Esas No: 2015/988
Karar No: 2017/200
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/988 Esas 2017/200 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Asliye Ceza
Köy boşluğuna tecavüz suçundan sanık ..."ın 5237 sayılı TCK"nun 154/2, 62 ve 52. maddeleri uyarınca 5 ay hapis ve 1.500 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve aynı Kanunun 50/3 ve 50/1-d maddeleri uyarınca hapis cezasının 5 ay süre ile belirli yerlere gitmekten yasaklanma seçenek tedbirine çevrilmesine, sanık ..."ın ise beraatine ilişkin Şuhut Asliye Ceza Mahkemesince verilen 07.12.2010 gün ve 168-255 sayılı, sanık ... hakkındaki hükmün sanık ... ve katılan vekili, sanık ... hakkındaki hükmün ise katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 10.12.2013 gün ve 413-28846 sayı ile;
"1- Köy boşluğuna tecavüz suçunun mağduru köy tüzel kişiliği olup suçtan doğrudan zarar görme olasılığı bulunmayan Maliye Hazinesinin, bu suçtan açılan davaya katılma hakkı bulunmadığı gibi katılma kararı verilmiş olması da temyiz hakkı vermeyeceğinden, ... vekilinin temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK.nun 317. maddesi gereğince oybirliğiyle reddine,
2- Sanık ...’ın temyizine gelince;
UYAP ortamından alınan nüfus kayıt örneğine göre, sanığın hükümden sonra 10.02.2012 tarihinde vefat ettiğinin anlaşılması karşısında, bu husus araştırılarak TCK.nun 64/1. maddesi uyarınca hukuki durumunun yeniden tayininde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeksizin hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK.nun 321. maddesi gereğince bozulmasına" karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 20.01.2014 gün ve 304204 sayı ile;
"İtiraza konu husus, köy boşluğuna tecavüz suçunda Maliye Hazinesinin suçtan doğrudan zarar gören olarak davaya katılan olarak kabul edilip edilemeyeceği ve bu anlamda hükme yönelik yasa yollarına müracaat hakkının bulunup bulunmadığına ilişkindir.
Kamu davasına katılma 5271 sayılı CMK.nun 237 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. CMK.nun 237/1. maddesine göre; "Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler."
Tüm dosya kapsamından dava konusu yerin köy boşluğu olduğu anlaşılmaktadır. Bu anlamda dava konusu yer Maliye Hazinesine ait ancak kullanım hakkı köylüye ait bir yerdir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.01.2014 gün ve 222-6 sayılı kararı da nazara alındığında, köy merasına tecavüz suçlarında Maliye Hazinesinin suçtan doğrudan zarar gören olarak davaya katılabileceği ve yasa yollarına müracaat hakkının var olduğu kabul edilmelidir.
Şu halde, davaya katılma ve hükme yönelik yasa yollarına müracaat hakkı bulunan ... vekilinin sanıklar aleyhine yapmış olduğu temyiz itirazları gözetilerek temyiz davasının kapsamı belirlenmeli ve buna göre bir karar verilmelidir.
Dolayısıyla, Yüksek Dairenizin itirazımıza konu ilamına ilişkin olarak sanıklar aleyhine itiraz yoluna gitmek zorunluluğu doğmuştur.
