23. Hukuk Dairesi 2014/3003 E. , 2014/8204 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İstanbul(Kapatılan) 47. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 18/12/2013
NUMARASI : 2013/14-2013/287
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
-K A R A R-
Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirkete ses ve simultene sistemi ile projeksiyon sistemi kiraladığını, Hal Yasası"nın tanıtımı amacıyla çeşitli otellerde yapılan organizasyonlarda, bu ekipmanların kiralandığını ve ayrıca kullanılması ile ilgili olarak fiili hizmet verildiğini, verilen bu hizmetin karşılığı olan 25.007,66 TL tutarındaki alacağın tahsili amacıyla aleyhinde başlatılan icra takibine karşı davalının haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile %40 icra inkâr tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, iddia, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davalı tarafın dava konusu hizmetlere ilişkin faturalara itiraz ettiğine ya da hizmetin verilmediğine veya ödeme yapıldığına ilişkin herhangi bir kayıt ve belge sunmadığı, davacının, usulüne uygun olarak tutulmuş olmakla kendisi lehine delil teşkil eden ticari defterlerine, verilen hizmetlere ilişkin faturaları kaydetmiş bulunduğu gerekçesiyle, davanın kabulü ile itirazın iptaline ve %20 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1-Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.
7201 sayılı Tebligat Kanunu"nun 12. maddesinde “Hükmi şahıslara tebliğ, salahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise, yalnız birine yapılır. Bir ticarethanenin muamelelerinden doğan ihtilaflarda, ticari mümessiline yapılan tebliğ muteberdir", 13. maddesinde ise "Hükmi şahıslar namına kendilerine tebliğ yapılacak kimseler her hangi bir sebeple mütat iş saatlerinde iş yerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamıyacak bir halde oldukları takdirde tebliğ, orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır." hükümlerine ve 25.01.2012 tarihinde yürürlüğe giren Tebligat Kanunu"nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik"in 20. maddesinde "Tüzel kişilere tebliğ yetkili temsilcilerine, bunlar birden çok ise yalnız birine yapılır." 21. maddesinde de “Tüzel kişiler adına tebligatı almaya yetkili kişiler, herhangi bir sebeple mutat iş saatlerinde işyerinde bulunmamaları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde olmaları durumunda tebliğ, tüzel kişinin o yerdeki sürekli çalışan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Ancak, kendisine tebliğ yapılacak memur veya müstahdemin, tüzel kişinin o yerdeki teşkilatı veya personeli içinde görev itibariyle tebligatın muhatabı olan tüzel kişinin temsilcisinden sonra gelen bir kimse veya evrak müdürü gibi esasen bu tür işlerle görevlendirilmiş bir kişi olması gereklidir. Bu kişilerin de bulunmaması halinde, bu husus tebliğ mazbatasında belirtilir ve tebliğ, o yerdeki diğer bir memur veya müstahdeme yapılır.” hükümlerine yer verilmiştir.
Somut olayda, dava dilekçesi ve diğer tebligatlar davalı şirket adına aynı adreste çalışan imzasına tebliğ edilmiş ise de, tebliğ anında muhatabın orada bulunmadığı hususu tespit edilmeden doğrudan çalışana yapılmış olan tebligatlar, anılan yasa ve yönetmelik hükmlerine aykırı olmakla usulsüzdür.
Ülkemizin de tarafı olduğu ve Anayasa"nın 90. maddesi gereği iç hukukun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 6, 1982 Anayasası"nın 36. maddesinde adil yargılanma hakkına yer verilmiştir. 6100 sayılı HMK"nın 27. maddesinde ise adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olarak hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiş olup, bu hak yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini, kararların somut, açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir.
Dava dilekçesinin tebliği ile davalı savunma hakkını kullanma olanağını kazanır ve cevap süresi işlemeye başlar. Esasa ve usule ilişkin savunma ve delillerini, dava dilekçesinin içeriğine göre ileri sürebilmesi için dava dilekçesinin tebliği zorunludur.
Açıklanan bu ilkeler doğrultusunda mahkemece, dava dilekçesi davalı şirket usulüne uygun olarak tebliğ edilerek, iddia edilen hususlar hakkında savunma hakkı verilip, varsa usule ya da esasa ilişkin savunma ve delilleri üzerinde durulması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, davalı tarafın yokluğunda dava görülerek hüküm tesisi, anılan düzenlemelerin öngördüğü adil yargılanma hakkının ihlâli ve savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurduğundan doğru görülmemiştir.
2)Bozma nedenine göre, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
3) Kabule göre, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 28.03.2012 tarih ve 2011/11-862 Esas, 2012/51 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 1086 sayılı HUMK’nın 326. maddesine göre (6100 sayılı HMK"nın 219. maddesi), her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, diğer anlatımla, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da, uyuşmazlığa 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun 83/2. (6100 sayılı HMK"nın 222/5.) maddesindeki özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, HUMK"nın 330 ve ardından gelen maddelerindeki (HMK m. 220.) konuya ilişkin genel düzenlemelere tabidir. HUMK"nın 332. (HMK"nın 220.) maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki; HUMK"nın 332. (HMK"nın 220.) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Diğer anlatımla, belirtilen bu durumda ticari defterler de, HUMK"nın 330 ve sonraki maddeleri (HMK m. 220.) anlamında “vesika” niteliğindedir. Öte yandan, ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen 6762 sayılı TTK"nın 82. (HMK"nın m.222.) maddesindeki hüküm, “I - Kati delil” şeklindeki kenar başlığı ile birlikte değerlendirildiğinde ve aynı Kanun’un 1474. maddesi uyarınca kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde; ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin (maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla), kesin delil niteliğinde bulunduğunu öngörmektedir. 6762 sayılı TTK"nın 69. vd. maddeleri (6102 sayılı TTK"nın 64. maddesi ) uyarınca da defterlerini yöntemince tasdik ettirmeyen tacirin bu gibi defterleri lehine delil olamaz. Ancak kanuna uygun olarak veya olmayarak tutulmuş olan ticari defterlerin münderecatı, sahibi ve halefleri aleyhinde delil sayılır. (HMK md. 222/4)
Somut uyuşmazlıkta davacı alacaklı tarafından her iki tarafın ticari defterlerine açıkça delil olarak dayanılmasına rağmen mahkemece davalı tarafa ticari defterlerini mahkemeye ibraz etmesi, ticari defterlerin ibraz edilmemesi halinde HMK"nın 220. ve 222/5. maddeleri uyarınca işlem yapılacağı hususu hatırlatılmak suretiyle kesin süre verilmediği, ihtar içeriğine yazılan şerhin ise yukarıda açıklanan hususları kapsamadığı anlaşılmıştır. Mahkemece, davalı şirkete yukarıda belirtilen şekilde usulüne uygun şerhli tebligat çıkarılmadan, salt davacı tarafın ticari defterleri üzerinden inceleme yapılarak sonuca gidilmesi de isabetsiz olmuştur.
SONUÇ:Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davalı yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17.12.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.