orman tahdit haritasına göre bu yerin orman dışına çıkarılması suçluluğunu ortadan kaldırmaz" sonucuna varılmıştır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için 6360 sayılı Kanunun ilgili hükümleri ile genel gerekçesinin gözden geçirilmesinde yarar bulunmaktadır.
6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun:
1/2. maddesi; "Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Erzurum, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin, Sakarya ve Samsun büyükşehir belediyelerinin sınırları il mülki sınırlarıdır."
1/3. maddesi; "Birinci ve ikinci fıkrada sayılan illere bağlı ilçelerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliği kaldırılmış, köyler mahalle olarak, belediyeler ise belde ismiyle tek mahalle olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyesine katılmıştır."
6. maddesi; "5216 sayılı Kanunun 5 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 5– Büyükşehir belediyelerinin sınırları, il mülki sınırlarıdır. İlçe belediyelerinin sınırları, bu ilçelerin mülki sınırlarıdır."
16 . maddesi; "5393 sayılı Kanunun 12 nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
Mevzuatla orman köyleri ve orman köylüsüne tanınan hak, sorumluluk ve imtiyazlar orman köyü iken mahalleye dönüşen yerler için devam eder. Bir belediyeye katılarak mahalleye dönüşen köy, köy bağlısı ve belediyelerce kullanılan mera, yaylak, kışlak gibi yerlerden bu mahalle sakinleri ve varsa diğer hak sahipleri 25.02.1998 tarihli ve 4342 sayılı Mera Kanunu hükümleri çerçevesinde yararlanmaya devam eder."
Geçici 1/13. maddesi; "1 inci maddeye göre tüzel kişiliği kaldırılan belediye ve köylerin mahkemelerde süren davalarında katıldıkları ilçe belediyesi taraf olur." hükümlerini içermektedir.
Kanunun genel gerekçesinde idari yapılanmadaki değişiklikleri zorunlu kılan hususlara değinilerek, belediye sınırlarının mülkî sınırlar olarak belirlenmesi “bu çerçevede yönetim, planlama ve koordinasyon açısından belediye sınırı mülkî sınır olacak biçimde optimal ölçekte hizmet üretebilecek güçlü yerel yönetim yapısının varlığına ihtiyaç duyulmaktadır” gerekçesiyle hizmetin etkin şekilde yürütülmesi amacına bağlanmıştır.
Uyuşmazlık konusu bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
TCK"nun 7. maddesinde kanunun kaldırılması veya değiştirilmesi esasına göre düzenlenen "failin lehine olan kanunun geçmişe etkili olması" ilkesinin uygulanmasında bahsi geçen kanun, suç ve ceza normlarını içeren ya da bu normlarla bütünleyici ilişki içinde olan kanunlardır.
6360 sayılı Kanun, köy merasına tecavüz suçunun düzenlendiği TCK"nun 154/2. maddesi ile bütünleyici bir ilişki içinde bulunmadığı gibi maddede herhangi bir değişikliğe ya da maddenin yürürlükten kaldırılmasına dair bir hüküm de içermemekte, idari yapılanmayı yeniden düzenlemek amacıyla köy statüsüne sahip yerleşim yerlerini mahalle olarak bağlı bulundukları ilçe belediyesine bağlamaktadır. Başka bir anlatımla 6360 sayılı Kanun, Konya ili, Selçuklu ilçesi, Güvenç köyü sınırları içinde kalan suça konu köy merasını belediye sınırlarına dahil ederek statüsünü değiştirmekte ancak köy merasına tecavüz fiilini suç olmaktan çıkarmamakta ya da suçun unsurlarında, cezasında veya kanuni neticelerinde bir değişiklik yapmamaktadır. Bu nedenle somut olayda 5237 sayılı TCK’nun 7/2. maddesinin uygulanma koşulları bulunmamaktadır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 10.11.2015 gün ve 83-391 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu itibarla, bu uyuşmazlık yönünden yerinde olmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının;
a) Maliye Hazinesinin, köy boşluğuna tecavüz suçundan açılan kamu davasına katılma ve hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığına ilişkin uyuşmazlık yönünden KABULÜNE,
b) Köy merasına tecavüz suçundan açılan kamu davasında, hükümden sonra yürürlüğe giren 6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun uyarınca suça konu köy merasının büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalmasının, TCK"nun 7. maddesinde yer alan kanunun zaman bakımından uygulanması kuralları gereğince eylemi TCK"nun 154/2. maddesi kapsamından çıkarıp çıkarmayacağına ilişkin uyuşmazlık yönünden REDDİNE,
2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 04.06.2015 gün ve 8218-18319 sayılı, katılan Maliye Hazinesi vekilinin sanık hakkındaki köy boşluğuna tecavüz suçundan kurulan hükme yönelik temyizine ilişkin ret kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, sanık hakkında köy boşluğuna tecavüz suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesinin yapılması amacıyla Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 28.03.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
... ... ...
... ... ...
... ...
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.