...Yukarıda açıklanan nedenlerle, itirazımızın kabulü ile Yüksek Dairenizin 10.12.2013 gün ve 413-28846 karar sayılı kararının kaldırılması, Maliye Hazinesinin sanıklar aleyhine yapmış olduğu temyiz itirazı gözetilip sanık ... yönünden esastan inceleme yapılarak, sanık ... yönünden ise ... vekilinin temyiz itirazı da nazara alınarak bir karar verilmesi," gerektiği görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 30.09.2015 gün ve 1970-21825 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözülmesi gereken uyuşmazlık; Maliye Hazinesinin, köy boşluğuna tecavüz suçundan açılan kamu davalarına katılma ve hükümleri temyiz etme hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanıklar hakkında, Şuhut ilçesi, Bozan köyü, Köyiçi mevkiinde bulunan köy boşluğu niteliğindeki, olay yeri krokisinde A harfi ile gösterilen 125 m2"lik ve B harfi ile gösterilen 85 m2"lik kısımların etrafını çalı çırpı ile çevirmek ve söz konusu yerlere değişik meyve fidanları dikmek suretiyle işgal ettikleri iddiasıyla, köy boşluğuna tecavüz suçundan cezalandırılmaları talebiyle kamu davaları açıldığı,
Kovuşturma aşamasında, ... vekilinin davalara katılma isteğinde bulunması üzerine yerel mahkemece, suçtan zarar görme ihtimali nedeniyle Maliye Hazinesinin katılan olarak davalara kabulüne karar verildiği,
Şuhut Kaymakamlığının 24.04.2009 gün ve 3 sayılı kararında; Şuhut ilçesi, Bozan köyü, Köyiçi mevkiinde, ekli krokilerinde A harfi ile gösterilen 125 m2"lik, B harfi ile gösterilen 85 m2"lik kısımların köy boşluğu olduğunun bildirildiği,
Fen bilirkişisinin 20.07.2010 tarihli raporunda; sanık ... adına kayıtlı Afyonkarahisar ili, Şuhut ilçesi, Bozan köyü, 593 numaralı parselin kuzey kısmındaki 125 m2"lik, doğu kısmındaki 85 m2"lik suça konu yerlerin tescil harici olup, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunun bildirildiği,
Sanık ..."in savcılıkta; suça konu yerlerin etrafını taşla basit bir şekilde çevirdiğini, buralarda kendiliğinden ceviz ve meyve fidanları çıktığını, sahiplenme kastının bulunmadığını,
Mahkemede ise; söz konusu yerin etrafının babası zamanında çevrildiğini, bahse konu yere çalı, çırpı vs. koyduğunu savunduğu,
Sanık ..."ın; söz konusu yerin etrafının dedesi zamanında çevrildiğini, daha sonra burasıyla babasının ilgilendiğini savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, köy boşluğunun hukuki statüsü ile Hazine ve köy tüzel kişiliğinin bu taşınmazlar üzerinde sahip oldukları hakların niteliği üzerinde durulması gerekmektedir.
3402 sayılı Kadastro Kanununun “Kamu malları” başlıklı 16. maddesinde
“Kamunun ortak kullanılmasına veya bir kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerlerle Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz yerlerden:
A) Kamu hizmetinde kullanılan, bütçelerinden ayrılan ödenek veya yardımlarla yapılan resmi bina ve tesisler, (Hükümet, belediye, karakol, okul binaları, köy odası, hastane veya diğer sağlık tesisleri, kütüphane, kitaplık, namazgah, cami genel mezarlık, çeşme, kuyular, yunak ile kapanmış olan yollar, meydanlar, pazar yerleri, parklar ve bahçeler ve boşluklar ve benzeri hizmet malları) kayıt, belge veya özel kanunlarına göre Hazine, kamu kurum ve kuruluşları, il, belediye köy veya mahalli idare birlikleri tüzelkişiliği, adlarına tespit olunur.
B) Mera, yaylak, kışlak, otlak, harman ve panayır yerleri gibi paralı veya parasız kamunun yararlanmasına tahsis edildiği veya kamunun kadimden beri yararlandığı belgelerle veya bilirkişi veya tanık beyanı ile ispat edilen orta malı taşınmaz mallar sınırlandırılır, parsel numarası verilerek yüzölçümü hesaplanır ve bu gibi taşınmaz mallar özel siciline yazılır.
Bu sınırlandırma tescil mahiyetinde olmadığı gibi bu suretle belirlenen taşınmaz mallar, özel kanunlarında yazılı hükümler saklı kalmak kaydıyla özel mülkiyete konu teşkil etmezler.
Yol, meydan, köprü gibi orta malları ise haritasında gösterilmekle yetinilir.
C) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kayalar, tepeler, dağlar (bunlardan çıkan kaynaklar) gibi, tarıma elverişli olmayan sahipsiz yerler ile deniz, göl, nehir gibi genel sular tescil ve sınırlandırmaya tabi değildir, istisnalar saklıdır.
D) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ormanlar, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde, özel kanunları hükümlerine tabidir” hükmü getirilmiş,
Kanunun "Hazine adına tespit" başlıklı 18. maddesinin 1. fıkrasında "Yukarıdaki maddelerin hükümleri dışında kalan ve tescile tabi bulunan taşınmaz mallar ile tarım alanına dönüştürülmesi veya ekonomik yarar sağlanması mümkün olan yerler Hazine adına tespit olunur." şeklinde düzenleme yapılmıştır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun “Sahipsiz yerler ve yararı kamuya ait mallar” başlıklı 715. maddesindeki;
“Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait mallar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.
Aksi ispatlanmadıkça, yararı kamuya ait sular ile kayalar, tepeler, dağlar, buzullar gibi tarıma elverişli olmayan yerler ve bunlardan çıkan kaynaklar, kimsenin mülkiyetinde değildir ve hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamaz.
Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılması özel kanun hükümlerine tâbidir.” hükmü ile de, sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu, bu malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılmasının özel kanun hükümlerine tâbi olduğu belirlenmiştir.
Anılan kanuni düzenlemeler uyarınca köy boşluğu niteliğindeki taşınmazlar kamu malı olup en genel tanımıyla kamu malları, Devletin özel mülkiyetindeki malları, kamunun yararlanmasına tahsis edilen hizmet malları ile kamunun ortak kullanımına ve yararlanmasına açık olan orta malları ve sahipsiz malları ifade eder (Sadık Kırbaş, Devlet Malları, Birlik Yayınevi, Ankara, s.4).
Öğretide, Devletin kamu malları üzerinde sahip olduğu hakkın hukuki mahiyeti konusunda iki farklı görüş ileri sürülmüştür:
1) Birinci görüşü göre; Devlet kamu malları üzerinde mülkiyet değil, bir zabıta ve koruma hakkına sahiptir. Buna göre, kamu malları özel mülkiyete ve ferdi tasarrufa elverişli değildir. Çünkü mülkiyet hakkı bir şeyden mutlak şekilde faydalanmak ve tasarruf etmek yetkisini vermektedir. Devletin ise kamu malları üzerinde serbestçe tasarruf ve mutlak kullanma yetkisi olmadığından kamu malları üzerindeki yetkisi bir mülkiyet hakkı olarak tavsif edilemeyecektir. Devlet kamu malları üzerinde sadece kamu hukukundan kaynaklanan bir zabıta ve koruma hakkına sahiptir.
2) İkinci görüşe göre de; Devlet kamu malları üzerinde bir nevi idare hukuku mülkiyetine sahiptir. Ancak bu mallar umumun istifadesine bırakıldığından veya belli bir kamu hizmetine tahsis edildiğinden bu mülkiyet hakkı çok sınırlı ve idare hukuku kaidelerine bağlı bir haktır. (Halil Cin, Mehmet Handan Surlu, Türk Hukukunda Mera Yaylak ve Kışlaklar ve Mera Kanunu Şerhi, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2000, s.13 vd)
Belirtilen görüşler doğrultusunda Devletin köy boşluğu niteliğindeki taşınmazlar üzerinde sahip olduğu hakkın hukuki niteliğinin takdir ve tayininden önce mevzuatta Devlete ve onu temsilen Hazineye tanınan hak ve yükümlülüklerin neler olduğunun da gözden geçirilmesinde yarar bulunmaktadır.
442 sayılı Köy Kanununun 2. maddesinde; cami, mektep, otlak, yaylak, baltalık gibi orta malları bulunan ve toplu veya dağınık evlerde oturan insanların, bağ ve bahçe ve tarlalarıyla birlikte bir köy teşkil edecekleri, 8. maddesinde; bir kısım köy boşluklarının da dâhil bulunduğu köy orta mallarının Devlet malı gibi korunacağı, bu türlü mallara el uzatanların Devlet malına el uzatanlar gibi cezalandırılacağı,
3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunun 3. maddesinde; köye ait taşınmaz mallara yapılan tecavüz veya müdahalelerde köy halkından herhangi birinin de yetkili makama başvuruda bulunabileceği, anılan Kanunun uygulama şekli ve esaslarına dair yönetmeliğin 46. maddesinde ise köy tüzel kişiliğine ait mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz mallara yapılan ilk tecavüz ve müdahaleler 3091 sayılı Kanuna göre önlenmekle birlikte, tecavüz veya müdahalede bulunanlar hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154. maddesi uyarınca cezai işlem yapılmak üzere durumun valilik ve kaymakamlıkça Cumhuriyet Başsavcılığına bildirileceği,
Düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere köy boşluğu niteliğindeki taşınmazlar üzerinde Devletin ve köy tüzel kişiliğinin müşterek hak ve yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu taşınmazların kullanma hakkının sahibi köyler, Devlet ise bu mülkün sahibidir.
Bu şekilde köy boşluğu niteliğindeki taşınmazların hukuki durumu, Hazine ve köy tüzel kişiliğinin bu yerler üzerinde sahip olduğu hakkın hukuki niteliği ortaya konulduktan sonra, köylünün ortak kullanımındaki köy boşluğuna tecavüz suçu üzerinde de durulması gerekmektedir.
Köy boşluğuna tecavüz suçu, hakkı olmayan yere tecavüz suçunun bir türü olarak 765 sayılı Kanunun 513. maddesi ile buna benzer biçimde 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154. maddesinde düzenlenmiş olup maddenin 2. fıkrası; “Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır” hükmünü taşımaktadır.
TCK"nun 154/2. maddesinde düzenlenen suçun maddi konusunu, köy tüzel kişiliğine ait olan veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunan mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz mallar oluşturmaktadır. Maddede sayılan mera, harman yeri, yol ve sulak gibi yerler sınırlayıcı olarak belirlenmeyip örnekleyici olarak gösterildiğinden köy boşluğu, hayvan otlatma-dinlenme yeri, hayvan toplanma yeri, mezar yeri, köylünün odun getirmek üzere toplandığı yer, köylünün birlikte oturduğu yer gibi taşınmazlar da suçun konusunu oluşturabilir. Ancak köylünün ortak kullanımında olmayan köy adına tarla veya arsa vasfında kaydedilmiş yerler bu suçun konusunu oluşturmazlar. (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan–Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, 4. cilt, s.4972)
Köy boşluğuna tecavüz suçunun maddi unsurunu oluşturan seçimlik hareketler; köy boşluğunu kısmen veya tamamen zapt etme veya üzerinde tasarrufta bulunma ya da sürüp ekmektir. Zapt etme; taşınmazdan başkalarının kısmen veya tamamen yararlanmasını engellemek, taşınmazı fiilen el altında tutmaktır. Tasarruf etmek ise, taşınmazın devamlı bir biçimde kullanılması olup kısa süreli tasarruflar, kanunun aradığı anlamda tasarruf değildir. Öte yandan sürüp ekmek de, taşınmaz üzerinde tasarruf etme şekillerinden biridir.
Suçla korunan hukuki yarar köy boşluğunun mülkiyet ve ortak kullanım hakkının korunmasıdır. Bu suçla köy boşluğuna vâki tecavüz eylemlerinin herhangi bir şikâyet ve başvuru şartına bağlı olmaksızın etkin bir biçimde yaptırım altına alınması ve bu suretle korunması amaçlanmıştır.
Suçun mağduru köy boşluğunu kullanma hakkı olan herkestir. Köy boşluğunun kullanma hakkı sahibi köy tüzel kişiliği ve köy boşluğunun sahibi Hazine de suçtan zarar görendir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için "mağdur, suçtan zarar gören ve malen sorumlu" kavramları ile "kamu davasına katılma" kurumu üzerinde de durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nun 237 maddesinin 1. fıkrasında; "Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar.....şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup halinde belirtilmiştir. Anılan düzenleme, 1412 sayılı CMUK’nun 365. maddesindeki, “suçtan zarar görenler, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilirler” hükmü ile benzerlik arz etmekte olup, yeni hükme, önceki kanunda yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur eklenmiş, bu şekilde madde, öğreti ve uygulamadaki görüşlere uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Gerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda, gerekse 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanununda kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı halinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “suçtan zarar görmesi” şartı aranmış, ancak kanunda “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tâbi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır.
Malen sorumlu; işlenmiş olan suçun hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilecektir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s.289; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s. 214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s.106 - 107; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan–Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, Ankara, 2010, 6. cilt, s.7702-7703)
Kamu davasına katılmak için aranan “suçtan zarar görme” kavramı kanunda açıkça tanımlanmamış, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında bu kavram “suçtan doğrudan zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Köy boşluğuna tecavüz suçunda korunan hukuki yarar, köy boşluğunun mülkiyet ve ortak kullanım hakkı olup, köy boşluğunu kullanma hakkına sahip köy tüzel kişiliği ile köy boşluğunun sahibi konumundaki Hazinenin suçtan zarar gören konumunda oldukları göz önüne alındığında, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve tüm köylünün yararlanmasına bırakılmış köy boşluğuna tecavüz suçlarında, Hazinenin doğrudan zarar gördüğü, buna bağlı olarak davaya katılma ve hükmü temyiz etme hak ve yetkisinin bulunduğu kabul edilmelidir. Bu nedenle yerel mahkemece Hazinenin davaya katılmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin katılan ... vekilinin temyizine ilişkin ret kararı ile bozma kararının kaldırılmasına, dosyanın sanık ...’in hakkındaki hükme yönelik temyiz itirazları yanında her iki hüküm yönünden katılan ... vekilinin de vaki temyiz itirazları göz önünde bulundurularak temyiz incelemesinin yapılması amacıyla Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 10.12.2013 gün ve 413-28846 sayılı, katılan ... vekilinin temyizine ilişkin ret kararı ile bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, sanık ...’in hakkındaki hükme yönelik temyiz itirazları yanında her iki hüküm yönünden katılan ... vekilinin de vaki temyiz itirazları göz önünde bulundurularak temyiz incelemesinin yapılması amacıyla Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 28.03.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.